New York sehrinin creme de la creme olarak da bilinen kurtarilmis bolgesi, besinci caddede yer alan Frank Llyod Wright tarzi spiral mimarisi ile meshur, 1959 tarihli sanat muzesi. Sehrin Upper East Side denilen bolgesinde yer almasi ve The New Yorker dergisinin kapak ikonlarindan birisi haline gelmesi ve her ne kadar MoMa kadar popluler olmasa da Kandisky'den Tannhauser'a kadar bircok koleksiyonu bunyesinde barindirmasi da cabasi. Moma'nin populeritesine yetismesi icin, tez zamanda muze yetkililerinden, zengin ama gurursuz bir NY gencligi icin uretilmis Moma dayatmasi Too Late markali, plastik saatlerden uretmelerini bekliyoruz. O ana dek fakir ama gururlu genclik Swatch takmaya devam edecektir. Fakiriz ama hala zevk sahibiyiz.
snatch filmindeki brick top tiplemesi ile hafizama kazinan, 1935 dogumlu ingiliz aktor. guy ritchie'nin bir onceki filmi Lock Stock and Two Smoking Barrels'da da rol almistir. kendisini severim brick top rolunden dolayi, brick top'i severim ekurisi errol'dan dolayi. evet, brick top kotuydu ama cevresi iyiydi.
sabah aksam yedigim lahanalarindan ve bruksel'deki begonyadan yapilmis cicek halisindan tanidigim belcika'nin gururu, guzel sarkilar yapan, mesela until i find you veya like a fire gibi, guzel insan. zorlasaniz eger, muziklerinin bazilarinda jens lekman 'sound'u yakalayabilirsiniz. evet, ben zorladim ve yakaladim. hatta benzerlikten oturu jens'e sordugum soruyu buradan kendisine de yoneltiyorum: soguk bir gazoz ister misin yavrum tim? (bkz: sana degil sesine)
lose you sarkisi ile eksenimi kaydiran, just another sarkisi ile yorungemi yamultan, ever fallen in love yorumu ile beni isik hizinda ziplatan, bugulu, puslu pete yorn'un kendi adini tasiyan albumunden piyasaya surdugu ilk sarki.
twinkle twinkle little star tadinda bir vampire weekend parcasi. ayni zamanda bir latin amerika ickisidir. susam, pirinc, badem ve tigernut denen, ispanya'ya has bir bitkiden yapilir. hispanik olmasina bakmayin, buyuk ihtimal sibirya'da da icebilirsiniz bunu. ruh durumunuza gore; once horchata, ardindan tekilasi saglam birkac margarita, sonra feza ya da en yakin hela.
tam da love strikes'in ustune cikamazlar derken, love strikes'i eze eze gecen isvecli grup eskobar'in muthis parcasi. ecnebilerin 'eargasm' dedikleri, ard arda dinlenen, zevk veren cinsten.
gezdigimiz sahil kasabalarina, tuzun tenimizde kurudugu kumsallara, kopuklerin arasina dalip toplanan deniz kabuklarina ait guzel bir rialto parcasi. yagmurlu gunlerde hep hatirlanan; bir tisort, bir sort ve bir cift sandaletle gecirilen sade, mutlu ve gunesli zamanlar. meltem kadar nazik, dalga sesi kadar huzurlu.
