charlie ve çikolata fabrikası adlı filmde yönetmen tim burtonun çok sevimli bir gönderme yaptığı film.
sonu asla tam olarak ne anlatmak istiyor bilinemeyen üstad stanley kubrik'in belkide en önemli filmi...
filmlerinde sayısız gönderme gizli olan ve hiçbirinin tesadüf olmadığı bilinen yönetmen ile ilgili bir anektod;
bir gazeteci filmdeki bilgisayarın adının HAL olması ile ilgili "alfebede bu harfleri kendilerinden bir sonra gelen harf ile değiştirildiğinde IBM harfleri ortaya çıkıyor bu konuda ne düşünüyorsunuz?" dediğinde, gülümseyerek " bak allahın işine ne hoş tesadüf" demiş insan...
Alet kullanan insanla alet tarafından kullanılan insan arasında ki milyonlarca yılı gözlerimiz önüne seren filmin senaryosunu kubric ve arthur clarke birlikte yazmış. Filmde çoğunlukla clasik müzik kullanmayı tercih eden kubric özellikle insanın evrende yalnız olduğu duygusunu ve bundan doğan korkusunu vermeyi bilmiştir. Ayrıca filmin müzikleriyle ilgili ilginç bir not kompozitör alex North filmin ay yolculuğuna kadarki kısmına 40 dakikalık müziklerini yazar ama kubric daha sonra klasik müzik kullanmayı tercih ediyor.
uzay gemilerinin uzayda giderken vicuv vicuv diye ses çıkarmadığını * bilmeyene öğreten bir kult film şaheseri.
film ilk temasa * dair ilginç bir başyapıttır. Aslen Arthur c clarke abimizin kısa bir öyküsünden uyarlama olup, filmi çıkınca kitaplaşmış utanmamış sıkılmamış 4lü bir seri olmuştur. Arthur abimiz şimdilerde piyasada olan çoğu şeyi öngörmüş olmasına rağmen (bilgisayarın satraçta insanı yenmesi, bi nebzeye kadar düşünen/konuşan bilgisayar, görüntülü telefon*, uzayda yapay yerçekimi gibi..) bir çok * şeyi de * tutturamamıştır (sovyetlerin çökmesi, insan gibi düşünen bilgisayar, başka neyi tutturamadı unuttum). Filmin sonundaki sahneyi * daha sonraki kitaplarında kendince açıklar. (bkz: 2010) (bkz: 2061) (bkz: 3001)
geleceği çekildiği yıla nazaran başarılı bir şekilde öngördüğünü düşündüğüm başarılı film.her şey iyi güzel de o goril familyasıyla alakalı sahnelerde içimi gerim gerim geren bir ses var,bi ona laket okudum.
1968 yapımı Stanley Kubrick filmi. filmi bilimkurgu olarak görüyorsanız zaten anlamamışsınızdır. bu film kesinlikle bir bilimkurgu değildir, sadece bilimkurgu kılıfına sokulmuş felsefi bir filmdir. Tanrı'nın varlığını sorgulamaktadır. Birçok kişi için tahammül edilemeyecek bir film olsa da sinema tarihinin başyapıtlarından biridir. Oscar da dahil olmak üzere birçok ödül almıştır. Ayrıca aynı konuyu işlemiş bir film daha vardır: Andrei Tarkovsky'nin Solaris adli filmi. (bkz: Solaris) (bkz: Andrei Tarkovsky)

Önemli not: George Clooney'nin oynadığı saçmalık adı Solaris olsa da orjinal Solaris ile hiçbir ilişkisi yoktur. izlenmesi zaman kaybıdır. çünkü Tarkovsky'nin filmi Stanislaw Lem'in eserine uygun olarak tanrı'nın varlığını sorgularken, Steven sodenberg'in filmi klasik bir aşk hikayesinden ibarettir.
Sinemanın her alanında yapıt vermiş büyük ustadan *, bir bilim-kurgu destanı.

izlerken ve izledikten sonra da, bunu yapsa yapsa Kubrick yapar dedirten bir filmdir.şahsen bilim-kurgu filmlerinden özel bir zevk almamama rağmen, bu film, kaçınılmaz olarak beni etkilemiştir. özellikle açılış sahnesi ve yapılan vurgu çok etkileyicidir.

