bugün

cezmi ersöz 'ün kitabı.
cezmi ersöz'ün şöyle bir göz gezdireyim diyerek kitabı açmamla daha ilk birkaç sayfasında gözlerimin dolmasına sebep olan kitabıdır. adam yazmış ama yaaa...
arkadaşın elinden "ver biraz bakayım ulan saatlerdir okuyon" diyerek alınıp, elden bırakılamayan kitap.
altları kursun kalemle çizilesi satırlara sahip olan kitap. asıksanız ve ayrıysanız feci sekilde hırpalandıgınızı hissedebilirsiniz okudugunuzda..

"... öyle cesaretsizdim ki karsında
ve öyle açık sözlüydün ki bana karsı,
ancak iddiasız bir sıgınmacı olabildim hayatında.
hayatına iltica etmek isteyen bir yürek sürgünü...
bir aşk meczubu sadece..."

"dürüstlük kimi zaman yalanlardan cok daha acımasızmıs sevgili.
gerceğin buzdan ülkesinde yapayalnız kalan yürek,
hayatta kalabilmek için yalanları bile özleyebilirmiş kimi zaman..."
cezmi ersoz' ün her kitabinda oldugu gibi duygu sömürüsü yaptigi, mazosistce yazdigi bir kitap. okumaya baslandiginda yazdigi cümleler, anlattiklari etkiliyor insani fakat devam ettikçe hepsinin ayni oldugunu, sirf can acitmak, insanlarin duygusal boslugundan yararlanmak adina bir cümleyi farkli tarzda otuz kere yazip okuyucuya sunmak oldugunu anliyorsunuz yazarin. lise yillarinin basucu kitabi..
--spoiler--
"Ayrılık değil, özlemek hiç değil; en büyük acı, bu giderek büyüyen boşlukmuş....

En büyük dert kimi özlediğini, kimi sevdiğini bilememekmiş... en büyük kayboluş sevip sevip sonunda kimi sevdiğini bilememekmiş..."
--spoiler--
teenage çağlarında başucu kitabı yapılmasına, okunulan her satırda gözlerin dolmasına ve kafada birçok imge yaratabilme yetisine karşın, olgunlaşmanın gereklerinden hayata ve dolayısıyla aşka bakışın değişmesiyle birlikte bir daha ele alınmayacak bir diğer cezmi ersöz klişesidir.
bukowski'yle kıyaslandığı söylene tırt yazarın bir sürü benzer işinden biri.
içime gir ama sigaranı söndürme
bunalım insanları daha da bunalım yapan bir kitap...
okurun şizofrenik bir aşığı son derece yakından anlayabilmesini sağlayan ve duygulandıran bir cezmi ersöz klasiği.
acı çekmek için aşık eden, okudukça içi buran , o karın boşluğundaki yumruyu gittikçe büyüten hele bir de ortada platonik aşk veyahut yeni sonlandırılmış bir ilişki varsa uzak durulması farz olan ama adam da yazmış abi harbiden sevmiş hissetmiş dedirten ama bir iki kitabını okuduktan sonra da bu kadar ilişki ve duygu yoğunluğunu nasıl yaşar bi insan dedirten varlık.
elime alıp yarım bırakmamak için kendimi zorlayarak okuduğum ancak bitirdiğim halde hala sadece kelimelere dayalı olduğunu düşündüğüm bir kurgu bulamadığım kurgusu var mı yok mu onu bile anlayamadığım bir kitap.
gönderenle alıcının karıştığı hangimiz postaya versek, hangimize bu mektup gibi bir sürü karmaşanın habercisi mektuptur.
fakat alsak fena mı olur? olmaz. bir çeşit yüzleşme olur kendimizle. (bkz: anne ben şizofren oldum)
insanı bunalımsa sokan yazar Cezmi Ersöz 'ün bunalım kitaplarından biri.intihara meyilli bir bu kitabı okudukttan sonra o meyili ortadan kaldırıp direk intihar edebilir.
"sayin sizofren ask

