bugün

kitap okuyan her ergenin bir dönem okuduğu, vay be adam nasıl yazıyo şeklinde tripten tribe girdiği, sonra ne geyikmiş bu adam diye düşünüp rafa kaldırdığı yazardır. *
geçen hafta, kitaplarının reklamlarını yapan yazarlara kızan söylemlerine rağmen, televizyon makinası na konuk olmuştur. program ne de güzel geçiyordu bu adam gelip oraya oturana dek, gülüyorduk, eğleniyorduk, yılmaz morgül le tavan yapmıştık hatta.

yeni kitabını bir güzel tanıttıktan sonra, üniversiteli gençlerden yakınmıştır, behçet kemal çağlar, turgut uyar gibi isimleri tanımadıkları için. bir allah ın kulu da çıkıp dememiştir ki, sizin gibiler bu kadar meşgul etmeseydi rafları, yirmibeş senedir aşk aşk diye yazıp durmasaydınız sizi değil onları tanırlardı, gençlerin beyinlerini sulandırdınız aşkı devrik cümlelerle anlata anlata yahu.

son kitabının adı da buna örnektir, (bkz: derinliğine kimse sevgili olamadı). bu mudur yani yirmibeş yıllık yazın geçmişinin meyvesi?
yıllar once bursa'daki bir imza gününde gerceklesen olaydır.
hanna kisisi genctir, ergendir, ogrencidir ve parasizdir. sevdigi yazar gelecek diye cicekciden cicek almak istemistir ve parası bir tek kirmizi karanfile yetmistir. ssk hastanesinin karsisindaki o cicekci kadin karanfili herhangi bir suslu ambalaja bile sarmamistir.nalbantoglu'ndaki imza gununde siranin kendisine gelmesini beklerken orta yaslı bir hanimin oldukca gosterisli bir demet beyaz gulle yazara yaklastigini gorur, kadin yazari sapur supur oper ama yazar pek orali olmamistir. sira hanna'ya geldiginde iki kitabi birden uzatir yazara aralarinda su konusma gecer;
c.e- (basini kaldirmadan)her ikisi de sizin mi?
h-evet, (kılıfsız kirmizi karanfili uzatarak) bu da sizin, der.
yazar basini kaldirir ve hanna'ya bakar, tanir, o bursadaki imza gunlerini hic kacırmayan kizdir. imzaladigi kitaplardan birine "yine kirmizi bir karanfil gibisin, oylesine guzel, oylesine yakıcı" digerine de "senin gemin camdan sevgili, sen herkes gibi gizlenemezsin" yazar. zaten kendisine uzatilan hiçbir kitaba diger bir kitaba yazdigi cumlelerin aynisini yazmaz.
o gunden sonra cezmi ersoz benim ergenligimdeki her aninin icindedir cunku cok okudum. ilk askimda, ilk aglayisimda... lakin ne zamanki cizgisini asamadigini ve sizofren aska mektupu gececek bir kitap yazamadigini anladım, okumayi biraktim.
cezmi ersöz: siz de mi gittiniz yitik şehrin insanları? siz de mi beni terkettiniz?
camdaki adam: cezmi abi sakin ol! kimsenin bi yere gittiği yok. nüfus sayımı var bugün.

(bkz: umut sarıkaya) *
kelimelerle cümlelere taklalar attıran imge-tasvir adamı.

çok kolay, herkes yapabilir:

mavi bir nehir akar içimden gözlerine baktığımda, sessiz soluksuz yalnızlığımın o dinmeyen gürültüsü eşliğinde. sana dair ne varsa inkar-iftira, affı gecikmiş, affedilmemiş; hepsini ben üzerime alıyorum. günahlarını sevaplarım sayıyor senin için yanıyorum. bla bla bla....böyle sabaha kadar yazabilirim vala.
geçen yaz bodrum da plajda gördüğüm yazar.güneşlenirken büfeye gitti ve soğuk bir şey *istedi.görevli de yok dedi ve bay cezmi bastı fırçayı görevliye.çünkü sudan başka hiç bi b.k yoktu plajda.haklıydı.turist gelmiyo deyince bırbırbır öterler ama hizmet sıfır.

neyse cezmi ile daha farklı bir anekdota takıldım.bodrum merkeze geldim ve tesadüf bu yazarın afişini gördüm.
afişte bu adamın kitabı ve fotografı altında: " bu kitabın tüm geliri tayad (!!!)a bağışlanacaktır." diyordu.

o zaman dedim ki a benim zavallı ülkem sen ne garipsin ki kandil dağının elektriğini sağlamakla bile yetinmiyorsun.

öyle tersten tehlikenin farkında mısınız yazmalarla bu iş olmuyor.

