bugün

stephan hawking deyince aklıma bilim, fizik, kara delik geliyor ancak bu film kişisel biyografi ağırlıklıydı.
bir başarı hikayesi olarak anlatılmış.
10 milyon satan ''zamanın kısa tarihi'' isimli kitabını almayı düşünüyorum. okuduğumu anlayabilirsem buraya yazarım, zira bilimden pek anlamıyorum.

filmin son sahnesinde stephan hawking'in bir konuşması vardı hoşuma giden ve filmi daha da anlamlı kılan;

''ama medeniyet doğduğundan beri insanlar dünya düzeninin altında yatan bir anlayış için yalvarıp durdular. evrenin sınır koşulları hakkında çok özel bir şey olmalı. sınır olmamasından daha özel ne olabilir? insan çabasının da bir sınırı olmamalı. hepimiz farklıyız. hayat ne kadar kötü görünse de her zaman yapabileceğin ve başarılı olabileceğin bir şey vardır. nefes aldıkça umut vardır''
öncelikle birazdan yazacaklarım bir film eleştirisi değil duygusal çıkarımımdır.

--spoiler--

vay anasını diyerek izlediğim film. yemişim teorisini fiziğini. çok mühim bir gerçek var ortada. filmin afişinde bile görüyoruz. stephen abi var bir de aşık olduğu kadın var. kadın da stephen abiye aşık oluyor. hastalığını bilmesine rağmen her zaman yanında oluyor. stephen abi onu zor duruma sokmak istemiyor. zaten binbir güçlüğün altında, yaşayıp yaşamayacağı belli değil bütün bunlara rağmen sevdiği kadına "git" diyor. onun hayatını da zorlaştırmak istemiyor. aşık olduğu kadın bütün her şeye karşı gelerek stephen abimizle evleniyor çünkü o da aşık. her şey çok güzel.

ama film yarısından sonra resmen blue valentine filmine dönüyor. kadın arabada dırdır etmeye başlıyor. normal bir aile değiliz demeye başlıyor. üstüne kilisede tanıştığı adama aşık oluyor. işte gerçek hayat burada başlıyor. o gülüşüyle sana sonsuz huzur veren kadın, ben hep buradayım diyen kadın, yaşama tutunma sebeplerinden olan kadın senin en çaresiz halinde gidip başkasına aşık olabiliyor. ayağa kalkamaz, konuşamaz, kendi tuvaletini kendin yapamaz durumdayken bile, kıskanma hissini yaşatabiliyor sana.

evet kadının da kendince haklı olduğu yönler var. o da insan olduğu için onun da ihtiyaçları var. o da normal bir hayatın özlemini çekiyor. ne yapsın kendi kendine işkence mi etsin diye düşünmedim değil. ancak bir de adamın yaşadığı hayata bakıyorsun stephen abimiz neler başarıyor o haliyle. insan üstü şeyler yapıyor. o zaman sen de bir şeyler feda edeceksin.


--spoiler--
stephen hawking'in hayatını anlatan eddie redmayne'in oscarlık performans sergilediği(tabi bir benedict cumberbatch gerçeğide var, bu ikisi dururken Michael Keaton alırsa çok üzülürüm) a beautiful mind havasında, fizik-bilim konularına nedense fazla değinilmeyen(izleyicinin sıkılacağı düşünülmüş olabilir, böyle de sanki çok çıplak kalmış) James Marsh imzalı 5 dalda oscar adayı filmdir.

--spoiler--
jane: -kozmolog nedir?
hawking:- zeki ateistler için bir din tarzı
--spoiler--

--spoiler--
nefes aldığın müddetçe umut vardır.
--spoiler--

tahminimce en az 1 oscar alır.
puanım: 8/10
Çok sevdiğim bir film.
– Mutluluğun matematiksel olasılığını çözmeye çalışıyorum.
+ Yaklaştın mı?
– Birkaç sıfır var ama hayır, henüz yaklaşamadım.

görsel
hawking'in nazarında ve onun karşılaştığı zorlukları konu edinerek, tüm fizikçilerin bulmaya çalıştığı bir teori olan her şeyin teorisini anlatan film.

