bugün

entry'ler (33)

sevgiliden ayrılınca tatile çıkmak

bazen de kendini müziğin o dinlendirici kollarına bırakmaktır. sezen olsun önümüzde. albüm ışık doğudan yükselir. haydar'ı birlikte söyleyelim. kaçtığımız notalar olsun. bağırtılarımız notalara karışsın.

sevgiliden ayrılınca tatile çıkmak

kaçıştır. tatil olarak görülse de, amaç uzaklaşmaktır; her şeyden, anılardan, birlikte biriktirilenlerden. iz sürmeden yakalanmanın o ince korkusundan. bir noktaya takılı kalmaktan. o noktanın olabilecek itici gücünden.

denize bakmaktır. denizde suretine. hem kendinin hem onun. kaçışın yanında aslında yanında taşımadır. araba sesi yok. trafik sıkışıklığı yok. sevgilinin gölgesi ve kendin...yanyanasındır.

experimental

ohh iyi ki gelmiş yazar. ancak üst üste girdikleriyle beni de eskilere göndermiştir.iyi mi etmiştir bilmiyorum.eskilere girince çıkması zor oluyor. karşılaştırmalar, anılar...çevrene baktığında daha da miden bulanıyor, her şeyden uzaklaşmak istiyorsun. gidecek yer de bulmak zor ki!

(bkz: dedeye mektup/#8293290)
(bkz: büyükbabaya mektup/#8293289)
(bkz: anneanneye mektup/#8293287)
(bkz: mezarlıkta huzur bulmak/#8293284)

mezarlıkta huzur bulmak

tam konuşma sonrasına gelen entry. arkadaşımla pierre loti'den bahsederken, alacaksın eline biranı, mezarlıkları arasına uzanıp biranı içeceksin. asıl bunu özlediö söyleminden hemen sonra bu yazı belirince, algıda seçiciliğime sövdüm yine.

her yerin gurbet olması

(bkz: içimden çok şey çıktı sadece gurbet kaldı)

içimden çok şey çıktı sadece gurbet kaldı

(bkz: her yerin gurbet olması)

experimental

(bkz: içimden çok şey çıktı sadece gurbet kaldı)

uludağ sözlük üzerine denemeler

sözlüğün ciddiye alınması üzerine

güzel bir portre çizelim şimdi. elimizdeki veriler de buna müsait. fikirlerimiz var, türkiye deyiz bolca güncel konu da var. dünya'daki gelişmeler değişimlere adapte olmaya çalışıyoruz, hormonlarımız her saatte bir farklı bir vücut yorumu getiriyor.bunlar da var..ne demiştik konularımız var. fikirlerimiz var. hatta farklı konu oluşturma ve üzerine yorum yapma hakkımız da var. yazdıklarımızın stand upcısı olma hakkımız var. kullanıyoruz da. özetle insanları yazılarıyla tanımak için elimizde güzel bir aracımız var.

sevdiğimiz yazılarını beğendiğimiz yazarlar var, günü geliyor onları daha da cesaretlendirici yazılar yazme hakkımız var. bir zaman geliyor yazısını beğenmeyebiliyoruz da; ancak hiçbiri sözlük yazarlarının küsme-kapışma-çarpışma-vuruşma-dövüşme aşamasına gelmesine neden değil.

kalemimizle, klavyemizle buradayız. paylaşım için buradayız. dünyalarımızı açıyoruz birbirimize. az bir şey mi bu?

tekel işçileri

güzel bir video için:

http://www.solvideo.org/v...-Tekel-i%C5%9F%C3%A7ileri

hıbır dıgıl fırt gırgır limon okumuş nesil

(bkz: mizah dergileri ile büyümüş nesil)

kişilişsizlik

gıcık olurdum ona. ona dediğim amcama. bu gıcıklığın ardında korku da vardı, sevgi de, kızgınlık da. bir sürü duygunun önüne çıkıp bayrağını çekmiş olan önyargım amcamla aramda çoktan bir duvar örmüştü. bir iş tutturamazdı. astığım astık kestiğim kestikti.

o zamanlar...

sonra çoluk çocuğa karıştı. iki tane nurtopu gibi çocuğu oldu. sorumluluk duygusuyla tanışırken, ben de bir yandan onun farklı yanlarıyla tanışıyordum. yine gıcıktı. belki gıcıklığı hep baki kalacaktı ancak karşımda uğraşan emek harcayan yorulmayan bir amca vardı. hep sert görünen, hep bir adım önde olmak isteyen amca.

