17 ağustos 1999

entry900 galeri38
    341.
  1. 342.
  2. evimiz iki katlı ahşap bir evdi. saat gece yarısına doğruydu. ben tv de maç izliyordum yanlış hatırlamıyorsam barcelona'nın bir maçı vardı. eşim de odanın diğer tarafın da uykuya dalmıştı. babam çiftliğe gitmiş o gece orada kalacağını söylemişti. maç bitince eşimi uyandırıp, uyandırmama arasın da kaldım. ulan dedim ben de şuraya kıvrılıp yatayım zaten saat gece yarısını çoktan geçti. sonra karar değiştirip eşimi uyandırdım ve yukarı yatak odasına çıktık. sonra yatağa kıvrılıp uyuduk. deprem başlamadan bir kaç saniye önce bir uğultuya eşimle birlikte aynı anda uyandık. ne olduğunu anlayamamış aval aval birbirimize bakarken. o müthiş sarsıntı başlamıştı. belki de evimiz ahşap olduğu için tarif edilmez bir sarsıntı ve kulakları sağır eden bir uğultu vardı. yürümeyi bırak ayağa kalkmak bile neredeyse imkansızdı. eşim bir an kaçmaya yeltenince istem dışı bileğinden yakalayıp yanıma çektim. yüzüme öyle bir bakış atmıştı ki bırakta kendimi kurtarayım der gibiydi. belki şoktan ne onun elini bıraktım ne de kendim kaçmaya yeltendim. sonra sarsıntı azalır gibi olunca ikimiz de kaçmaya yeltendik ama o müthiş sarsıntı yine başlayınca benden bir iki metre uzakta olan eşimin bileğinden tekrar yakalayıp yanıma çektim ve yatağa bıraktım kendi mi. artık tepede olan evimizin aşağı doğru yıkılmasını beklemeye başlamıştım. bu arada allahu ekber eşliğin de bildiğim bütün sureleri, duaları okumaya başlamıştım. sonra deprem durunca bir kaç saniyelik şaşkınlığın ardından kendimizi toparladık. yataktan çıkıp doğruca pencereye koştuğumu hatırlıyorum. ama pencereye koşarken karşılaşacağım manzara beni ölesiye korkutuyordu. bizim ev ahşap belki bu yüzden biz kurtulduk ama ya diğerleri? aşağı mahalle de ablamlar. teyzemler, dayımlar bir sürü akrabalarım, arkadaşlarım vardı. o pencereye ulaşma anı sanki bir ömür gibi gelmişti. pencereyi açıp dışarıya baktığım da her şey yerli yerin de duruyordu. tabi çok sevinmiştim. o an hiç kimseye bir şey olmamış sandım. her şeyi yerli yerin de görünce. gölcük'ten, avcılardan, diğer yerlerden haberimiz yoktu henüz. sonra aceleyle evden çıkıp aşağı mahalleye gittik. herkes panikle kendini evlerden dışarıya atmış akrabalarından, yakınlarından haber almanın telaşındaydı. insanlar biraz olsun sakinleşince milleti bizim eve topladım. evimiz ahşap ve bahçeli olduğu için mahallenin büyük çoğunluğu bize gelmişti. bir aydan fazla yüzlerce insanı misafir ettik. sonra ki günler de acayip bir dayanışma vardı. akşam her eve gelen elin de bir şeylerle geliyor yiyeceğini, içeceğini bir biriyle paylaşıyordu. ilk gece elektirikler kesik olduğu için ne tv izleyebiliyor ne radyo dinleyebiliyorduk. sonra araba gelmişti aklımıza, gidip radyoyu açınca acı gerçekle yüzleşmiştik binlerce ölü, binlerce yaralı. allah bir daha ne bize ne de başka bir millete böyle büyük bir acı yaşatmasın. yüzlerce kişinin ölümüne sebep olan şerefsiz şimdi dışarı da serbestçe geziyor. bu insana daha da koyuyor. böyle adaletin ta amk.
    9 ...
  3. 343.
  4. akıllardan silinmesi imkansız olan afet... yıllar geçsede sızıları hiç geçmedi.
    2 ...
  5. 344.
  6. 17 Ağustos'u unutmak mümkün değil. Unutulan sadece ertelenen tedbirler...
    1 ...
  7. 345.
  8. 8 yaşımdaydım,yıkılan evimin sokağından geçerken enkaz altından gelen çığlıkları unutmam mümkün değil,enkazın altından çıkarılan cansız bedenler,bir yandan enkaz altından değerli şeyler çalmak istiyen insanlıktan nasibini almamış hayvanlar, herkesin donuk surat ifadeleri,depremde hayatını kaybeden 6 çok yakın akrabam..yıkılan karşı apartmanda enkazdan ölü olarak çıkarılan sınıf arkadaşım, annesi babası ve kardeşi..

