bugün

renault firmasının urettigi, renault 19 diye de gecen otomobil modellerinden biri...
enstrümantel santana şarkısı.
lars von trier'in 1991 senesinde çektiği filmin adı. dogma95 ile alakası yoktur. film, avrupa'dan bir kesiti sunuyor. bu kesit, ikinci dünya savaşı sonrası almanya'dır. savaş bitmiş, abd almanya'da her yeri yakıp yıkmıştır; şimdi kurtadam* denilen nazi yanlısı almanlar yakalanmaya ve onlarla bir savaş sürdürülmeye başlanmıştır. işte bir nevi iç savaş ve işgalin içinde bulunan almanya'ya, alman asıllı amerikalı leopold kessler çalışmak için gelir. hayır, aslında filmin bir yerinde şöyle der: "bu kadar acı çekmiş bir ülkeye birilerinin şefkat göstermesi gerekiyor." leopold kendisinden pek de hoşlanmayan amcasının sayesinde zentropa adlı ulaşım şirketinin bir treninde yataklı vagon kondüktörü olur ve göstermek istediği şefkati ülkesine hizmet ederek göstermeye başlar. bu sırada zentropa nın sahibinin kızıyla tanışır ve bu varlıklı ailenin içine girmeye başlar. ama bundan daha önemli olan leopold un iki taraf arasında sıkışıp kalmasıdır. amerikalılar kendisine ajanlık, muhbirlik teklif ederken, naziler ise yapacakları sabotajlarda kendilerine yardım etmelerine ister. hikaye bu yönde ilerlemektedir.
ama bizim için daha önemli olan şeyler vardır. o da lars von trier'in anlatım zenginliğidir, görsel açıdan olabildiğince titiz oluşudur. film siyah beyazdır ama filmin bazı yerlerinde bir kısım kişi ya da nesne renklendirilmiştir. filmin önemli karakterlerinin* bazı sahnelerinde renk vardır. renk vardır diyorum çünkü tüm kare renkli değildir; kişi renklenmişken arka plan siyah beyazdır ve sanki siyah beyazlığın dışına çıkmış kişi filminde dışına çıkmış gibi arka plan büyür. hoş bir anlatım biçimidir. mesela bunun bir diğer örneği intihar sahnesinde olur. intihar sahnesinin etkileyiciliğini kanın kırmızını rengini vererek müthiş bir şekilde sağlar.
bunun dışında filmin bir anlatıcısı vardır demek isterdim ama öyle değil. evet filmin başından sonuna kadar araya giren bir ses vardır ama bu ses ne olaylara şahit olmuş bir kişi ne olayları hikaye eden kişi ne de olayların kahramanının ta kendisidir. başta anlamamız gereken şudur ki bu bir hipnozdur ve kahramanımız leopold bu hipnotizma ile olayları tekrar yaşamaktadır. hipnozu yapan kişi* filmin hikayesini yönlendirende kişidir. filmin başında 10 a kadar sayar ve avrupa yolculuğunu başlatır ve yine filmin sonunda bu kez sayarak yolculuğu bitirecektir.
lars von trier'in bu filmi adı sebebiyle büyük bir beklenti oluşturabilir. düşünün ki bir kıtayı, bir kültürü sinema yaparak anlatabilmek; yapılabilirse o bir şaheserdir. ben yönetmenin bunu başarabildiğini düşünmüyorum. evet, çok iyi bir film ama şaheser değil. lars von trier bu filminde bir kültürden çok o kültürü meydana getiren insanı ya da dünyanın her hangi bir yerinde bizler gibi düşünen, yaşayan ve oluşturan insanları anlatmıştır. bu anlatımı çok zengin ve titiz bir biçimde yapmıştır. ayrıca yönetmen bu anlatımı taraf tutmadan sadece insanı ele alarak yapmış. nazi ye dair pek çok film taraflı olmuştur haklı ya da haksız bir biçimde. yönetmen bunları aşarak, tarihi yansıtmanın, gerçekleri göstermenin üstünde bir şeyler yapmaya çalışmış. bu çabası, bu usta yönetmenin en takdire değer yanıdır bence.
110 dakikalık bu film kesinlikle seyretmeye değerdir. kısaca lars von trier'in gözünden avrupa...
Zeus'un boğa kılığına girerek kaçırdığı mitolojik kahramandır.
Sümer dilindeki "erek" kelimesinden türemiştir. Anlamı güneşin battığı yerdir. erek kelimesi atinalılar tarafından europa kelimesine dönüştürülmüştür. çünki yunanistan'a göre güneş avrupa tarafına doğru batmaktadır. Aynı şekilde anatolia'a da güneşin doğduğu yer demektir. Nedeni Anadolu'nun yunanistanın doğusunda kalmasıdır.
pryda isimli isveçli dj'in güzel şarkısı.

