bugün

Ray Bradbury'nin bir bilimkurgu romanı. 1988'de operası 1966'da filmi yapılmıştır. Romanın geçtiği dönemde binalar yanmaz kılıflarla kaplandığı için itfaiyenin görevi artık yangın söndürmek değil, kitap yakmaktır. Montag'da bir itfaiye eridir ve yıllarca kitap yakmıştır taa ki 17 yaşındaki genç nir kız olan komşusuyla tanışana dek. o günden sonra hayatı değişir. Yakmaya gittiği kitapları çalar ve okur. Bir örgüte üye olur. Bu örgütte herkes bir kitap ezberleyip birbirine anlatır böylece kitaplar sonsuza dek var olacaktır. Kitabın sonunda Montag'ın karısı itfaiyeye kocasının evde kitap sakladığını ihbar eder ve kitapları yaktırır, Montag'da bir kaçak olur dağlarda örgüt üyeleriyleriyle yaşar.
Ray Bradbury'de eski bir itfaiye eridir. Fahrenheit 451 ise kağıdın ateşe gerek duymadan tutuşacağı sıcaklıktır. Ray Bradbury bu sıcaklığı düşüncenin yok olma sıcaklığı olarak görmektedir. Kitaplar yanınca düşünce de yanmaktadır. Michael Moore da Fahrenheit 9 11'in ismini burdan esinlenmiştir. Hatta Ray Bradbury telif melif davasına girmişti de kaybetmişti davayı.
bir ray bradbury yapıtı alternatif dünya* kurgusu kitaptır. Kitapların ve eskiye dayalı bilgi verici olayların yasak olduğu bir dünyada, kendini yanlışlıkla bir kitabı okuyan bir itfaiyeci üzerine odaklanır. Aslında vakt-i zamanında hitlerin kitapları berlinin ortasında yakmasından esinlenmiştir. Aynı benzer konu * filminde de geçer.

--spoiler--
Evler artık yanmayan bir madde ile kaplandığı için, itfaiye yandır söndürmez, ama kitap yakar.
--spoiler--
(bkz: guy montag)
(bkz: fahrenheit 9 11)*
samsun anadolu lisesi nde lise 2 ingilizce dersinde konu olarak işlenmiş kitap ve filmdir. *
campanelle nin güneş ülkesinden bu yana en iyi karşı ütopyayı içeren edebi eser.
malesef hollywood bu filme de el atmaya geliyor. duygu sömürüsünün 1 numaralı adamı frank darabont***un yöneteceği film 2007 yılında vizyona girecek imiş. şimdilik sadece başrol için brad pitt'in oynayacağı dedikoduları var...
ilginçtir ki ray bradbury kitabın tutuşma sıcaklığı olan 451 fahrenheiti * hiç teyit etmeden rasgele bir itfaiye şefine sormuş ve 451 fahrenheit cevabını almıştır, fahrenheit 451 lafı ray bradbury'nin hoşuna gitmiş ve doğruluğunu hiç araştırmadan kitabın ismini koymuştur. * kitap, 1966 yılında francois truffaut yönetmenliğinde beyaz perdeye aktarılmıştır. vasatın fazla üstüne çıkan bir film olduğunu söyleyemeyeceğim. guy montag rolündeki Oskar Werner'in donuk bakışlarıyla iyi bir oyunculuk çıkardığını söyleyebilirm. fireman captain'in da filmde dediği gibi "montag has one quality i'd appreciate quickly, he says very little" ayrıca francois truffaut'la oscar werner'in filmin çekimleri sırasında birbirlerine uyuz olduklarındandır ki filmin son sahnesinde oscar werner saçlarını kestirmiş olarak gözükür. fabian karekteri ve mekanik tazının *olmaması büyük bir eksikliktir. filmin bir özelliği de traffaut'un ilk renkli ve de ilk ve tek ingilizce filmi olmasıdır. 2007'de çekilecek olan yeni film ise merak konusu.
hem filmi var hem kitabı ama okumadım * * * *
michael moore'un fahrenheit 9 11 filminin ismi fahrenheit 451'e gönderme olarak seçilmiştir. tekrar tekrar okumaktan bıkmadığım, her okuduğumda duygusallaştığım, faber'in kitapların kokusundan söz ettiği kısımda her okuyuşumda durup, kitabın o muhteşem kokusunu içime çektiğim, beatty'nin kısmen kendi isteğiyle ölümüyle dark side'a farklı bir bakış kazandığım kitaptır.