    sanırım bu dünyada adımı bile unutabilirim ama o gece duyduğum enkaz altından gelen çığlıkları unutamam.
    çocuktum, depremin ne demek olduğu hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu ama şu an çok hayatımda çok büyük bir izi var...
    6 ...
  9. 346.
  10. hayaller öldü 17 ağustosta,
    düşler,
    planlar öldü,
    istekler öldü,
    evlenecekler öldü,
    anne öldü,anne karnındaki canlar öldü,
    aslında duygular öldü,insanlar değil.
    uyku getirdi ölümü onlara,türkiye öldü.
    hala ölüyoruz,farkında mısınız?
    tek bir sarsıntıyla hepimiz yine ölücez, farkında mısınız?
    7 ...
  11. 347.
  12. 12 yıl önce bu zamanlarda kimilerinin agladı bagrıştıgı, kimilerinin yardım için yarı çıplak belki çırıl çıplak koştugu, 4 bir yandan feryat figan kopan, bi çok insanı deprem (?) odaaa ne dediği;yeni ögrendigi, 45 saniyede bir çok ocagın söndügü, hayatların karardıgı, çocukların yetim, kimilerinin evsiz barksız kaldıgı acı ve kara günümüz.

    Allah kimseye böyle acılar yaşatmasın... Unutmadık unutturmayacagız !

    sesimi duyan var mı ??????
    4 ...
  13. 348.
  14. 349.
  15. bu başlıkla ilgili bir şey yazmak istiyorum ancak; tıkanıyorum,ben de denizli'de yaşıyorum ve yaşadığım yer devamlı artçı sarsıntıların olduğu yerdir, haziran ayında iki kez sallandık ayrı günlerde, çok korktum,hayat gerçektende vahşi, her kes her şey vahşi, yaşam bir saniyelik bir anda bütün gördüklerimiz dağılabilir.
    4 ...
  16. 350.
  17. Burada değildim, yaşamadım.
    Yaşasamda hatırlamayacaktım belki sadece 4 yaşındaydım.
    Tatilden dönerken Gölcük'den geçiyorduk her yer yıkık dökük tek bir araba geçmiyor etraftan.
    Aklımda kalan tek şey ise yıkık bir cami görünce "Anne burası Allah'ın evi değil mi? Neden Allah kendi evini yıkıyor" diyince annemin ağlamaya başlamasıydı...
    3 ...
  18. 351.
  19. bugün gerçekleşmiş olsa yetkili ağızlarca aynen şunlar söylenirdi: "ne olmuş 3-5 bina çöktüyse japonya'da oluyor heryerde deprem var allah'tan gelmiş naapak!"
    2 ...
  20. 352.
  21. ölümün nefesini gerçekten hissettiğim gün. saat 03:02, şiddetle sallanmaya başlıyoruz. ama deprem bu defa bir türlü bitmek bilmiyor... "bitsin artık" diyorum, bitmiyor... "bit!", bitmiyor... "buraya kadarmış" diye geçiyor içimden çaresizce... o an bana çok uzun gelen 45 saniye sürüyor bu korkulu bekleyiş.

    sabah televizyonlardan öğreniyoruz 10binlerce kişinin öldüğünü. türkiye yasta... "yaralar sarılacak, önlemler alınacak, bir daha benzer bir durum yaşanmayacak" diyor televizyondaki devlet büyüklerimiz.

    peki, ne mi oluyor? devlet büyüklerimiz önce geçici deprem vergisi koyuyor. bizler; "aaa tabi lazım. yaralar sarılacak, önlem alınacak, bunlar bi daha yaşanmayacak" diyerek hak veryoruz bu vergiye ve büyüklerimize. "helal ü hoş olsun" diyoruz. ama sonra aradan birkaç yıl geçince, adını ötv olarak değiştiriyor büyüklerimiz. böylece o verginin artık geçmeyebileceği de anlaşılıyor gerçek amaçlarının yanında. bu toplanan vergilerle önlemler alınacağına imf borçları ödeniyor. güçlendirme yapanlar ile denetim firmaları zengin ediliyor. ciddi hasarlı bazı binalar sıvanıp boyanıp tekrar kullanılmaya başlanıyor. göstermelik 3-5 kamu binasına güçlendirme yapılıyor. gerisi "allah'a emanet" ediliyor, biz de dahil...

