bugün

yönetmenliğini Martin Scorsese'in yaptığı, başrolünde ise robert de niro'nun oynadığı 1976 yapımı film. travis bickle'ın ayna karşısına geçip "you talkin to me" dediği sahne efsane olmuştur.
scorsese'nin efsane filmlerinden birisi.
muhtesem bir robert de niro performansı.
robert de nironun canlandirdigi vietnam gazisi,gittikce yasadigi ortamdan soguyan,zamanla da sehirden kopup,deliren ve de bir pezevenkten intikam almayi kafaya koyan travis bicklein hikayesini anlatan,1976 çevrimi,dilimize are you talking to mekazandirip,hafizalara kazimis,1976 cevrimi,martin scorsesefilmi...
---spoiler---
özellikle travis bickle'in gidipte kız arkadaşını o dönemin porno filmine götürmesi aslında,onun ne kadar da zavallı yalnız,ve de kötü düşüncesiz olduğunu göstermekte.çünkü böyle bir filme ancak,kendisini başkaları tarafından ''sazan'' olarak addedirebilecek birisi götürür belki ama,travis'in bu filme götürmesi de onun aslında kötü düşünceler yerine saf düşüncelere sahip olduğunu gösterir...
---spoiler---
robert de niro'nun,oyunculuğu ile o dönem kendisini es gecen akedemiye de ayar verdigi,kendisini gormezlikten gelenelere,daha 13. filmindeki mukemmel oyunculugu ile cevap verdigi,super oyunculukları ile,harvey keitelin,jodie fosterın,cybill shepherdin de katkida bulunduklari,martin scorsesenin,ustun anlatimiyla,ve de ilginc kamera acilariyla,paul schraderin ise mukemmel senaryosu ile dört dörtlük yaptiklari film...
are you talkin me?
bu filme hazırlık olsun diye robert de niro bir müddet harlemde taksi şoförlüğü yapmıştır.
harvey keitelle robert de nironun küçük fahişe jodie foster için anlaşırken aralarındaki dialoglar ve de nironun yüz hallleri unutulmazdır.
tekrar ve tekrar izlenmelidir.
sinema derslerinde yeni oyunculara ders niteliğinde izletilmesi gereken bir film.robert de niro oyunculuğu ile izleyenlere adete oyunculuk adına show yapmıştır.
(bkz: sevgiliyi porno filme götürmek)
izlemeyenler veya tekrar izlemek isteyenler için;

cnbc-e'de 16 mayıs saat 22.00'da kesintisiz yayınlanacak filmdir.
--spoiler--
fonotik olarak yazıyorum ,daha eğlenceli oluyor...

"yu dalkin do mi?.... yu dalkin do mi ?..................... wattttt dı fakkarrrrrrrr yu dalkin tu?"

repliği ile ünlü filmdir
--spoiler--
sosyal mesajlar içeren tamamiyle psikolojik yorumlamaların yapıldığı muhteşem filmdir. fakat olayı ilk seferde idrak edemeyen ben gibi olursanız sonunda "noldu lan?, neden bittin?, nerde lan bunun sonu? bu hereif neden girmedi mapusa?" gibi sorular sorabilirsiniz kendinize. ikinci seferde rahatlıkla anlaşılıyor çünkü (bkz: jodie foster)'in o kadar çirkin bir çocuk olduğuna beyniniz alışıyor.
robert de niro - martin scorsese - paul schrader üçlüsünün bir araya gelince neler yapabileceklerinin* en önemli göstergelerinden biridir taxi driver. paul schareder'ın psikanaliz ögeleriyle bezediği senaryo, scorsese'nin new york sokaklarını dekor olarak kullanmasıyla biçimlenir, de niro'nun kariyerindeki en iyi performanslarından biriyle doruk noktasına ulaşır. harvey keitel, jodie foster ve cybill shepherd'ın* da oyunculuklarıyla gerçekleştirdikleri katkı, filmi klasikler arasına sokar.

Schrader, senaryoyu (senaryo, paul schrader'a ait kitaptan* uyarlanmıştır) kesinlikle kendi çocukluk ve gençlik yıllarının muhafazakar hristiyan* çevrelerinde gezinerek, bireysel öyküsünden yola çıkarak yazmıştır. Yarattığı travis bickle karakteri, son sahnedeki kanlı cinayetleri işleyen bir son mohikan kılığına bürünmüş cinnet adamı ya da akli dengesi yerinde olmayan bir taksi şöförü değildir. Toplum içinde kendine -kendi adına- etkili ve onur verici bir yer edinmek isteyen gayet normal ve uyumlu bir karakterdir esasen. (jodie foster-de niro arasında bir cafede geçen, foster'ın kocaman gözlüklerini takarak oturduğu, de niro'nun da ona pezevenginin elinden nasıl kurtulması gerektiğini anlattığı sahnede, travis, taksiciliği sadece part-time yaptığını, esasen gizli servise bağlı bir ekipte çalıştığını ima eder)

Hoşlandığı kadını porno filme götürme hödüklüğünü de müzik piyasasından bihaber oluşunu da (kris kristofferson'un kim olduğunu, betsy(c. shepherd) ona söylediğinde ilk o anda öğrenmiştir), giyim tarzındaki klasikliği de (kareli gömlek-kot pantolon), vietnam'da donanmadayken* ona verilen ve sırtından çıkarmadığı, üstünde ordu amblemi ve adının yazılı olduğu montunu da travis karakterinin ne kadar muhafazakar, toplum kurallarının içinde yaşayan ve deli olamayacak kadar normal birisi olduğunu sunmak için anlatmak istemiştir bize senarist.

de niro'ya gelince, herkesin kabul ettiği gibi bu filmdeki replikleri, hal ve tavırları, üst düzey performansı dillere destandır. Senaristle yakın ilişki kurmuş, senaryonun onun* geçmişini yansıttığını kertmiş ve filmde gerçekten de schrader'a ait olan ceketi, gömleği giymiştir. Yani, de niro'nun filmdeki kostümleri schrader'a aittir. Ayrıca film çekilmeden önce, new york'ta bir süre de taksicilik yapmıştır. Kısacası, rolüne mükemmel hazırlanmıştır.

