umbertobaggio
-240 (pikaçu)
beşinci nesil yazar 1 takipçi 13.40 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    avrupa nın abartıla abartıla bitirilememesi

    1.
  1. ab rüyası ile yanıp tutuşan fakir dostlarımın içine düştüğü sonu olmayan bir girdap şu avrupa hayranlığı. oysa bir dana scully edasında yaklaşacak olursa olaylara, tüm gerçekler pahalı, çılgn bir elmas gibi parlayacak.
    avrupa denilen eski , dandik kıtanın kıdemli sakinleri kimler? almanya, fransa, ingiltere . gerisini salla gitsin. isviçre'nin bankaları , gölü bir de saatleri güzel. hani anlat da milliyetçi kılcallarımız şahlansın desen iki tane savaş anlatamazlar! lüksemburg, licht...her ne skimse işte onlar zaten açık arttırmaya çıkarsa arazileri gider ülkeyi alır gelirim. belçika desen cacık olmaz, tampondan başka bir şey değil. hollanda, izlanda iklimden olsun mali yapıdan olsun batıp batıp çıkan ülkeler. meteor çarpacak olsa astronot kıyafetimi giymem onlar için, bırak kurtarmayı. balkanlar zaten tam avrupa sayılmaz...baltığın çocukları iskandinav tanrılarına inananlar falan kafası güzel, kuzeydeki ışıkları seyreden elemanlar. dokunmayın dursunlar...hani ispanya, portekiz zaten başta saydıklarımın yanında cin ali serisi kadar önemli olabilirler ancak.

    gelgelelim fransa dediğiniz de insan yerine koyup karşına alıp konuşmaya değmez. skimsonik şehirlerinde yer soruyorsun, ibne bildiği halde ingilizce cevap vermiyor . bu ukala dümbelekleri hala kendilerini demokles'in kılıcı, lüle saçlı kutsal yargıç falan sanıyorlar galiba. ırkçı lavuk sarkozy de bir gitsin sülalesini araştırsın, ne kadar franzsız görelim. org kılıkı türk düşmanı seni. carla da bomba gibi ayrıca, senin çapın yetmez o kadına canım benim.yazık oluyor.
    almanya da hala phoenix ayaklarında, avrupa'nın en güçlüsü diye kendini bir sik sanıyor. lan dangoz ırkçılar, ezdiğiniz adamlar kaç cihan imparatorluğu kurmuş açın okuyun, zorunlu almanca dersi sokacağınıza bunları bir öğrenin önce.
    ingiltere denen cücükler kraliyet yalakası, my majesty diye diye skip attılar dünyayı. şimdi gelmiş abd denen ülkeye hizmet ediyorlar. ay, ne kadar ironik! lan iskoçlar nasıl bu sefillere köle oluyor anlayabilmiş değilim.

    abartılacak pek de bir şeyleri yok bu ibibiklerin. boşuna mösyö, dük falan pozu yapmayın. ab diye ağlak vaizler gibi hüzünlenmeyin. gerek yok canlarım, üç kuruş daha fazla param olsa gidip satın almam yani bu ülkeleri o derece. carla'yı alırım ama, o başka.
    0 ...
  2. geçen haftanın en beğenilen entryleri

    105.
  3. her ne kadar skimde olmasa da bu seviyeyi görmek istemsiz olarak içimin ürpermesine, tüylerimin diken diken olmasına sebep oluyor. hala zeka kırıntısından yoksun esprilere, milyonlarcasına şahit olabileceğimiz absürd yaşanmışlıklara, cin fikirli kelime oyunlarına gülüyorsunuz. ben burada durumdan çok durumun nasıl izah edildiğine bakarım. kullanılan dile, olaya yaklaşım biçimine. şimdi yaşadığı hiç de komik olmayan bir olayı olduğu gibi -arkadaş çevresinde anlatıyormuş gibi- anlatan adama niye güleyim lan ben? hayır, yapmış olduğu şeyin değeri madem üslubundan kaynaklanmıyor ,fikriyatından kaynaklanmıyor ne diye oyluyorsunuz canlarım?

    arkadaşların birbirine yaptığı esprilere samimiyet bonusu mahiyetinde oy vermek bana mantıksız geliyor. vodvil tadındaki küçük aptal eserlerinize de anlam veremiyorum. düştüğünüz aptalca durumları anlatıp prim yapmanıza da. türlü türlü acılarınızı , türlü türlü mutluluklarınızı paylaşın. dediğim gibi çok da skimde ...yalnız bunların nasıl en beğenilenlere girdiğini anlayabilmiş değilim. bu kadar mı duygusallığa, dert ortaklığına, kaybeden kardeşliğine rağbet eden bir kitlesiniz? hiç ama hiç anlamıyorum bu tavırlarınızı canlarım.
    2 ...
  4. beyaz atlı prens hayali kuran ev kızı

    1.
  5. depresyon efendisi olmaya çalışan bir sürü çirkin kız var. proust tasvirleri, virginia woolf hayranlığı ile bezenmiş inanılması güç eserler veriyorlar. kendilerini tutunamayan yapıp , postmodern şiirleri ile kitap fuarlarında intihara meyilli okurlarına imza dağıtıyorlar...şirketinde üst kademelere yükselmeye çalışan bir sürü işkolik çirkin kız var. fizibilite raporlarının üzerinde uyuyor , her gün daha kalın çerçeveli gözlük ve daha iyi ütülenmiş bir gömlek ile işe geliyorlar. çoğunun gazetesi eve geliyor, kahve içip gençliğin boka battığından bahsedip duruyorlar...

    bir de ev kızları var; o tüm lineer kurgulu, skimsonik nostaljik aile romanlarındaki gibi tasvir edebileceğimiz kızlar. bu masum kızlar varoluşsal kaygılar sonucunda başka başka uğraşlara sürüklenmiyor, sevgisizlikten kendilerini başka bir şeye adamıyorlar yukarda bahsi geçen tipler gibi. bunlar ,fakir ama gururlu kızlar, başka işlerle uğraşmıyor ve kendilerini kurtaracak o masal kahramanının yolunu gözlüyorlar. tamamen erkeğe biat, tamamen kendini aciz görme, tamamen fukara psikolojisi. diğerlerinin yaptığı da büyük zayıflık ama en azından bunlarınki kadar sonuçsuz çırpınışlar değilller.
    2 ...
  6. en son ne zaman seviştiğini hatırlayamamak

    1.
  7. kasabanın dekor olduğunu çin malı televizyonlardan bile anlayabildiğiniz ucuz hollywood filmlerindeki o soluk fotoğraftaki örgülü saçlı çilli kızı hatırlayanınız vardır. yine istismar sinemasında en çok istismar edilen sarkık göğüslü kuzey avrupalı sinema emekçisi kadını da hatırlıyorsunuz kuşkusuz. bir de bonanza vardı, hatırlarsınız . clark gable vardı, hani her amerikalı kadının terler içinde uyanmasını sağlayan adam. sonra...sonra bir sürü şey vardı ve hepsi o kadar gereksizdi ki. siz bunları hatırladınız, daha nicelerini hatırlıyorsunuz...ama en son ne zaman seviştin diye sorsam başınızı öğe eğip bir zeynep değirmencioğlu hüznü yaratırsınız.

    elbette mitolojik karakterler kadar heybetli değilsiniz. yeterince paranız olmadığı için manhattan adası kadar mesafeden eve yürüyorsunuz falan...kendinize göre sebepleriniz var ama bu kadar çok çeşidin olduğu bir şarküteri dükkanında kendinize göre et bulamamanız beni çok şaşırtıyor. izbe mekanlarda, sağlıksız koşullarda da olsa sevişir be insan! inanamıyorum hala korku filmi bakiresi gibi gezmenize. her şarküteride kalite kalite sucuklar , salamlar varken sizin payınıza nasıl bir şey düşmez, nasıl bu kadar süre sevişmeden yaşayabilirsiniz. fakirliğin, çekingenliğin, kaybedenliğin , her şeyin bir sınırı var canlarım. aklım böylesini almıyor doğrusu.
    1 ...
  8. başarılı olanları uzaktan izlemekle yetinmek

