bugün

rumen vatandaşlığından fransız vatandışlığına geçen, emil michel cioran'ın nietzsche'yle şiirsellikte yarıştığı aşmış kitabı. adından da anlaşılacağı üzre, kitapta çürümeyen hiçbir tespit yoktur. her cümle umutsuzluğun doruklarından seslenir,ve her kelime isyan eder.
kitaptan bir kaç alıntı:

--spoiler--
--"tembellik, fizyolojik bir kuşkuculuktur, tenin şüphesidir.aylaklığa batmış bir dünyada bir tek uğraşsızlar katil olmazlardı.fakat insanlığın bir parçası değildirler ve ter dökmeyi bilmediklerinden ötürü hayatın ve günah'ın sonuçlarına katlanmadan yaşarlar.ne iyilik ne de kötülük yaptıkları için-insanlık sarasının seyircileri olan onlar- bilinci boğan çabalara, zamanın haftalarına burun kıvırırlar."

--"sıkıntı, kendi kendine yarılan zamanın içimizdeki yankısıdır...boşluğun açığa çıkmasıdır, hayatı destekleyen- ya da icat eden- o sayıklamanın kurumasıdır."

--"tarih, çok sayıda sorunun ve çözümün çehrelerini değiştirmekle uğraşır"

--"zihin sefaleti olan ifade sefaleti, kelimelerin yoksulluğunda, tükenmeleri ve değersizleşmelerinde gösterir kendini: şeylere ve hislere yüklediğimiz öznitelikler, sonunda sözel leşler gibi yatarlar öünümüzde. biz de onlara, sadece kapalı yer kokusu saldıkları zamanı pişmanlıkla arayan bir bakış yöneltiriz."
--spoiler--
--spoiler--
Bizi çevreleyen şeylere, onlara isim verdiğimiz ve ötelerine geçtiğimiz ölçüde tahammül ederiz.

* Bir inanç için acı çekmiş olandan daha tehlikeli varlık yoktur: En büyük zalimler, kafası kesilmemiş mazlumlar arasından çıkar.

* Eğer dünyadaki konumumuzu doğru olarak anlayabilseydik, eğer kıyaslamak yaşamaktan ayrılmaz olsaydı, varlığımızın minicikliğinin açığa çıkması bizi ezerdi. Ama yaşamak kendi boyutlarına karşı körleşmektir.

* EVREN, HÜZNÜMÜZÜN BiR YAN ÜRÜNÜDÜR.

* Zaman boşluğunun önünde yürek boşluğu: Karşı karşıya birbirlerine yokluklarını yansıtan iki ayna, iki hiçlik görüntüsü.

* Hayat: koordinatları belli olmayan bir alan üzerinde kopartılan patırtıdır, evren ise sara hastalığına tutulmuş bir geometri.

* Hayat ancak hayal gücümüzün ve hafızamızın zayıflıklarıyla mümkündür.

* Dünya her adımda ümitlerimizi geçersiz kılar. Artık bilgelikten başka tehlike kalmamıştır.

* Yeryüzü, varılamayan hedefler ve ayaklar altına alınmış sırlarla doludur.

* Başka yer saplantısı, anın imkansız olmasıdır. Bu imkansızlık da nostaljinin ta kendisidir.

* Bu dünyada önümüze geleni kabul etmemize neden olan, ama bu dünyanın kendisini bize kabul ettirecek güçte olmayan bir bayağılık vardır.

Böylelikle hem hayatı boşlayıp hem de onun dertlerine tahammül edebilir, hem arzuyu reddedip hem de kendimizi arzunun aktığı maceralarda sürüklemeye bırakabiliriz.

Varoluşa rıza göstermede bir nevi alçaklık vardır!

* Hayatın anlamı yoktur, olamaz da...

* Melankoli, egoizmin düş halidir.

* Hayat, maddenin romanıdır.

* Hayaletlere gönül vermiş bir toz zerresi: insan budur işte.

* Bütün duygular mantıklarını salgı bezlerinin sefilliğinden alırlar. Aşk: iki tükürüğün karşılaşmasıdır.

* Aşk, düşüncelerin ortasındaki sapıtmadır.

* Dünyaya evet demekten daha aşağılık bir şey var mıdır? Diğerlerinin yaşadıkları gibi yaşayabilir, ama yine de dünyadan bile daha büyük bir HAYIR'ı gizleyebiliriz.

* insan gerçekliği üzerine yanılsamaz kafa yoran düşünür, eğer dünyanın içinde kalmak istiyorsa, bir de kaçış yolu olan mistikliği bertaraf etmişse, BiLGELiK, BURUKLUK ve ŞAKANIN birbirine karıştığı bir görüşe varır.

* En esrarengiz baş dönmelerimizin sadece asabi rahatsızlıklardan ileri geldiği nasıl kabul edilebilir? içsel dertlerimizi nesneleştirme eğilimi atalarımızdan gelmektedir. Kanımıza mitoloji sinmiştir.

* Mahvımıza sebep olan DERT'e bir açıklama bulmaktan vazgeçmek zorundayız.

* Bir varoluşun aslında uygunluk derecesi kendi yıkımından ibarettir.

* Hangi hünerlerin yardımıyla başka bir hayatın, yeni bir hayatın peşinden gidebilecek yanılsama kuvvetini bulabiliriz?

* içimizde derin olan şeyden dolayı bütün dertlere maruz haldeyiz. Varlığımıza uygun olma halini korudukça hiçbir selamet mümkün değildir.

--spoiler--
--spoiler--
Melankolisinin üzerine titreyen, iyileşmekten korkan kişi, boşuna çekindiğini,
melankolinin devasız olduğunu saptadığında ne rahat bir nefes alır!

*

intihara meyilli olmak, yasalara saygılı pısırık katillere mahsustur;
öldürmekten korktuklarından, kendilerini yok etmeyi düşlerler,
cezalandırılmayacaklarından emin olarak...
*
Bir varlığın sırrı ile umduğu acılar birbirini tutar. ***
Ölümü tozpembe görmeyenin kalbinde bir renkkörlüğü vardır. ***
Her yerde olma avantajının sefasını süren, Tanrı değil Acı'dır. ***
Çok önemli sınavlarda, sigaranın yardımı inciller'den daha etkilidir. ***
Her put düşmanı gibi ben de ilahlarımı, döküntülerine kurban etmek için kırdım.

--spoiler--
"aslında her fikir yansızdır, ya da öyle olmalıdır; ama insan onu canlandırır, alevlerini ve cinnetlerini yansıtır ona; saflığını yitirmiş, inanca dönüştürülmüş fikir, zaman içindeki yerini alır, bir olay çehresine bürünür: mantıktan, sara hastalığına geçişini tamamlamış olur... ideolojiler, doktrinler ve kanlı şaklar böyle doğar."

diye başlayan mükemmel bir emil michel cioran kitabı.
(bkz: kitabın çürümesi)
(bkz: bir çürükçül bakterinin günlüğü)
anlatılan düşüncenin temasının harika olmasına rağmen işleniş şekli berbattır. insanı kitap okumaktan soğutur. sadece aforizmaları okusanız kafidir.
"sonuca bağlama eğilimine direndiğim için ruhu yendim" yazar bu kitapta. güzel yazar.
(bkz: 1982 anayasası)
başlığın aksine, çürümeyi durdurucu etkisi vardır bu kitabın. şiddetle tavsiye edilir.
içinde 'insan türü ancak kendini mahvedene hayran olur' cümlesinin geçtiği harika kitap.

intihar fikri sayesinde hayatta kaldım, der cioran ve ona göre kitaplar ertelenmiş intiharlardır... intihar için ise hep geç kalınmıştır.

içinizdeki insanı keşfetmeniz için, tavsiye olunur.
Zaman boşluğunun önünde yürek boşluğu: Karşı karşıya birbirlerine yokluklarını yansıtan iki ayna, iki hiçlik görüntüsü.
Hayat: koordinatları belli olmayan bir alan üzerinde kopartılan patırtıdır, evren ise sara hastalığına tutulmuş bir geometri.
Hayat ancak hayal gücümüzün ve hafızamızın zayıflıklarıyla mümkündür.
Hayat ve yaşamak insan ve insamlık hakkında nefis bir kitapdır. Şiddetle tavsiye edilir.
aç sınıfın laneti'ni anlatır.
ders kitabı gibi altını çizerek, sağını solunu işaretleyerek okuduğum birkaç kitaptan birisi. içerisinde o kadar çok aforizma ve aforizmasal pasaj barındırıyor, konuya öyle can alıcı yerlerden giriyor ve çıkarımlarda bulunuyor ki kendisini okuduğum yazarlar ve düşün adamları arasında önemli bir yere taşıyor.
anlatılanlar bir sürü koluyla akan ve sonunda aynı oluktan denize dökülen bir akarsu gibi ölüme ve hayatın boşunalığına varıyor. insanların ve toplumun çürümüş değer ve düzenlerine neşterini vuruyor. anlatım dili kimi yerlerde sıksa da biraz sabırla ve sakin kafayla rahatça okunabilir bir eser.
hayatı boyunca 3-4 tane kitap okumakla yetinen bi insan olmama rağmen okumayı çok istediğim ve en kısa sürede temin edeceğim kitaptır.
okuyabilmek için büyük bir sinir kuvveti gerektiren kitap. yoksa insanın elinde ağırlaşıyor; sayfalar çevrilmiyor pek.