distopya klasmanında ilk üç benim için şöyledir:
1984 - george orwell
fahrenheit 451 - ray bradbury
brave new world - aldous huxley

çocuğum aklı başına gelmeye başladığında bu üç kitabı okuyacaktır, hayata farklı açıdan bakmayı öğrenecektir.
lisede çürütmemiz için adına bir tez-anti tez-sentez ödevi verilmiş olan kitap***.
Fahrenheit 451 kavramı kağıdın tutuşma derecesinin karşılığıdır, başka bir deyişle kitapların yanarken ulaştığı maksimum sıcaklığı anlatır.
Adından da anlaşılacağı gibi, filmimiz, kitapların yakılmasıyla ilgili. Fahrenheit 451'i Fançois Truffaut 1966 tarihinde filme aktarmış. Filme kaynaklık eden aynı adlı roman ise Ray Bradbury'nin 1953 tarihli eseridir.
Film bize kara bir gelecek sunar. Bu kara gelecekte yazılı olan herşey yasaklanmıştır. Ve tüm yaşam başta televizyon olmak üzere görselliğin merkezinde sürdürülmektedir. Görünüşte son derece steril ve varsıl bir hayat sürdürülürken, aslında insanlar televizyon-ilaç-yalnızlık üçgenine hapsolmuşlardır. Bu hayattaki en önemli görevi ise (günümüzde yangınları söndürüp insanların hayatını kutaran) itfaiyeciler üstlenmiştir. Fahrenheit 451'de itfaiyeciler gelen ihbarları değerlendirerek evleri basıp kitapları yakmaktadırlar. Dostoyevski'ler, Nietzche'ler, Tolstoy'lar ve hatta Hitler'in Kavgam'ına kadar tüm kitaplar gelişmiş bir gelecekte bir ilkel araçla gazyağıyla yok edilmektedir.
Öykü, kendisi de bir itfaiyeci olan ve üstün başarıları! Nedeniyle terfi etmeye hazırlanan Montag'ın etrafında gelişir. Montag bir gün trende tanıştığı bir öğretmenin yönlendirmesiyle yaktığı kitapları merak etmeye başlar ve birini (David Copperfiel) alıp okumaya başlar.Bu ilk okumanın ardından, Montag artık geri dönülemez bir yola girmiştir. Bu yolun sonunda filmdeki tabirle "kitap insana" dönüşecektir.
Fazla uzatmadan Ray Bradbury'nin kitabının 40. yılındaki baskısına yazdığı önsözden bir alıntı yapmak istiyorum: "Eğer dünya kitap okumayanlarla, öğrenmeyenlerle, bilgisizlerle dolmaya başlarsa, kitapları yakmak zorunda kalmazsınız değil mi? Eğer dünyanın geniş ekranı basketbolla ve futbolla dolar ve MTV içinde boğulursa, gazyağını ateşlemek veya okuyucuyu avlamak için Beatty'lere gerek kalmaz. Eğer ön bilgiler, okul odalarının çatlakları ve vantilatörleri arasında eriyip yok olursa, bir süre sonra bunları kim bulur ve umursar?"
usta işi bi filmdir. romanından daha iyidir filmi. Francois Truffaut'un ilk ingilizce filmidir. örgütteki her birey bir kitabı ezberleyip birbirine anlatır böylece kitapların yakılması amacın ulaşamamış olur. Oscar Werner'in tek yumurta ikizlerine dönüp siz neden aynı kitabı ezberlediniz cümlesine ikizleri ben 1. ciltim bende 2. ciltim diye cevap vermesi gülmekten kanepeden düşmeme neden olmuştur.
Ray Bradbury romanıdır. Gelecekteki dünyada kitabın ve içerdiği bilginin hor görüleceğine dair fantastik bir kurguya dayanır. Bu dünyada kitapları yakmakla görevlendirilmiştir itfaiyeciler. Çağımızda da rastladığımız totaliter yönetimlere olduğu kadar kültür öğelerinin çürütülmesine ve modern toplum açmazlarına da değinir. Televizyonun, insan ilişkilerini sona erdirecek boyutta yalnızlaşma sürecine insanı sokabileceğinden bahseder Bradbury. Haklıdır da. Geldiğimiz nokta çok da farklı değildir. itfaiyeci Guy Montag kitaplarla tanışır ve kendini onlardan alamaz. Gözlerini açar, yozlaşmış bir dayatmacılığa karşı yaşamını tehlikeye atar. Romanın sonlarında insanların kitapları akıllarında tutarak bilgi korumacılığı yapmaları da ilginç ayrıntılardandır. Her kişi kendinden sonrakine görevi devreder. Böylece itfaiyenin bulamadığı bilgilerin aktarımı gerçekleşir.
Eski bir Profesör olan Faber'in Montag'a kitaplarla ilgili söyledikleri etkileyicidir: "Kitaplar bize ne tür eşekler ve aptallar olduğumuzu hatırlatmak içindir. Kitaplar, tören alayı büyük bir gürültü içinde caddede ilerlerken, Sezar'ın kulağına "unutma sezar sen de ölümlüsün." diyen pretoryen muhafızlarıdır.Çoğumuz dünyayı dolaşıp herkesle tanışamayız, bütün şehirleri göremeyiz. Bunun için zamanımız, paramız ve bu kadar çok arkadaşımız yoktur. Aradığın şeyler, Montag, dünyada, fakat vasat bir insan için onların yüzde doksan dokuzunu görmenin yolu kitaplardan geçer."
--spoiler--
"here, we're only 50 or so, but there are many, many more scattered around. in abandoned railway yards, wandering the roads. tramps outwardly, but, inwardly, libraries. oh, it wasn't planned. it just so happened that a man here and a man there loved some book. and rather than lose it, he learned it. and we came together. we're a minority of undesirables crying out in the wilderness. but it won't always be so. one day we shall be called on, one by one, to recite what we've learned. and then books will be printed again."
--spoiler--
kağıtın yanması için minimum gerekli sıcaklığın fahrenheit cinsinden değeridir.
kollektif ve geri dönüşçü yaşamı ele alış şekli * çok ön planda olmasa da * propoganda amacı da taşıyan eserdir.
--spoiler--
futbolda müsait pozisyonda absürd bir haraket dener ya hani futbolcu, başaramaz. spikerin işte o an kullandığı klişe bu eser için de cuk oturur. "düşünce güzel....(ardından kocaman bir es)" düşünce güzel de, olmamış. yanmayan evler yaptın da o evi kitap dolu yengeyi kitaplarıyla birlikte nasıl yaktın? hadi sistem kitabı yasaklamış da kalem kağıt da mı yok, akılda tutacağınıza, ezberleyeceğinize oturun yazın be birader. söz uçar yazı kalır demişler ki işte budur aslında kitabın manası. amerikada efsaneleşmesi anlaşılır tabi, koyunun olmadığı yerde abdurrahman çelebi denen keçidir kısacası.
--spoiler--
"Yakmak bir eğlenceydi.