    1.
  9. bazı insanlar dünyanın boktan bir yer olarak kalmasının delilidirler. onlara baktıkça neden hiçbir şeyin düzelemeyeceğinin yanıtını alırsınız. varlıklarını anlamlandıracak , etrafa fayda sağlayacak hiçbir şey yapmadan ; üstüne üstlük tam bir pislik gibi davranarak yaşarlar. tek yaptıkları seks, alkol gibi şeylere saplanıp zayıflıklarını belgelemektir. bazıları pasifize bir yaşamı seçer. hiçbir şeyi değiştiremeyeceğini kabullenmiş sefillerdir bunlar. onların acizliğinden ben utanıyorum. sizin işe yaramaz pislikler olmanızı içime sindiremiyorum. imkanınız varken hiçbir şeyi değiştiremeyecek kadar yılgın, bitik olmanızı kabul edemiyorum.

    bir filmin neden kült olduğunu tartışıp ,o küçük çevrenize hapsolup sadece uzaktan hayranlığınızı belirteceğinize daha iyisini yapmayı deneyin. birayla yıkanıp kendinizden geçtiğiniz, o sefil hayatınızı bir süreliğine de olsa unuttuğunuz o konserlerde sahnedeki adamlara pagan tanrıları gibi davranacağınıza müzikal değeri olan bir şeyler yapmaya çalışın. sürekli ulaşamayacağınız kızların fotoğraflarına bakıp onlara sahip olanlara küfredeceğinize kadın ruhunu çözmeye, o kızlara ulaşmaya çalışın. tüm yaptığınız saklanmak. savaşacak kadar gücünüz olmadığı için sadece seyirci kalıyorsunuz. sadece izliyorsunuz başarılı olanları. onların yerinde olacak ne cesaretiniz ne de gücünüz var.

    sizi üretimi kutsallaştıran bir ideolojik söylemle etkilemek niyetinde değilim. hem ideolojiler umrumda bile değil. hepsi beş para etmez manipülatif safsatalar. ben sizin zavallılığınızı fark etmenizi istiyorum. hayattan kaçmamanızı istiyorum. hep kaybeden olmanız, aptal felsefelere sığınıp kaybedenliğinizi yüceltmeniz midemi bulandırıyor. kalkın o kıçıkırık yataklarınızdan, atın bu kaybetmişliği üzerinizden...ya da hiçbir şey yapmayın, böyle yaşayın böyle ölün. size üzülecek değilim.
    1 ...
  10. donnie darko

    101.
  11. insan, mutant, her türden canlı şimdi muhtemelen kızacak ve bir yerlerinden skimsonik britanya masalı ejderhası gibi ateşler püskürtecek lakin bu benim yazmama engel değil. hayır , yazmasam da olur ; ben "hayatta kalmak için yazıyorum" diyenlerden değilim. bu arada postmodernizmin de canı cehenneme...

    şimdi bu filmden türlü türlü çıkarımlar yapanlar, uçak motorunun eve düşmesini salak antik yunan ağlak metinlerinde sıklıkla rastlanan deus ex machina'ya bağlayabilirler. ben de bağlarım; ama kasarsam! evrende etki tepki prensibinin hakim olduğunu , yaptığımız tercihlerin sonuçlarının olacağını ve hayatın tercihlerden oluştuğunu biliyoruz. biliyor muyuz? biliyoruz canlarım, biliyoruz...gerek lise kitaplarından , gerekse de o loser japonların kolpa animelerinden biliyoruz. mesela şimdi benim bir yakınım ölüyor diye herhangi bir okul otobüsündeki tüm çocuklar kurtuluyor...evet, hiç inandırıcı bir örnek olmadı bu.

    bir nesneyi artifact olarak tanımla ve zamanda yolculuk felsefesi isminde senaryoya hizmet eden sahte bir kitap yaz. paralel evrenlerin esas yaşadığımız evreni kara delikler vasıtası ile yok edeceğini söyle. artifact'i primer evrendeki varlığını sebep sonuç ilişkisine göre anlamlandırmaya çalışacak bir alıcı ile ölü bir mentör ekle. arkaya seksenler gençliğinin ezikliğini ve bunalımlarını, isyanlarını koy. bence oldu, sizce?

    ulan niye donnie darko kahraman , neden o seçilmiş? bir kere bu sergüzeşt darko'nun yolculuğundaki gedikleri dini ikonografi ile kapamaya çalışmak bile işgüzarlıktır.oh, en sonunda da darko ailesini ve diğer ölü mentörleri kurtardığında onu kahramanlaştır. şimdi sorsan , sanki bir the twilight zone bölümü çekmiş gibi "i think.." ile başlayan cümleler kurar sana yönetmen. yahu seyirci ile interaktif bir şey yapacaksanız talk şhow yapın canlarım, lynch olmak isterken adamı linç ederler vallahi!

    "ama donnie çok şekerdiiiiğğğğ" "adamlar yapmış abi..." gibi umutsuz vaka cümleleri ile gelmeyin bana. lan haydi bunları anlayacak kapasiteniz var diyelim. yahu sizin sarf ettiğiniz o efor ile kaç kişi ile sevişilir biliyor musunuz siz? bence gidip astronomi kulübündeki inekleri bulun ve onların dramını dinleyin. belki akıllanırsınız.
    2 ...
  12. sevgililer gununu protesto etmenin ezikligi

    1.
  13. sevgililer gününü protesto etmeniz bile ezik bünyelerin başkaldırısı olarak oldukça trajikomik, ironik , skimsonik benim anarşist sevgi düşmanı dostlarım!
    ne olduğunu idrak edemediği şeyleri savunan ahmaklar müfrezesi karşımda dikilmiş bana günün anlam ve önemini lanetleyen konuşmalar yapıyor! idama mahkum adamlardan farksızsınız canlarım, o mahkum olduğunuz tek kişilik yatağınızla ve hala dolabınızda duran yepyeni kadın pijamalarınızla.

    hayatın anlamını ararken kendini kaybetmiş sefil hücreler topluluğu...yeni bir dalga yaratıp valentine'nin yaktığı meşaleyi söndürmek için ıkınıyor, bu ulvi amacın parıltısını kendi kadersizliğinizin karanlığı ile kapatmaya çalışıyorsunuz. bir de utanmadan "yav sevgililer günü kapitalist icadı , bir güne indirgenir mi bu olay?" diyorsunuz. oysa siz de abazanlık bildirgesini yayımlama fırsatını bulduğunuz için mal bulmuş mağribi gibi hareket ediyorsunuz aynı günde saplığınızı, boş işlerin adamı olduğunuzu sahip olamadığınız değerli kavramların içini boşaltmaya çabalayarak unutmaya çalışıyorsunuz. herkes sap olduğunda sizin dışlanmış , ezilmiş adam statünüz otomatikman ortadan kalkıyor tabi.

    yahu bir kendinize, neler yaptığınıza bakın! her gün takip ettiğiniz yazarın ideolojik-daha çok "patron"olojik kaygıları ile yazdığı yazıları takip ediyor, dünyada kimsenin umursamadığı skimsonik liginizde aldığınız bir galibiyetle bomboş olan hayatınıza bir fırça darbesi atıyorsunuz. renklendirdiğinizi sandığınız hayatınızla aslında boş bir a4 kağıdından daha değersizsiniz, bildiklerinizle tabula rasa çıkışlı ademoğlunun bile gerisindesiniz. sefil hayatlarınız sefil uğraşlar ile çürüyüp günden güne yok olur. ne bir kız arkadaşınız var ne de paranız. rüzgarda uçan poşet sizsiniz lan! korku filmlerindeki ezik film manyağısınız, örümceğe dönüşemeyen peter parker'sınız siz! bu yüzden isyan ediyor, bu yüzden bu güne nefret kusuyorsunuz.

    yarın uyanacaksınız ve hiç isyan etmeyeceksiniz. sefil hayatınızı yaşamaya devam edeceksiniz. e bir gün olsun ezik olduğunuzu anlayıp isyan ettiniz işte, bir de kalkmış size bu uyanışı armağan eden 14 şubat'ı protesto ediyorsunuz!
    1 ...
  14. yemekteyiz izleyip huzunlenmek

    1.
  15. ah fakir dostlarım...o masaya belki bir metre kadar yakınlar o yayları çıkmış vintage adayı koltuklarından beyaz cama bakarken . oysa aynı zamanda o masaya o kadar uzaklar ki..."işte osmanlı mutfağından eşsiz bir lezzet" diyen çizgi film karakteri kılıklı dış sesi dinliyorlar mı sanıyorsunuz siz? yemeklerin muhteviyatını önemsiyorlar mı ha sorarım size?

    her gün yeniden dünyaya gelmek için dua eden bir zavallının sessiz hıçkırıkları, kentin acılarından kahrolan genç werther'in tükenmişliği, yabana kaçmaya çalışan london'un çaresizliği, sex&drugs and rock'n roll'u düstur edinmiş özgür ama bir o kadar da yitik bireyin küçük pis bir odada yok oluşunu izlemenin acısı, mickey rourke'lu the wrestler filmi, bir sürü requiem... çok fazla acı, çok fazla yalan olmuş rüya gördüm.

