bugün

hitler taklidiyle parlamış sonra almış yürümüştür.

(bkz: pul bıyık)
bir sinema yapıtının; senaryosundan müziğine kadar tüm unsurlarının yönetmenine ait olması gerektiğini düşünen, sesli sinema imkanına yetişmesine karşın uzun süre protesto amaçlı sessiz sinema yapan,amerikanın avlanacak komünistler listesinde yer alan, kapitalist sistemin belkemiğini oluşturan montaj hattı denilen Ford sıçırtması iş örgütlenmesinin, insanı nasıl yabancılaştırdığını "modern zamanlar" adlı filmiyle çarpıcı ve komik bir dille yansıtan usta yönetmen.Politik eleştiriyi daha o yıllarda en kaliteli ve komik biçimiyle perdeye aktaran bu eli öpülesi insan ülkemizde hala komik sirk maymunu muamelesi görmekte eline bastonu alan her güdük şarlatan şarloculuk oynayarak güldükçülük yapmaktdır.
travmatik, yoksulluklar içinde, ıslah evlerinde geçen bir çocukluğu vardır komedinin kitabını yazmış olan chaplin'in. küçük yaşta, yeri geldiğinde çöp toplamak zorunda bile kalır, fukaralıktan. gençliğinde sahne sanatçısı olan annesi, ciddi psikolojik bunalımlarından ölene dek kurtulamaz. babası ise, chaplin daha çok küçük bir yaştayken ailesini terk edip gitmiştir. the kid filminde, bu trajik çocukluk dönemine birçok göndermede bulunur.

sessiz filmlerindeki başarısıyla ve kendi icadı 'serseri' tiplemesiyle özellikle 1930'ların dünya genelinde en sevilen ve tanınan insanı haline gelir. ilk sesli uzun metraj filmi, the great dictator olur. bu filmde, mizahın erişilemeyen gücünü kullanarak belki de o dönemlerde -ki ikinci dünya savaşının bütün hızıyla devam ettiği 1940'ta çekmiştir bu filmi- adolf hitler'e kimselerin kolay kolay cesaret edemeyeceği kadar ağır eleştirilerde bulunmuştur. sessiz film çekme tutkusunu ya da ilkesini de bu filmde konuşulması gerektiğini düşündüğü için bozmuştur.

senatör mccarthy döneminde başlatılan komünist avı* yıllarında kendisine yahudi ve komünist yaftalarının yapıştırılması üzerine , tüm sinema kariyerinin başladığı ve ününe kavuştuğu yer olan amerika'dan arkasına bile bakmadan çekip gitmiştir.

sinemanın yedinci sanat sıfatını layıkıyla hak etmesinde, sinema tarihindeki en önemli yerlerden birine sahip olan chaplin'in büyük katkısı vardır.
londra'da "charlie chaplin'e benzeme yarışması"na katılarak 3. olan, sinema dünyasındaki birçok öncülüğün sahibi oyuncu.
hitler'e tıpatıp benzeyen bir komünist olarak, varlığıyla bile bir ironi yaratan ingiliz oyuncu ve yönetmendir. yedinci sanatın gelişimine katkısı yadsınamaz düzeydedir. modern times, the great dictator, the kid en iyi filmleridir * .

"ne gelir ki elimizden, insan olmaktan başka.." *
1889-1977)
amerikan yapimi sessiz filmlerde canlandirdigi acinacak halde, ama ayni zamanda komik kucuk serseri (sarlo/charlot) karakteriyle dunya capinda un kazandi. 1914'te oynadigi ilk filmini izleyen iki yil icinde abd'nin en taninmis kisilerinden biri olmus, 1920'lerin baslarina gelindiginde filmlerinin sagladigi gelirlerin yuksekligi karsisinda hicbir istedigi ucreti odeyemez hale gelmis, o da ancak yapimciligini kendisinin ustlendigi filmlerde rol almistir. 1920'lerin sonlarinda sesli sinemaya gecilmesinden sonra yalnizca birkac filmde gorunmekle yetinmesine karsin, ilk donem filmlerinin sinema klasikleri olarak degerlendirilmesi ve yeni izleyici kitlelerince de ilgi gormesi nedeniyle ununu hemen hic yitirmemistir. uzun metrajli buyuk komedi filmleri arasinda the kid (1921;yumurcak), the gold rush (1925;altina hucum), city lights (1931;sehir isiklari), modern times (1936;asri zamanlar) ve the great dictator (1940;sarlo diktator) sayilabilir.