"vaaz verme çılgınlığı içimizde öylesine yer etmiştir ki, korunma içgüdüsünün bilmediği derinliklerden doğar. her insan kendinin bir şey önereceği anı bekler: ne önerdiği önemli değildir. bir sesi vardır ya o yeter. ne sağır ne dilsiz olmanın bedelini pahalıya öderiz."

"her geceden sonra, kendimizi yeni bir günün karşısında bulduğumuzda, o günü doldurma gerekliliğinin gerçekleştirilemez oluşu içimizi ürküntüyle doldurur; ve ışık içinde nerede olduğumuzu şaşırmış bir halde, sanki dünya az önce sarsılmış ve kendi yıldız'ını icat etmiş gibi, bir teki bile bizi zamanın dışına çıkarmaya yetecek olan gözyaşlarından kaçarız."

"ümitsizliğe talim eden ve kendini kabullenen cesetleriz; kendimize rağmen hayatta kalırız ve yalnızca yararsız bir formaliteyi yerine getirmek için ölürüz: sanki hayatımız, sadece ondan kurtulabileceğimiz ânı ileri atmamıza bağlıymış gibi..."
" eczanelerde varoluşa karşı hiçbir özel ilaç yoktur- yalnızca palavracılar için küçük ilaçlar... Peki berrak alabildiğinde eklemlenmiş, vakur ve kendinden emin ümitsizliğin panzehiri nerededir? Bütün varlıklar mutsuzdur ama ne kadarı bunu bilir? Mutsuzluk bilinci, bir can çekişme aritmetiğinde ya da devasızlık sicilinde boy göstermeyecek kadar vahim bir hastalıktır. cehennemin itibarını düşürür ve zamanın mezbahalarını kır şiirlerine çevirir. Hangi günahı işledin de doğdun? Hangi suçu işledin de varsın? Acın da kaderin gibi sebepsiz... Zamanın cümlesinde insanlar virgül gibi yer alırlar; sense onu durdurmak için nokta olarak hareketsizleştin"
--spoiler--
giysi bizimle hiçlik arasına girer. vücudunuza bir aynada bakın; ölümlü olduğunuzu anlayacaksınız. parmaklarınızı kaburga kemiklerinizin üzerinde bir mandoline dokunur gibi gezdirin: mezara ne kadar yakın olduğunuzu göreceksiniz. giyimli olduğumuz içindir ki ölümsüzlükle böbürleniriz. bir kravat takıldığında nasıl ölünebilir ? (...)
bir şapka taktığınızda ana karnında günler geçirdiğiniz ya da solucanların yağlarınızı tıka basa yiyecekleri kimin aklına gelir ?
--spoiler--
"her insanın içinde bir peygamber uyuklar ve o uyandığında dünyadaki kötülük biraz daha artar."
"içimizdeki peygamber bizi kendi boşluğumuzda ihya eden deli tarafımızdır."
"bir gün bir adam onu zengince döşenmiş bir eve soktu ve şöyle dedi: "sakın yerlere tükürme!" canı tükürmek isteyen diogenes, adamın suratına tükürdü ve ona, bulduğu tek pis yerin orası olduğunu haykırdı."
Bism..

"Kararlılığının baş ilkesi, harekete geçiş ve anlayış biçimin olan burukluk, dünyadan tiksinmenle kendine acıman arasındaki gelgitin tek sabit noktasıdır." *
Sabit fikirlerin kaymağı

Insan cinet tarafından korundukça etken olur ve ilerler; fakat sabit fikirlerin doğurgan zorbalığının elinden kurtulunca mahvolur ve çöker. Her şeyi kabul etmeye başlar.; sadece ufak suiistimalleri değil cinayetleri ve canavarlıkları da, kötü huyları ve sapıtmaları da hoşgörüsüyle sarmalamaya başlar: onun gözünde artık her şeyin değeri aynıdır. Kendi kendisini tahrip eden bağışlayıcılığı, suçluların, kurbanların ve cellatların tümünü kapsar; bütün taraflara katılır, çünkü bütün görüşleri benimser...
(Syf64)
etkilendiğim en önemli kitaplardan ve üsluplardan biri.

suratsız bir adamın fırlattığı tükürüklü aforizmalardan muazzam bir başyapıt.

öncelikle, bilinmesi gereken bir şey var ki, o da bu kitabın 150 sayfa olmadığıyla ilgili,
keklemişler sizi; kitap 600 sayfa. (evet, 13 liraya 600 sayfalık bir zıkkım alıp, üstelik kütüphanende hiç yer kaplattırmıyorsun!) her bir sayfayı ve içindeki bazı cümleleri x3 ile çarpınca, buna denk geliyor çünkü.

fakat bana kalırsa bu kitabın sayfa sayısı gibi bir kavram hâlâ... henüz mevcut değil.
sayfa sayısı da neymiş? –bu kitapta yazılanlar için. resmen bir aşağılama.

yalnızca çürümenin değil, hayatın her alanındaki eksik birtakım problemlerin kokuşmasına ışıklar saçan kör edici derecede yoğun, yaldızlı(!) düşünceler yığıntısı bir kitap. dipsiz...

yazarın hayatının sonuna doğru beyninin içindeki nöronların ağırlıklarını taşıyamayıp evrenin bütün kurallarında ve dev yıldızlarında gözlendiği gibi kendi içine çöktüğünü düşünürsek (alzheimer beyaz cücesi) hastalığından dolayı kafasını tırtlatmış olduğu gerçeğini düşündüğümde, (bunları duysaydı beni kelimeleriyle öldürürdü), neredeyse bütün büyük düşünürler gibi bu adamın da çok düşünmekten sağ çıkamadığı ve bu hayatın toz pembeliğini(!) çekemeyip karşısında sırıtarak dans edemediği için, depresyon efendisini koluna takıp etrafta laylaylay zıplayarak gezdiği ve ve ve, onunla tanrı hakkında şakalaşmalar yaptığı için, doğanın kanunu gereği, bu dünyaya gelmekten utanç duymuş bütün canlılara verilen "ayak uydurulamamış çeşnilikler kategorisinde" "al bir de benden" dercesine başkaları tarafından zihnine yapıştırmış onursal alz ha imini hırlarım davranışları için (bir madalyon ve): kendi içinde yaratılmış muazzam bir dinginliğin sızıntısında ölmesi için geliştirilmiş görkemli bir siyah deliğin öncülüğünde (alzheimer şeyisi): her hatırasını içine tek tek süpüren ve onu yükseldiği bilgeçlikten kıçına vura vura indiren bir hastalık ve zihnini artık bu işlerle meşgul edip "aman ha, tanrısallığa oynarsan yakarım çıranı" diyen bir cellat, onun bu aşırılıkları mertebesinde yüzdürdüğü fikirlerini alıp düşünsel olarak bozguna uğratarak onu duvarın öteki tarafından insanlara vaaz verme çılgınlığında bulunmaması içidshfgdsg, bertaraf edercesinahahahsdgdfow!. hâlâ okuyor musun? alzheimer oldum burda.

sana en zengin yollarla bu kitabın içinde nasıl bir çıkmazlık yarattığını anlatmak için,
alzheimer oldum.

lütfen oku şu kitabı.
garip isimli kitap. Tavsiye için teşekkürler.
herkese tavsiye edeceğim 2 sarsıcı kitaptan biri. diğeri; (bkz: dinle küçük adam)
kitapta cümleleri çizmekten nefret eden bana satır satır çizdirmiştir.
girişinden itibaren mükemmel bir kitap.

"aslında her fikir yansızdır, ya da öyle olmalıdır; ama insan onu canlandırır
alevlerini ve cinnetlerini yansıtır ona; saflığını yitirmiş, inanca dönüştürülmüş fikir, zaman içindeki yerini alır, bir olay çehresine bürünür: mantıktan sara hastalığına geçiş tamamlanmış olur... ideolojiler, doktrinler ve kanlı şakalar böyle doğar."

"tanrıların gözümüzün önünde ölmedikleri yerde hiçbir çekicilik yoktur."

"mahluklar arasında, sadece insan sürekli bir tiksinti uyandırabilir."

"etrafımıza saçtığımız kelimeler oranında ölürüz"

"iyi ki shakespeare asla bir şeye 'hizmet' etmemiştir"

"uğraşsızlar uğraşlılardan daha çok şeyi kavrarlar ve daha derindirler: ufuklarına sınır çeken hiçbir meşgale yoktur, sonsuz bir pazar günü doğmuş olan onlar, seyrederler- ve kendilerini seyrederken seyrederler-. tembellik, fizyolojik bir kuşkuculuktur, tenin şüphesidir. aylaklığa batmış bir dünyada bir tek uğraşsızlar katil olmazlardı."