    şimdi daha fazla üzülemiyorum. fakirler için akıtacak gözyaşım yok. oysa onların masanın etrafında oturanları izlediği , asla bir sandalye çekip de gruba müdahil olamadığı bir sofra düzeninde söylenecek o kadar çok şey var ki. uludağ'da sabah skici olup akşam da otel odasını layığı ile kullandığınızda bile beyninizde yankılanıyor bazı şeyler. bazen bu sesler beni uyutmuyor..."çatal o tarafta değil de öbür tarafta olmalı" diyor birileri televizyonda. kapatıp yatıyorum sıcak yatağıma , daha fazla dayanamıyorum .
    0 ...
  16. nostalji manyaklari

    1.
  17. zamanda yolculuk olayının ısıtılıp ısıtılıp önümüze sunulduğu bir gezegende yaşıyoruz. insanların memnuniyetsizliği kriz dönemlerinde tavan yapıyor. aslında hiçbir zaman memnun değiller bu sahnelenen oyundan ama bir şekilde kendilerini avutmayı başarıyorlar. işte bu memnuniyetsizlğin yarattığı kollektif bir bilinç var: oldskoolcu çocuklardan tutun da nerede o eski bayramlar moruklarına, herkes geçmişi özlüyor.

    ulan bu iğrenç düşüncenin dream within a dream'den bile tehlikeli bir hal aldığını görüyorum. her sene 90'lar partisi , 80'ler sevişmesi...lan bırakın geçmiş geçmişte kalsın, unutun ve değişin, amerikan olun lan azıcık!
    bu iğrenç rituel 2000'lerde doğan ve nüfus cüzdanlarına baktıkça insan olmalarının mümkün olmadığını düşündüğüm tıfıllarla beraber katlanamaz bir hal aldı. lan blade runner'den daha futuristik duran bu ibişler "2000'ler de ne acayipti" geyiği yapacak iki tane ortak bilimkurgu filmi bulup karşısındaki kızı duygu selinde boğacak. buna katlanamam, bu dünyada daha fazla loser olmasına dayanamam!

    yahu clint eastwood, woody allen bu adamlar bile geçmişte kalmamış , hala ekmeğinin peşinde koşan emekçiler. siz galakside yer kaplayıp hiçbir halta yaramayan figürler ne halt yemeye geçmişe saplanıp kalıyorsunuz? "80'ler çok başkaydı... sonra cobain denilen korkak gelip her şeyi mahvetti..." lan bırakın şimdi onu. zaten sefil bir yaşantınız var, günleriniz sayılı...boktan hayatınızı anlamlandırmak için küçük bir şansınız var, bari onun peşinde koşun canlarım.
    4 ...
  18. yabanci gelin yarismasini protesto etmek

    1.
  19. andy warhol bu şehirdeki bütün yenilmişleri factory'de toplayıp: "sizler standardizasyon ile üretilen sefil ünsüzlersiniz. değişmeniz için çok para gerekecek evet...ama bu bile yeterli değil" dese bir şey değişir miydi acaba? peki obama çıkıp da aura'sının ona verdiği güçle medyanın hayal tacirliğine , amerikan rüyası pompalayacılığına son vereceğini söylese? bunun en makul çözümü yarısı henüz kadın kokan yatak örtüsü görememiş yurdum erkeğini sefalatten kurtarmak olsa gerek. öyle bir coşku , öyle bir misyoner gücü ile sarılıyorlar ki sevişebilme ülküsüne gözleri tamamen kapanıyor.

    artık gerçekleri görecek yaşa geldiniz sevgili fakir erkekler...o kızların "meta"lara taptığını üzülerek-kendi adıma sevinerek- söylüyorum. uyanın artık, uyanın! carroll gibi kürek çekin o mantarları yedikten sonra. amsterdam'da satılıyor ama sizler yan sanayi ürünlerle de kendinizden geçebilirsiniz. zaten yaptığınız da kırmızı hapı yutmak değil mi? kendinize gelin artık! zamanın ruhu diyorum size!!! değişebilirsiniz, güzel kızların peşinde koşarak benliğini kaybeden ebedi loser'lar olarak kalmak bir kader olmamalı. oh, bu çok korkunç olmalı!

    bu programı protesto ediyorum çünkü programdaki erkek kitlenin avamın temsilcisi olduğunu ve onları uyandıracak kişilerden ziyade sürekli uyutan kötü kalpli vezirler olduklarını görüyorum. realitede, bu adamların böyle kızları elde edebilme şansları dünyanın boyut değiştirme şansı ile eşittir. bu hayal tacirliği, insanları umutla zehirlemek... reyting canavarlarının türk erkeklerini hunharca katletmesidir. o kızlar sivilde hiçbirinize bakmaz canlarım boş ümitlere kapılmayın sakın ha! ilerde üzüleceksiniz diye zaten tüm sıkıntım, yoksa beni bağlayan bir durum yok canlarım.
    1 ...
  20. milli piyango yilbasi cekilislerinin huznu

    1.
  21. fakir dostlarımın bütün bir yıllık kümülatif hüzünlerinin dışavurumu, bir çeşit boşalma anı.
    çok güzel bir yılbaşı , fakirlikten dolduramadığınız yemek listeleriniz kadar boş bir sayfa istiyorsunuz ama her zamanki gibi malı götürenleri seyreden olabiliyorsunuz en fazla. o an sanki ilelebet batı berlin çıkışlı bir rapçi gibi kalacağınızı düşünüyorsunuz. hatta ben sizi shirley temple olmak isteyen zenci kıza benzetiyorum. isteklerinizin gerçekleşebilmesi için yapabileceğimiz hiçbir şey yok, çünkü imkan dahilinde değiller.

    o rakamları tek tek kontrol edişiniz , inanmak istiyorsunuz farkındayım ama bütün hayaller sigaranın dumanı gibi uçup gidiyorlar(oh yeah...haydi bas yo..haydi bas yo..) ve en sonunda sizi yalnızlığınıza emanet ediyorlar. içinden çıkamayacağınız bir çukur ; daha iyi anlamanız için :anti-lost adası burası . bir kaçabilseniz asla geri dönmek istemezsiniz. bir zengin olun , beni daha iyi anlayacaksınız bak. herkes kendi hayatını yaşayacak ve en fazla diğer insanların dramlarına buğulu gözlerle şahadet edecek. daha fazlası yok, asla olmadı.
    1 ...
  22. ezik ve fakir yazarlara uzulmek

    1.
  23. çökelek kokan diyarlardan gelen ve her daim terk edilmiş ıslak saçlı ergen hülyasını yaşayan yazarlar için üzülmektir bu. ben artık onlar için hiçbir şey yapamayacağımın farkına vardım ve onlara ötenazi hakkı verilmesi için yasal işlemlerin başlamasını istiyorum tez vakitte. bu sefil yaşantıda coriolis kuvveti ile savrulan içi boş korkuluklar olarak yaşamak acı veriyor olmalı.

    bazen yazdıklarınızda duygusal bir boşalma, fakir boyacı çocuk havası seziyorum. işte o an gözlerimi kapayıp dar avrupa sokaklarında akordeon çalan kıvırcık saçlı çocukları, mandolin çalan del piero formalı yağız delikanlıları ama en çok da buram buram new orleans kokan gospel müziklerini ve onlara hayat veren şişman fakir zenci çocuk korosunu hatırlıyorum. hiç bir şey; ne rockefeller ne de chrysler binası, ne little italy ne de chinatown , ne sylvia plath'in eşsiz manyaklığı ne de emily dickinson'un yalnızlığı aynı duyguyu verebiliyor bana. yine o eşsiz duyguyu kendi yurdumun eziklerinde bulabiliyorum.

