Kimine gore Sonsuz bir yaşama gidiş biletidir kimine göre ise bir sondur. insanın ruhsal ve duygusal olarak kolay kolay kaldırabileceği kabullenebileceği bir şey değil.
Ansızın gelip beni bulmasını dilediğim. dünya denen bu handa sadece zaman öldürüyorum. Pek mutlu olduğum söylenemez. inancım gereği intihar da etmem ama isviçre'de ötenazi hakkını kullanan insanlara imreniyorum.
Nietzsche’ye göre kişinin değersiz bir hayatı varsa ne kadar uzun yaşadığının hiçbir önemi yoktur. Önemli olan soylu bir yaşam sürmektir. Değerli ve anlamlı bir yaşamı sona erdiren her ölüm zamanında gerçekleşmiş
bir ölümdür. Yaşamına bir değer ve anlam katamamış insanın ölümü ise ne kadar geç olursa olsun zamansız bir ölümdür.
felsefe hocamız "ateist bir kişi ölümü hiçlik olarak görür. inanıyorsanız ölümü ebedi hayatın başlangıcı olarak görürsünüz." demişti. ölüm aynı zamanda yaşamaz olmaktır. ölümden asla korkmuyorum. her canlı ölüyor zaten.
insanları en çok üzen şeylerden biridir. yani adam gelmiş 90 yaşına neredeyse ama gene de ölümüne çok aşırı üzülenler var. zaten yaşamış yaşayacağı kadar. hadi üzülürsün ama abartılmamalı asla bence.
kaçınılmazdır.
yani ötesi yok yaşayacaksın.
ama emin ol, hayatta ne yaptıysan ondan sorumlu tutulacaksın. tabi ki içinde bulunduğun şartlar göz önünde bulundurulacak, onda sıkıntı yok. ama kötüyü düşünmek de uygulamak kadar sakıncalı.
bundan nasıl mı emin oluyorum?
anlatayım.
bir tane gözünü kaç paraya satarsın?
peki iki tanesini?
kolunu, bacağını veya ayak parmaklarını?
hepsini bedavaya aldın.
hangi yolda yürüdüğünden sorumlu tutulacaksın.
ona göre yaşa, kriterlerin olsun. kalp kırma. kimsenin ahını alma. insan geldin, insan git.
Françoise Dastur diyor ki, eğer felsefe yapmak bir tür ölerek yaşamaksa, felsefi ölüm bariz bir biçimde mağlup ederek, onu radikal olumsuzluğundan arındırır.
Bencil olduğum bir konu.
Ölmek istediğim kadar sevdiğim insana herhangi bir şey olmasını istemem.
Hatta öyle bir bencillik ki sevdiğimden önce ben öleyim, o ölümü görmeyeyim isterim.
Babamın gözlerimin önünde gidecek gibi olduğunu gördüm, görme ihtimalim var.
Hatta öyle ki Beraber yediğimiz son yemek, son anı, son gülümseme sanmıştım bir anda bir gün. Her şey sondu sanki. Evde ikimizden başka kimse de yoktu. Ellerim öyle bir titriyordu ki telefonu tutamadım bile ambulansı arayabilmek için. Anlatılmaz böyle anlar, yaşanır. Böyle bir durumda ölüm güzel bir şey midir ki? Benim için, Tek dayanağım babamken hiç.
Ölüm güzel şey belki. Ancak kendinizde meydana geldiği sürece. Bu da göreceli, kurtulma kavramıyla doğru orantılı bir durum.
Dün gece sidarın yerinde olmak istemezdim. Daha 18 yaşında iken Vatandaşı dahi olsan yabancı bir ülkede beraber yaşadığın tek insanı, anneni kaybetmek, babanın Türkiye’de yaşaması ve hastalığından dolayı yanına dahi gelememesi. Ölüm beklense de böyle büyük yalnızlıklar doğuruyor.
Dün akşam bir telefon geldi.
- Safiye ölmüş.
- hımmm.. öyle mi ? Amcamı aramalı mıyım sence ?
- bence arasan iyi olur.
Bu konuşmanın 2.satırı bana aitti. Bir zamanlar hayatımda değer gören, kıymet verdiğim, güldüğüm, ağladığım bir insana dair bir cümle, tepki.
Aslında bunları söylerken bile bir zaman benim arkamdan da böyle ruhsuz konuşmalar yapılacağını düşünmek huzursuz etti beni. Ne içindi bunca mücadele, yorgunluk, kızgınlık, biten/bitmeyen ilişkiler ?
Dünyada bir çivim dahi yok. Çakmayacağım da. Dünyaya bir yük de ben bırakmayacağım. Sadece kiracısı gibi yaşayacak arkamda bir borç bırakmadan gideceğim. Evler, bahçeler, dikili ağaçlar, fabrikalar vb bunların hepsi aldığımız bir nefes karşısında o kadar kıymetsiz ki.
Hayatı kabullenip bir gün sona ereceğini bilerek yaşamanın adı olsa gerek ölüm. Bazen çok korkutucu bazen de huzur.