ben senin damina koyayim

bye"
okurken bile şizofrene bagladığım kitapdır.
cezmi ersöz'ün tipik acıtasyonu.
aşk artık acıtmaya başladığı zaman açılıp okunan kitaptır. içinde bulunulan ve içte olan acizlik bir kez daha farkedilip cezmi ersöz'le birlikte yemin edilir. "bir daha hiç öyle kırılmamaya yemin ettim. bir daha hiç öyle savunmasız olmamaya."
sevgili;

kelimeler aklima gelmiyor. iste buraya kadar diyorum ve agliyorum sadece. neden agladigimi bile tam olarak algilayabilmis degilim. ask, yalnizlik, mutsuzluk, ofke, kader gibi kelimeler var aklimda ama bir cumle cikartamiyorum. mantikli olmuyor hepsiyle kurulan bu cumle.

sig kaldim ben. oysaki ne kadar cok okudum, izledim, dinledim. asla bir yone yonelmedim hayatim boyunca hic bir konuda, sirf sig kalmamak adina. bosaymis, ise yaramamis. sigim iste. bir kasik suda boguluyorum ustelik. derinliginde bogulmayi ve algilayabilmeyi cok isterdim oysaki.

guclu kadinim ya soyleyemem sana, paylasamam yalnizligimi... hic geyik yapasim yok. kendimi ciddi ciddi asktan bahsederken bulmak istemiyorum. agzim kulaklarima yapisik dogduguma inanirdim. birakti kulaklarim agzimi. alt dudagim bukuk ne yalan soyleyeyim azcikta cenem titriyor. korkuyorum bakamam aynaya... baskasi bu cunku. yuzum kaniyor. kaniyorum ben. kanlar icinde boguluyorum. iflastayim ama ayaktayim iste.

keske sana gercekleri hatirlatacak kadar bencil olmasaydim. sen evlisin ve bizim mutlu bir sonumuz yok. eninde sonunda uzulecegiz demeseydim. huzura ok saplamasaydim. o oku saplayan ben olmasaydim. icim yaniyor. actim soguk suyu, oturdum altina. ne fayda vucuduma degen her bir damla buharlasiyor, buharinda boguluyorum.

saat kac olmus hala dusunuyorum faydasizca. olan biten geliyor aklima. istersen beni nasil elde edebilecegini dusunuyorum da. ne kadar acizim. yalnizim. sevmiyorum asik olmayi bu yuzden. teslim olmayi da. dengesizlesiyorum. iyi ki bozdum huzurumuzu diyorum. bu huzur beni icine hapsetmeden, duvarlari netlesmeden icinden kactim iyi ki diyorum.

sonra seni dusunuyorum. yine siglasiyorum. yerine kendimi koyup empati yapmak seni anlamak geciyor icimden. ama bir bakiyorum seni istedigim gibi algiliyorum. baskalastiriyorsun beni. boyle olmak istemiyorum ben. seninle olmak istiyorum.

empati yaparsin ama isine geliyorsa yaparsin. bunun disinda yaptigin sey sempatik bir bakis acisi olur kendi acizligine.

ask durdukca gitsen kac yazar. ya da ask yoksa beraber olmak nasil bir eziyettir. sen simdi gitsen hayatimda hic olmamissin gibi yapamayacagim ben. ya kalsan ask romani mi yasayacagiz saniyorsun. kimse uzulmeden biten cocuk romanlarindan. senin gibi dusunmuyorum ben. karsindakini uzmeden ask mi yasanir? sen kimi kandiriyorsun. kac adam harcadim ben bu ugurda. gelecek bir yilimizin hikayesini yazarim ama sig yerimden vuruldum ben.

baglanirsam neler olur dusunmek bile istemiyorum. aklimdan gecenleri kendime yakistiramiyorum. o aklimdan gecenlerdi korktugum, aklimdan gecenlerdi baglanmamak icin olan gucumle kalbimi avuclarimin icine alip savsaklayisimin nedeni.