    yıllardır saklambaç oynayamadığına üzülen tim burton bağımlısı nevrotik kardeşlerim, "istanbul sana yenilmeyeceğim " adamları, ağlama duvarı bekçileri, sözlüğü zion sananlar, gerçeklerden kaçıp yatağın altına saklananlar ve o yatağa hiç kız atamayanlar...hepiniz için üzülmeye kalksam göz pınarlarım kururdu . bu yüzden elimden gelen tek şey yok saymak. yeterince güçlü olamadığım için üzgünüm fakir dostlarım, üzgünüm...her şey için...
    0 ...
  24. yeni yazarlari ziyan olmaktan kurtarmak

    1.
  25. yeni gelenleri aidiyet duygusuna kapılmış silik tiplerin bataklığında kaybolmaktan kurtarmak. yoksa öngörülebilir gelecekte hepsinin benzer davranışlar göstereceğini hepimiz biliyoruz. izledikleri üçüncü sınıf filmlerden etkilenip şeker kız candy kıvamında yazılar yazacaklar, sadece kendilerinin bildiğini sandıkları şeylerden büyük bir iştahla bahsedecekler, diğer sözlüklere küfür ederek buranın yancısı ve kadrolu kölesi olduklarını aşağılık kompleksinin dibine vuraraktan cümle aleme duyuracaklar, sevişemediklerini ve çulsuz olduklarını sefil bir mizah anlayışına sığınarak anlatacaklar ve haftanın beğenileni olup kitlenin durumunu gözler önüne serecekler, şu hayatta hiçbir şey başaramamış adamlar olmalarının acısını acınası yazıları ile unutturmaya çalışacaklar, yeteneksiz ve kültürsüz olduklarını ele veren rezil yazılar yazacaklar.

    çulsuz ve kadın yüzü görmemiş kenar mahalle gençleri ile tanışıp da onlara özenmeyin bu sanal ortamda. kendiniz olun ve sahip olduğunuzu sandığınız güce ve yeteneğe sahip olmadığınızı anlayın. çok bilen , parası olan , entelektüel açıdan zirveye ulaşmış bir yazarın söylediklerini duymazlıktan gelmeyin. kaybeden edebiyatının prensi olmaya çalışmayın canlarım, kazanan olmaya çalışın ama kapasitenizi de bilin.
    1 ...
  26. fakirlerin yeni yila girememesi

    1.
  27. kendilerinin yararına olacaktır. yeni yılın onlara getireceği tek şey ızdırap ve korku filmlerinin adamı yutan bataklıklarından daha beter olan borç batağıdır. sadece acı çekeceklerinden ötürü 2009 yılını yaşamak onlara ne getirecek ki? ahh doğru proust acılar olmasa geçen yılların ne kadar kifayetsiz olacağını anlamıştı. gerçekten de zaten ömrü boyunca kitap yazmak için kendini helak eden ve fakir kalan birini dinlememiz gerekir, haklısınız.

    yeni yıla girmek sadece hiç gerçekleşmeyecek isteklerinizin sebep olduğu acıyı devamlı kılmak olacaktır. toni morrison'un mavi gözlere sahip olmayı saplantı haline getirip sonunda deliren zenci kızı anlattığı hikayesinin adı neydi yahu? neyse auster'in ilahi rastlantılarına bel bağlamışsanız zaten bunun için korkmanıza gerek yok. bir anda her şeyi değiştiren bir şey olur bu yıl. kurtulursunuz belki de bu sefaletten . belkilerle dolu cümleleri duymaktan, umutla zehirlenmekten korkmuyorsunuz. siz azimli çocuklarsınız, hep var oldunuz ama aslında hiç yaşamadınız.
    0 ...
  28. yeni yil gelmesine ragmen hicbir seyin degismemesi

    1.
  29. dün gece ortak tarih sayacımızı 1(bir) arttırdık sevgili düş krallığı sakinleri, pek değerli pesimist proleterler. bu tamamen astrolojik safsatalardan oluşmuş düş yaşamınızın yeni sayfasında neler yazacak, ah çok merak ediyorum!
    aslına bakarsanız hiçbir halt değişmeyecek , nevrotikliğiniz baki kalacak. kutsal kuzey ışıkları aydınlatırken o sefil, acınası ve korkudan titreyen bedeninizi ren geyikleri sürülerine rastlayıp santa claus'u arayacaksınız okyanusun sonsuzluğunda.
    bu skimsonik dünyadaki edilgenliğiniz baki kalacak , tek yapabileceğiniz "eyes wide shut", iki tek at sonra kapa ışığı ve yat. melankoliğe teslim olursunuz ve belki de bilinçaltınızdaki hatunlardan birini çıkartıp kendinizi avutursunuz o transandantal yolculuklarınızla.

    off, mutlu olmaya hakkınız var fakir dostlarım , biliyorum... "There's a hole in the world like a great black pit, and it's filled with people who are filled with shit, and the vermin of the world inhabit it, but not for loooong!" ahh değişebiliriz, düzeltebiliriz, yeniden denemek mümkün... ah be canlarım keşke bunlar gerçek olabilseydi. keşke v sadece bir çizgi roman kahramanı olmasaydı. ben bile isterdim bunu gerçekten ,çünkü bu şekilde zengin olmak çok sıkıcı olmaya başlıyor.

    ah dibinize dinamit koyup yıksalar haberiniz olmayacak! litosferi altınızdan çekseler ruhunuz bile duymayacak. hala gelmiş de bir şeyleri değiştirebilecek güçte olduğunuzdan bahsediyorsunuz. times , taksim meydanları gibi yerler sizlerin gazını almak için konulmuş gibi oralara. konuşuyor , rahatlıyor , medeniyetin gereğini yerine getiriyor ve evlerinize gidiyorsunuz . gerçekten de muazzam bir güç bu sizinkisi!

    upper east side'da ya da notting hill'de yaşamak mı istiyorsunuz hala sizi beyaz perde romantikleri ? minibüsünüze binip buralardan uzaklara gitmek mi istiyorsunuz? çocukken gidemediniz şimdi nasıl gideceksiniz düşünün arkanızda bırakacaklarınızı: evet asla gidemeyeceksiniz. hiçbir yere gidemeyeceksiniz. hiçbir şeyi değiştiremeyeceksiniz. hayatınızın bir değeri olduğunu anlayamayacaksınız, her şey çok hızlı gelişiyor. burada, sahip olduğunuz o tek hayatın içinde kaldınız siz. sadece zaman akıp geçti sizin yanınızdan ve geçerken sizi fark etmedi bile.
    1 ...
  30. yilbasi kutlamalarina anlam verememek

    1.
  31. "lanet olsun bu fiziğe, atom mühendisliğine!" dediğim anlar haricinde şu hayatın saçma akışının sahip olduğu anlam ile ilgilenmem. birileri sürekli bir yere gidiyordur, birileri sürekli sürüdeki koyunlara "daha fazlasını iste, daha çok tüket" diyordur ve yine birileri derme çatma kulübesinde kumandası bantlanmış televizyonunun düğmelerini kullanarak asla sahip olamayacağı hayatları röntgenliyordur. bunlar, üzerinde düşünülmeyecek kadar normal olaylar benim için.

    yılbaşı dediğimiz saçmalığa ise tepkisiz kalamıyorum. takvimden kaynaklanan skimsonik bir güne asla hak etmediği bir anlam yüklemeyi kabul edemiyorum. şu hayattaki en kötü şey, birini aslında olmadığı kadar önemli biri olduğuna inandırmaktır . biz de bu 31 aralık'a çok başka davranıyor asla hak etmediği bir değer veriyoruz.

    noel'in saçmalığına değinmek istemiyorum . pagan kardeşlerimiz beni anlayacaktır. ayrıca bu yaptığınız tam bir saçmalık. adem'in günahı yüzünden hepimiz günahkar doğduk, isa bizlerin günahları için öldü...oh my jesus...hangi kafa ile bakıyorsunuz dünyaya benim mel gibson karizmasında ve yine mel gibson yobazlığı ve fundemantalist cahilliğini aynı bünyede toplamış canlarım? isa mesih geri geldiğinde sizin gibi apokaliptik cahillere, "we can change" deyip de değişemeyen günahkarlara ancak güler lan!