filmin kendisi kadar güzel olan şey film müzikleriydi elbet. bir tanesini şöyle bırakalım.

https://www.youtube.com/watch?v=oas90w4Zun4
2014 ingiltere/japonya yapımı 123 dakikalık biyografi/dram/romantik kategorili james marsh filmi, 7.7 imdb puanına sahip. 142 ödüle aday olup 24'nü kazanabilmiştir. 15 milyon bütçe ile çekilmiş, 36 milyon civarı gişe yapmıştır. Film, hawking'in eşi jane wilde'ın "travelling to infinity: my life with stephen" isimli kitabından uyarlanmıştır görsel

Film olarak iyi, oyunculuk olarak mükemmel. Tabiki burda oyunculuktan kastım eddie redmayne'in performansıdır, stephen hawking canlandırması değil de bir als hastasını bu kadar kusursuz oynaması beni çok etkiledi. Öyle ki, eddie tek başına filmin/senaryonun/diğer oyuncuların önüne geçti.

Çekimler ve görsellik tek kelime ile harika, zaten filmi "iyi" kılan diğer etken çekimler olmuş. Zira film, senaryo ve kurgu açısından yetersiz kalmış.

Eddie vücut dilini çok iyi kullanan bir oyuncu, aldığı en iyi erkek oyuncu oscarını sonuna kadar hakediyor. Rolü için kilo verip aylarca als hastaları ile birlikte çalışmış, hatta engelli sandalyesinde fazla hareketsiz kalıp, bükük halde oturduğu için kaburga ağrıları çekmiştir. Kısaca eddie redmayne der susarım.
Kasmaya gerek yok. Herşeyin mantığı bol yoğurtlu mantıdır.
stephen hawking'in bilimsel hayatından ziyade özel hayatını anlatan, yönetmen koltuğuna james marsh'ın oturduğu biyografi-dram filmi.

--spoiler--
genelde filmleri izlerken teknik detayları olabildiğince yakalamaya çalışırım. ışık, sahne, açılar, renkler, kıyafetler, oyunculuklar... ama bu film benim için o kadar yoğun duygularla doluydu ki adam akıllı dikkat edemeden filmin sonunu getirdim. yarısından çoğunu gözlerim dolu, ağladım ağlayacak modda izlerken bir şeylere dikkat etmek gerçekten zor oldu. öyle küçük detaylar vardı ki beni ağlamak ve ağlamamak arasında ki ince çizgide tutan, ciddi anlamda duygu dolu geçti film

her şeyden önce amyotrofik lateral skleroz ile başlamak istiyorum. hani bu insanların ne olduğunu bilmeden, anlamadan, yaşamadan başlarından aşağıya buzlu su döküp başka bir bok yapmadıkları hastalık. yakın bir akrabam bu hastalık ile boğuşuyor senelerdir. filmde o kadar güzel yansıtmışlar ki hastalığın ilerleyişini, o kadar doğruydu ki her şey. o akrabamı görmekten alamadım kendimi. sanırım filmin beni oldukça etkilemesinin en büyük sebebi bu.

diğer bir sebebi ise, aynı hawking gibi bilime karşı hissettiklerim. sanırım doktordan aynı sözleri duysaydım, benimde ilk soracağım soru düşüncelerimin bu durumdan etkilenip etkilenmeyeceği olurdu. bazı insanlar hayatı diğer insanlara nazaran çok daha farklı bir şekilde görüyorlar. insanların sıradan bulduğu doğa olayları, bu tarz insanlar için normalden çok daha ötede bir sanat harikası gibi gözükmekte. bazen bulutların gökyüzünde ki hareketini bile izlemek bu tarz insanlara normalden farklı bir haz hissi verebiliyor. bilime aşık olmak böyle bir şey, gördüğünüz en küçük doğa olaylarından bile etkilenmemek içten değil. bu gerçekleşen her küçük doğa olayını insanların kağıt üzerinde formül haline getirmesi ise inanılmaz bir şey. hawking'de bu insanlardan birisi, hemde bu insanlardan bir adım ileriye giderek hiç gözlemleyemediği bir şey hakkında formüller oluşturmuş bir insan. yaşadığı şartlar altında bu tarz düşüncelere öncülük edebilecek başka bir insanın olabildiğini düşünemiyorum. bir insanın kendi kendine yetemeyecek durumdayken, bilim konusunda düşünmesi ve kitap yazması... gerçekten inanılmaz, anlatmaya kelimelerim yetmiyor.