http://www.youtube.com/watch?v=6Xg_joQ44O0
fransız otomobil üreticisi renault tarafında vakti zamanında üretilmiş ve yine vakti zamanına göre oldukça kaliteli bir imaj vermiş bir otomobil modeli.en dolusunun adı beymenclub tı bi zamanlar.
az önce trt2 de yayınlanmış, izledikçe ağzın kapanmasını namümkün kılan çok güzel film.
santananın mukemmel bir parcası.enstrumantel de ustune tanımam.
bastaki iki dakika otuz saniyelik kismini dugunumde caldirip dans edecegim asmis santana saheseri. ayni hayale sahip bagyanlar icin geliyor:
(bkz: benimle evlenir misin)*
eclipse 3.3.2 versiyonunun kod adı. kod adı ganymede olan 3.4 versiyonundan önceki versiyon. ganymede versiyonuna göre daha hızlıdır, daha az kaynak kullanır, performansı daha yüksektir.
santana'nın bu zamana kadar ki edindiği tecrübeyi ve gitar bilgisini, son iki dakikasında bulabileceğimiz şarkıdır. enfestir. dinlenilesidir.
Jüpiter'in doğal uydularından biridir. 1610 yılında Galileo Galilei tarafından bulunan dört büyük uydudan (Galilei uyduları) gezegene yakınlık açısından ikinci sırada bulunanıdır, bu nedenle Jüpiter'in 'II' numaralı uydusu olarak adlandırılmıştır. Europa'da hayat olabileceği konusuda iddialar vardır. 3000 kilometre çaplı gezegenin yüzeyi buzla kaplıdır.
lars von trier yolculuğunda uğranılacak önemli duraklardan biri.

lars von trier'i bilmeden daha önce hiç filmini izlemden izleyecek olanlara, yapmamalarını öneriyorum. izlerken tıpkı başrol oyuncusu gibi hipnotize olmaya başladığınızı hissediyorsunuz. renklerin ve kameranın kullanımı inanılmaz güzel.

izleyicinin teslim olması gereken, lars von trier filmlerinden biri daha.
jüpiter'in buzullarla kaplı uydusu. arizona üniversitesi'nden yapılan açıklamada bu buzulların altında bol oksijen içeren devasa bir okyanusun bulunduğunu ve bu sayede küçük cisimli canlılara ait yaşam normlarının olabileceği açıklanmıştır.
çok güzel bir enstrumantel şarkıdır.bu şarkıyı en iyi çalan kişi hendrydir. santanayı ikiye katlamıştır Hendry Miranda denen genç.http://www.youtube.com/watch?v=bIcFyZvm2NE
Avrupa'ya kaçırılırken yanında taşıdığı boğanın izleri ta Alacahöyük'e kadar izlenebilir.
denny jiosa gibi üstün caz insanından mükemmel ötesi bir caz yorumu olan şarkıdır. mutlaka dinleyin, dinletin. insanda sevişme isteği uyandıracaktır kesinlikle.
pek enteresan bir lars von trier filmidir. yönetmenin daha sonra çektiği filmlerden hem bir hayli farklıdır, hem de enteresan görselliğiyle en azından tuhaflık bakımından benzerdir. filmdeki dış ses alemin en yaratıcı dış sesidir, olaya müdahil olmayan, sanki durum hipnozmuşcasına konuşan bir dış ses. sesteki o soğuk ve kararlı ton sarsarak geçer içinizden. ayrıca film esas itabariyle siyah beyazdır. ancak bahsettiğimiz tuhaf lars von trier görselliği sebebiyle yer yer bazı objeler renklendirilir. yani bütün bir kare değil de, sadece kan, sadece kadının yüzü vs. bayağı uğraştım şahsen acaba ne olunca renklendiriyor, nerelerde siyah beyaz bırakıyor anlayayım diye ama tutarlı bir teori geliştiremedim ne yazık ki.

çok etkileyicidir, çok değişiktir ama yine de yönetmenin en iyi filmi değildir. diğer filmlerde (bkz: dogville) ve (bkz: manderlay) tavan yapmış sembolizm bu filmde o kadar yoktur. daha doğrudan verir mesajları... tavsiye edilir.
enstrümantal santana bestesi. ya garip gelecek biliyorum ama; parçanın introsundaki soloda dudaklarıma selami şahin'in seninle başım dertte adlı parçası dolanıyor, onu uyduruyorum şarkıya. deli miyim ne?
santana'nın süper şarkısıdır. girişi sütü seven kamyoncu tem e adlı güzide eserimize benzer.
http://www.youtube.com/watch?v=jlvtnwthdec
merkezindeki okyanusunda canlı yaşamı olabileceği düşünülen ender yerlerden, jüpiter'in onlarca uydusundan birisi.
savaş sonrası atmosferini verme konusunda etkileyici bir film bunun için bile izlemeye değer.
koca bir kıtaya (küçük bi kıta aslında ama kocaman toprak parçası sonuçta) adını vermiş kadın.

onun öyküsü gördüğü düş ile başlar. iki kıta europa için kavga etmektedirler. asya europa'yı kendisinin doğurduğunu ileri sürmekte ve bu yüzden kızı kendisine istemektedir. avrupa ise hayır der, zeus onu bana verdi o benim hakkımdır.

neyse kızcağız uyanır ve arkadaşlarıyla kıra gider. düşünü anlatır ama kimse yorumlayamaz. o sırada zeus onu görür ve aşık olur. o sırada hera uzakta bir yerdedir ama yine de tedbiri elden bırakmamak adına bir boğa kılığına girer ve kızların yanına gider. herkes bu yakışıklı boğayı çok beğenir. üzerine binmek ve gezmek isterler. zeus bir şekilde önce europa'nın binmesini sağlar ve kız biner binmez denize dalarak onu şimşek hızıyla girit'e götürür. burada sevişirler.

europa'nın çok çocuğu vardır. en önemli ikisi minos ve rhadamanthys ölüler diyarı tartaros'ta yargıç olarak atanmışlardır.
Zeus un baştan çıkarıp çiftleştiği ve Kirid kralı Minosu doğuran kadın.ayrıca bu çiftleşmenin yapıldığı yere gölge sağğladığı için o günden beri çınar ağacı yapraklarını hiç dökmez diye bir mit vardır