    neyse geçin noel'i de gelin yılbaşına. yılbaşında eğlenmek nedir lan? oturun evinizde victoria's secret izleyin, yok yere küresel bellekte yer ediyorsunuz: sapık türkler diye. yok "alkoliklerdi" , yok "onlar da istedi"...bırakın lan bu sapıklık örtbas hareketlerini!amacınıza hiçbir anlam veremiyorum. bir çeşit düş görmek istiyorsunuz. uyandığınızda-ayıldığınızda hepsi gitmiş olacak ve siz hansel ile gratel çakmaları o şekerden evi yediğinizle kalacaksınız. bir skim olmayacak ertesi gün. yine sıradan , sefil, fakir, önemsiz insanlar olacaksınız. en büyük hastalık nevroz canlarım. en büyük ilüzyon da sizin uydurduğunuz o saçma bahaneler. hayatınıza anlam yükleme çabalarınız, nature- mort'tan kurtulmak için debelenmeleriniz nafile. sizin için üzülüyorum canlarım.
    1 ...
  32. sözlüğe geri dönmek

    13.
  33. uzun zaman oldu, canlarım...hayır , hayır şimdi görüntü bulanıklaşıp olayın evveliyatını öğrenme maksatlı aşırı gereksiz bir hafıza tazelemesi yapmayacağız; zaten o anları hatırlamanızı da istemiyorum.

    sözlüğe veda ederken , tekrardan sözlüğe dönerken ağlak ve son derece yavşak entryler yazan ve yarattığı o duygu selinin sürükleyici etkisi ile yeteneksizliğini ve kültürsüzlüğünü kamufle etmeye çalışan cücüklerden biri değilim ki bunun aksini de iddia edebileceğinizi zannetmiyorum.

    dediğim gibi dönüşüme anlam yükleme çabasında değilim. zaten anlamsız hayatlarınıza anlam katma çabası göstermeyi düşünmüyorum artık. yaptıklarınız hiçbir amaca hizmet etmiyor ve saçma sapan şeyler uğruna ömür tüketiyorsunuz ama bu açıkçası umrumda da değil. çünkü ne burdan birbirinize gönderdiğiniz samimiyetsiz mesajlar ne de gittiğiniz zirvelerde gördüğünüz gelip geçici insanlar bu hayattaki boşluğu doldurmanıza yetmeyecek. bu boşluğu ancak siz doldurabilirsiniz ama ne yazık bunu asla başaramayacaksınız. ne burada yarattığınız kimlik ne de görebileceğiniz en iyi rüyalar sizi kurtarabilir, bunu bilmenizi istiyorum.

    sikik ideolojiler, saçma sapan gruplaşmalar uğruna birbirinize küfrediyorsunuz. bütün gün internettesiniz. bütün gün televizyon seyrediyorsunuz . bazı şeylere nasıl yaklaşacağınıza, o anda ne yapmanız gerektiğine televizyondaki sesler karar veriyor. yanlış şeylerin peşindesiniz; asla başaramayacaksınız...sürekli değişebileceğinizi söylüyorsunuz ama değişime karar veren bile siz değilsiniz. bundan sonra neleri seveceksiniz, nasıl davranmanız gerekecek, hangi şeyler iyi hangi şeyler kötü olacak? kimi seçtiğinizi bilmiyorsunuz. bu hayattaki amacınızı bilmiyorsunuz. güçsüz ve acizsiniz ve itiraf edin ki ölesiye korkuyorsunuz. bu kadar sefilken nasıl olur da hiçbir şey yapmadan sahip olduğunuz kimlikle yetinebiliyorsunuz? ha doğru , siz zaten hep sahte olanla yetiniyorsunuz, hakikata doğru yürüyecek kadar sabrınız ve cesaretiniz yok.

    değişebilirsiniz diye düşünmüştüm başlarda. sonra değişemeyeceğinize karar verdim. ilüzyonu gösterdim ama hiçbiriniz gerçek olanın kendiniz olduğunu fark edemedi. yazdıklarınız, enerji israfı çırpınışlarınız...lan allah kahretsin, siz insansınız! hayatınızın bir değeri var. kaç yıl yaşayabiliyorsunuz ha? ne kadar zamanınız var, neyin peşindesiniz? ne kadar sikindirik şeylerle uğraşıyorsunuz?

    ben varken ya da yokken sözlükte hiçbir şey değişmedi. benim yazacaklarımın sizinkilerden daha iyi olduğu gerçeğinin de bir önemi yok. sahip olduklarımızın çok başka şeyler olduğundan da şüphe yok .
    çok fazla anlam yüklüyorsunuz "onlar"a; hiçbir halta yaramamalarına rağmen . işte bu yüzden kaybediyorsunuz canlarım. asla da kazanamayacaksınız.
    2 ...
  34. 13 aralık 2008 fc barcelona real madrid maçı

    92.
  35. fakirlik öyle kuvvetlidir ki kilometrelerce ötede birbiri ile hiçbir alakası olmayan insanları birbirine bağlayabilir. yine aynı insanlar evrensel değerleri diline dolayıp ezilenlerin kardeşliği nutukları ile güçsüzlük yüzüğünü parmaklarına geçirip yanan medeniyeti izleyebilirler. sanki ellerinde bir şans olsa ve isyan ettikleri şeyi ortadan kaldırsalar yeni bir düzen kurup pembe panjurlu evlerinde , mutluluğu sembolize eden yollarda cefakar bir yoldaş misali yürüyebilecek, çavdar tarlalarından uçuruma doğru koşmayacaklar.

    maçı izleyen herkes elbette barcelona'nın daha iyi oynadığını gördü . kalitesiz emperyalist mecmuaları hatta fotomaç okuyanların bile anlayabileceği bir vaziyetti bu. maç da casillas'ın sahadaki herkesten daha iyi oynamasına rağmen barcelona lehine bitti. buraya kadar tamam ...lan peki maç bittikten sonra niye sanki dünya savaşı günlerine dönüp diktatör franco'ya küfrediyor ,masturbatif zaman yolculukları yapıyor, tarih yazıcılığında oturduğunuz yeri kullanıyorsunuz? neyin peşindesiniz canlarım?

    hepiniz katalansınzı değil mi? o gaz söylemleriniz bask yöresini andırsa da "real" kelimesine antipati ile yaklaşmanız sizi ortak bir paydada topluyor. evet, bu bir başkaldırı; özgürlük yolunda atılmış bir adım. football against enemy... yürü be!
    yalnız yakın zamanda real barcelona'yı şamar oğlanı yapıyorken neden sesiniz çıkmıyordu? real eksiklerine kavuşup yeni teknik direktör de takıma adapte olursa neler olacak? özgürlüğe giden yol ya sizinkisi, bizimki sadece iki kale bir top canlarım. sizinkinin kutsiyeti karşısında bizimkisinin lafı bile olmaz. hadi gülüm, değişecek düzen. yoksa "we can change" den sizi bunu mu anladınız?
    1 ...
  36. fakirler için ev tanımı

    1.
  37. küçük dorothy'nin o mesajlarla dolu amerikan öyküsünde dediği gibi: "there's no place like home" benim fakir dostlarım. eve giden yolu takip edip o huzurlu yuvanıza ulaşmanın değeri ne ile ölçülebilir ki? hepiniz evin en güzel yer olduğuna ve mutluluğun kaynağının ordan bir gayzer gibi fışkırıp sizleri sıkıntılar ve nefretle kirlenmiş o pislikten kurtardığına inandınız. ne kadar da saftınız!

    bir şey var lan sizin peter pan hayranı olmaktan holden caulfield hayranı olmaya geçişinizi engelleyen; her şeye phony demekten sizi alıkoyup o küçük ama sıcak yuvanızda mutluluk oyununuzu oynamanıza sebep olan. işte o, sizin en güzel yerin ev olduğuna inandırılmış oluşunuzdur. "fakir ama mutlu " olduğunuz tek yer sizi sevenlerin fakirliğinizi aklınıza getirmeyecek şekilde davrandığı sevgi yuvalarıdır.
    oysa shining'de "honey, i'm home" repliği ne kadar da gerçektir! tıpkı pleasantville'deki william macy'nin oynadığı karakteerin aynı repliğinin sahte oluşu kadar kesindir bu. çünkü plesantville denilen yer aptalların, daha iyisine ulaşamayacağına inandırılmış eziklerin yaşadığı renksiz, boktan bir yerdir. siz de sahip olduğunuz o "hiç"likle yetinip tamahkarlığın adından korktunuz. siyah beyaz karakterler bile sizden daha cesurdular. siz ev diye bellediğiniz yeri ebedi istirahatgah ile karıştırdınız. terk edemediniz ama sevemediniz de.

