bugün

felix van groeningen'den sizi üzecek, güldürecek, bilmeyene bluegrass sevdirecek mükemmel soundtrack'e sahip, gayet güzel bir film.

http://www.youtube.com/watch?v=87gzF7AJ56Y
açılışından sonuna kadar sizi ekrana kilitleyen bir hüzün yumağı. bazı filmler vardır hani hayata devam etmenizi zorlaştıran kendimizi,hayatımızı geleceğimizi, nereye doğru gideceğimizi, düşünemediklerimizi,bilinçaltına ittiğimiz bazı gerçekleri, yüzümüze şap diye vuran ağlama krizine sokan sahneler sisilesidir. bu filmden sonra yeniden hayata dönmek zor oluyor. yanınızdaki insana uzun uzun bakıyorsunuz,çünkü filmde aşk var hüzün var kaybetmek var. kesinlikle izlenmesi gereken bir film son zamanlarda izlediğim en çarpıcı filmlerden biri oldu. müzik ve kadının seksiliğinden öte; aşkla sevişen bir çiftin mutluluğunun hüznü beni derinden etkiledi. aynı zamanda din ve ateizm konularına bakış açısı cidden izlenmeye değer sahnelerdi. biz yine de inanırız bir gün bir kuş,bir kurbağa yada bir kelebekte vücut bulabileceğimize...

--spoiler--

aslında hep biliyordum.
gerçek olmayacak kadar güzel olduğunu, uzun sürmeyeceğini.
hayatın böyle olmadığını, cömert davranmadığını.
birini sevmemelisin.
birine bağlanmamalısın.
hayat seni kıskanır.
elinden her şeyini alır ve yüzüne güler.
sana ihanet eder..

--spoiler--
son derece başarılı bi felix van groeningen filmi. geçmişte izlediğim filmlerden hikayesiyle lorenzo'nun yağı, oğul odası ve daha da ziyade dinsel tarafıyla 21 gram 'ı çağrıştıran fakat bunu yaparken son derece özgün takılan özellikle de ilk saatlik bölümünün ardından son derece vites büyütüp 2. devresinde harikalar yaratan film.

şu vites büyütme kısmı aslında filme dair de çok şey söylüyor. ölüm öyle bir olgu ki, en hisli birlikteliklerde dahi geçmişte sorun yapılmayan ve belki de örtbas edilen kavramları su yüzüne çıkarabiliyor. kendince masum özür dilemeler'e uzanan süreç kırgınlıklara da vesile oluyor. aslında ilişkiye dair de olduğu gibi kabullenmek eşiği daralıp gidiyor.

aptal kutusunda vaaz veren politik suratlar kendini kandırırken buna alet olan bilim adamlarına acıyabiliyorsunuz. ölümün soğuk yüzü geldiğinde dinsel-sosyo kültürel çatışmalar daha da alevlenebiliyor. bi sanat dalı olarak müzik burada kendini rahatlatma/ boşaltma hatta içindekileri kusma aracı. çünkü hikayelere inanmıyorsunuz. dünya kapkara ve buna sonsuz hizmet eden politikacılar pişmiş kelle modunda gözünüzün içine bakarak yalan söylüyorlar. evet üreyin yapın doğurun ve size ellerimizle berbat bi dünya sunalım. dini de batıl itikatlarla alet edelim olaya. korunmayalım, üredikçe üreyelim. o hızla ilerleyen teknoloji sonra bizi çaresiz bıraksın falan. hep birlikte üzüntülere terk edilelim.

filmde kullanılan bir söz vardı manidar: insanlar, tanrıları korktukları için yaratırlar diye. hakikaten öyle. korkuyoruz evrende teknolojimizle ışın hızıyla yalnızız. çocuk sahibi olmak isteyen aileler en azından şunları kendilerine sorabilmeliler?! evet ona çirkin ve kapkara dünyadan başka sunacak bir şeyimiz kalmadı mı? o politikacılar/ meclisler biz karakoyunları düşünür mü? o daha iyisini hak etmiyor mu?

