üzülenin üzenlerden intikam almak için yaptığını düşünürüm bu eylemi. Dayanamadığı anlaşılamadığı noktada...çok düşünmüşlüğüm de vardır.
Ama yine de enayilik.
Çünkü kimsenin kimseyi umuruna taktığı yok bu dünyada. ailense kızdığın onlar dahi bir iki aya unutacaklar. Unutmayıp napacaklar. insan doğası bu.
"insan unutandır ve unutulmaya mahkum olandır."
Çözüm mü? Sana sunulan kadere razı olmak. Ne kaybeder ki insan kötü kaderine rağmen mutlu olsa?
akıllı insan işi değildir. hem ahretini hem dünyanı mahvedersin. dünya üzerinde en kötü durumda savaşta tecavüzden ölümden zulümden açlıktan kaçanlar hayata tutunmaya çalışıyor.
fakirsen hayat devamlı fakir devam etmez niceleri sıfırdan zengin oldu.
çirkinsen bir güzel seni sevebilir, gözler neler gördü.
hasta isen tedavisi var, sabreden için de mükafaat var.
altında çok geçerli bir neden varsa kabul edilebilir. bazı insanların karakteri güçlü değildir ve olaylar karşısında daha hassastırlar. kimse gık diyemezler ve bir köşede saatlerce durup kendi dünyalarına hapsolurlar. bu tiplerin kesin belli psikolojik rahatsızlığı vardır ve bunu kendi başlarına çözemezler. dışarıya da aktaramazlar. kendi kendini bitirirler. bir gün cesaretini toplar kendine kıyarlar.
bunun dışında ağır hayatı yaşamaya zorlanmış kişiler de vardır. bunların hayata başlaması zaten hatadır onlar için. çünkü her şeyden muaf başlayıp üstüne bide yıllarca acı çekmek zorundadır. bu insan normal hayat yaşasa güçlü olabilirdi ancak yaşadığı hayat o gücü de kırar ve bu insanlar buna katlanmayıp kendine kıyabilir.
ve bence en trajik olan ölümler listesi psikolojik veya biyolojik hastalığın gün geçtikçe ilerlemesi sonucu kişinin bu duruma son vermesi. bu kişi ölüme yatkındır çünkü bazı hastalıklar var ki zaten yaşarken her gün öldürür. o yüzden bu tipler de kendine kıyabilir.
onun dışında nörolojik kökenli olmayan siktiri boktan ergenimsi şeyleri takıp, ay ben öleceğim, ay götüme jop sokup hayatıma kıyacağım diyenlere bakmayın. bi sik yapmazlar ve zaten işleri güçleri reklamdır.
Daha önce buna yeltenmiştim. Bir anlık boşluk sonrasında yaşam ve ölüm arasındaki karamsarlığın arasında kalmak ve ölümün ağır basması.Aslında korkaklığın ta kendisi..Mücadele etmekten kaçmak, ölümü cesaret saymak vs vs. dediğim gibi aslında korkaklığın ta kendisidir. aşk acısı, işsizlik,vicdan azabı yada yalnızlık gibi hislerin ağır basması sonucu ortaya çıkan ve insanı sarmalayan tuhaf bir duygu. Başkalarını mutlu etmek için yaşayan insanların ve bunu başaramadıklarında- madem öyle o zaman ben de ölümümle sizi üzeceğim ve ilgiyi üzerime çekeceğim diye düşündükleri şizofrence ve sadistçe bir iç güdüsel oluşum. Halbuki mücadele etmek, kendin için yaşamak, kendini mutlu etmek ve bunları başardığında sevdiklerinin zaten mutlu olduğunu görebilmek ve en önemlisi çözümün ölüm değil, yaşamak olduğunun bilincine varabilmek..işte her şey burada başlıyor. Ölümünle birilerine vicdan azabı mı çektirmek istiyorsun. Saçmalıyorsun, ona en büyük vicdan azabını yaşamınla ve güzel bir ömür sürerek, kendini ve çevrendeki insanları mutlu ederek sağlayabilirsin. Yani kendini yok ederek korkak biri olarak anılmak mı istiyorsun yoksa mücadele ederek sana inanmayanlara büyük bir yaşam dersi mi vermek istiyorsun. Pes etme muhakkak başarırsın. Son kitabımda kullandığım bir sözümle bitireyim: Kimseyi mutlu etmek için doğmadın ki, seni mutsuz edenler için ölesin.