ingiliz sinema oyuncusu ve yonetmeni charlie chaplin (asil adi charles spencer chaplin), 16 nisan 1889'da ingiltere'nin baskenti londra'da dunyaya geldi. 25 aralik 1977'de isvicre'de oldu. her ikisi de muzikhol oyuncusu olan annesi hannah ve babasi charles chaplin'den, daha kucuk yasta sarki soyleyip dans etmesini ogrenmisti. ilk kez sekiz yasindayken, bir klog dansi gosterisi olan "eight lancashire lads" (sekiz lancashire'li delikanli) ile sahneye cikti. babasinin bundan kisa bir sure sonra olmesi, annesinin de sik sik akil hastanesine girip cikmasi yuzunden chaplin'in cocukluk yillari, yatili okul ve yetimhanelerde sikintiyla gecti. bu donemde bazen gecici sahne isleri buldu, bazen de sokaklarda yasamak zorunda kaldi.

on yedi yasindayken, uvey agabeyi sydney kendi calistigi ve cesitli danslar, oyunlar, komedi programlari sunan fred karno vodvil toplulugunda ona is buldu. 1913'e degin karno'yla calisarak sayisiz muzikhol skecinde oynayan chaplin, o yil filmlerde rol almak uzere keystone'un tek makaralik slapstick filmleri yapimcisi mack sennett, chaplin'i karno turnesi sirasinda new york'tayken fark etmisti. chaplin aralik 1913'te 150 dolar haftalikla sinema yasamina adim atti ve bir daha da sahneye donmedi.

chaplin, melon sapka, dar bir frak ceketi, bol pantolon, buyuk ayakkabilar, biyik ve bastondan olusan unlu gorunumunu ikinci filmi olan kid auto races at venic'te (1914,venedik'te ufakliklar oto yarislari) yaratti. ama bu tipin ozellikleri henuz tam anlamiyla olusmamisti. bununla birlikte, haftada iki film gibi buyuk bir hizla cevrilmesine karsin, chaplin komedileri olaganustu bir basari saglamisti. kisa bir sure sonra chaplin'in kendi filmlerini yonetmesine izin verildi, ucreti de gitgide astronomik rakamlara ulasti. 1915'te essanay sirketinden haftada 1. 250 dolar, 1916'da matual sirketinden haftada 10 bin dolar ve ayrica sozlesme icin 150 bin dolar, 1917'de de first national sirketinden sekiz film icin 1 milyon dolar aldi. iki yil sonra, donemin onde gelen yildizlari mary pickford, douglas fairbanks ve unlu yonetmen d. w. griffith ile, her birinin kendi filmlerinin dagitimini bagimsizca yurutmesi kosuluyla, united artists'i kurdu. first national ile olan sozlesmesi the pilgrim (1923;sarlo haci) filmiyle sona erdikten sonra, 1966'da universal icin yaptigi a countess from hong kong'a (hong kong'lu kontes) degin filmlerini yalnizca kendi sirketi adina cekti.

chaplin'in bu hizli yukselisi bir olcude, filmlerinin pazarlamasinda, konularindan cok filmde oynayanlarin onemli oldugu yildiz sisteminin gelismesinden kaynaklaniyordu. aslinda pickford, fairbanks ve baskalariyla birlikte chaplin'in perdedeki kisiliginin halk tarafindan buyuk bir coskuyla kabul gormesi de, bu sistemin yerlesmesinde oldukca etkili oldu. chaplin the tramp'te (1915;sarlo serseri), yarattigi kucuk serseri tipini yalnizca eglendirici degil, ayni zamanda sevimli de kilabilmek amaciyla, sempatikliginin de altini cizmeye basladi. kendi filmlerinin hem yildizi, hem yonetmeni, hem de yazari oldugu icin, sarlo karekterinin icerdigi anlamlari irdelemek icin essiz bir konumdaydi. bir elestirmenin "zenginlerin bakis acisindan cizilmis bir yoksul tipi" olarak tanimladigi, chaplin'in "kucuk adam" dedigi sarlo, easy street (1917;sarlo polis), shoulder arms (1918;sarlo asker), yumurcak, altina hucum, sehir isiklari, asri zamanlar ve ilk sesli filmi olan sarlo diktator gibi filmlerde gelisti. chaplin'in kendi yasamindan cizgiler tasiyan limelight'ta (1952;sahne isiklari) kisa da olsa, yeniden gozuktu.

chaplin'in cok hareketli bir ozel yasami oldu. dort evliliginin ucu filmlerinin basrol oyunculariyla, 1918'de lita grey ve 1936'da paulette goddard'la gerceklestirdi. 1943'te oyun yazari eugene o'neill'in kizi oona o'neill'le evlendi. ilk iki bosanmasi ve 1944'te kendisine acilan babalik davasi sansasyon yaratti. chaplin 1942'de, savasta almanlara karsi ikinci bir cephe cagrisinda bulundugunda gene mansetlere cikti. siyasal tavrina yoneltilen saldirida, hicbir zaman abd vatandasligina gecmemis olmasinin payi da vardir. mavi sakal oykusunun igneleyici bir uyarlamasi olan monsieur verdoux (1947), pek cok cevrenin yani sira amerikan ordusunu da oldukca sinirlendirdi. abd hukumetinin vergi borcu icin sikistirmasi, ayrica bazi politikaci ve kose yazarlarinin yikici etkinliklerle iliskisi oldugunu ileri surmeleri uzerine chaplin 1952'de ulkeyi terk etti. geri donus hakkinin abd adalet bakanligi'nca sorusturulacagini ogrenince 1953'te cenevre'de bu haktan vazgectigini acikladi.

bundan sonra ailesiyle birlikte isvicre'de vevey yakinlarinda corsier-sur-vevey'de yasamaya basladi. 1957'de londra'da yaptigi a king in new york (new york'ta bir kral), amerika'ya karsi etkinlikleri sorusturma komitesi'ne, anlamsiz televizyon reklamlarina ve amerikan tarzi yasamin baska yanlarina yonelik elestirilerle dolu bir komediydi. film, chaplin'in ozellikle reddettigi komunizm yanliligi suclamalarinin artmasina yol acti. 1966'da basrollerini marlon brando ve sophia loren'in oynadigi, kendisinin de hem senaryosunu yazdigi, hem de kucuk bir rolde gorundugu a countess from hong kong'u (hong konglu kontes) cekti. 1972'de kendisine verilen ozel oscar odulunu almak uzere abd'ye gitti.

filmografisi
"caught in a cabaret" (1914 yarim duzine kadar oyunculuk yaptigi filmden sonraki ilk oynayip yonettigi film), "kid auto races in venice" (unlu sarlo kiligini ilk kez tasidigi film), "tillie's punctured romance", "the tramp-sarlo serseri", "easy street", "the immigrant-sarlo gocmen", "a dog's life-kopek hayati", "shoulder arms- sarlo asker", "sunnyside-sarlorda kirlarda", "a day's pleasure-keyifli bir gun", "pay day-maas gunu", "the kid-yumurcak", "the pilgrim- sarlo kacak", "a woman in paris-paris'li kadin", "gold rush-altina hucum", "the circus-sirk", "city lights-sehir isiklari", "modern times-modern zamanlar", "the great dictator-buyuk diktator", "monsier verdoux", "limelight-sahne isiklari", "a king in new york-new york'ta bir kral", "a countess from hong kong-hong kong'lu kontes".

"hayat yakın çekimde trajedidir, uzak çekimde ise bir komediye dönüsür" *
tüm filmlerini defalarca izlediğim, the kid isimli filmi sayesinde türk komedi filmlerine ilham kaynağı olmakla kalmayıp birebir kopyası niteliğinde izletilen onlarca filmin fikir babasıdır.
her filminin arkasındaki düşünce herkes tarafından anlaşılabilir, dili uluslararasıdır..
yüksek bir kamera vurgusu kullanır bu abimiz; küçük hareketler filmlerinde büyük şeyler anlamına gelmektedir, bunun ötesinde ayrıntı buluşu büyüleyicidir..örnekleyecek olursak; the gold rush taki küçük ekmeklerin dansı, the circus filminde elma içindeki kurdun taklit edilemez kırık parmağı...yakın-çekim balkınmıştır bunları yaparken..
güldürünün düşündürücü özelliğini, ürpertisini ortaya koyar..serüvenleri dünyanın acımasızlığına, bencilliğine, ikiyizlülüğüne karşıdır..the circus filmi belki de sinema tarihinin en büyük trajedilerinden biridir, ama yine de eğlencelidir..

(bkz: size baba diyebilir miyim)
kendisi şöyle anlatıyor şarlo'yu: "onu doğururken bir yergi yaratmaktı dileğim. baston onuru deyimliyordu, bıyık kurumluluktu, potinler de ölümlü dünya kaygularının çekilmezliğini belirtiyordu."

şarlo'ya kendisinin bir parçası olarak bakmaktadır: "bu kişi yaşıyor bende. kimi zaman yanıbaşımda, benimle, kimi zaman da başını alıp ötelere gidiyor sanki..."

charles chaplin, büyük-küçük, okumuş-okumamış arasındaki ayrımı ortadan kaldırmıştır. ne demektir bu? bilgiçliğin yerini sağduyunun alması, insanlar arasındaki bölümlemelerin saçmalığının anlaşılması demektir. büyük sanatçının abd'de tutunamamasının nedeni, ondaki keskin toplumsal taşlama yanında, işte bu devrimci büyük işi başarmasıdır, denebilir.

şunu da elbet unutmamamız gerekir; charles chaplin, komedya ile tragedyayı olağanüstü bir başarı ile birleştirmiş çağdaş bir sanatçıdır. çağdaş diyorum, çünkü bu iki oyun türü, eski yunan'dan beri özleri bakımından karşıt sayılırken, çağımız onların özdeş olduklarını bulmuştur. ağlayan insanla gülen insanın (komedya ve tragedya maskelerini gözünüzün önüne getirin) yüzlerindeki çizgiler benzeşir. çoğu kadınlarda görülen, ağlama ile gülmenin birbirine karışması olayı da bunu gösterir. bugün tiyatro için yazılan metinlerde bu iki öğe hep iç içedir artık.

charles chaplin, dram ile tragedyayı, shakespeare'den sonra belki en iyi uyuşturmuş sanatçı olarak gösterilecektir. bilindiği gibi, tragedya, ahlak ya da doğa yasalarının insan üzerindeki buyrukları ile insanın eylem gücü arasındaki, dram ise istek ile irade arasındaki çatışmadan doğar. birincisi antik ve heroic, ikincisi modern ve romantiktir.

onu anlatan en iyi kitaplardan biri, sanırım ki,, ünlü fransız şairi philippe soupault'un kitabıdır. ama charles chaplin değil de, şarlo yer alır o kitapta...
(bkz: limelight)
gun itibarı ile olum yıldonumu olan buyuk komedyen. huzur icinde yatsın.
gulmenin ve aglamanin aslinda ayni sey oldugunu öğreten sinema ustası.
Ölüm döseginde iken cagrilan papazin "Tanri ruhunu bagislasin" demesi üzerine;
"Neden olmasın, ne de olsa kendi malı" demiştir..*
http://www.youtube.com/watch?v=xoKbDNY0Zwg&mode=related&search=
en komik bölümlerden biri.
büyük bir tesadüf belki de altında yatan bir çok komik olayın yine traji-komik sebebi olsa gerek, bi yerde okudğuma göre yanlış hatırlamıyorsam adolf hitler ile aynı gün aynı saat aynı yıl doğmuş tiyatrocudur.
zamanında ünlü olmadan önce 3-5 kuruşa çalışırkene patronuna" kazandığımızı bölüşelim bak ilerde ben çok kazanırsam yine aynı şeye devam ederiz" diyen, fakat bunun üzerine patronu tarafından kovulan ve sonrasında patronu tarafından ayaklarına kapanılan oyuncu-tiyatrocu.
kendisi hiçbir zaman a.b.d vatandaşlığına geçmemiş, bir açıklamasında ise "ben enternasyonalistim çünkü ulus temelli bakış açısı savaşlara yol açmaktadır" demiştir.
yapılan röportajlarda verdiği cevaplar ise tarihe geçer.

"kahkaha atmadan geçmiş birgün boşa harcanmış demektir."

"hayat yakın çekimde trajedidir, uzak çekimde ise bir komediye dönüşür." *

zamanında oldukça yoksul oldugu için söyle demiştir;

"hayatta beni mutsuz edebilecek en büyük şey lükse alışmaktır."

en bombası ise şudur ;

"kelimeler ucuzdur. söyleyebilecegimiz en büyük kelime ise fildir." (burda kendisine "önemli ve büyük birşey söylemek ister misiniz?" diyen gazeteciye ayar vermektedir.)
ingilizler tarafıdan sir unvanının verilmesi ise şu şekilde gerçekleşmiştir;

the gold rush(altına hücum-) filmi o dönem yaygın olan komunizm propagandası yaptıgı ve bunda başarılı oldugu iddia edilerek a.b.d ye girişi yasaklanmıştır. (kendisi terketmemiştir)daha sonra isviçre ye yerleşen chaplin tam 47 sene sonrasinema adına yaptıgı tarihi salaklıgı farkeden a.b.d tarafından oscar özel ödülünü almak üzere 1972de amerika ya davet edilmiştir.

ertesi sene city lights(şehir ışıkları) adlı filmiyle bir kez daha oscar a layık görülmüş ve bunu takıben 1975 yılında ingiltere Kraliçesi II. Elizabeth tarafından sir (şövalye) unvanına layık görülmüştür.
kemal sunal'ın aşırı derecede etkilendiği yüce varlık.
"chaplin" adında hayatını anlatan bir film vardır, bulunup izlenmelidir.
1977 yilinda vefat eden, hep o büyüleyici sessiz ve siyah-beyaz sessiz filmleriyle animsanan ama buna ragmen herkese ne yapmak istedigini anlatan büyük oyuncu. sarlo.
meşhur bir hikayesi vardır ne kadar doğru bilinmez; bir gün kuliste gösteri için bekleyen charlie chaplin'in yanına birisi girer ve der ki anneniz öldü... chaplin hemen aynaya bakar yüzündeki ifadeyi görmek için. ki ilerde böyle bi rolü oynaması gerektiğinde o anki ifadeyi hatırlayacaktır.
modern zamanlar filmini ders için seyrettiğim ama ders olayınsan kopup hayran olduğum film. o dönemde o imkanlar ne fimler çekiyorlarmış şimdi ise peh.
Sesli film döneminde bile sessiz film yapmaya devam edip en büyük filmi kabul edilen City Lights (Şehir Işıkları) filmini yapmıştır.

Her filmi büyük bir dikkatle izlenmeli...
durum komedisini sinemaya kazandıran sanat insanı.