Kullandığınız silahın ya da yöntemin önemi yoktur. insanoğlu, nihayetinde kendisini tüketip başladığı yere geri dönecektir..
--spoiler--

------------------------------------------------------------------------------

lahit'in neyi temsil ettiği ile ilgili üzerinde bir sürü tartışma yapılmış, ama hala bir yanıt bulunamamıştır. zira bir kubrick klasiği olan filmin sonunu seyirciye bırakma huyu bu filmde daha da açık ortaya vurulmuştur. kubrick ise film hakkında şunları söylemiştir:

"2001'in felsefi ve alegorik anlamı konusunda spekülasyon yapmakta serbestsiniz."

yani her şeyin ucunu açık bırakmıştır. isteyen istediğini anlayabilir. yani filmde 3 kez gözümüze gözüken lahit'e bir mermerde diyebilirsiniz, tanrıda. size kalmış.

filmin en güzel yanı, kubrick'in en büyük özelliklerinden biri olan detaycılığı daha da belirginleştirmesi kanaatimce. yani filmde gördüğümüz birçok sıradan olay, aslında filmin temel taşlarını oluşturuyor. hal ile dave'in satranç oynaması ve hal'in dalga geçermişçesine dave'i yenmesi, daha sonra hal'in dave ile frank arasında geçen konuşmayı ağızlarını okuyarak öğrenmesi ve akabinde dave hariç tüm insanları öldürmesi, dave'i de öldürmeye çalışması filmi güzel yapan unsurlar. ancak bunları yaparken ne kadar gelişmiş olursa olsun hal'in düşünmediği tek şey insanın cesaretidir. kubrick bunu vurgulamak için filmde hal ile yapılan sohbetler arasına "hal hissediyor musun? duyguların var mı?" gibi cümlelere yer vermiştir. konu sapmadan toparlayayım. velhasıl kelam hal, dave'in (insanın) cesaretini hesaplayamadığından yaratılmış en basit alet olan (ben burada tornavidayı filmin başındaki kemikle karşılaştırıyorum) tornavida ile yok edilir. daha sonra başka bir bölüme geçilir. ve bu bölüm, insanın yüzleşeceği en zor bölümdür: insanın ölümü.

burada dave kendini görür. artık yaşlıdır, ve ölüm anı yavaş yavaş gelmektedir. buradaki ince detay içinde şarap olan bardağın düşmesi, ve şarapın yerde kalmasıdır. bardak-şarap ilişkisi, beden-ruh ilişkisiyle bagdaştırılmalıdır. bardak kırılmıştır, yok olmamıştır ama herbir parçası başka yere saçılmıştır. oysa ruh, hala bir bütündür ve ebediyete kadar orada kalacaktır (gudik arkadaşlar; "e abi sıcaklıktan şarap buhar olur uçaaar?" diyebilir. ama demesinler yanılırlar. zira oradaki 4 duvar aslında bir simgedir, dünya'dan bir yer değildir.)