Ve unutma, Nazım ustanın dediği gibi;
Yaşarsın, karıcığım,
kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgarda;
yaşarsın, kalbimin kızıl saçlı bacısı,
en fazla bir yıl sürer
yirminci asırlarda
ölüm acısı.
tamam, daha evvel yapmışlığım yok değil. ama bu yanlış olmadığını düşündüğüm anlamına gelmiyor ki. çünkü kimseye değmez. bunu azrail'in soğuk nefesini ensesinde hissedince çok daha iyi anlıyor insan ve ben gereğinden fazla hissettim.
"ölüm" her yerde ve asla tatlı bir gerçek değil. geciktirmeye gerek yok elbette. ama erken olmasına da gerek yok. belli başlı hedefleri olmalı insanın ve bu hedeflere ulaşmadan pes etmemeli. günler geçecek. bu günler de geçecek. bugünler de geçecek. zaman hep geçecek... bir süre sonra o can yakan zaman sadece bir "anı" olacak.
öyleyse neden?
"ben böyle böyle bir olay geçirdim yine de dimdik ayaktayım amına koyim ve asla da pes etmeyeceğim lan!" diye haykırmak varken neden sonsuz sessizlikte kaybolma gereksinimi duysun ki insan?
bir insanın hiçbir şart ve koşulda içinde bulunmaması gereken durum.
yıl 2005-2006
liseyi henüz bitirmişim, babam ailecek ( totalde 4 kişi )
bizi karşısına almış anlatıyor.
durumlar kötü, bir nevi kumar oynadık ve kaybettik. elimizdeki her şeyi almaları muhtemel, bu borçlar bizim, hepsini ödeyeceğiz.
bir süre arabamız, paramız şuyumuz buyumuz olmayacak.
hatta üniversiteyi kazanmanız durumunda bir sene geç başlama ihtimaliniz de var. dershane de yalan olabilir.
o yaz çalışıp dershaneye yazılmıştım, kendi paramla. babam da dediği üzere bitmiş, tükenmişti.
lakin şerefini satmadı hiç, her kim ki borcun var dedi eldekiler satılıp ödendi.
yıl 2016, yıllık 10 milyon cirolu, x bin kârlı bir şirketimiz var. vergilerimiz, sgk ödemelerimiz düzenli ödeniyor.
çalışanlarımız mutlu, biz keyifliyiz.
babam o gün bitti diyerek oyunu bitirebilirdi, yapmadı. bize o günler için hep şunu söyledi.
bir şeyin resim olabilmesi için farklı renkler lazım. o günlerde hayatımız karanlıktı, ama bir yerde beyaz çizgiler olacaktı ki resim olsu. o beyaz çizgiler için savaştım. ( ya babama da bunu kim öğrettiyse amk, hep aynı şeyi söylüyor )
itibardan söz açıldı sonra;
para kazanılır kaybedilir, mühim olan itibarı kaybetmemek diye ekledi.
5 yıldır ticaretin beyin takımındayım, muhasebe bölümünden buraya geldim.
sizi temin ederim büyük bir şirket olabilmek için önce büyük bir insan olmak gerekiyor.
ben eminim banka hesabında onlarca milyonu olan adamlardan daha çok itibar görüyorum. çünkü bırakmadık, aile olup birlik olmayı başardık.
Kişinin kendi isteğiyle hayatına son vermesi. Benimse - tanımdaki kişiden daha canlı biri olarak - çocukluğumdaki strese girip problem olarak gördüğüm tüm olaylardan tek kurtuluş çarem. O zamanlar geceleri beni cehenneme atma diye dua edecek kadar Allah'tan korkan biri olmam bile bu girişimlerimin önüne geçememiyordu, şimdi bakınca ne çocukça. Otorite gördüğüm bir büyüğümden ödünç aldığım kalemi yanlışlıkla kırmak kadar basit bir olay karnımda ağrılara, o ağrılar da beni evdeki tüm hapları renklerine göre kategorize ettikten sonra sırayla ikişer kez içmeme sebep olabiliyordu mesela. Şu an ceviz kabuğunu doldurmayacak fakat o yaşımda beni "şimdi ne yapıcam" çaresizliğine ve panikliğine sürükleyen komik olaylardan bir tanesinden kurtulma yolunu da evimizin önündeki yolun ortasına uzanarak üzerimden kamyon geçmesini beklemede bulmuştum, cidden. Sonra yengem fark edip kaldırmıştı yoldan, o kadar insan geçmişti yanımdan kimse bir şey dememişti. Ailemden kopmayı da temel ihtiyaçlarımı düzenli karşılayamayacağımı bildiğim için bir çeşit intihar olarak görürdüm. Sokaklarda nasıl yaşanırdı ki zaten. Şimdi sorsan annem hep "bunu tutamazdık her gittiğimiz yerde kaybolurdu" der. Beni en yakın okula / camiye / karakola götüren kaç yabancı kola tutundum ben de sayısını bilmem.
Sonra tabii büyüdüm büyüdüm eşek kadar insan oldum. Yaşadıkça biriktirdim, biriktirdikçe hayatıma daha çok değer biçtim. Her çaresiz anımda uygulamaya çalıştığım intihar girişimlerim hayal gücünden yoksun ilkel kaçışlara dönünce yerini hiçbir şey olmamış gibi davranma haline bıraktı. Bir şeyi hiç olmamış gibi hayal edersem beynim gerçekten de olmamış gibi tepki verir, ayırt edemez diye düşündüm. Mesela Birgün okula bi geldim lisede 8 kişilik sınıfta diğer kalabalık sınıflara nazaran ciddi anlamda vakit geçirdiğim arkadaşımın babasının öldüğünü öğrendim. çocuk ortada yok tüm rastladığım hocalar benden numarasını istiyor baş sağlığı dilemek için, bense kaç yıl geçti bir kez bile başın sağolsun diyemedim ona. Bön bön yüzüne baktım çünkü beynim "eğer böyle bir olay olmamışsa gerekli tepkileri de veremem sori" modundaydı; tepki veremediğimden utandıkça sustum, sustukça daha çok utandım ve belli bir zaman sonra silinip gitti.
Baya zaman oldu bir keresinde rüyamda çocuğum olduğunu gördüm. O kadar istemiyorum ki ama, daha bir sürü sınav var kim bakacak buna diye korkuyla çocuğa bakıyorum. Ne yapsam beğenirsiniz bilmem. Aldım çocuğu önümdeki masanın altına atıp ayaklarımla itebildiğim kadar ileri ittim. Ortada bir çocuk yoksa sorun da yok demekti çünkü. O rahatlamayla uyanınca bi daha uyuyamadım. Çocukluğuma, olaylara direkt somut eylemlerle tepki verdiğim o döneme dönsem ve elime bir bebek tutuştursalar naparım diye düşünüyorum da şu an. En fazla Kemal sunal gibi ağlardım ya, çocuğa zarar verecek de halim yokaddmf.
Hala intihar benim için acil çıkış kapısı niteliğinde, böyle bir şeyi yapmaktan aska gocunmam. Zaten daha çocukken bilinç kaybının bırak kendisinden sadece fikrinden bile tat almış biri olarak ondan uzak durmak için geliştirdiğim savunma mekanizmamı aşacak büyüklükte bir şey yaşamadıkça bulaşmam. Kaldı ki nasıl ölüme teşebbüs edileceğini gerçekten unuttum, mutlak suretle beceremem gibi geliyor artık. Şimdilik hayatımdaki sorunlar o halının altından taşıp da takıldığım bir engel olana kadar haylice vaktim, düştüğüm engelde elimden tutup beni kaldıracak birisi de var. Ölene kadar hayattayım yani, merhaba.
Yakın zamanda bir dostumu, abimi kaybettim bu şekilde. Arkada kalanlar dünya tatlısı bir anne, kız kardeş ve camiden taşan arkadaşlar oldu. O gün canazeye gelen çoğu insanla arası bozuktu son bir senedir. Buna bende dahilim. Ama haberi aldığım anı hatırlıyorum ne olursa olsun bir daha suratına bakmam dediğim adamın artık olmadığını öğrendiğimde nefesim kesilmişti. Keşkelerle bırakıp gitti soğuk sulara o bizi. Hiçbir şey çözülemez değildir yeterki yardım isteyebil.