Her şeyin alevler tarafından yutulmasını, alevlerin içinde kararmasını ve değişmesini görmek Özel bir zevkti"

şeklinde harika başlayan ve öyle devam eden kitap.

post apocalyptic tarzdan sonra ikinci olarak distopyalara hasta olan bünyeme ilaç gibi gelmiştir. iyi ki okuyorum kendisini.
"biz yabanda ağlayan tuhaf bir azınlığız"
Bugün Kale Center'daki D&R'dan alıp şiddetle merak ettiğim kitap.
Ayrıca an itibarıyla yanımda duran kitaptır.
bir dönem deli gibi aradığım, bulunca bir düzine aldığım, okuyunca hayal kırıklığı yaşadığım, filmi izleyince dumura uğradığım yapıt. bu serüvenimin sorumlusu refik erduran'dır. bir yazısında ballandıra ballandıra anlatmıştı, gaza geldim işte.
sözlükte bunca okuru olmasına çok sevindiğim sürekliyici ve süper ötesi kitap.
filmin rengi ve şehir resmi, şehirde yaşayan insanları görmeden bile bir mutsuzlar ordusuyla karşılaşacağımızı hissettiriyor.
yangın çıkarma görevine iştirak eden üniformalıların selamlaşma şekilleri nazi selamlaşması gibi keskin hareketler içerdiğinden doğrudan akla nazi almanyası ve yaşanan benzer olaylar geliyor.

filmde sevdiğim küçük bir ayrıntı:

montag terfi haberini almıştır ve karısına ifadesizce bunu haber verir, televizyon seyderen karısı ancak 1 dk sonra tepki verebilmiştir ve verdiği ilk tepki televizyon ekranını daha da büyütebilecek olmanın sevincidir.
françois truffaut tarafındanda beyaz perdeye aktarılmış baş yapıt.