    o günden beri çoğumuz, bize bonus olarak verilmiş bir hayatı ve büyüklerimizce söylenmiş bir yalanı yaşıyoruz aynı anda ve hep birlikte...
    5 ...
  22. 353.
  23. her sene ağustos ayının 16, 17 ve 18'inde iyi nick altı yapan deprem. onun dışında yine aynı tarihlerde hakkında televizyon programları yapılır, ölenler anılır. o kadar, uzatmanın da anlamı yok.

    başka da bir şey yapmaya gerek yok sanırım. önlem alınır ve gerekli çalışmalar yapılırsa daha az canımız acır, belki hiç acımaz orası bilinmez ama allah göstermesin benzeri yine gerçekleşirse ki gerçekleşeceği kesin gibi bir şeydir, bize malzeme kalmaz.

    bence biz sadece anmakla yetinelim, önlem almanın lüzmu yok. depremle sidik yarıştırılmaz.

    bir de 7.4 yetmedi mi şeklinde ahlak dersi verecek örneğimiz olmaz.
    4 ...
  24. 354.
  25. Yıllar öncesinde bir bütün kenti yerle bir eden deprem tarihi. Her yıl anmanın anlamı nedir? Ölenleri hatırlamak mı? Yoksa o günlerden bu günlere ne kadar değişiklik olduğunu göstermek mi? Bir değişiklik var mı ki? O zaman anmanın da pek anlamı yok kanımca. Kınamak gibi bir şey buı da. Hiçbir şey yapma; kılını kıpırdatma, olanları kadere, kısmete bağla; sonra yıldönümünde hayatını kaybedenleri anma günleri düzenle. Harika! Nasıl olsa milletin umrunda değil. Millet ölmeyi bayılma sanıyor herhalde. Yazık bize! Hala depremden korkan bir halkımız var. Sanırsın ki yer sallanınca insan ölüyor. Anlatamadık yıllarca insanı öldüren yerin sallanması değildir. Sallanırken yıkılanlar insanı öldürür. Derneklere üye olduk, vakıflarda gönüllü çalıştık. Bir avuç insanı bilinçlendirmekten öteye geçemedik. Ulaştığımız insanlar da olanları kadere kısmete bağladılar. iyi dedik, naapalım. Ölelim bari!

    Deprem insanı öldürmez. insanı insan öldürür. Her geçen yıl iyileşmesi gereken şartlar daha da kötüleşiyor. Yılda bir kez bile olsa deprem riski taşıyan bölgelerdeki yapılaşmanın depreme dayanıklı olup olmadığını kontrol edelim. Bu anma vesileleri ile depremin korkulacak bir afet olmadığını; insana insandan başkasının zarar vermeyeceğini anlatabilirsek ne mutlu!

    Hala deprem riski olan bölgelerde depreme dayanıksız yapılaşma mevcuttur ve olası bir afetin felakete dönüşmesi beklenmektedir. iş işten geçtikten sonra; "Bu kadar doluya zaten hiçbir altyapı dayanmaz." sözlerini sarfedenler * yarın herhangi bir yıkımdan sonra da benzer bir müşkülpesentlikle yaklaşacaklardır konuya. Böyle yıldönümleri ağlayıp sızlamak günleri olmasın. Dünden ne farkımız var? Ne kadar güçlendik? işte bunlar sorgulansın. Belki o zaman hayatlarını talihsizce kaybedenlerin kemikleri sızlamayacaktır.

    Bir daha olmasın!
    3 ...
  26. 355.
  27. 356.
  28. (bkz: sesimi duyan var mı)

    anıyoruz, sesleri duyuyoruz. ama yarın yine bir serzeniş olacak: "sesim duyan var mı"
    yine duymamışlığın verdiği kayıpları yaşayacağız. öleceğiz. ölenlerle birlikte öleceğiz.

    bir şeyler değişmedi. bir şeyler değişmiyor.
    acılar aynı kalıyor sadece. yitirdiklerimizle can çekişiyoruz. ama yitirmemek adına hiçbir şey yapılmıyor.
    özlüyoruz gidenleri, götürülenleri. sadece, çok özlüyoruz.
    2 ...
  29. 357.
  30. yıllarca etkisinden kurtulamayıp,yatağımın yanında bir şişe su ve yüzüm kapıya dönük olmadan uyuyamadığım olaydır.ülkemizin en acı günlerinden sadece biridir. 12 yıl geçti,yaralar sarıldı,acılara alışıldı.devlet hala gözle görülür ciddi bir önlem almadı.beklenen marmara depreminden sonra kaçımız burada birşeyler yazıyor olabileceğiz acaba?
    2 ...
  31. 357.
  32. sadece bugün hatırlanmaması gereken gün.
    1 ...
  33. 358.
  34. ergenlik hatıralarımı bitirip koca bir adam olduğum gündür bugün. daha 17 yaşında ergendim. stajyerdim bursa'da bir fabrikada depremi direk yaşamadım ama sonrasında yaşadıklarımı bir ömür boyu unutamayacağım. arama kurtarma çalışmalarına katıldım. cansız küçücük bedenler, kopmuş el ayaklar çıkardım enkaz altından. en azından 1 can kurtarmak için canımı dişime taktım. elden gelen geldi. asla unutmayacağım seni 17 ağustos. aklıma kalan tek ses herkesin bir ağızdan söylediği sesimi duyan var mı? sorusudur.
    5 ...
  35. 359.
  36. 90'larda çocuk olanlar için 17 ağustos sokaklarda sabahlamak, kaosla ilk kez yüzyüze gelmek, 45 saniyenin herşeyin sonu için ne kadar yeterli olduğunu bir anda öğrenmek, annenin babanın bile ilk kez bir konuda çaresizliğini izlemek ve okulların geç açılmasına ilk kez sevinememektir.
    2 ...
  37. 360.
  38. anıyoruz 17 ağustos gecesinin karanlığa gömdüğü canları..

    hem de utanmadan sıkılmadan,

    umursamadan, ders almadan

    ve 12 yıl sonra hala sorumsuzca "bize bir şey olmaz" diyerek anıyoruz.

    ruhunuz huzurlu olsun.
    1 ...
  39. 361.
  40. türkiye'yi yasa boğan ve unutulması güç olan bir afetin tarihidir.
    1 ...
  41. 362.
  42. insanoğlunun saptığı yanlış yoldan dönmesi için allah teala'nın verdiği en önemli işaretlerden birisi olan ve büyük felaketlerle sonuçlanan '99 marmara depreminin 12.yılını geride bıraktık. ancak maalesef geride bıraktığımız sadece yaşananlar değil, böyle bir afetten aldığımız acı ders de çok geride kaldı. zira hala çürük ve çok katlı binaları yükseltme çabası içerisndeyiz.

    bu depremi bizzat merkezinde yaşayan biri olduğumdan ötürü yaşanan acının ve kanayan yüreklerin sayısız olduğunu söyleyebilirim. ve yine aynı kesinlikle söyleyebilrimi ki; maalesef malzemeden çalınan üç beş tuğlanın getireceği küçük kar için, onlarca insanın ölümüne ve binlerce binanın yıkımına neden olacağı büyük zararı tercih edecek kadar paragöz ve bu yıkımları göremeyecek kadar kör olmuş gözlerimiz, kararmış yüreklerimiz. üstelik sadece üç beş kuruş uğruna. depremde nice yakınını kaybetmiş, eşini- hayat yoldaşını göçük altında bırakmış insanların feryadını, ana babasını yitirip koca dünyada bir başına kalmış yetim ve öksüz çocuklarımızın gözyaşlarını ne de çabuk unuttuk böyle?

    tek temennim acıyla yad ettiğimiz bu felaketin tekrar başımıza gelmemesi, geldiğinde ise malın değil canın önemi olduğunun anlaşılmış olduğu bilinçle aynı felaket karşısında aynı çaresizlik içinde olmadan ayakta kalabilmemizdir.
    2 ...
  43. 363.
  44. izmir de sıcaktı o gece unutmuyorum. hani yaşayanlarla kıyaslanmaz ya. var yazacak bir şeylerimiz yine de. annem ve rahmetli babamın sesiyle uyanıyorum. balkonda sohbet ediyorlar. yanlarına gidiyorum, noldu diyorum. deprem olmuş. çok az ev uyanmış depreme, yanan ışık az, gece saat 3.30 civarı. aklımda kalan tek net şey babamın ''inşallah sadece izmir'de olmuştur, uzakta olup burayı bu kadar salladıysa çok büyüktür.'' lafı.

    haberleri açıyoruz. gelişmiş türkiye filan ya hani. yalan işte. yine cümleler. spiker diyor ki kartal'da bir apartman çökmüş. içeriden bizi kurtarın sesleri geliyormuş. dinar ya da ceyhan depremleri gibi sanıyoruz. evet yeterince korkunçtu onlar bile ama daha sonra ortaya çıkacaklarla kıyaslanmaz bile.

    ertesi günü ya da 1 gün sonrası. afyon-sandıklı otobüsündeyiz. ben, annem sanırım dedemler de var. hayal meyal işte. yine cümleler. trt yardım topluyor. küçük bir çocuk biriktirdiği harçlığı bağışlıyor. çocuk kafam işte. hesaplıyorum kızın harçlığının miktarına göre ne kadar ekmek alınır, kaç aile doyar diye. 5.5 saatlik yolun tamamında deprem haberleri. öyle geçiyor.

    sandıklıdayız. sokaklarda bir sürü dedikodu, abartı haberler vs. dedemle evdeyiz. sandıklı'da ilk yüksek katlı apartmanlardan birisiydi bizim evimiz. 5 katlıydı. her kardeş için bir daire düşecek şekilde yapmış zamanında babamlar. haberlerde kolon kiriş görünüyor. niye evlerin yıkıldığı vs. yine cümleler. rahmetli dedem bu sefer. korkma diyor. buranın etriye aralığını sık tuttuk biz. bilmiyorum etriye nedir. anlatıyor dedem ya anlamıyorum. ama cümle ve görüntüler aklımada.

    şimdi. ben mimarım. çalıştığım ofiste 99 eylül yapı dergisi var. tam önümde açık. kapağında şehir planlamacı, mimar, politikacı, belediyeci, müteahhit, inşaat mühendisi ve bankacı sanki bir tiyatro sonu gibi selam veriyorlar karikatürde ve altında final yazıyor.

    artık biliyorum etriye nedir ve yine bir resimde aklıma geliyor rahmetli dedem, yapı dergisinde, etriye aralığı fazla olan kolonların patlaması sonucu yıkılan bir binada.

    şimdi daha farkındayım. ölenlerin ne kadar boş ihmallerle öldüğünü. ne rezalet bir ülke olduğumuzu vs. vs. daha sonra kanunlar çıktı. artık kolon kalıplarına donatıdan beton zor giriyor. devamlı denetleniyor. klasörler dolusu plan proje gidiyor belediyelere bir bina inşa edileceği zaman artık.

    ama hala çoğumuz o günden önce yapılan binalarda oturuyoruz. ve o zaman başta olan belediyeciler hala başta ve yıllardır başta olan müteahhit zihniyeti hala başta. sol sağ farketmez, insanlara hizmet yapıyormuş gibi göstermek için dandik hizmetleri, kısa sürelerde tamamlamak hala çok tutuyor.

    öyle boktan bir gündür işte. doğanın ölülerle, bitik hayatlarla yüzümüze vurduğu. fakat kimsenin hala bir şey yapmadığı. her neyse.
    4 ...
  45. 364.
  46. geriye dönüp baktığımda fay hattındaki kolonları kesilmiş evlerin belki de hepsinin yıkılmış olduğu bir türkiye gerçeğinin yüzümüze vurulduğunu gördüğüm tarih. 17 ağustos 1999'dan önce dükkanına yer açmak için büyük bir şark kurnazlığı, bencillik, cahillik ve vurdum duymazlık ile kolon kesen zihniyet 17 ağustos 2011'de de var. eylemlerine kolon keserek değil sosyal hayatın çok farklı noktalarında toplumu zehirleyerek devam ediyor. örneğin trafikte bencilce, cahilce ve vurdum duymaz bir şekilde binlerce kişiyi katlediyor.
    aynı şekilde 17 ağustos 1999'dan önce kolon kesilmesine sessiz kalarak destek veren zihniyet de 17 ağustos 2011'de aynen var. zulme, haksızlığa, sosyal hayatın felç edilmesine, bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyerek ses çıkartmıyor.
    belki artık fütursuzca dükkana yer açmak için kolonlar kesilmiyor ama fütursuzca başka bir şeyler kesilmeye devam ediyor.
    2 ...
© 2025 uludağ sözlük