Rahmetli zeki müren’in en bilindik şaheserlerindendir. Sözleri ahmet selçuk ilkan başta olmak üzere, ilham behlül pektaş’a ait olan bu eserin; babalarından birisi olan düzenlemesini gerçekleştiren büyük müzisyen (bkz: muzaffer özpınar) ı da anmamak olmaz. Zeki müren’in eşsiz yorumuna, dehçet sözlere o nasıl düzenlemedir, nasıl bir kompozisyondur. Allah hem zeki müren’e hem de kendisine rahmet eylesin.
Benim içinse, herhangi bir önemi yok dertli ya da tasasız olmamın. Her aklıma düştüğünde açar dinlerim, çay da içsem alkol de alsam, her türlü duygulara bürünürüm. Şaheserdir.
Biz size x’de desek, y’de desek ne fark eder ki? SekreterE yönetici asistanı hanımefendi diyeceksiniz, tezgahtar’a satış sorumlusu beyefendi diyeceksiniz.
Sosyolojik Açıdan gelişememizin sorunlarından birisi de bu. Kimliğini beğenmemek, profesyonel Olarak yaptığı işin tanımlarından hoşnut olmamak. Yahu sen mutlu olacaksan biz sana istediğin sıfatı atfederiz, takılmayın bunlara.
işinizi yapın, o mesleğinizin kendinize bir ayrıcalık sunmadığının farkında olun, o bize yeter toplum olarak. Yoksa anam adımı neden hulusi koydu, babaannemin adı şuküfeymiş, ben de mi öyle olmak zorundaydım? Diye hayıflanmaya gerek yok. Boş işler.
Çoğunlukla karşı tarafın gönlü olsun diye yapılan, çok nadir olarak benimsenerek söylenen, kişinin kendisinden bir şey kaybetmesini sağlamayacak bir durum bu.
Ama şöyle de bir durum var, siz kayınvalidenize anne diyorken, siz de eşinizin öz hakiki annenize aynı şekilde hitap etmesini bekliyorsunuz doğal olarak. işte kopma da burada başlıyor.
Kadınların büyük çoğunluğu, erkeğin annesini ne yaparsa yapsın benimseyemediği için, yapmacıklık Konusunda master yaparlar gelinlerimiz. Bir de, siz aynı şekilde yapıyormuşsunuz gibi size de çemkirir durur.
Çokta fazla takılmamak lazım böyle şeylere. HayatTa çok daha önemli şeyler var.
2007 senesinde “güzel bir bayan ismi.” Diye demişim, “kuran’da da geçen bir isim.” Diye de sallamışım. Kaynak? Kaynak filan, kulaktan dolma bilgiler.
1993 senesinde ilk çıktığında 7 yaşında olduğum bu şarkıyı ilk dinlediğimde vurulmuştum, şu yaşıma gelsem de, hala ilk günkü şevkle, zevkle dinler, levent yüksel’in boğazını patlatırcasına kullandığı vokaline yine aşık olurum. O zamanlardan demek ki, isim olarak da aşık olmuşum ki, kendi kendime kızımın adı da “tuana” olacak demiştim. Kimisinin, yatlar katlardan ibaret olan hayaller bütününün bir parçası da benim için kızımın isminin olmasından ibaretti tuana.
Kızım mart ayında erken doğumla dünyaya geldi, gözünü açtı, bize öyle bir gözüktü, 23 nisan gibi önemli bir günde de, onlara adanmış bir günde de hayata gözlerini yumdu. adını tuana koyduk, minik yavrumun. Hayalimi gerçekleştirmekte en büyük mihenk taşlarından birisidir bu şarkı benim için.
“Dallarına karlar yağıp, verilen sözler arifesinde gelen baharlarla hatırlayacağım kızım seni.”
dönemezsin parçasıyla tekrar yad ettiğim usta insan. Youtube’da birkaç canlı ses kaydı var, videosu filan, adamın sesi hala müthiş diyebilirim. Bir de, nedense, şahsi hayatında da “çok iyi bir insanmış.” intibası veren birisi. Sağlıklı ömürü olsun.