Filmde de niro'nun doruk noktaları, hoşlandığı hatunla gittiği cafedeki i'm not a pusher, i didn't push anybody, tabii ki ayna karşısındaki you talkin' to me? Who the fuck do you think you're talkin' to?, jodie foster'la yukarda da değindiğim cafe sahnesinde, sport* karakterinden bahsederken he's the scum of the earth, he's the most ss..suckin' scum i've ever ever seen (duraklayarak bastıra bastıra söyler bunu) ve son olarak da katliam sahnesinin başlangıcındaki how's the pimp business?* repliklerini zikrettiği sahnelerdir.

bernard herrmann'ın film müziklerini tamamladığı gün öldüğünü, scorsese'nin filmi ona ithaf ettiğini, ayrıca herrmann'ın da akılda kalıcı bir melodi yakalayarak gerçek anlamda iyi bir iş çıkarttığını da belirtelim.

Akademi ödüllerine aday olan film, ödülü rocky'ye kaptırınca, hırslanan scorsese, schrader ve de niro'nun boks filmi öyle yapılmaz, böyle yapılır şiarıyla yarattıkları bir diğer başyapıt için;

(bkz: raging bull)
loneliness is following my whole life; everywhere.. in bars, cars, sidewalks, doors, everywhere.. there's no escape; i'm god's lonely man.
he's a prophet and a pusher; partly truth, partly fiction, a walking contradiction.
filmin hemen başlarında travis taksisini sürerken geçtiği caddenin sağ tarafında kalan dükkanların birisinin üstüne döner, kebab yazmaktadır.
(bkz: gerekli gereksiz bilgiler)
"Listen, you fuckers, you screwheads. Here is a man who would not take it anymore. A man who stood up against the scum, the cunts, the dogs, the filth, the shit. Here is a man who stood up."
pekala..

http://www.youtube.com/watch?v=NMaTfAn7KAs
an itibariyle başlayan taze oskarlı scorcese filmi.
Serdar Turgut'un filmle ilgili yazısı için:
http://www.aksam.com.tr/yazar.asp?a=69453,10,104
robert de niro'nun muhteşem oyunculuğu ile anlam kazanmış, onsuz beş para etmeyecek filmdir.
en son sahneleriyle ve robert de niro nun mimikleriyle üstünlük kazanan filmdir. özellikle de niro nun gözlerini kapatıp, komaya girdiği andan sonraki görüntüler olağanüstü. tüm odayı yukarıdan çekmek; çok farklı bir açı kazandırmıştır filme. en büyük görsel şölen buydu.. insanların kanlı bir şekilde yere uzanan vücutları, loş ve dağınık oda, jodie foster ın köşede bir yerde kalmış sönük hali, polislerin ayakta duruşu, tüm mekanın farklı açılarla çekilmiş görünümü bence çok güzeldi.
new york' u şüphesiz en iyi tanıyan ve atmosferini yansıtmakta usta, ünlü yönetmen martin scorsese' nin başyapıtı olan, anarşi ve düzenin, insan ilişkilerinin istikrarsızlığında çarpışmasını, tamamen karakterleriyle yansıtan kara film.
film boyunca travis bickle' nin taksisinin arka koltuğu, toplumun arka bahçesi oluyor. dikiz aynası da, bickle' nin tarafsız gözlemlerini gerçekçilikle ve sempatiye gerek duymadan yansıtıyor. bickle' nin miting alanında tabancasını gösterip, zor durumdaki genç kıza yardım etmesi, toplumsal sorumluluk duygusuna sert bir mesaj gönderiyor.
filmin ana karakteri, kendisine şehirle ilgili bir soru soran ve ne yapmasını istediğini merak eden vali adayına; "ben siyasetten anlamam, efendim" diyen travis, vali adayının diretmesi üzerine yapıştırıyor o muhteşem cevabı.
"bu şehir kokuyor efendim. hem insanlık adına hem de normal anlamda. toptan bir temizliğe ihtiyacı var."

travis isimli vietnam gazisinin hayattan intikam almasının hikayesi. kesinlikle mükemmel. oyunculuk açısından olsun, kurgu, senaryo, görsellik açısından olsun kusursuz.
martin scorsese bu filmdeki yönetmenlik başarısı ile oscar almalıydı bence.

çok şey konuşulabilir bu filmle ilgili. adalet mekanizmasının yetersizliği ve travis'in tanrı'ya, adaleti sağlaması konusunda yardımcı olma çabası en önce dikkat çeken özelliktir..

tüketim çılgınlığına atılmış, görsel ve söylevsel tokat olan bir kaç filmden birisidir. diğeri için;

(bkz: fight club)
Robert De Niro ve ilgili filmin afişini odanızın duvarına asmanıza ilham veren yapıt.
travisin taksisine binen ve karısının kendisini bir zenci ile aldattığını söyleyen adamın yönettiği film.*
new york'un kara yüzünü en iyi anlatan filmlerdendir. bizim ışıl ışıl parlatılmış ve bizlere armağan gibi sunulmuş olarak gördüğümüz kentin geçmişinin ne halde olduğunu gösterir. arşive alınmalı belli periyodlarla izlenmelidir.