ozunde seni sevmek hayatina taniklik etmekti sadece. varligimin sana verdigi huzuru dusunup mutlu olmaktan ibaretti seni sevmek. ruhumun beni sana getirisi ise, bastan onume koydugun sartlarin zorlu olmasiydi. benim huzursuzlugum senin huzurun olmadan ben aklimi dinledim, onu da yitirmeden.

sana arkami dondum ve yasanilani avucuma aldim. bazen tasinamayacak kadar agir, bazen kustan hafifti benim icin. attim ucurumdan asagi. beraber atlamayi dusundugumu soylemeyecegim asla sana. sonra anladim ki; seni sevmek icin yasanmisliga yada sahiplenmeye ihtiyacim yok benim. kendi kendime sevdim seni.

simdi ise gitme zamani sevgili; bana yakismaz bogazima kadar camura saplanmak. sen oldugun yerde kal ben arinmaya gidiyorum. ve eger bunu basarabilirsem unutacagima yemin ediyorum.
ilk başlarda ilgiyle okuduğum ama daha sonralar maddiyat kaygısıyla sürekli kendini tekrarlayan cezmi ersöz ün kitaplarından.okunabilitesi fena olmayan bir kitap.
cezmi ersöz ün cezmi ersöz olduğu yıllardaki en tatlı kitaplarından bir tanesi. yeni kitaplarına bakıp da "off amma sıktı" diyenler ve bu kitabını okumayanlara tavsiye edilmelidir.
"ŞiZOFREN AŞKA MEKTUP" bir CEZMi ERSÖZ kitabı... işte kitaptan güzel BiR BÖLÜM...

Hep bir yanim yarimlik, hep senden uzaktalik, hayattaki tek 'kimse'mden yoksunluk, yani kimsesizlikti...

Sadece sana sarilarak uyudugumda nefes alabiliyordum...

Beni kollarina aldiginda, yüzümü masumiyetinin yurduna, o kimsesiz boynuna dayadigimda, kokunu kalbimle soludugumda...

Uykun benim cennetimdi...

Çünkü cennet sadece ikimizin olabildigi yerdi benim için...

Uykunda sadece ikimiz vardik... Askima dar gelen sevgi sözcüklerine ihtiyacim yoktu orada...

Sana sevgimi anlatmaya, ispat etmeye ihtiyacim yoktu artik...

Seni yollarca, sehirlerce uzagindan sevdim. Seni kelimelerce, siirlerce yakinindan sevdim...

Seni dünya üzerinde sanki ilk kez benim için kalemi eline alip da yazdigin mektuplarca sevdim...

Sensiz geçen gecelerde yüregimde biriken kiskançligin, öfkenin, kirginligin ve hasretin hummali karanligi, sana kavustugum anlarda sevinçten çildirmanin esiginde tarifsiz bir hazza dönüsürdü...

Sana yeniden dokunmak, sanki bulutlara öpücükler kondurmak gibiydi...

Huzurla huzursuzluk, hasret ve kavusma, ask ve öfke, merhamet ve acimasizlik,kirginlik ve bagislama her sey ama her sey sevgimizin taskin sularinda birbirine karisirdi.

Iki kalbin bir ömre sigdirabilecegi tüm duygulari biz o kisacik anlarda soluk soluga yasardik...

Hala seninle geçirecegim anlarin telasiyla tüketir gibi yasiyorum sensiz geçen günlerimi...

Yillar geçti, hala seni görecek olmanin kalp çarpintilariyla, yalniz senin için giyiniyorum en güzel giysilerimi.

Sen güzel bulasin diye geçiyorum aynalarin karsisina...

Seninle geçen zaman bir daha tekrari olmayan, dogaçlama bir melodi gibi benim için...

Sanki birlikte yazilmis kaderimizin sayili dakikalarindan an çaliyorum...