    sizin için ev tanımı; boktan bir yer olsa da mutluluk oyunları oynayıp hallelujah dediğimiz yerdir. asla tanımı değişemez, asla daha başkası hayal dahi edilemez. neyse canlarım, siz yılbaşında tombala çevirin , mısır patlatın. ev güzel, ev en güzel...
    1 ...
  38. hicbir sozluk yazarini takip etmemek

    1.
  39. " donut yeyip kahve içerken binadan binaya atlayan spidey'i izlemek ne kadar tatlıdır benim klingonlu dostlarım. onun amuda kalkıp mj'i öpüşünü görmek , midtown'dan empire state'e uzanan ezik bir öğrencilik hayatından gökyüzündeki yıldızları yakalayacak kadar yükseğe çıkan kısa donlu çocuğun büyüleyici öyküsünü dinlemek ne kadar da hoştur..."

    sözlük yazarlarını takip edenleri anlamıyorum doğrusu. hani oturup ikiz tepeleri izleyenleri , "i want to believe " diyenleri, bütün sıralama algoritmalarını...hepsini anlıyorum ama bunu anlamıyorum .empati yeteneğime rağmen bunu başaramıyorum. evinde göbeğini kaşıyıp entry giren , bu hayatta bir şey başaramamış "maiden" adamın benim hayatımda bir yer kaplaması bana mantıklı gelmiyor. sonuçta herkesin bir hikayesi var ve herkes bir şekilde düşünüyor, yazıyor, tartışıyor. neil gaiman , charlie kaufman da yazar, siz de yazarsınız tabi. benim demek istediğim ne kadar iyi yazdığınızı düşünürseniz düşünün aslında bir şey yazmıyor olduğunuz.

    bilmiyorum belki de bu alemdeki elemanların benden daha iyi olmadığını düşünmemden kaynaklanıyordur bu . benden daha iyi yazabileceklerine ihtimal vermememdendir. belki de yazdıklarını sadece işe yaramaz bir gazetenin siyah beyaz bir sayfası gibi görüyorumdur. bakıyor ve hiç de etkilenmiyorumdur. hiçbir sözlük yazarının benim kadar birikimli, yakışıklı ve en önemlisi zengin olabileceğini tahmin etmiyorumdur.
    2 ...
  40. fakirlik tabanli aseksuellik

    1.
  41. aseksüelliğin bir tercih olduğunu söyleyip de bana çılgın noel baba kahkahaları attırmayın lütfen. hem güldükçe yüzümde oluşacak kırışıkları düşündüğümden hem de sizin "bir kahkaha bir pirzola " eşitliğinizi acınası bir avuntu olarak tanımladığımdan hiç coşmaya kalkmayın, minimum enerji maksimum pasiflik anlayışınıza ihanet etmeyin.

    parasızlıktan dolayı çiftleşemeyen canlıların artık umudunu yitirmesi normal karşılanması gereken bir durum. sizi yargılamaktan çok böylesine büyük bir kedere nasıl oluyor da dayanabildiğinize dikkat çekip sizi yüceltmek istiyorum. benim gözümde okulda tayt giyen gay'dan daha yukardasınız. çünkü büyük acılara gark olmanıza rağmen hala "dimdik ayakta" sınız.

    ben sizin yerinizde olsaydım başaramazdım , devam edemezdim canlarım. çünkü ben sizin kadar güçlü değilim, korkularım var; acıya alışkın değilim. siz bir aseksüelden daha fazlasısınız. o maskenin ardında...o maskenin ardında bir fakirden daha fazlası var. ben ....ben yapamazdım. ben kadın parfümü sinmemiş çarşaflara, her gün evde çizgi roman okuyup batman'i sevişirken hayal etmeye alışık değilim. yapamam bunları, yapamam ...

    fakir olduğunuz için nihai bir son'a ulaşamayacağını bilen ve yırtınmak sadece acı getirir diyen insanlar olarak aydınlandığınızdan ötürü sizleri kutluyorum . fakirlik tabanlı aseksüeller olarak abazan fakirlerden daha yukardasınız. skorlar eşit olsa da siz onlardan daha yukarıda, daha asil bir mertebede duruyorsunuz. kendinizi rezil etmiyorsunuz. tweedledum ve tweedledee canlarım...siz onlar gibisiniz ama aslında değilsiniz. siz bu fakirlik aleminin efendilerisiniz. diğerleri ise tutunamayanlar'ı .
    2 ...
  42. fakirlerin lost adasi fantezileri

    1.
  43. binbir türlü fantezi içerisinde yüzen insanların dört tarafı çevrili bir karayı düşlemesi bütün bu gördüğünüz ve göründüğünüz. poe'ninkiler gibi insanüstü ya da baudelaire'ninkiler gibi eşsiz değil ; cehennem kadar sıcak bir sobanın önünde mayışan çarıklı alice'nin fantezileri sadece.

    lost adası dediğiniz yer aslında yeni bir hayatı simgeler. yakışıklı ve paralı bir cerrahın bile geri dönmek için karaciğerini paralayabileceği kadar eşsiz bir yerdir orası. coulomb'un yeni dünyası, theodor herzl'in jerusalem'i(!) , peter'in neverland'i, sandman'in düşler ülkesi...önceden tasarlanmış bütün mekanlar onun yanında sönük kalır. çünkü bu amerika'nın sizin gibi fakir , hayallerine ulaşması mümkün olmayan ama kolaylıkla umudun peşine takılabilecek zavallılar için ürettiği mükemmel projesidir.
    yıllar yılı "hayallerin dünyası " diyen , "vi ken çeynç dı vörld" diye haykıraraktan ortalıkta dolaşan, "o memo burası teksas amerikaaaa" dinleyen kakalakların en sevdiği proje bu. çünkü "en güzel yer evdir" diyenlere inandınız siz. sizi daha çok sömürmek, sizlere daha fazla acı vermek isteyenlerin hizmetkarı oldunuz. bir yalan söylenir ve siz onun yalan olduğunu bilseniz de inanmak istersiniz. güneydeki zenci katliamları, ku klux klan, nixon, kızılderili katliamları... bunları hemen unutursunuz. 12 mart, 27 mayıs, 12 eylül, al bir de sana 11 eylül! bir sürü tarih ve bu tarihlere anlam yükleyen olaylar...hepsini unutursunuz çünkü siz yaşamak için, sahip olamayacağınız şeyleri size vereceğini söyleyen ilahi güçlere inanmak zorundasınız. yoksa şu an kendinizi öldürmeniz gerekir!

    ah canlarım biliyorum yeni bir hayata başlamak bütün bu acılara son verecek yegane şey. geçmişi silmenin tek yolu bu. bir de size bir güç verdiler mi? john locke de kimmiş be! siz bir benjamin linus ile dünyanın efendisi olduğunuza inanabilirsiniz , o kadar da çok hayal kuruyorsunuz bu "güç"le alakalı. bir gün sizin gibi fakir, güce hasret , önemsenmeye muhtaç insanlar da lost gibi bir adaya düşebilseler...sizin o fantezilerinizde yaşattığınız ada gerçek olsa...nasıl da parladı gözleriniz ışıl ışıl arıyorken el dorado'yu; "oceanic flight 815" de olmak için deniyorsunuz her yolu...
    2 ...
  44. futbol muhabbetleri ile hayata tutunan kitle

    1.
  45. tanım niyetine: beni hüzne boğan acınası insanlar topluluğu.

    para dolu çantalar, fizibilite raporları, kumarhanede yanaşan yancı fettanlar, ekonomik kriz ve senaryo analizleri, tenisçi dirseği hastalığının pençesine düşmek, barack obama'nın seçilmesinin ardından kadeh tokuşturup boğaza karşı "yes, we can vote for change" demek...bir sürü kare var gözümün önünden geçen . hızlıca oynatsanız yeni bond filmi niyetine gişeyi sallar, blockbuster tarihine damganızı vurursunuz. arada da kurylenko'yu dar alanda sıkıştırırsınız, bonus niyetine.