Hakkında birşeyler karalamadığımı anımsadığım, tarkan’ın 10 albümünün zannımca en iyi parçası.
Tarkan’ın bir kitle tarafından karma albümünden sonra geriye gittiği iddia edilir, diğer bir kitle de, “ilk dinlediğinde beğenmezsin, sonra güzelleşir.” Diye iddia eder. Ama, sanki bu şarkı hepsinden farklı. Dokunuşları, melodisi, sonlara doğru uzanan ud’u, hele hele sözleri; hatırlattıkları ile bambaşka bir çalışma. ilk dinlediğimde, “acaba 90’larda çocuktukta ondan mı böyle içimize işledi bu şarkı, atari oynadığımız günleri hatırladık, akşam ezanı ile eve girer, sevdiğimiz kıza açılamazdık, ya da yanağından öpmek bile, duyguların patlaması gibi gelirdi?” Diye düşündüm, ama 20 sene önce de çıksaydı bu şarkı yine aynı duyguları hissederdim muhtemelen. iyi ki yapmış böyle bir parça!
Aslında karakter dönüşümü alanında yapılmış en iyi dizilerden birisi. Kesinlikle topyekün, kendi alanında yapılmış en iyilerinden.
~pısırık, kendi halinde, profil olarak kendisinden çok daha düşük insanlardan emir alan(bahsettiğim kişi oto yıkamanın ilk sahibi fırça kaş bogdan), sıradan bir okulda kimya öğretmenliği yapan, üstüne üstlük ölümcül akciğer kanserine yakalanmış, ekonomik sorunlarla boğuşan, zeki ama karakterini sindirmiş bir adamın yerine kendinizi bir koyun bakalım.
Sonra da, fırsatlar elinize geçtikçe, güçlendikçe, söz sahibi oldukça, ama şans ama oyunlarla, ölümcül tuzaklardan yırttıkça “ailem için” mottosuyla yola çıkıp, “kendim için” düsturunu benimseyip, tarihte ama iyi ama kötü bir şekilde adından söz edilen adam olmak yoluna giden bir hayat döngüsüne sahip olduğunuzu düşünün. iyiden kötüye, vicdanlıdan merhametsize.. bir insanın dönüşümünü 60 küsür bölüme yayıp mükemmel anlatmıştı bu dizi bizlere. Keşke yine böyle diziler olsa. “Sıkıldım amk. ya” diyen bebelere inat, sadece tek bir ortamda geçen “sinek” isimli mükemmel psikoanalizler yapan bölümler izletse.~
Tv tarihimde yapılmış en iyi dizilerden birisidir. Nokta. Kaybettiğini düşünüp, birden ayağa kalkıp, kazanmaya başladığını düşünürken, gerçekten de kaybetmek gibi bir şey!
1. yakup kadri karaosmanoğlu‘Nun 30’lardan bu yana fazla ileri gitmediğimizi gösteren, realist betimlemelerle bezediği mükemmel romanı.
2. ilk çıktığı zaman pek sevmediğim, sevemediğim mabel matiz‘in, mükemmel düzenlemesine aşık olduğum, sözleri ile de adamı vuran, maya Albümünün en iyilerinden. Ayrıca bakınız,
Laço tayfa’nın 2004 senesinde çıkarmış olduğu, hicaz dolap albümünün açılış parçası, aynı zamanda da, mercan dede’nin yapmış olduğu remix’i de bulunmaktadır. Nurhat şensesli’nin efsanevi bas gitar dokunuşlarıyla, bas gitar severler için bulunmaz nimettir.