daha önce belirtmem gereken ama unuttuğum birkaç detay daha vardır ki, şu anda nasıl unuturum lan diye hayıflanmaktayım kendi kendime. birincisi uzayda hiç sesin olmamasıdır. bu inanılmaz bir detaydır. filmi en gerçekçi bilim kurgu filmi yapan en önemli detaydır. zira seslerin oluşması için havada titreşimin olması gerekmektedir, ancak uzayda yoktur. bu da klasik müzik hastası kubrick'in işine yaramıştır elbette ki. akabinde kulaklarımıza uzunca süre süren vivaldi şenliği yaşatmıştır. diğer büyük detay ise dave'in tamirata çıktığı zaman kendi nefesinin sesinden başka hiçbir sesin olmayışıdır. burada insanın acizliğini anlatmaya çalışır ve başarır kubrick (elbette bana göre, kubrick'e göre değil). insan artık dışarıya egemen olamayacağını anlar. çünkü onun o anda egemen olduğu tek şey, cam fanusun içidir. çünkü dışarıda nefes alamaz. çünkü, uzayda yaşamak için daha çok erkendir, uzayda yaşamak için daha bebektir o. filmin ilk sahnesinde nasıl insan-maymunlar kemikten silah yapmayı öğrendilerse ve bir evrim sürecini başlatmışsalarda, burada da insan bir evrim sürecini başlatır. ve burada nietzsche'nin üstüninsan teorisi kendini belli eder.

filmin aklımda kalan diğer bir detayı da lahit ilk kez göründüğünde insan-maymunların lahite tedirginlikle yaklaşması, dokunmaktan korkması ama cesaretinin üstün gelip dokunmaya başlamasıdır. insan oğlu aradan geçen 4,000,000 yıl boyunca o kadar şerrefsizleşmiştir ki, ayda ortaya çıkan lahitin önüne geçip fotoğraf bile çektirmeye kalkar. bu da kubrick'ten bizlere güzel bir hediyedir.

buraya kadar kendim yazdım bir şeyler, şimdi de vikipedi'den gördüğüm bir şeyi kopyalamak isterim.

------------------------------------------------------------------------------

bilimsel gerçeklik:

Genel anlamda film üst düzeyde gerçekçidir, ses olmayan ve uzay gemisininde ses üretmediği hassas bir uzay portresi (hemen hemen vakum) ile yapılmış en gerçekçi bilim kurgu filmlerinden biridir.

Filme gerçekçilik veren diğer bir unsurda Discovery' nin ağırlıksız güverte portresidir. Filmin kendisi, yapay yerçekimini sağlayan, Döner Tekerlek içindeki etkileyici çekimlere, HAL in tamiratı ve kapatılması gibi tekerlek dışındaki ağırlıksız sahneleri kontrast yaparak buna dikkat çekmektedir. Pod bay içindeki yürüyüş sahneleri, garip derecede yavaş olan yürüyüş adımlarını da açıklayan Cırt Cırt benzeri kumaş kaplamalı taban ile açıklanabilir.

Buna rağmen filmde bazı başarısız bilimsel gerçeklikler vardır.

Ay tepelerinin yükseklikleri aşırı varsayılmıştır, film Apollo programının bulgularından önce yapıldığı için meteor erozyonu az varsayılmıştır.
Ay günleri yaklaşık bir Yer ayı sürmektedir, dolayısı ile güneşin yükselişi çok hızlıdır.
Clavius üssündeki yer çekimi Ay dan çok Yerdeki yer çekimine benzemektedir.

Öngörüleri:

Filmin gelecekle ilgili bazı öngörüleri gerçekleşmemiştir

Ayda kurulmuş koloniler
Jüpitere insanlı seyahat
insanı derin uyku kipinde yaşatabilecek teknoloji
HAL' in konuşma, anlama ve kendini ifade yetileri 2001 in çok ötesine geçmiştir.
Pan Am ve Bell System, 2001 yılını göremediler
2001 yılında Sovyetler Birliği ve Amerika ile değişmiş olan ilişkileri
Gerçekleşen öngörüler

Bilgisayar içeren cihazlar
Düz ekran bilgisayar monitörleri (filmde arkadan projeksiyon ile benzeştirilmiştir)
Küçük, taşınabilir, düz ekran televizyonlar
Geniş açılı uçuş televizyon ekranları
Can sıkıcı uzay yolculuğu
Uzay araçlarında Cam Kokpit
Çoklu TV kanalları
1960 lardakinden daha çok basamaklı telefon numaraları
IBM ve Hilton Hotelleri gibi şirketlerin 2001 e kadar kadar hayatta kalmaları
Ortalama bir insan oyuncuyu yenebilecek yetenekte bilgisayar
Geminin bir takım FORTRAN kodu ve şematik çizimler gösteren bilgisayar arayüzü, genellikle, grafiksel kullanıcı arabiriminin yanlış öngörüsü olarak görülmekle birlikte, gömülü sistemler çoğunlukla benzeri arayüze sahiptir. Bu öngörünün gerçekleşmişliği tartışmalıdır.

kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/2001:_A_Space_Odyssey

--spoiler--
ilk izleyişte birşey anlayamadığım sonra vay anasını dediğim film. http://www.kubrick2001.com/da film içindeki sembollerin açıklaması mevcuttur.
filmdeki; kemiğin, bir uzay aracına dönüşme sahnesi sinema otoritelerince, dünya sinema tarihinin en önemli geçiş sahnelerinden biri sayılır. belki kimine göre en iyisi.
kitabı filminden güzel olan eser.
gelmiş geçmiş en iyi bilim kurgu filmi olduğu söylenir ama bence en iyisi blade runner'dır.
http://www.kubrick2001.com/

adresindeki flash video izlenirse daha iyi anlaşılabilecek olan film.
alttan alta: "ulan denyolar siz dünyada ne kadar hızlı hareket ederseniz edin, ne kadar telaşlanırsanız telaşlanın; uzayın ritmi ağır çekimdir ve sizin bütün o telaşınız bunu değiştirmeye yetmez" meajı veren, insanda ağır bir dinginlik hissi uyandıran film. evet film çoğu yerinde sıkıcıdır; ama bu sıkıcılık bir teknik hata değil, bizzatihi yönetmenin tercihidir.
Türkiye'de 1973 te gösterime girmiş olan 1968 yapımı Stanley Kubrick yapımı olan 141 dakika olan filmin sadece 40 dakikasında diyalog geçen kült bir Stanley Kubrick filmi.
gelmiş geçmiş en bayık filmlerden biridir. ancak nedendir bilinmez, kendine has bir tarzı olan ve özellikle uzay ile ilgili detayları zamanının ötesinde olan, bu yüzden diğer bayık filmlerden ayrılması gereken stanley kubrick yapıtıdır.

efsane olarak nitelendirilip bayıklığın dibine vurmuş bir başka film için:

(bkz: the birth of a nation)
zaman zaman duracak kadar yavaşlayan film. ileri sarıldığında bile yavaştır. ama külttür. havaya kemik fırlatan insansı imgesiyle hatırlanır.
"bir film aynı zamanda hem çok harika, hem de sıkıcı olabilir mi?" sorusuna evet cevabı verdiğiniz nadir yapımlardan birisi.

mesaj üzerine mesaj barındırmasının yanı sıra kendi felsefik çıkarımlarınızı yapmanıza izin verecek kadar belirsiz, ama yine de oldukça görkemlidir.

kubrick'in ne kadar iyi bir yönetmen olduğunun kanıtıdır.