    bir sürü "change" yaşanırken hala holigan mikrokozmos gençliği olarak beyhude elektrokimyasal tepkimelere sebebiyet veriyorsunuz. o küçük kainatınızdaki en önemli olay size ait olmayan lokal başarılarla orgazm olmak olabilir. buna saygı duymasam da en azından anlayışla karşılayabilirim. belki stada gitmekten beyin hücreleriniz ölmüş, belki de hiç var olmamışlardır. bilmiyorum ama en azından bir farkındalık yaratmak istiyorum sizin gibi dorothy'ler için. kendimi zorluyorum ama olmuyor canlarım. yaptıklarınızı mantık çerçevesinde değerlendirmek için ana sınıfı öğrencisi olduğunuzu kabullenmek gerek. aksi takdirde "nasıl koyduk, remember, remember the ... of november, siktik ama ona bakın siz..." tarzındaki beyanatlarınızı hiç kimse siklemez , bunu biliniz . bu öfke ve şuursuzluk durumunda iradenin devreden çıkması olayını çocukken yaşardık hani "bıçaklayacam olm hepsini, çelme taktılar düştüm..ühüühühühü" derdik. tabi ben demezdim ama çoğu insan derdi ve bu makul karşılanabilecek bir tutumdu.

    şimdi siz hızlı bir şekilde gözünüzün önüne gelen kareleri peşi sıra oynatsanız hiç bir halta benzemez, film bile olmaz. hayatınız bir film şeridi gibi gözünüzün önünden hiç geçmeyecek emin olun, çünkü o anlardan film falan olmaz. yani hayatınızı şabalak muhabbetlerle geçiriyorsunuz ve bu durumu değiştirmek için hiçbir şey yapmıyorsunuz. siz burda "ooo ne çaktık" derken çizmedeki zeytinyağseverler "hangi takımımız kupa aldı geçen sene ? bak hep karıştırıyorum " diyorlar. kıraathaneden öteye geçmiyor sesiniz. ne kadar coşkuyla söylerseniz söyleyin o zafer şarkılarınızı , sesinizin hızı ve varacağı nokta belli.
    0 ...
  46. fakirlerin yetiştirilme biçimi

    1.
  47. bir anda buzul çağı gelebilir, göktaşı yerkürenin büyük bir kısmını yok edebilir, tropikal bir fırtına ya da bir tsunami ile karşılaşabilirsiniz, ev sahibi eşyalarınızla beraber sizi kapı dışarı atabilir, paranız olmadığı için sadece bakmakla yetinebilirsiniz, beş para etmez entry'lerinizle dünyadaki sefil varlığınızı boş yere anlamlandırmaya çabalayabilirsiniz, sevdiğiniz kız zengin adamların üstü açık arabalarının ön koltuğunda kendini rüzgara bırakıp kendinden geçerken onu görebilirsiniz...bunlar gibi daha bir sürü şey başınıza gelebilir. işte bu yüzden fakir ailelerin reisleri çocuklarına onları hep afet yönetim merkezinde yaşıyormuş gibi hissettirecek şeyler yapar, hayata ve başarısızlıklar anında neler yapılması gerektiğine dair nasihatlarda bulunur.

    fakirler sanki değişen şartlarda hayatta kalmaktan daha fazlasını yapmayacak, yapamayacak canlılar olarak yetiştirilir. küçük yaşta sadece zorluklara karşı hayatta kalmakla yetinmeyi onlara aşılayan ebeveyn yüzünden pesimist ve yaratıcılıktan yoksun yetişirler. buna karşın hayal kurmaya ve fanteziye büyük ilgi duyarlar. maalesef ki çoğu zaman inanmak başarmanın, düşünmek yapmanın yarısı olmaz.

    fakirlerin yetiştirilme biçiminin temeli zenginlerden ve lüksten nefret ettirmeye dayanır. buna rağmen çocukların çoğu baskıya ters tepki verir. çoğu insan doğasına karşı çıkamaz ve onun olmayan, ulaşamadığı şeylere imrenerek bakar. bir gün onlara sahip olmak için kendini yer bitirir.

    fakirlerin yetiştirilme biçiminde korku ve içe dönüklük esastır. ötekileştirme yaygın bir yöntemdir. baskıcı yaklaşım yüzünden nice fakir çocuk ancak asla ulaşamayacağı hayallerin peşinde koşarak aldığı nefesin hakkını verebileceğini düşünür. bu da çoğunun mutsuzluk ve kederle lanetlenmesi demektir.
    2 ...
  48. sozluk yazarlarinin yurdum insanini yansitmamasi

    1.
  49. milyarlarca insan bir şekilde bir amaç uğruna yaşıyor. aslına bakarsanız bazıları amaç denilen şeye ihtiyaç bile duymadan oksijenini alıyor ve veriyor; onu hem yaşatan hem de yakım -yıkım yolu ile bitiren, ironiden hoşlanan "tekerlek" elementin moleküllerine bel bağlıyor ve gerisine karışmıyor. malumunuz insan kompleks ama bir o kadar da muhtaç bir varlık.

    sözlük yazarlarının olaylara yaklaşımlarına baktığınızda sanki hepsinin hiçbir şeye muhtaç olmayan, kaliteli yaşayan, paralı ve kültürlü insanlar olduklarını sanabilirsiniz. hatta tavsiyesine uyulacak aklı selim insanlar, ülkenin vizyonunu yaratacak ve bu ulusu dünyanın en büyük gücü yapacak seçilmiş güruhun çocukları sanarsınız hepsini. sanki şirketin biri özellikle seçip ada tarzı bir yere koymuş bunları oradan entry giriyorlar!

    lan hepiniz mi alternatifsiniz, hepiniz mi kaliteli yaşıyorsunuz? yazdıklarınızın gerçeği yansıtması mümkün değil. hayır yazar alımında birebir görüşme, yazarın sülalesini inceleme gibi süreçler de yok. on adet entry giren bir amele lise öğrencisi bile yazar olabiliyor. o zaman neden bu yazılar, bu ülke gerçekleri ile çelişmeler ? lan yoksa her şeyi başlatan adamlar vakti zamanında bir konsept , bir bakış açısı yarattı da her gelen sürü psikolojisine kapılıp aynı pencereden bakmaya mı başlıyor? çok garip doğrusu, çok garip!
    2 ...
  50. kendi hayatiniz icin beni suclayamazsiniz

    1.
  51. bazen odada kocaman bir fil durur ve siz o fili göremezsiniz. karşınızda kocaman bir sorun var ve siz canlarım,bunu görmezden geliyorsunuz. bunun bir gün size derin acılar vereceğini bildiğiniz halde görmezden geliyorsunuz gerçeği. sahip olduklarınızdan söz etmiyor, sadece sahip olamadıklarınız için kendinize acıyarak ve başkalarına lanet ederek kum saatini izliyorsunuz. kumlar döküldükçe umutlarınızın ayaklarınızın altından kayan bir toprak gibi yine geldiği yere gidişine şahit oluyorsunuz. bu sefer başkalarına hayat vermek için ayaklarınızın altından kayıp gidiyorlar ve siz hayal dünyanızın sonsuz boşluğunda süzülüyorsunuz.

    fakirseniz bunun suçlusu diğer insanlar değil. aslında bunun bir suçlusu da yok. her şeyi başkalarının üzerine yıkarak o yükünüzü hafifleteceğinizi sanıyorsanız yanılıyorsunuz. sadece sizin odanızdaki o koca kıçlı filin farkına varın. hayatınızı berbat edecek , her tarafı dağıtacak o fili siz yarattınız ve şimdi onu görmezden geliyorsunuz. nefretiniz, kıskançlığınız doğru yolu izlemenize mani oluyor. oysa doğru yolu bulsanız kendi yarattığınız file karşı üç maymunu oynamaz, gözünüzü kapatıp açtığınızda onun sonsuza dek o odayı terk ettiğini görürdünüz.
    5 ...
  52. fakir ve ezik yazarlari bos birakmaya gelmez