Kimi zaman, sigara bulamadığınız durumlarda, aniden evin sağından solundan çıkan bir dal sigara. Sağlam sigara içen birisiyseniz, anlık trilyoner gibi hissediyorsunuz.
meyletmiş olduğu parçanın sözlerinde hissiyatı, dinleyicisine hissetirme konusunda ülkede ilk sıralara konması gereken büyük insan ferdi tayfur dinlerken de yakan parçası. uzun yolda giderken, birden çıkınca geri geri sarıp defalarca dinleme hissiyatı oluşturuyor bünyede. bir de dalıyorsun böyle uzaklara, aman diyeyim kazaya meyletir adamı. sağlıklı yaşaferdi tayfur.
hani şu ecnebi underrated kelimesi var ya, cuk oturuyor bu şarkıya. sözleri ayrı delici, adamı hücrelerine bölüyor, 90'larda yapılan onca kaliteli iş varken, onlarca ayrılık mısrası süslemişken kulaklarımızı, dillerimizden dökülmüşken istemsizce, ya da bilinçli olarak, bu şarkı çok fena çok; sözleri ayrı kederlendiriyor, müziği ayrı, rahmetlionno tunç'un gitarı en tepeye bırakıyor şarkıyı. kısacası, türk pop'u içerisinde barındırdığı slow şarkılar içerisinde bir mihenk taşıdır bu parça. varsın, herkes bilmesin, bizlerin duyguları yüceltmeye yeter bu şarkıyı.
1 temmuz 1995 senesinde, neşe müzik'te çıkan ''bendeniz ii'' albümünün 10. parçası olup, sözü müziği bendeniz'e, düzenlemesi onno tunç'a ait olan parça.
ayran gönüllü gibi gözükse de, bağlandığı zaman, tersini düşünmeyen, gerçekten de saf ve temiz duygularla seven, sevdiğine bağlı erkeklerden oluşur çoğunluğu. işbu sebepten de, ''nasıl karşınızdaki insanı da sizin gibi düşünüyor.'' sanıyorsanız, çok fazla kazıklanmaya müsait olabilirler, gözlemlediğim kadarıyla, ne kadar güçlü gibi gözükse de, ''koyvermek'' fiili lügatlarına pek uğramaz, illaki bir yerlerde canını yakan, ve anılarında demledikleri bir hatun vardır köşebaşlarında. eski bir şarkı çaldığında gözleri dolabilir, eskilerden birisiyle iki kahve içtiği yerde gözleri dalabilir. biraz pohpohlanmayla, gazı alınmaya çalışan bebek gibi olurlar, yanınızda olduğunu hissettirdikten sonra, yan çizmez. kaliteli yaşamaya çalışırlar, biraz gösterişli olmaya, dikkat çekmeye çalışabilirler, ama bu dikkat çekme olayı, kişiliğinde olan durumdan dolayı olabilir. şöyle ki, 35 yaşında olup da, yediğini, içtiğini, zıçtığını paylaşmak değil mevzu, yaşam kalitesini arttırmaya çalışmak.
para tutma olayına da çok giremezler, daha önce de belirtilmiş ama, eli gayet açıktır, elinde olanı sorgusuz, sualsiz, karşılık beklemeden paylaşabilir.
eksi olarak, görülebilecek şeylerden birisi ise, tabii ki ''en doğrusunu ben bilirim, benim bildiğim doğru.'' düşüncesine kapılabilmeleridir. bundan dolayı, karşısındaki insanı üzebilir; diğer yönden de, içine atıp atıp, biriktirip, aniden ağzınıza zıçabilir, ağız dolusu küfredip, ortalığı dağıtabilir, ama kin tutmaz, çünkü gerçekten de seviyorsa, -karşısındaki sevgilisi, eşi, dostu, arkadaşı olsun'' ona karşı kötü düşünceler benimsemez.
ikisi de evli yaklaşık 15 senelik çok yakın arkadaşlarım, arada arkadaş olup uzun zaman görüşmediğim eski dostlarım ve bizzat şahsım adına yazılmıştır. akla yeni şeyler geldikçe editlenebilir.