çoluk çocuk demiştik. sonra malum ekonomik şartlar, geçim sıkıntıları. neyse ki işi vardı.

vardı...

sonra olmadı. olmaması uzun sürdü. olmadıkça sert yapısı yerini narin bir yapıya dönüştürmeye başladı. bir gün amcam ve ben yani hani o gıcık dediğim karşılıklı oturup dertleştik. işsizlik, hisleri, çaresizlik...bir sürü konu.

birden ağlamaya başladı. ilk gözyaşından sonra başını geri çevirdi. ikinci hareketi ikinci gözyaşıyı görmeyeyim diye içerideki odaya gitmekti.

kalakaldım; onun gözyaşıyla benim de ellerim kenetlendi, gözlerim görmemeye, algılarım artık çalışmamaya başladı.

işsizdi, çaresizdi, amcamdı.

kişilişsizlik

yirmili yaşlarının sonunda genç bir kadın. yıllarca oradan oraya sürüklenmiş ve belki de sırf bu yüzden aile ocağını da kuramamış çünkü hayalleri ailesine yük olmamakla şekillenmiş genç bir kadın. ağlıyordu türk-iş binasının önünde ve binlerce diğer tekel işçisi arkadaşlarıyla birlikte. "tek biz değiliz ki" diyordu, başka yerlerden, başka kurumlardan gelen arkadaşlarımız da var. onların da hakları ellerinden alınıyor. birilerinin "çalışmıyorsunuz, yan gelip yatıyorsunuz" sözlerinin kırılmışlığıyla devam ediyordu: " çalışırken, içmeden de nikotine maruz kalan bedenlerimiz öleceğimizi emekliliğimizi bile tam göremeyeceğimizi bilmemize rağmen, devam ediyorduk hayal kurmaya. aldığımız üç kuruş paranın üç kuruşu da sağlık harcamalarına giderken ve sürekli bir yerden bir yerlere sürüklendirilirken yine de seviyordum tütün yaprağını."

"hayat demekti tütün yaprağı benim için. hayatım elimden alındı ancak bilmiyorlar ki ben çoktan teslim etmiştim onu tezgahların arasında."

experimental

televizyona kendimi kaptırmış, işçilerin işten çıkartma haberlerinin birbiri ardına dinlerken, kendime bakarken kendimden utanırken; ilaç gibi gelmiş bir entry girmiştir experimental.

(bkz: #6962053)

peşi sıra hala ümit içinde olan babamın telefondaki sözleri: " curiest, x gazetesi x köşesinde senin alanınla ilgili bir haber var. belki...belki...belki..."

işte budur üstad!

experimental

nasıl da günah keçisi arıyoruz! günah keçisini bulduğumuzu düşündüğümüzde de ellerimizle öyle bir kavrıyoruz ki; başka şeylere bilincimiz kapanıyor, gözlerimiz görmüyor onları, kulaklarımız duymuyor, tarihimiz işlemiyor.

mükemmellik arıyoruz. namus bekçiliği en çok hoşumuza giden. mükemmelliği kendimizde değil de en çok başkalarında arıyoruz. benzetmeler yapıyoruz. ellerimizle kavradığımızı düşündüğümüz günaha daha da sarılıyoruz. insan olduğunu unutuyor, paylaşımlara yüz çeviriyoruz. bizde oluşturdukları ne de olsa kelebek etkisiydi diyoruz. kelebeği gideceği yerlere şartlanmışız; geçtiği yerleri unutuyoruz.

yaşamından anektodlar anlatan, dinlenildiğini okunduğunu gördükçe daha da paylaşanı taşlamak ayrı bir zevk veriyor.varsın arkadaşlarına beni oylayın desin...varsın bu eksiği olsun, varsın entrylerini silsin; bunlar olamaz mı?

yazdıklarıyla sizi bir yerlere sürüklüyorsa birileri, yazdıklarının arasından kitaplar, yazarlar, şairler çıkıyorsa; elinde Cogito'su varken o hangi dergidir diye merak ettiriyorsa; varın onlara şartlanın. Varın Oğuz Atay'a haykırmalarına şartlanın, hatta varsa birkaç kelamınız siz de haykırışına katılın.

nasıl bir sözlük ortamı burası?