Öylece karsinda oturup seni seyretmeyi,sana yemek hazirlamayi, seninle sohbet etmeyi ,dostlarini agirlamayi, seninle birlikte uyumayi, yani paylastigimiz ne varsa
hepsini bir daha asla okuyamayacagim bir siiri kelime kelime içime sindirir gibi, soluk soluga hissederek yasiyorum...
tam uykuya dalmak üzereydim ki birden birinin seslendiğini fark ettim, dışarıdan geliyordu ses. rüya görüyorum sandım, uyumaya çalıştım ama ses kesilmedi. biri, ısrarla adımı tekrarlıyordu. uzun zamandır duymadığım bir ses. gayri ihtiyari doğruldum yatağımda, araladım perdeyi. o kadar karanlıktı ki gece, seçemedi gözlerim seni. yurdun önünde daha önce hiç görmediğim bir arabanın önüne dayanmış, ısrarla sesleniyordun insanların uykusunu bölmene aldırmadan.

"ya şimdi aşağı inersin ya da sabah dek burada bağırırım deliler gibi." deliydin...

üstümü bile değiştirmeden kavuniçi pijamalarımla koştum aşağıya. ordaydın. en beklemediğim zamanda, en beklemediğim şekilde karşımdaydın işte. her şeyi bitirmeye karar verdiğim gece, bundan haberin olmamasına rağmen sanki hissetmiş gibi geldin "biz"i hatırlatmak için. teypte bizim şarkımız çalıyordu, bir şey konuşmadan kavradın belimden ve dans etmeye başladık ankara'nın ayazında. şarkı bittiğinde, kaybetmekten korkarcasına sımsıkı sarıldın bana, sevginin yoğunluğunu belleğime kazımak istercesine. birden karmakarışık oldu tüm hislerim, beş dakika öncesine dek hayatımda olmadığından o kadar emindim ki. şimdi... "seni seviyorum. uzun zamandır bunu sana hatırlatamayacak kadar uzağındaydım. buna olan inancını kaybetmeye başladığını hissettim bu gece ilk defa ve çok korktum seni kaybedeceğim diye. bak, burdayım ve seni seviyorum. bırakma ellerimi, bırakma beni..."

tüm bunlar rüya mı gerçek mi bilmiyorum hiç, varlığınla tüm keskin çizgilerimi öyle bulandırıyorsun ki, söz konusu sen olduğunda bildiğim her şeyi, her seferinde yeniden gözden geçirmek zorunda hissediyorum.
Defalarca okunmuş , defalarca okunacak kitaplardan biridir. Her seferinde insan için de bişeyler bulur. Her satır ayrı ayrı anlatır kendini. En çok sevilen bölümlerden biri ;
Bir şizofrendim artık...Yalanlar söylüyordum, hem sana hemde ona ... Kendimi tanıyamaz olmuştum. Hangisi bendim? içimdeki, o güzelliğiyle dünyayı elde etmeye kışkırtmış, karanlık ve ilgi tutsağı kadın mıydım: yoksa uğruna hayatından vazgeçmeye hazır olduğu aşkına mahkum, ezilmiş, kapılarda bırakılmış, verdiği güven ve taşıdığı masumiyetle sana cazip gelmeyen o sevdalı kadın mı? ikisi de olmak istemiyordum .Ama ikisinden de vazgeçemiyordum.Sanki biri olmazsa diğeri yıkılacak gibiydi .Birbirinden nefret eden ve birbirinin varlığına tahammül edemeyen bu iki benlikle yalnız kaldığımda çıldıracak gibi oluyor, ağır ağır ruhumu öldürüyordum. Artık yalnız kalmak dayanılmaz olmuştu benim için. Seni görmediğim zamanlar ona giriyor, onu görmediğim zamanlar sana sığınıyordum. içimdeki bu birbirine aykırı iki kadın beni durmadan diplere cekiyordu...
her insanın kendinden bir şeyler bulabileceği bir kitaptır.

"yagmur yagiyordu; incecik, kesik kesik bir yagmur. tipki omrumuz gibi, tipki sevgin gibi, icimi once isitip sonra beni yalnizligin ve sahipsizligin soguk sularina, istanbul'un sensizlikten kararmis, oksuz ve ozlem dolu sokaklarina birakan... tipki senin gibi, omrun gibiydi yagmur... kesik kesik...."