o kadar çok, o kadar uzun uzadıya yazasım var ki, gel gelelim yazdıklarımı silip silip duruyorum.. şunun hakkında yazsam dedikçe, elim o başlığa gittikçe ya da, bir şeyler karaladıkça dönüp onu siliyorum.
psikolog denen naneye gitme vaktim geldi de geçiyor bile. insanların anlamsız, ''ben de buradayım'' görüntülerinin altındaki mutsuzluklarını gördükçe de halime şükrediyorum bazen. adam orada bilmem kaç doz kemoterapi alıyor, bizim burada günlük aşk-meşk mevzularımız bizi dellendirse ne olur diyorum. benim de kanserim sendin ya, yeneceğim seni. yazarken nasıl hiddetleniyorsam, aklıma geldikçe ''sen'' nasıl delleniyorsam, rüyama girdiğin sabaha nasıl küfrediyorsam, onca emeğime iki telefon kavgasında nasıl çizik attığını gördükçe nasıl çıldırıyorsam, senin bunca şeye rağmen bitmek tükenmek bilmeyen o ağdalı sevgini; evet evet benim kanserimi yeneceğim.
iki defa evlendirme memuruna gidip, küçük emrah'ın boynu bükükler
` filminde boyun fıtığı olmuş hali gibi, boynumu kırıp ''memur bey, bizim iş olmadı nikahımız olmayacak'' dedim lan ben. her şeyin müsebbibi ben miyim, ben miyim he? defalarca soru sormaktan, yerine kendimi koymaktan, erkek halimle(erkekler ağlamaz diyenin ağzına kürekle vururum. bal gibi de ağlatırlar) salya sümük anamın babamın yanında ağlayıp, hiç konuşmadan put gibi oturup, onları da helak edip defalarca sorguladıkları mı sen de yaptın mı acaba? 27 yaşında bir insanın, ele avuca gelecek, suya sabuna dokunacak bir bahanesi yokken, beni ankara ayazında bekçi ziki gibi orta yolda bırakıp, iki defa, hem de bir defa değil iki defa, evliliğe bir ay kala bırakıp, gözümün içine bakarak, ''seni çok seviyorum'' deyip, iki kavgada facebook'tan silmek mi sandın evliliği a benim gerzek kızım.
seni hala köpek gibi seviyorum, o sikik alınganlıklarına, uyuzluklarına, mızmızlığına, bir hanımefendi(!) olmana rağmen bünyende barındırdığın buzdolabı gibi duygusuzluğuna rağmen... çünkü hepsi sendin zaten, seni sen olduğun için sevmiş, her şeye evet demeye çalışmanın, seni mutlu etmeye çalışmanın, senin mutluluğundan nemalanmaya çalışmanın, sevgi-aşk benzeri duygular olduğunu sanıyordum ya.. seni gördüğüm zaman, gözlerinin içine baktığım zaman, ağlardım; gözlerim kızarırdı, sen de,
- böyle ağlarsan giderim derdin.. siktir git; gözüne taktığın iki lensle, envai çeşit fotoğraf editleme programlarıyla sağa sola koyduğun profil fotoğraflarınla,kendini prenses sanıp, elin adamlarına meze olmazsın umarım. her sorana, hakkımızda hayırlısı, hakkında hayırlısı diyorum..!
günü gelir de, umarım bana yazmaz, hele hele ki yavşamazsın, umarım yavşamazsın. varsın olsun, öyle bir hataya düşersen, o gün de yine canımı verecek kadar seni sevsem de, g.tüne bir tekme de ben atarım. kal sağlıcakla!
Çocukluğumun geçtiği altıparmak taraflarının yavaşça, "Arap merkezi" haline gelmesine şaşırdığım şehrim. Geçenlerde, Fethi açançiçek ilköğretim okulu'nun orada, akılalmaz boyutlarda fazla miktarda Arapça yazılar gördüm, beynim yandı, biraz daha zorlasalar, küçük Suriye havası verecekler, yazık!
