bugün

charlie chaplin

kendisi şöyle anlatıyor şarlo'yu: "onu doğururken bir yergi yaratmaktı dileğim. baston onuru deyimliyordu, bıyık kurumluluktu, potinler de ölümlü dünya kaygularının çekilmezliğini belirtiyordu."

şarlo'ya kendisinin bir parçası olarak bakmaktadır: "bu kişi yaşıyor bende. kimi zaman yanıbaşımda, benimle, kimi zaman da başını alıp ötelere gidiyor sanki..."

charles chaplin, büyük-küçük, okumuş-okumamış arasındaki ayrımı ortadan kaldırmıştır. ne demektir bu? bilgiçliğin yerini sağduyunun alması, insanlar arasındaki bölümlemelerin saçmalığının anlaşılması demektir. büyük sanatçının abd'de tutunamamasının nedeni, ondaki keskin toplumsal taşlama yanında, işte bu devrimci büyük işi başarmasıdır, denebilir.

şunu da elbet unutmamamız gerekir; charles chaplin, komedya ile tragedyayı olağanüstü bir başarı ile birleştirmiş çağdaş bir sanatçıdır. çağdaş diyorum, çünkü bu iki oyun türü, eski yunan'dan beri özleri bakımından karşıt sayılırken, çağımız onların özdeş olduklarını bulmuştur. ağlayan insanla gülen insanın (komedya ve tragedya maskelerini gözünüzün önüne getirin) yüzlerindeki çizgiler benzeşir. çoğu kadınlarda görülen, ağlama ile gülmenin birbirine karışması olayı da bunu gösterir. bugün tiyatro için yazılan metinlerde bu iki öğe hep iç içedir artık.

charles chaplin, dram ile tragedyayı, shakespeare'den sonra belki en iyi uyuşturmuş sanatçı olarak gösterilecektir. bilindiği gibi, tragedya, ahlak ya da doğa yasalarının insan üzerindeki buyrukları ile insanın eylem gücü arasındaki, dram ise istek ile irade arasındaki çatışmadan doğar. birincisi antik ve heroic, ikincisi modern ve romantiktir.

onu anlatan en iyi kitaplardan biri, sanırım ki,, ünlü fransız şairi philippe soupault'un kitabıdır. ama charles chaplin değil de, şarlo yer alır o kitapta...