yazının başında teknik detaylara pek girmek istemiyordum ama, son paragrafı yazarken duygusallığı üzerimden attım gibi hissettim o yüzden birkaç bir şey yazmasam olmayacak. bana kalırsa james marsh biraz fazlaca çuvallamış bu nedenle en iyi film oscar'ını alabileceğini düşünmüyorum. diğer oscar'lar hakkında ise tam bir şey söyleyemeyeceğim şu an. ilk olarak sahne geçişleri vasattı, bir anda tüm ortam değişiyor ve üzerinden yıllar geçmiş oluyor. ne hikmetse kimse yaşlanmıyor. çocuklar büyüyor, hawking dışında kimsede bir değişiklik yok. varsa bile yılların insan üzerinde ki etkisi filmde gözükmüyordu. ikinci olarak filmin ilk yarısında ki konu kopukluğu sorunu. bunun sebebini bende tam anlayamadım, senaryo mu böyle yazıldı yoksa filmi çekip çok uzun hissedip kestiler mi bilmiyorum. ama diyaloglar bir incir çekirdeğini dolduramayacak kadar eksikti. birkaç akılda kalıcı söz dışında, yerinde ve filme oturmuş güzel diyaloglar göremedim. hawking'in filmin başında kalemi yerden almaya çalışması, hem als'nin başlangıcına dair ufak bir ipucu niteliğindeydi hemde a beautiful mind filminde gördüğümüz masaya kalem bırakma mevzusuna bir göndermeydi gibi geldi bana. hele ki filmin son sahnesinde hawking'in o kalemi yerden kendisinin eğilerek alması, hayatın tüm zorluklarına rağmen kendi çabası ve azmi sayesinde masadan düşen kalemi yerden kaldırmasıydı. filmin en tatlı sahnelerinden biriydi bence. eddie redmayne çok iyi oynamış rolünü, yalnız jane karakterinde gördüğümüz felicity jones için aynısını söyleyemem. oyunculuğu bana doğruymuş gibi hissettirmedi, yaşaması gereken duyguları bana aktramadı şahsen. bilmiyorum ben belki biraz fazla duygusaldım ve jane karakteri bana çok duygusuz geldi. emin değilim.
--spoiler--

bilimle pek ilgilenmeyen arkadaşlar için söylüyorum, endişelenmeden izleyebileceğiniz bir film. hawking'in çalışmalarından çok çok fazla bahsedilmiyor, üstü kapalı bir şekilde geçiyor. izlemenizi önerdiğim bir film.
stephen hawking'i anlatan film. film, klasik hollywood parlatması gibi duruyor. izleyince göreceğiz.

http://www.imdb.com/title/tt2980516/

filmi adı, hawking'in de uğraşından gelir.

görsel

http://en.wikipedia.org/wiki/Theory_of_everything

http://tr.wikipedia.org/w...er_%C5%9Feyin_kuram%C4%B1
--spoiler--
hawking'in hocası tarafından götürüldüğü londra'daki konferansından çok etkilendiği roger penrose'un filmin ilerleyen aşamalarında hawking'in doktora jürisinde yer alması da filmin hoş detayları arasında.
--spoiler--
filmi izlerken adama acimaktan sanatsal konusuna odaklanamamistim. harbiden oynayan herif en iyi erkek oyuncu odulunu hak etmisti ama.
eddie redmayne'nın söke söke oscar kazanmasına vesile olmuş, eddie sayesinde güzel olmuş film

bu güzel oyunculuk için teşekkür ederim kendisine, içimi ısıttı
eddie redmayne'in akla daniel day lewis'in my left foot performansını getiren bir performans sunduğu film. ikisi de egolarını işin içine katmadan sadece karakterlerini yüceltmiş ve her türlü övgüyü haketmişlerdir.
Eddie redmaynenin oarmak ısırtan bir oyunculuk sergiledeği film.