(bkz: star child)
stanley kubrick abimizin zaten normal olmayan filmlerinin arasındaki en anormal filmdir belki de. iki buçuk saat sürmesine karşın filmdeki toplam konuşma süresi 20 dakikadır. dönemin holywood teknolojisine göre bayağı ileri tekniklerle çekilen bu bilimkurgu filmi ilk saniyesinden son saniyesine kadar metaforlarla doludur. herşeye bir anlam yükle, herşeyin satırarasını oku, mahfeder adamı. ama eğer ki bu yönetmenin filmlerindeki normal olmayan o ruhu yakalayabilmişseniz filmi hiç bayılmadan izlersiniz.
tavsiye edecem fakat nacizane tavsiyemi dikkate alıp da izleyenlerden çok pis küfür yerim diye korkuyorum!
film çekildikten 1 yıl sonra insan aya iniş yapmıştır. 16 temmuz 1969 neil armstrong
Filmin müziğini ünlü besteci Gyorg Ligeti yapmıştır.
insanlığın gelişimiyle, doğasıyla ilgili şeyler söyleyen bir film. Bunları söylerken çok sanatsal bir dil ve bitmek bilmeyen sahneler kullanınca kubrick, film adamı boğazlıyor gibi oluyor bir yerde. Allahtan bilgisayarda izledim de bazı yerlerde ileri sardım. fakat daha sonradan filmin kısa Versiyonunu izlediğimi farkettim. Benimki 2 saat 20 küsur dakikayken, uzun versiyonu 2 saat 40 dakikanın üzerindeymiş. Ama şöyle de bir gerçek var ki eski filmlerin (bu film 1968 yapımı) genelde uzun süreli çekilmekteydiler. Bildiğim çoğu eski film 2 saat'in altına inmiyor. Ama o zamanlarda bile bu süre tepki çekmiş ve kübrik süresini kısaltmak zorunda kalmış.

Film anlaması biraz zor olan bir film. Zaten tam olarak anladığımı söyleyemem. Çeşitli yerlerde okuduğum yazılardan ve izlediğim film açıklamalı videolardan edindiğim bilgilerle şunları söyleyebilirim ;

---spoiler---

Film arog'da da atıf yapılan bir sahneyle başlıyor. maymun-insan karışımı canlılar (artık ismi herneyse) ile başlıyor... Yani "down of the human" ile. Bu çağda uzaylılar bu canlılar uyurlarken buraya bir levha bırakıyorlar (ki sanırım bu, bu canlılara ilham olsun kendilerini geliştirsinler diye bırakılıyor. Ayrıca da insan ırkını gözlemlemek için ama bu konudan neredeyse hiç bahsedilmiyor.) bunu gören canlılardan birinin gelişme sayılacak bir şekilde bir hayvanın kemiğini (ilk alet) kulllandığını hatta sonradan bunu kendi türünün diğer örneklerine karşı dominant olarak kullandığını görüyoruz. Sonra direkt olarak diğer bölüme, insanların uzay çağını yaşadığı bölüme geçiliyor ;

"jupiter mission".... Bu bölümde insanlar gelişmiş, artık uzay'da seyahat edebilen canlılar haline gelebilmiştir. Ama artık insan ırkı bu aletlerin kontrolü altındadır. Hatta kendileri gibi düşünebilen, hissedebilen bir makine tasarlamışlardır. istenilen şeyi, neredeyse hatasız yapabilen bu makine yapmaktadır : hal9000. Bularla beraber insanoğlu uzay'Da bebekler gibi yaşamakta. Bebekler gibi zar zor yürümekte, bebekler gibi yemek yemekte.... tabi bunların ne anlama geldiğini kubrick amcamıza bırakıyoruz.

"jupiter and beyond the infinite" bölümüne geçersek, burada hal9000 hata verir ama bu hata da insan kaynaklıdır aslında. Astronotlar kendisini devre dışı bırakmayı düşünürler. insanların kendisini kapatacakları korkusuyla astronotlara ihanet eder. Onları gemi dışında tutar. Dave kendisini zar zor gemiye atar. Sonra hal9000 bilgisayarı gerçek bir insanmış gibi ona , insani bir içgüdüyle yalvarmaya başlar ve ikna etmeye çalışır. Ama dave ikna olmaz. Dave de ilk baştaki maymun-insanın kullandığı kemiğe benzer bir tornovidayla o zamanın son teknolojisi bilgisayarı kapatır. insanların kendi işleri için tasarladıkları bu bilgisayar, insanların her türlü işlerini yaptırdığı ve sayesinde miskinleştirdiği, hatta bir bebek gibi davranmaya yönlendirdiği bilgisayar artık devre dışıdır. insan kendi kendine dönmüştür artık. Yapayalnızıdır. Bunların sonunda insanın yalnız bir şekilde uzay içeridinde seyahat ettiğini görürüz sadece bir müzik ve uzay içerisinde akıp giden bir görüntüyle. Sonrasında yine bir levha (uzaylılar tarafından bırakılmıştır. Yani insanlığın 4 milyon yıl sonra geldiği hali de görmüşlerdir. Uzaktaki bir gezegene ulaşmalarını sağlıyacak teknolojiyi elde ettiklerini...) görürüz anlamını çözemediğim sahneler (dave'in farklı halleri, kadehin kırılması vb.) içerisinde ve dünyaya bakan bir bebek sahnesiyle film biter.

