bugün

rumen vatandaşlığından fransız vatandışlığına geçen, emil michel cioran'ın nietzsche'yle şiirsellikte yarıştığı aşmış kitabı. adından da anlaşılacağı üzre, kitapta çürümeyen hiçbir tespit yoktur. her cümle umutsuzluğun doruklarından seslenir,ve her kelime isyan eder.
kitaptan bir kaç alıntı:

--spoiler--
--"tembellik, fizyolojik bir kuşkuculuktur, tenin şüphesidir.aylaklığa batmış bir dünyada bir tek uğraşsızlar katil olmazlardı.fakat insanlığın bir parçası değildirler ve ter dökmeyi bilmediklerinden ötürü hayatın ve günah'ın sonuçlarına katlanmadan yaşarlar.ne iyilik ne de kötülük yaptıkları için-insanlık sarasının seyircileri olan onlar- bilinci boğan çabalara, zamanın haftalarına burun kıvırırlar."

--"sıkıntı, kendi kendine yarılan zamanın içimizdeki yankısıdır...boşluğun açığa çıkmasıdır, hayatı destekleyen- ya da icat eden- o sayıklamanın kurumasıdır."

--"tarih, çok sayıda sorunun ve çözümün çehrelerini değiştirmekle uğraşır"

--"zihin sefaleti olan ifade sefaleti, kelimelerin yoksulluğunda, tükenmeleri ve değersizleşmelerinde gösterir kendini: şeylere ve hislere yüklediğimiz öznitelikler, sonunda sözel leşler gibi yatarlar öünümüzde. biz de onlara, sadece kapalı yer kokusu saldıkları zamanı pişmanlıkla arayan bir bakış yöneltiriz."
--spoiler--
"bir gün bir adam onu zengince döşenmiş bir eve soktu ve şöyle dedi: "sakın yerlere tükürme!" canı tükürmek isteyen diogenes, adamın suratına tükürdü ve ona, bulduğu tek pis yerin orası olduğunu haykırdı."
''hakiki kahraman kendi alınyazısı adına çarpışır ve ölür, bir inanç uğruna değil. ''

bu cümle aklıma şunu getirdi.fil vakasında ebrehe ve ordusu gelir kabe'yi yıkmaya. mekke şehrini idare eden abdulmuttalip dikilir karşısına ve ebrehe'den yağmalanmış olan 100 devesini geri ister. ebrehe sinirlenir ve ''ben kabeyi yıkmaya geliyorum sizse benden develerinizi mi istiyorsunuz ? '' diye karşılık verir. abdulmuttalip ise ''ben develerin sahibiyim,kabeyi sahibi korur '' der.

şimdiki müslümanlar olsa heralde abdülmuttalip'i mürted ilan ederlerdi diye düşünüyorum.

Diyeceğim odur ki alınyazınız için çarpışın inancınız için değil.malumunuz inançları için çarpışanlar tahribatı onarılamaz zararlar veriyor.
Yeni tanıştığım kitaptır.
Sevdiğim bölümü,

"dünya yalnızlığımızı bozmuştur, ötekilerin üzerimizde bıraktığı izler silinmez bir hâle gelir."
--spoiler--
Bizi çevreleyen şeylere, onlara isim verdiğimiz ve ötelerine geçtiğimiz ölçüde tahammül ederiz.

* Bir inanç için acı çekmiş olandan daha tehlikeli varlık yoktur: En büyük zalimler, kafası kesilmemiş mazlumlar arasından çıkar.

* Eğer dünyadaki konumumuzu doğru olarak anlayabilseydik, eğer kıyaslamak yaşamaktan ayrılmaz olsaydı, varlığımızın minicikliğinin açığa çıkması bizi ezerdi. Ama yaşamak kendi boyutlarına karşı körleşmektir.

* EVREN, HÜZNÜMÜZÜN BiR YAN ÜRÜNÜDÜR.

* Zaman boşluğunun önünde yürek boşluğu: Karşı karşıya birbirlerine yokluklarını yansıtan iki ayna, iki hiçlik görüntüsü.

* Hayat: koordinatları belli olmayan bir alan üzerinde kopartılan patırtıdır, evren ise sara hastalığına tutulmuş bir geometri.

* Hayat ancak hayal gücümüzün ve hafızamızın zayıflıklarıyla mümkündür.

* Dünya her adımda ümitlerimizi geçersiz kılar. Artık bilgelikten başka tehlike kalmamıştır.

* Yeryüzü, varılamayan hedefler ve ayaklar altına alınmış sırlarla doludur.

* Başka yer saplantısı, anın imkansız olmasıdır. Bu imkansızlık da nostaljinin ta kendisidir.

* Bu dünyada önümüze geleni kabul etmemize neden olan, ama bu dünyanın kendisini bize kabul ettirecek güçte olmayan bir bayağılık vardır.

Böylelikle hem hayatı boşlayıp hem de onun dertlerine tahammül edebilir, hem arzuyu reddedip hem de kendimizi arzunun aktığı maceralarda sürüklemeye bırakabiliriz.

Varoluşa rıza göstermede bir nevi alçaklık vardır!

* Hayatın anlamı yoktur, olamaz da...

* Melankoli, egoizmin düş halidir.

* Hayat, maddenin romanıdır.

* Hayaletlere gönül vermiş bir toz zerresi: insan budur işte.

* Bütün duygular mantıklarını salgı bezlerinin sefilliğinden alırlar. Aşk: iki tükürüğün karşılaşmasıdır.

* Aşk, düşüncelerin ortasındaki sapıtmadır.