Bu arada, bu aralar sağlam sıcaktır, trafiği de gün geçtikçe, istanbul'un yanına beni de ekleyin dercesine şişiyor. Hayırlısı!
Farklı aktivitelerle değerlendirilebilecek olaylar bütünü.
Gerçi artık ilkbahar mı kaldı der gibisiniz ama, sanki bursa'nn tadı bu dönemlerde daha bir güzel çıkar. Sevgilinizle gidiyorsanız, (ki bursa'yı sadece osmangazi-nilüfer-yıldırım ilçelerinden ibaret sanmamak lazım) iznikTe göl kenarında balık yiyebilir, güzel bir tur yapılabilir, yine cumalıkızıkTa güzel bir kahvaltı yapabilir, ya da uluabat Ta çok güzel resimler çekebilir yine güzel bir yemek yiyebilir, adayı güzelce bir turlayabilirsiniz.
- ben pek kış tarafını bilmem uludağIn, her ne kadar kış turizmi için türkiye'nin önde gelen yerlerinden birisi olsa da, benim için yazı bir başka oluyor uludağ'ın. Yazın ortasında sabah sabah o yolu çıktıktan sonra, yapılan kahvaltı, ciğerlere çekilen tertemiz hava, yeşilin farklı tonları, öğlen yenen etin güzelliği, buz gibi gerçek kaynak suyuyla yapılmış tavşan kanı çay; yazın boğucu sıcağına rağmen, hafif üşüme bile hissettirebilecek dağ havası. Böyle güzel bir gününüzü yine değerlendirebilirsiniz.
- bir de trilye - mudanya Tarafı kesinlikle başkadır bursa'nın. Denize girilmez, yani girilse de kesmez siZi. Ama girmeyin zaten, sahil boyunda( her ne kadar tadilat olayında olsa da şu an) iki yürüyüş yapın, tuz kokusunu hissedin, gidin balık yiyin, tırt çay bahçelerinde değil, arkadaki halitpaşa caddesi'ndeki esnaf ocaklarından gidin güzel bir çay için. Yine size iyi gelecektir.
- gece hayatı isteyen olursa da, az çok her istediğinizi görükle'de bulursunuz. Her ne kadar kafa muhabbet, rakı, balık modunda takılmak isterseniz, arap şükrü her yeri donunda sallarsa da, görükle- podyumpark, bulvar gibi yerler alternatif olabilir.
Radyoda defalarca denk gelip, "kimmiş yahu bu?" Deyip, hemen edinip, defalarca dinlediğim çok güzel şarkı. Son dönemin kaliteli pop şarkılarından birisi zannımca. Ablayı pek bilmesem de( mış lı muş lu şarkısı varmış, kış uykusundan yeni uyandım), sesi çok güzel ve dinlendirici; sözler dağınık gibi olsa da, anlamlı. Yağ gibi akıyor.
2006'dan beri tatlı tatlı takılan bir sözlük ferdi olarak selam ettiğim yazarlar bütünü. O sene doğan çocuk, kaçıncı sınıfa gider olmuş şimdi, bak kafam karıştı?
Ortalama hizmet veren, özel kuruluş. Hastane adı altında, bazı paragöz işletmeler kadar cılkını çıkarmasa da(olmayacak şeyler için absürd tetkikler isteyen denyolar oluyor diğer hastanelerde), doktorları geneli itibariyle iyidir. Zatürre teşhisi koyan dahiliyeci amca,
-buraya yatıralım 3-4 gün. Deyince, "g.tümden kan alırsınız lan 3 günde" diye bir ışık parladı hemen kafamda. Yok dedim, ben evde de iyi olurum. En azından bir tane bile bulunması, tıbbi açıdan çeşitlilik olması itibariyle iyidir bursa açısından.
ağır roman Filminde okan bayülgen'in de salih tiplemesiyle böyle bir görüntüsü vardır aslında. Süt çocuğu görüntüsünden hafif hafif kabadayılığa soyunması, ve göz göre göre b.k yoluna gitmesi bir örnektir.
Sonra bilenler için, heat Nam-ı diğer, büyük hesaplaşma filminde, robert de niro Nun canlandırdığı 'neil mccauley' karakteri her ne kadar çetenin elebaşı, suçlu, hırsız etiketlerine sahip olsa da, filmi izleyenlerin büyük çoğunluğu al pacino nun canlandırdığı "kıl polis" karakteriyle pek özdeşleşemezler. Bu nedenle bu filmde de, neil dayı efsanedir gözümde.
-hiçbir açıklama yapmadan, direkt efsane olan karakterler ise,
-verbal kint - the usual suspects,
-derek vinyard. - american history x.
1.3 dizel modeli de, kendini toparladıktan sonra gayet giden araba. 2. Viteste hafif bayılsa da, sonradan toparlıyor kendini. Bakalım üzecek mi bizi..!
Kurgusu gayet iyi, paradoks olayına madik atmış, dikkat edip biraz kafa patlattıktan sonra, anlaşılmayacak yeri olmayan, gayet izlenesi, türün meraklılarına tavsiye edilebilecek filmdir.
Dün akşam evde nöbet tutarken filmleri bızıkladıkça bu geldi elime. Dedim "neymiş la bi izliyim" iyi ki de izlemişim. Ethan hawke'ın oyunculuğu gayet iyi, ama diğer arkadaş, karakter ayrımlarını mükemmel çözümlemiş, izleyiciye yansıtmış.
içine edilen sözlüklerin sözüm ona atası. Canım sıkıldıkça açıp bakıyorum, gözüm o kadAr alışmış, ki yatmadan önce "du bi bakayım ne yazmışlar" dedim açmamla birlikte bir ışık huzmesi geldi. acilde göz doktoru arıyorum.
söz ve müziği ümit sayın'a ait, düzenlemesini tarık sezer'in yaptığı, pınar aylin'in en güzel şarkılarından birisi. daha sonradan ümit sayın başkalarına vermiş olduğu bestelerini toplamış olduğu albümünde de okumuş, ve her ne kadar pınar aylin içli okumuş olsa da, belki de şarkının sahibi olarak, dinleyenin kalbini yaralamayı bilmiştir.
hele ki diyor ya, ümit sayın, ''ya sen gidip de uzaklara, bensizliğe alışırsan'' diye, adamın kafasını kopartıyor. o uzaklık hiçbir kilometrenin katedemeyeceği kadar uzak, ya da göz bebeklerini görebileceğiniz kadar yakın da olabilir, ama o kalpteki uzaklık var ya... bitiriyor adamı!
Acayip sıcak bir havanın olduğu şehrim. Böyle mayıs desen değil, haziran sabahı desen değil, çiçekler kanıp açılacak o derece. Şimdi bir dağ yoluna çıkmak lazım, sıcak tavşan kanı çay içmeye, hele bu hava dün olsaydı(ki dün de güzeldi hava) herkes dışarıdaydı. Bu arada trafiği gitgide büyümektedir. Özellikle çekirge-altıparmak tarafları, mesai saatleri çıkışı, izmir ve mudanya yolu ile şehir merkezine gidiş tarafları insanın canını sıkacak raddeye gelmiştir.
Bu arada doğusu ile batısının arası metroyla yaklaşık 45 dakika olmasına rağmen, bazı konularda doğudaki bir il ile, batıdaki bir il kadar farklı kafalarda olduğundan bahsetmiş miydim?
Dün akşam, standart üstü soğuğuyla, büzük donduran memleketim. Arada böyle, soğuk yapar, yazın da sağlam sıcakları olur; trafiği de almış yürümüş, istanbul'a özenmiş. Ama yine de candır.