---spoiler---

Bu filmden herkes kendine göre birşeyler çıkartır (zamanında çıkartan çıkartmış ve duyduğuma göre neill amstrong ay'da ilk olarak siyah bir taş! Aradığını söylemiş. Bu da bu filmin zamanında ne kadar etki bıraktığını göstermekte. Tabi ne kadar doğrudur bilemem.) sanırım. Benim çıkarttıklarım bu kadardı. Ayrıca filmin zamanına göre çok güzel görüntüler içerdiğini söylemeliyim. Daha böyle bir teknoloji o zamanlar yokken böyle bir görüntü kalitesiyle resmedilip konması takdire şayandır bana göre. Özellikle uzay görüntülerinde kullanılan müzikler (sadece müzik. Uzay gemilerinden gelen ses diye bir şey yok. Çünkü uzay'da ses yok, modern! Bilim-kurgu filmlerinin içerdiği saçmalıkların aksine) ve uzay ve uzay gemilerini resmediş güzeldi. En sevdiğim sahneler ise sondaki "jupiter and beyond the infinite" bölümündeydi. Özellikle hal9000 bilgisayarının kapatılması sahnesi ("my mind is going. I feel it") çok ilginçti. Ayrıca bu bilgisayar "moon" adlı filmdeki bilgisayarı anımsattı hep. Bunu da ayrıca belirteyim.

Olumsuz yan olarak da filmin inanılmaz uzun ve bazı sahnelerin de çok sıkıcı (çünkü bitmek bilmiyor) olduğunu söyleyebilirim. Filmde mantık hataları da var ama bunlara çok takmamak lazım.

Son olarak böylesine klasik filmleri seviyorsanız ve iki buçuk saatlik bir filme dayanacak kadar sabırlıysanız izleyin derim. Yoksa uzak durun.
sonuna kadar sıkıntıdan izleyemediğim, ilk yarım saatinden sonra kapattığım film olmuştur.

he yanlış anlasılmasın zevkler ve renkler tartışılır bu benim mallığımdan kaynaklaranan bi sorun da olabilir ama devamını getiremedim arkadaş. filmin çekildiği 1968 yılında yaşasaydım o zaman gözümü kırpmadan izlerdim.
konuşmadan anlatan,insana da sık sık ne kadar gereksiz konuştuğunu farkettiren başyapıt.
--spoiler--
insanoğlu yaptığı aletleriyle evrimleşiyor ve bu müdahale dünya dışı bir güçle başlıyor.
yüzyıllar içinde dünyanın hakimi olan evrilmiş insan, gün gelip uzaya çıktığında o aletleri olmadan uzayda bir bebekten farksız hale geliyor ve yeniden bir evrime ihtiyaç duyuyor.

bu da kendi yaptığı aletleri yok etmesi (hal 9000) sayesinde ve kendi ölümünü izleyerek nihayet buluyor ve star-child olarak bir yeniden evrim geçiriyor.
--spoiler--
filmden sonra aklıma ilk gelen düşünce şu oldu:
filmi izlediğim bilgisayara adeta bağımlı haldeyim; yanlız yaşayan biri olarak eve geldiğimde depresyona girmememin tek sebebi aslında internet.

fakat bu "yaşamı sürdürmek için acaba yanlış bi yol mu?" diye düşündürttü bana.

sonrasında isis - altered course eşliğinde bi sigara yaktım.
cevabı daha bulamadım.