author vs experimental

experimental igneyi cogu zaman kendine de batirir, author icin bu soz konusu bile degildir.

author vs experimental

- Author sivri uclu kalemdir. Sivri uclu kalemiyle dokunduğu yerleri acıtırken; bir taraftan da ince dokunuşlar yapabilir; experimental ise o aradığımız yumuşak dokunuşları sağlar bize, acıtmaz. Bize hayatının farklı taraflarında kaydırırcasına gezdirir, sözcükleri kayarak akar dilimizden.
-Experimental genel izleyici kitlesi içindir. Author +18 yaş sınırına takılır.
-Experimental uludağ'da doğmuş yarı zamanlı, author ise ekşi'de doğmuş profesyonel yazardır.
-Author yataktaki özelini anlatır, experimental kalbinin özelini anlatır.
-Author serttir, ağız dalaşına girer, experimental sakindir, polemik sevmez içine girmez.


Edit: ikisi de şahsına münhasır yazarlardır, ikisi de kendine has çizgilerinde yazmaktadır. Birbirilerine benzetilmemeleri gerekir. ikine de destek olunması gerekmektedir.

Bu sözlüğün kendine has vaudeville for vendetta, rapper ninja, deatly, ..vs. gibi pek çok yazarı vardır, bunlar küstürülmemelidir. Başlık şu an popüler iki yazar bunlar olduğu için bu şekilde açılmıştır.

Özetle : Sözlüğü sözlük yapan yazarlara sahip çıkalım.

experimental

marquez "anlatmak için yaşamak" adlı kitabını çıkartacak diye edebiyat dünyası heyecanla beklerken; dünyanın başka bir yerinde başka amaçlı yazılar okurları tarafından başka zaman tanımlamalarında beklenirlerdi. bu bekleyişler en tatlı bekleyişlerdir. halen daha öyle.

zaman akar, devran döner; sözcükler, sözlükler birbirini izler; sözlüklerden birinin içinde sevilenlerden bir tanesi hafta içi her gün 10.30 civarı o gün içinden geçenleri aktarmaya başlar.

ingiliz usulu çay molasına, ben experimental'lı çay molasını da ekliyorum. ellerine, kalemine sağlık sevgili yazar.

başarıların cezalandırılması

"doktoram bitmiş, ülkeme dönmüştüm" diye devam etti en yakın dostum. "şans eseri dönüşümün peşi sıra iyi bir kamu kurumda, kendi konumla ilgili bir pozisyon açılmış ve de başvurmuştum. başvuru şartlarında toefl puanı da aranıyordu. oysa ki sınava gireli oldukça uzun zaman geçmişti. eski puanım kullanılmazdı. çok öncesinde sınavı vermiş ve hatta doktoramı da o dilde tamamlamıştım. ancak işe yaramıyordu işte. istenilen puan oldukça düşük bir puan olmasına ve çalışılacak program çalışma alanıma oldukça yakın bir konu olmasına rağmen başvuramadım. çünkü süresi dolmamış bir toefl puanım yoktu. sınava girmek için ise yeterli sürem yoktu."

"uzmanlık alanımı kullanabileceğim bir çalışma alanının yanımdan sıyrılarak geçişini izledim" diyerek tamamladı konuşmasını arkadaşım.

başarıların cezalandırılması

"..."devlet bursuyla gitseydin bu problemlerle karşılaşmazdın" dedi karşımda duran bölüm başkanı. yıllardır tanıdığım, saygımı kazanmış ve saygısını kazandığını bildiğim bilim insanı. sırf kendi çabamla sınavlara hazırlanmış (!) burs bulmuş kendime yurtdışı kapısını açmıştım. gre'nin ne olduğunu sınava girmeye bir ay kala öğrenmiş ve iyi bir puanla vermiştim. toefl'a hazırlıksız girmiş halletmiştim. bursu okul desteği olmadan kendi çabamla bulmuştum ve nihayetinde iyi bir okulda, güçlü bir programda ve iyi bir hocayla doktora çalışmamı tamamlamıştım...."

böyle demişti bir arkadaşım türkiye'ye kesin dönüş kararından sonra karşılaştıklarının ardından. devam etmişti:

" bu yaşayacaklarımı bilseydin, döner miydim bilmiyorum? başarının suça bu şekilde evrimleşebileceğini bilemezdim..."

herta müller

2009 yılı nobel edebiyat ödülünü kazanan romanyalı şair, yazar.