doğmanın özel bir yanı yok. bir şey değil. evrenin çoğu sadece ölüm, daha fazlası değil. bu evrenimizde, gezegenimizin bir köşesinde yeni bir yaşamın doğuşu, küçücük, önemsiz bir parlamadan başka bir şey değildir. ölüm normal bir şeydir. öyleyse neden yaşıyorsun? ' - johan liebert.
Said-i Kürdi (Halk dilinde nursi), Asa-yı Musa'sında şöyle bahseder:
"Ölüm ya idam-ı ebedidir, hem o insanı hem bütün ahbabı ve akaribini asacak bir darağacıdır, veyahut başka bir baki aleme gitmek ve iman vesikasıyla saadet sarayına girmek için bir terhis tezkeresidir."
Gariptir. Fiziki dünyadan kopacağını biliyorsun. Kaçışının olmadığını da biliyorsun. Ama sanki hiç olmayacak gibi yaşıyorsun. insanoğlu olarak gerçekten saçma canlılarız.
minarede "ölü var!" diye bir acı salâ...
er kişi niyetine saf saf namaz... ne alâ!
böyledir de ölüme kimse inanmaz halâ!
ne tabutu taşıyan, ne de toprağı kazan...
ölüm her zaman manaya gerek duymadan arzuladığım şey olmuştur. böylesine ihtişamlı ve manalı bir ölüm büyük bir şans gözümde. hep derdim bir ağaç olsaydım diye, bir ağaç olsaydım bu ana tanıklık eden ağaç olmak isterdim.
görüntü gerçek mi değil mi bilmiyorum ama, şahane…
Yaşamayı seviyor muyum sevmiyor muyum bilmiyorum. Ölümden korkuyor muyum korkmuyor muyum onu da bilmiyorum ama şuan ölsem sanki güzel olacak. Yaşamayı sevmediğim, ölümden korkmadığım saatler galiba. Sabaha her an her şey değişebilir...
Öleceksem böyle hissettiğim bir anda öleyim lütfen.
beyin ve beyincik sapının, işlevini geri 'getirilemeyecek' şekilde kaybetmesi durumu.
Diğer tanımla; yaşanılan her şeyi, 70-80 senelik ömrünü, duygularını, sevdiğin kadınları ve dinlediğin şarkıları kaybettiğin 'dünyadan ayrılma' vakti. Oldukça acı.
saat dediğimiz zaman bölümü, mesafeleri ve zamanları geçerek bize doğru gelmeye çalışır.
bunun bize yaklaşması bir gaye güder; o gaye de, nefeslerimizi kesmek içindir.
kendisine saati varmış kimse derhal ölmüş olur.