1960 almanya dogumlu, amerikan-fransiz menseili enternasyonel aktor, yonetmen, senarist ve yapimci. sorbonne universitesi'nde felsefe okumus, londra'da drama dersleri almistir. iki arada bir derede kalmis vatandas orneginin onde gidenidir kendisi, cunku hem ingilizce'yi hem de fransizca'yi aksanli konusmaktadir. ayrica, konumuzla alakasiz ama le grand bleu'daki jacques mayol rolu ile daha cocuk bu demeden ve gozumun yasina bakmadan beni kendisine asik etmistir. derinlik sarhoslugu'ndan sonra esas oglanimiz hayatin anlamini lars von trier'in killi kollarinda aramis ve tam bes filminde rol almistir.*****
avrupa tarzi sevgi filmlerinden sonra 'ortaya karisik' gerilim filmi red siren'da maco erkek olarak dolanmistir kendileri. sahalarda gormek istemedigimiz hareketler olsa da, film boyunca gozumuzu kapattigimiz baki olmamistir. ayrica 1995 yilinda blur'un charmless man klibinde rol almistir, 'charmless man' olarak. musadenizle, blur'a laflar hazirlamis bulunuyorum, hemen edeyim: yapma blur, etme blur... sen simdi bu adama 'charmless' diyorsun ya, ben de senin gozune gozluk diyorum! al izle, gozluklu ya da gozluksuz: http://www.youtube.com/watch?v=TVfRAVnnK9s
evet, inanilmaz ama gercek. daha dune kadar yunuslarla oynayan adonis iken, hangi arada derede tekerlegi kesfetmeye calisan primata donusmustur kendileri ben de anlamadim ama olsun, zaten onemli olan ic guzellik, dunya barisi, pandalari falan kurtarmak, degil mi?
sinema elestirmenlerine gore; beyazperdenin en fazla bilinen repligidir. 1939 tarihli victor fleming filmi gone with the wind'de gecer:
Scarlett O'Hara: Rhett, Rhett... Rhett, if you go, where shall I go? What shall I do? Rhett Butler: Frankly, my dear, I don't give a damn.
Filmi izleyenler veya kitabi okuyanlar bilir; peygamber sabrina sahip rhett butler tarafindan soylenmekte gec bile kalinmis bir repliktir. gunumuzde cogu filmde veya dizide daha kisa versiyonu kullanilmaktadir: 'frankly, my dear.. you know the rest'.
internetteki sinema sitelerine gore bu repligin yakin takipcileri de sunlardir:
'It's alive! It's alive!'
Dr. Henry Frankenstein, Frankenstein (1931)
shop and miles tarafindan duzenlenen ve Uluslararası Yelken Federasyonu ISAF'in takviminde yer alan ilk ve tek Turk yelkenli yarisidir. Ilk ayagi istanbul'da gerceklestirilen ve her bogaz yarisi gibi, katilan yelken ekiplerinin asagi yukari 60-70 tramola/kavanca atip en sonunda kendi yorungesinde dondugu 'Bosphorus Cup'tir. Ikinci ayagi ise Bodrum'da gerceklestirilen 'Turgut Reis Cup'tir ve her iki yarista toplam en yuksek puani almayi basaran yelken ekibi 'Les Voiles de Saint-Tropez' yarisina ulkemiz adina katilabilmektedir. http://www.shopandmiles.com/sailingcup2010
anemi tedavisinde kullanilan, solgar firmasina ait bir ilactir kendileri. yaklasik olarak 10 senedir et yemedigimden hayatimin bir parcasi olmus bir ilactir ayrica. hemen, 'vay! nasil et yemezsin serefsiz!' diye girme lafa, beni de girdirtme bir yerlere. yiyeni elestirmem, beni elestireni doverim, tercih meselesi. ha, bu da seni tatmin etmediyse sunu al: sana ne!
basligimiza donersek; bu 'nazik' ilaca gelene kadar, ne ferplex'ler, ne maltofer'ler, ne jectofer'ler, ne tardyferon'lar, ne ferrum forte'ler gecti elimden, bazilari da munasip bir yerimden, igne olarak. tip bilimi kabaca dodex diyormus o ignelere. ben kibarca kazik diyorum. gun geldi, kasik kasik bebe proteinleri yedim. lapa desem, dupeduz lapaya hakaret be! en sonunda otomatige bagladim. diger suruplar gibi kan goruntusunde ve tadinda degil en azindan, yandan yemis vampir gibi dolanmiyorum ortaliklarda artik. iciyorum, vicdanim rahat yasiyorum ama sunu da soylemeden gecemeyecegim sozluk: lanet olsun icimdeki hayvan sevgisine!