Siz gidin tehlikeyi üniversiteli kızların baş örtüsünde arayın, üç yaşındaki çocuğun şapkasında arayın, kuran kurslarında arayın.Yeter ki arayın..aman ha ihmale gelmez.bakarsınız sabah olmadan rejimi falan değiştirirler işi sıkı tutmak lazım

(bkz: tehlike aramızda)
çoğu yazar tarafından okuyucularını karamsar ruh haline ittiği için eleştirilmektedir.

ama yinede herkes en az bir kere okumuştur bir cezmi ersöz kitabı ve unutamamıştır. bunun gibi:

--spoiler--
kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... yeryüzüne gönül indiremez onlar... hayatı ve insanları anlarlar, hayata ve insanlara merhamet duyarlar, ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşayamazlar...

aşk işaretiyle doğanlar yaşarken dünyaya talip olamazlar... bilirler ki ne isteseler, neyi alsalar, ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları, teselli etmez. gönüllü sürgündür onlar. gizliden gizliye hissederler bunu.

kaplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerden... yorulur kendisini anlatamamaktan. sevgilim der, sevgilim, ama sevgilim dediği yanında değildir, bilir. bazı günler insan soluksuz kalır, içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır. o olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır. insan soluksuz kalmaya görsün, sevgili diye bütün yanlışlarına, bütün kaçışlarına, kendine yaptığı ihanetlere sarılır. insan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeyegörsün, her şey olmak, her yere yetişmek için bu hayata düşer. herşey olduğunu, her yere yetiştiğini sandığı anda ortada kendisi yoktur artık. kaybolmuşluğa çok yakındır. kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır. daha az acı çekiyordur artık. ama daha mutsuzdur eskisinden. daha mutsuzdur, o ışığı acı çekerek özlediği günlerden.
--spoiler--
kendisi ile hasbıhal etmişliğimiz vardır. bir ablamızın davetini kıramayıp gitmiştik yanına. bizi davet eden ablamız dul ve 35 li yaşlarında idi. cezmi ersöz ondan başlayarak ortamdaki tüm kadın nufusuna asılmış ve bunu yaparkende ahlaksız bir biçimde yazar egosunu kullanmıştı. yanımızdaki bayan arkadaşların yüksek telkinleri sayesinde kendimizi frenlemiştik herhangi bir nefret salgını yaratmamak için. hayatı karanlıkta kalmış insanların trajedisine ortak olma yalanının teatralliğinde olan birinin yazdıkları benim için sadece paçavradır. edebiyat dünyasındaki sevimsizliğini kime sorsanız anlatır. kendini olgun/kadın ruhundan anlayan ve cazibe merkezi sanan halinin bir çok edebi ortamda alay konusu edildiği ve edebi kişiliğinin önüne geçtiğini söylememe gerek bile yok.

cezmi ersöz lise yıllarında marjinal hayata öykünen kızların/erkeklerin ilgisini diri tutabilir ancak. yazdıklarının bir çoğu batı dünyasında 19.yy da tecrübe edilmiş gerçeklik algısına dayanır. yani intihal fikirleri kendi cümlelerine alet eder. yazdıklarını okuyup okuyup hislenenlerin olmasına şaşıyorum. zamanında ev arkadaşım kendisinin kitaplarını getirip önümüze koyardı okuyup kritik edelim diye. bir kitabı vardı içime gir ama sigarını söndürme: hayatımda okuduğum sömürü dürtüsü yüksek en iyi kitaptı. ve aramızda bir mutabakat oluşmuştu bu kitap hakkında; ismi ticari olarak şahane düşünülmüş içindeki öyküler ise amaca uygun olarak ısmarlama yazılmış.

bu kitabı okurken gözümü kapattım ve amerikanya sinematografisini düşündüm. bir çok sekans gözümün önündeydi zaten. o çaycı hikayesi bile içten olmaya/bizden olmaya çalışırken kapitalizme karşı haybeden bir karşı koyuş olmaya çalışırken bile batılı olmuştu. yazık.

(bkz: #3362319) bu entryi kötülemiş kimi arkadaşlar. anlaşılan bazı bünyeler ezberlerinin bozulmasına karşı hazırlıksızlar. cezmi ersöz'ün edebi kişiliği olduğunu iddia edenlerin hayatlarında gerçekten kitap okumamış bir kitle olduğu gibi bir tespitte bulunmak zorundayım. cezmi ersöz'ün kötülendiği yerde ahmet hamdi tanpınar övülüyor ve kendini okur sananlar bunu kötülüyor. tanpınar rahat olsun efendim. bu topraklarda hala edebiyattan/kitaptan anlayan bir nesil var cezmi ersöz okuyanların karşısında. *
bandırmada kayalıklara oturup denize gül atan romantik bunalım yazar kişi.
Sevmek, sevdiğiniz kişinin her şeyini sevmektir.
Sevmek, sevdiğiniz insanın bütün yaralı geçmişini,
bütün acısını, bütün hastalıklarını üstlenmektir...
bir yazar ancak bu kadar piskopat olur dediğim yazar. hayattan soğutur böylesi acıyla kavurur yakar.
Takıntılı lise kızlarının okuyabileceği düzeyde yazan okunması sadece zaman kaybı olan yazarımsı insan.
yazılarında duygu sömürüsü yapmaktan, kendini alçaltmaktan başka bir şey yapmayan yazar.
leman'da da yazar kendisi. şizofren aşka mektup, bana türkçe bir ekmek ver, hayallerini yak evi ısıt, kırk yılda bir gibisin aklıma gelen kitapları.
lise yıllarında fazlasıyla okunan, aşkları kelimelere döktüğüne inanılan yazar. ama büyüdükçe anlıyor insan aşkların onunki gibi yaşanmadığını. istediğin kadar yaksanda hayallerini, yalnız kaldığın o evi ısıtmayacağını... büyük kısma hitap etmediğini düşünüyorum. gerçekçi kısma mesela...