* Dünyaya evet demekten daha aşağılık bir şey var mıdır? Diğerlerinin yaşadıkları gibi yaşayabilir, ama yine de dünyadan bile daha büyük bir HAYIR'ı gizleyebiliriz.

* insan gerçekliği üzerine yanılsamaz kafa yoran düşünür, eğer dünyanın içinde kalmak istiyorsa, bir de kaçış yolu olan mistikliği bertaraf etmişse, BiLGELiK, BURUKLUK ve ŞAKANIN birbirine karıştığı bir görüşe varır.

* En esrarengiz baş dönmelerimizin sadece asabi rahatsızlıklardan ileri geldiği nasıl kabul edilebilir? içsel dertlerimizi nesneleştirme eğilimi atalarımızdan gelmektedir. Kanımıza mitoloji sinmiştir.

* Mahvımıza sebep olan DERT'e bir açıklama bulmaktan vazgeçmek zorundayız.

* Bir varoluşun aslında uygunluk derecesi kendi yıkımından ibarettir.

* Hangi hünerlerin yardımıyla başka bir hayatın, yeni bir hayatın peşinden gidebilecek yanılsama kuvvetini bulabiliriz?

* içimizde derin olan şeyden dolayı bütün dertlere maruz haldeyiz. Varlığımıza uygun olma halini korudukça hiçbir selamet mümkün değildir.

--spoiler--
--spoiler--
giysi bizimle hiçlik arasına girer. vücudunuza bir aynada bakın; ölümlü olduğunuzu anlayacaksınız. parmaklarınızı kaburga kemiklerinizin üzerinde bir mandoline dokunur gibi gezdirin: mezara ne kadar yakın olduğunuzu göreceksiniz. giyimli olduğumuz içindir ki ölümsüzlükle böbürleniriz. bir kravat takıldığında nasıl ölünebilir ? (...)
bir şapka taktığınızda ana karnında günler geçirdiğiniz ya da solucanların yağlarınızı tıka basa yiyecekleri kimin aklına gelir ?
--spoiler--
“...toplum bir dert değil bir felakettir: içinde yaşayabilmemiz ne enayi bir mucize!..."

Ama ne enayi bir mucize!
bir aydan fazladır elimde. üstüne pek çok kitap okudum ama bu çok farklı. sadece iki cümle okumak bile insanı cok sarsıyor. sadece düşünmek isteyen insanların okuması gerektiğini düşünüyorum. Daha ilk sayfalarında Kant, Schopenhauer, Nietzsche gibi filozoflara yakın görüşleri hissedebiliyorsunuz. Bu üç filozof zaten yeterince sarsıcıyken bir de bunların harmanı çok sert oluyor.

Oturup roman gibi okunacak gibi değil. Okurken yaşamanız gereken bir kitap. ilk sayfalarını sesli bir şekilde okuyarak arkadaşlarımla münakaşa etmiştim. Tartıştığımız düşünceler gerçekten kafa yorucu ve değer yargılarımızı alaşağı ediyordu. Tekrar aynı ortamda olmak istiyorum..Ah virus!
Bism..

"Kararlılığının baş ilkesi, harekete geçiş ve anlayış biçimin olan burukluk, dünyadan tiksinmenle kendine acıman arasındaki gelgitin tek sabit noktasıdır." *
"her insanın içinde bir peygamber uyuklar ve o uyandığında dünyadaki kötülük biraz daha artar."
"içimizdeki peygamber bizi kendi boşluğumuzda ihya eden deli tarafımızdır."
" eczanelerde varoluşa karşı hiçbir özel ilaç yoktur- yalnızca palavracılar için küçük ilaçlar... Peki berrak alabildiğinde eklemlenmiş, vakur ve kendinden emin ümitsizliğin panzehiri nerededir? Bütün varlıklar mutsuzdur ama ne kadarı bunu bilir? Mutsuzluk bilinci, bir can çekişme aritmetiğinde ya da devasızlık sicilinde boy göstermeyecek kadar vahim bir hastalıktır. cehennemin itibarını düşürür ve zamanın mezbahalarını kır şiirlerine çevirir. Hangi günahı işledin de doğdun? Hangi suçu işledin de varsın? Acın da kaderin gibi sebepsiz... Zamanın cümlesinde insanlar virgül gibi yer alırlar; sense onu durdurmak için nokta olarak hareketsizleştin"
(bkz: 1982 anayasası)
"sonuca bağlama eğilimine direndiğim için ruhu yendim" yazar bu kitapta. güzel yazar.
--spoiler--
Melankolisinin üzerine titreyen, iyileşmekten korkan kişi, boşuna çekindiğini,
melankolinin devasız olduğunu saptadığında ne rahat bir nefes alır!

*

intihara meyilli olmak, yasalara saygılı pısırık katillere mahsustur;
öldürmekten korktuklarından, kendilerini yok etmeyi düşlerler,
cezalandırılmayacaklarından emin olarak...
*
Bir varlığın sırrı ile umduğu acılar birbirini tutar. ***
Ölümü tozpembe görmeyenin kalbinde bir renkkörlüğü vardır. ***
Her yerde olma avantajının sefasını süren, Tanrı değil Acı'dır. ***
Çok önemli sınavlarda, sigaranın yardımı inciller'den daha etkilidir. ***
Her put düşmanı gibi ben de ilahlarımı, döküntülerine kurban etmek için kırdım.

--spoiler--
başlığın aksine, çürümeyi durdurucu etkisi vardır bu kitabın. şiddetle tavsiye edilir.