yenisini cevirmezse olecek hastaliginin son kurbanlarindan yonetmen matt revees'in 2010 tarihli filmi. evet, evet dogru bildin! Lat den ratte komma in/let the right one in filminin amerikan versiyonu. bak, yeniden yorumlanmis parcalara gicik degilim. hatta sagdan soldan en nadide olanlarini buluyorum, indiriyorum, koleksiyon tarzinda kafama gore takiliyorum ama yeniden cevrilmis filmlere gicigim yahu. bu ne yaman celiski anne falan deme. modelim boyle, elimde degil. nedir bu yonetmenlerdeki 'yok, sen denemissin ama olmamis' havasi, 'ben cektim oldu' tarzi tepeden bakma cabasi. hadi oradan! ha, izler miyim peki? hem de vizyona girmeden, bildigin gibi degil. http://www.imdb.com/title/tt1228987/
aslinda uzun uzadiya soyle enfes, boyle guzel bir idlewild parcasi diye yazmaya gerek yok. sarkinin adi 'ask bizi yalnizliktan kurtarir' olsa da alttan alttan 'yalniz kalmak istemiyorsaniz asik olmayin' der. ardindan da kirgin ama umut dolu bir sekilde sorar eski sevgilisine: 'hala yalniz degil misin?' aslinda sormak istedigi sudur: 'baskasina asik oldun mu?'. http://fizy.com/s/1l4xfw
james grubunun the best of albumunde yer alan, herseyi ama herseyi deneyip de yalnizligi hayat felsefesi olarak benimsemek zorunda kalanlarin huzunlu sarkisi. dunya herkesin istridyesi olamiyor bazen. sozlerinden sadece bir bolum:...you take for granted all the riches of your world. you may have oysters but you'll never find a pearl...
steve miller band grubunun 17 yil aradan sonra Haziran 2010'da piyasaya surdukleri son albumleri bingo'dan cikan ilk sarki. uzun zamandir boyle saglam, retro rock muzik dinlememistim denebilecek kadar da kaliteli bir parca. http://fizy.com/#s/1kurml
it never entered my mind, hurt, stage persona, state'08, it pays to belong gibi ciddi anlamda insani bulutlarin uzerine cikartmayi basarabilen sarkilara imza atmis bir baska isvec harikasi grup. soguk topraklarin uzerine gunes gibi dogan simsicacik bir tini, minik semsiyelerle suslu kokteylerin en renklisi.
love is an arrow adinda sempatik bir parcaya ve bir o kadar da sempatik bir klibe sahip grup. ayrica summer's gone adinda bir baska sempatik parcalari daha bulunmakta ve parca amerika'da ayni anda hem coca cola hem de travel's insurance reklaminda kullanilmakta*.