    1.
  53. sözlükte yazamadığım günler sadece iki kişiye yetecek şekilde tasarlanmış şehvet yuvamda bir o tarafa bir bu tarafa dönüyorum, gözüme bir türlü uyku girmiyor. ha sakın bunu yatağın ergonomisine vermeyin , bu sizin yattığınız döşeklere benzemez benim elleri lahmacun kokan şark sofrası müdavimi dostlarım. gözüme uyku girmemesinin sebebi büyük paranın büyük sorumluluk getirmesi. fakir ve ezilmiş güruhun kendisi ile olan savaşını kontrol altında tutmak, onların boş hayallere sığınmalarını önlemek aralıksız ve de özverili bir çalışma ile ancak mümkün olabiliyor.

    fakir eziklerin hiçbir şey kaçırmamaları için olabildiğince sıradan cümleler kurmaya çalışıyorum zira eşi benzeri bulunmayan genel kültür, zeka, cazibe karışımını üzerlerine püskürtmek istenmeyen sonuçlara sebep olabilir. yine de anlamaları için elimden geleni yapıyorum. anlattıklarımda empati yeteneğimin sınırlarında gezinip sanki onların sesi oluyorum. ulan bir de fakirlere amerikan bezi kadar değer vermediğimi söylerler, külliyen yalan!

    niteliksiz kitle her zaman için bir çobana muhtaçtır canlarım. sistemin yararı için benim ve benim gibilerin görevlerini emsalsiz bir aşk ile yerine getirmesi, vazife aşkını her şeyin üstünde tutması gerekiyor. bu yüzden yazmadığım her gün için bir şişe şampanya açıyorum, gelir dağılımı raporlarının üzerinde çiğköfte yiyorum . sırf kendimi cezalandırmak, bir an için sizden biri olmak için yapıyorum bunu.
    6 ...
  54. zengin olduğunuz bir hayatta görüşürüz

    1.
  55. şu anda eskiden olabileceğini düşündüğü hiçbir şey olamadığını gören fakirlere söylemek istediğim tek cümle. çünkü ne kadar çabalarsanız çabalayın daha fazla paranız olmayacak . ne kadar çabalarsanız çabalayın fakir ama dünyanın hatırlayacağı biri de olamayacaksınız. ne bu isyankarlığınız sizi bir rockstar yapacak ne de bu kaybedenler kulübü üyeliğiniz sizin tolstoy kadar iyi yazmanızı sağlayacak . en fazla umut sarıkaya tarzı yazılar yazacaksınız, gittikçe tükenerek ve elinizden hiçbir şey gelmedeğini bilerek.

    gücünüzün yetmediği duvarı yıkamazsınız. hayatınız boyunca duvarın diğer tarafında yer alacaksınız, bu çok açık. ne kadar itseniz de sonuç değişmeyecek. bu yüzden bütün çabalarınız nafile. sizi ayrılan tarafta hayatta kalmakla yetineceksiniz. iki tarafta da güneş en tepeye çıkacak ve bakanlar aynı güneşi görecek ama siz onu gördüğünüzde farklı şeyler hissedeceksiniz. belki sırf yaşıyor olmaktan dolayı mutlu olabilecek ve küçülen hayallerinizle beraber sıradanlığınıza sığınacaksınız. diğerleri güneşe bakıp sizin hissettiklerinizi hissetmeyecek. siz yeni bir günün getirdiği belirsizliğe sığınacaksınız, ama dediğim gibi duvarı hiçbir zaman aşamayacaksınız.

    zengin olduğunuz bir hayat... belki o zaman kendinizi daha iyi ifade edebilirsiniz. ezildiğinizden dolayı herkese nefret kusarak değil de istediğinizi yaptığınız keyifli bir yaşama dayanarak geçirirsiniz günlerinizi. daha zengin olduğunuz bir hayatta görüşürüz canlarım...umarım...
    1 ...
  56. kimsenin sallamadigi yazarlar

    1.
  57. kimisi nebuladan beri burada olan , kimisi de sonradan sürüye dahil olmuş yazarların oluşturduğu küme. bu yazarlar ekseriyetle dikkat çekmeye çalışmadıklarını , tek amaçlarının bizi cahillik salgınından koruyacak kaleyi güçlendirmek olduğunu söylüyorlar. oysa bu koca bir yalan!

    hani maçlarda ön plana çıkmayan görev adamları vardır ya kimsenin "en beğendiğiniz futbolcu" sorusuna cevap olarak adını vermediği, bana onları hatırlatıyorlar. madem o kadar iyi yazıyorsunuz nick altınız neden üç beş arkadaşınızın günce tarzı entry'lerinden oluşuyor? çok iyi yazıyor olsaydınız elbet sözlükte tanınırdınız. hanginiz "uludağsözlük" denildiğinde akla geliyor? şimdi hiç "ama ben dikkat çekmek için yazmıyorum ki" demeyin. yazdığınız pespaye giriler demek ki yer israfı olarak nitelendiriliyor ya da silik kişiliğiniz o entry'lere yansımış da hiç kimse tenezzül edip sizi araştırma zahmetine girmiyor.

    sonuç olarak bilginin meşalesini taşıyan idealist yazarlar olduğunuza beni inandıramazsınız. herkes yazıyor burda ama bazılarınızın varlığı ile yokluğu bir. "olsa da olur olmasa da" adamları olarak her platformda aynı muameleyi görüyorsunuz, size de bir "hoşgeldin" denmesini istiyorsunuz ve çoğu zaman da bununla yetiniyorsunuz. bu kadar zamandır yazıyor ve kimsenin umrunda olmuyorsanız lütfen "ben iyi yazarım ama polemiğe girmiyorum ondan" yalanlarını bırakın. sadece kendinizi kandırırsınız canlarım.
    1 ...
  58. sozlukte kendini yalniz hissetmek

    1.
  59. insanların ortak kavramlar üzerinden espriler türetip ,hiçbir amaca hizmet etmese bile, yaşanılan anı renklendirebilmeleri bana o kadar büyüleyici geliyor ki. yaptıklarının önemsizliğinden, dünyada yer kaplayan varlıklar içerisinde ne kadar de önemsiz bir mevcudiyetin mümessili oluşlarından hiç de rahatsız değiller. hayatlarını idame ettirmeye ancak yetecek paraları ile yoksulluk sınırında mutlu mesut yaşayabiliyorlar.

    yaptıklarının çoğunun saçma ve boş olduğunu düşünsem de sonuçta bu onları bir arada tutan tutkal galiba. kimin nerede durduğu ve nasıl bir hayat yaşadığı önemli değil aslında. benim için değersiz, kayda değer olmayan siluetler sherwood ormanını renklendiren yüzler belki de. belki de insanların arkadaş sahibi olması için bütün her şeyin "iyi" olması yetmiyor. bu dünyadaki en mutlu adamların zengin ve yakışıklı olmamasının bir sebebi var sanırım. sanırım en doğru olanı yapmak her zaman en doğrusu değil. en bilmem ne olmak da en mutlu olmak demek değil...

    benim için bir anlam ifade etmiyor bazılarının yaptığı şeyler. bir öğrenci evi hayal edemiyorum, bulaşık vardiyasını, ev içerisinde iş bölümü yaparak birbirlerinin hayatını güzelleştirmek isteyen insanları. ben olsam "bu hayatın neresi güzel, neyine uğraşıyoruz?" der giderdim.
    mesela hiçbir zaman "gel senin işi halledelim , sonra benimkine bakarız" diyen biri yoktu benim için...size karşılıksız ve kendisi zor durumda kalmasına rağmen yardım eden biri. "dostlar bu gibi zamanlar içindir" derler ya filmlerde...ben onu senaristlerin uydurduğu bir şey sanıyordum.
    hiç düşünmedim bile... bir arkadaşım olacak, bütün gününü benle geçirecek ve berbat bir hayat yaşasak da asla beni yüzüstü bırakmayacak ...bunun olabileceğini hiç düşünmedim çünkü hiç olmadı .
    bazı hareketlerini kıskanıyorum insanların. iftar için arkadaşı ile evdeki malzemeden mütevazi bir yemek hazırlayıp mutlu olabilen insanlar var. ben olsam çıkar , dışarda yerdim ve o an asla anlam kazanamazdı. tıpkı diğer "güzel" gözüken anlarımın aslında hiçbir anlam kazanamaması gibi...
    2 ...
  60. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük