bugün

arthur miller in gerekli yerlere * göndermeler yaptığı, verip veriştirdiği bir tiyatro eseridir. histerik sürü psikolojisinin toplumları nerelere sürüklediğini anlatan önemli mesajlar içeren, salemde yaşanan cadı olaylarını, korkunun, inancın, inançsızlığın,engizisyon un yaptırımlarını vb. konu alan bir yapıttır. filmi de izlenilesidir.
ankara da pat diye tiyatro zirvesi'nde izlenmiş oyun. gerçekten etkileyici, izlenmesi gereken bir oyun.
daniel day lewis in oynadığı film, ki kesinlikle kötü filmde oynamaz kendisi. eserin yazarı daniel abimizin hanımının (bkz: rebecca miller) babasıdır. (bkz: arthur miller)
arthur miller eserinden uyarlama 96 filmi, bu tanımdı şimdi yorum:

--spoiler--
Yakın zamanda hiç bu kadar gerildiğimi hatırlamıyorum film izlerken. Bela okumakla geçti resmen filmin yarısı. Bunda müthiş oyunculuklar, filmin genelindeki kasvetli hava ve dönemin gerçekten "komik" adalet sistemini iyi anlatmadaki başarısı (rahatsız edici derecede iyi) baş etkenlerdi.

Genç bir fahişenin sırf şehveti ve hırsı için iftirası, gerizekalı kızlar tayfasının da sırf dayak yememek için onun yalanını devam ettirmesi ne kadar da sinir bozucuydu! Ya suçlayanı hiç araştırmayıp da kim suçlanıyorsa hemen asan mahkemeye ne demeli?
--spoiler--

Winona Ryder dan ise sanırım artık nefret ediyorum, rolünü iyi kotarmış olmasının kanıtıdır sanırım bu.
jean paul sartre, arthur miller'in geçmiş bir olaydan yola çıkıp mccarthyizm'i eleştirdiği bu oyununu beyaz perdeye uyarlamıştır. ancak oyunun son kısmında sartre değişiklikler yapmıştır.
arthur miller geçmişteki bir olaydan yola çıkmıştır, ancak aynı zamanda, oyunun yazıldığı dönemdeki baskıcı mccarthy politikasına, komunist bu denilenlerin hiçbir kanıta gerek duyulmadan içeri atıldığı zamana da müthiş bir gönderme yapmıştır. julius ve ethan rosenbergi hatırlayın.
puritan saçmalığından başka bir şey olmayan, vaktinize yazık edecek bir tiyatro metni. eseri diyemiyorum bile çünkü puritan saçmalıklarıyla dolu içi. zorunlu değilseniz elinize bile almayın. okurken zaten aklınıza sğrekli nathaniel hawthorne un young goodman brown ı geliyor. ikisi farklı türde yazılmalarına rağmen, ikise de puritan zırvalığı olduğu için bir yerde benzetebiliyorsunuz. uzak durulması gereken bir tiyotro metni. hele o uzun açıklamaları yok mu puritanlarla ilgili. öl yani okurken. illa da tiyatro metni okumak istiyorum diyorsanız;

(bkz: the importance of being earnest)*
puritan saçmalığı değildir. oyun 1952'de(ki bu tarihte puritanizm çoktan şekil değiştirip kapitalizme evrilmiştir bana kalırsa) yazılmıştır ve neredeyse 100 sene önce ölmüş olan nathaniel hawthorne'un herhangi bir eseriyle taşıdığı benzerlik de puritan toplum yapısını eleştiriden kaynaklanır. ayrıca ne miller'ın ne de hawthorne'un puritan saçmalıklarını savunmak, onları halka benimsetmeye çalışmak gibi bir dertleri yoktur ki eserleri puritan saçmalığı olsun. hawthorne salem cadı mahkemelerinde yargıçlık yapan atalarından utandığı, onların günahlarını kendi günahı saydığı ve bu yükü ömrü boyunca taşıdığı için eserlerinde puritanlık temasını işler. arthur miller ise bu oyununda 1692 salem cadı mahkemelerinden yola çıkarak 1950'lerin amerika birleşik devletleri'ndeki komünist avını eleştirmeye çalışmıştır. tabi bunu yaparken sadece cadı avlarını ya da komünist avını değil bir toplumun baskı altında tutulup korkutulduğunda herhangi başka bir konuda da nasıl toplumsal bir katliam hareketine başlayabileceğini, lincin toplumu nasıl kontrol altına alabileceğini göstermiştir. bu durumun örneklerini her devlette görebilirsiniz, bizim topraklarımız da birçoğuna şahit olmuştur.

bu oyunu uzak durulması gereken bir puritan saçmalığı olarak değerlendirmek için ya oyunu anlamamış olmak ya da joseph mccarthy olmak gerekir.
Toplu histeriyi ve bunun muhalifleri ortadan kaldırmak için kullanılmasını en güzel özetleyen eserlerden biridir.
ilk kez duyan Biri, püriteni cümle içinde kullanmak isteyip başaramamış zamanında anlaşılan. Neyse cadı kazanında yaşayarak öğrenmiştir simdiye kadar bu eserin değerini.
arthur miller'in 1953 de yazdığı oyundur.