nice'in bir ucundan bir diger ucuna kadar devam eden, yedi kilometrelik sahil seridine verilen isimdir. ikinci dunya savasi sonrasi ingilizlere adanmistir. tarihi binalari, palmiyeleri, inanilmaz luks arabalari, yaya yolu ve yol uzerindeki beyaz banklari ile meshurdur. deniz ne mavi ne de yesildir, bildiginiz acik turkuazdir. plaj kafa yaracak boyutta cakil taslari ile dolu olsa da, mavi beyaz semsiyeler altinda guneslenen guzel insanlardan dolayi manzara omre bedeldir. halk plajlari ile hilton'un sari beyaz semsiyelerle bezeli iskelesi bir aradadir. bu anlamda nice kordonu; caddebostan sahil plaji ve onun tam ortasinda yer alan buyuk kulup iskelesine fena halde benzer. simdi sozlukte ikinci bir mine g kirikkanat ekolu olusturmak istemem ama yine arada fark vardir. fransa'da deniz temizdir ve ortalikta bilincsizce mangal yapip yangin cikaran, beline kamyon lastigi takip beyaz don ile denize giren veya bankta oturup guneslenenleri dizikleyen tipler yoktur, medeniyete fransiz kalmak disinda turkiye'nin her bir karisi fransa'dan guzeldir . http://i32.tinypic.com/m8fhiw.jpg
galli grup super furry animals'in insani, eski pusku the love boat dizisinin jenerik muzigini dinliyormus gibi hissettiren, eglenceli parcasi. buyrunuz; kiyaslayiniz:
new york'un long island yerlesim bolgesinin en dogusunda bulunan southampton ve east hampton kasabalarina verilen genel addir. westhampton, southampton'da bulunur; ayri degildir. milyon dolarlik villalari ile unludur. golf ve tenis oynarmis gibi yapmak, kisiye ozel havuz kenarinda gunde 25 saat guneslenmek, southampton'da polo gosterilerine katilmak, luks yatlari ile okyanusu gecip royal ascot'ta at yarislarinda bulunmak, milano'da on siradan defile izlemek, yaz vakti ozel jetleri ile st tropez'ye gitmek, kis vakti aspen veya courchevel'de kayak yapmak gibi hayatta kalma aliskanliklari olan yerel halka sahiptir. bu halk kis mevsimi new york'ta yasarken havalarin isinmasi ile kavimler gocunu gerceklestirip long island'a yerlesirler. 2000 dolarlik ayakkabi giymek, paparazzi gorunce siritip poz vermek, sabaha kadar alkol alip 'haydi eller havaya' modunda dagitmak gibi suru psikolojisine uyan adaptasyonlari mevcuttur. bu turun sosyal ve ekonomik tehditlere maruz kalma orani minumum duzeyde oldugundan, daha ziyade cevreyi tehdit ederler*. lakin hamptons denen bolgenin iklimsel kosullari da makiden hallice kumdan ibarettir. bu yuzden olsa gerek denizle ilgilenen pek olmaz, asil amac mal sergilemektir. uzun sozun kisasi 'mal' mekanidir.
converging in the quiet parcalarini sagda solda ne zaman duysam, istisnasiz her seferinde yanilip 'joy division'in boyle parcasi var miydi yahu?' dedigim, 2003 yilinda kurulmus, new york'lu grup.
sahildeki kayalara vuran yesil denizin ugultusu kadar huzurlu, bir melegin kanat cirpisi kadar sakin, her dinledigimde hayatima yaldizli, gumus tozlari serpistiren blue october'in utopik sarkisi. http://fizy.com/#s/1gx7fb
i'll be reaching for the stars with you (honey)
who cares, noone else believes....
swiss chocolate train olarak da bilinen, isvicre'nin en onemli uc etkinligini (peynir yemek, cikolata tatmak ve trenle yolculuk etmek) bir araya toplayan bir gezidir. mavi renkte, kendinizi agatha christie'nin kitaplarinda hissedebileceginiz kadar nostaljik bir trenle gerceklestirilen tek gunluk bir turdur. once montreux'nin peynir kenti gruyeres'e sonra da broc'da bulunan nestle fabrikasina goturur. gruyeres kenti; kalesi, can sesleri cikaran inekleri, eski kiliseleri, karli daglari, kirmizi kiremitli koy evleri ve dogal olarak fondue'su ile meshurdur. broc'da nestle'nin 'outlet' magazasi bile bulunmaktadir. haftanin 3 gunu tren turu duzenlendiginden resmi tren icin aylar onceden rezervasyon yaptirmak gerekebilir. trende dahi kahve, sicak cikolata ve croissant servisi yapilmaktadir. gunun sonunda insanin midesi ust uste yenmis peynirlerden ve cikolatalardan dolayi pek bir fena olsa da, herseye ragmen dunya uzerindeki en sirin gezilerden birisidir. http://i47.tinypic.com/adkacj.jpg