10 üzerinden 8,5!
edit: aslında 8 puan verilirdi de sanırım hassas dönemde yakalandık. neyse, yarım puan feda olsun.
dram filmi sevenlere şiddete tavsiye ettiğim, ama fast and furios izleyicilerinin kesinlikle izlememesi gereken film.
film hakkında yazılacak o kadar çok şey var ki, hangisinden başlayayım diye düşünüyorum ama yazacak bir şey de bulamıyorum. içime bir şey oturdu sanki. neresini övsem başka bir tarafı eksik kalacak diye korkuyorum. bu filmi izleyin lütfen. hayatın gerçeklerini o kadar güzel ve sade bir şekilde yüzümüze vuruyor ki, neye uğradığımızı şaşırıyoruz.
oscar'a aday olan film lakin la grande bellezza ile birlikte yarışıyor olması film açısından kötü olmuş,evet oscar'ın da la grande bellezza'ya gideceğini düşünüyorum ama hakettiği ilgiyi berlin film festivalinde görmüş olması teselli edici. film drama dalında çok başarılı, spoiler vermek gibi olmasın ama başta her şeyin çok farklı ve farklı açılardan gelişeceğini düşünmüştüm ama her kopuşla beraber sıradanlıktan çıkmakla yetinmeyip hüznü aşıladı üzerime. tam anlamıyla insanın içine oturan bir film,izlenmeli.
http://sallanyuvarlan.blo...ircle-breakdown-2012.html Film eleştirisini okumak isteyenler için.
'Biliyor musunuz? kime acıyorum biliyor musunuz? darwin den bu yana biyolojiye zaman harcayan bilim adamlarına. bu harika dünyayı açıklamaya, tanımlamaya ve öğrenmeye çalışanlara. en zor şartlarda bunu yaparak tüm hayatını harcayanlara. ve hala evrim teorisini sorgulayan birilerinin olduğunu şu an duyanlara. çünkü o yehova ydı. yehova, her şeyi yarattı ve yaratılış altı gün sürdü. 4.5 milyar yıl değil yani. bu sizi kusturmaya yeter. embesil sürüsü! ama size bir şey söylememe izin verin. yehova tevrattaki tanrıdır. dünyanın %80 inin önünde diz çöktüğü tanrı bildiğimiz en kötü insanlardan bile daha kötüdür. incilinizi kontrol edin. onu dikkatlice okuyun. yehova, geri kafalı ve kibirli olan, etnik temizlik yapan, çocuk kurbanlar isteyen ve insanların inançlarını sadistçe test eden bir manipülatör, bir sadist, bir katil, bir ırkçı, bir kadın düşmanı ve bir homofobiktir.huzurunda tevazuyla diz çökelim ve ona şükranlarımızı sunalım diye cenneti, yeryüzünü ve insanlığı yarattığı besbelli olan bir diktatördür.'
dinlerin ahiret inançlarına göndermeler yapan film. müzikler hoş.
izleyiciyi birden fazla yönüyle ölüm, ilişkiler, hayat, din, politika, inanç, psikoloji gibi konular üzerinde düşünmeye yönelten, dram olması dolayısıyla da içe oturan, güzel şarkıların olduğu, arada gülümsetmeli, genelde hüzünlü, özgün olmayı başarabilmiş bir film. her şey dozundaydı diyebilirim. düşünce yapısı olarak didier'le kendimi bayağı bir özdeşleştirdim, bir de buradan çekti beni. tavsiye ederim biz beğendik üzerine uzun kafa patlattık güzel çıkarımlar yaptık sevdiceğimlen.
elise'nin söyledikleri aklıma geldi yine. ne güzel sözler.

--spoiler--

aslında hep biliyordum.
gerçek olmayacak kadar güzel olduğunu, uzun sürmeyeceğini.
hayatın böyle olmadığını, cömert davranmadığını.
birini sevmemelisin.
birine bağlanmamalısın.
hayat seni kıskanır.
elinden her şeyini alır ve yüzüne güler.
sana ihanet eder.

--spoiler--
neden iyi insanların başına hep kötü şeyler gelir diye düşündüren,müzikleriyle kulağınızın pasını silecek bir film.
yönetmenin sağlam işlerinden, kurgusu iyi. Tüm dramatik öğelerin dışında Amerika'ya ve din kavramına giydiriyor.
bol bol ağlatan ve gülümseten bu filmi, müziklerini çok seviyorum. kesinlikle izleyin, izletin. izledikten ne kadar süre geçerse geçsin, müziklerini dinlerken filmden en güzel sahneler mutlaka aklınıza geliyor.
simdiye kadar izledigim en iyi film diyebilirim. bunun sebebi mukemmel bir hikayesi olmasindan ziyade konunun mukemmel islenmis olmasidir. 

basinda, sonunda ve ortasinda hem aglatmis hem gulumsetmis, hem acitmis hem eglendirmistir. tum hisleri iliklerinize kadar yasayabilir, tekrar tekrar izleyecek kadar bagimlisi olabilirsiniz.

ayrica dovme yaptirmaya cesaretimi bu film ile topladim.
içinde bulunduğum ruh haline hiç de iyi gelmeyen filmdir. çok acıtmıştır.
keşke şuana kadar yaşadığım acılara burada nokta koyup, seninle bambaşka isimlerle tekrar bir araya gelebilsek. bunun için ölüm gerekmese.
sıradan bir aile trajedisini beklenmeyen bir derinlik ve yoğunlukla anlatan bir film.

--spoiler--
film benim için sıradan bir melodram gibi başlayıp devam etti. son sahne de dayanılabilir bir duygusallık içeriyordu. ne zaman ki kamera, elise'nin dövmesindeki yazıya zoom yapıp, okunur hale getirdi, göz yaşlarına boğuldum. film pek çok ülkede dövmede yazan yazı ile adlandırılarak gösterime girdi zaten.

bunun öncesinde didier'nin, haberlerde abd'de genetik çalışmalar ile ilgili alınan kontrol kararlarını duyunca, kızının bu tür yasaklar yüzünden tedavi olamayıp öldüğünü düşünerek, küfür edip lanet yağdırdığı sahne de çok iyidir.

--spoiler--
acıyı iliklerine kadar yaşayan hristiyan bir kadınla sakalları çiçeksiz kalmış ateist bir adamın hikayesi.

bir alt satırda filmin sonunu söyleyeceğim, okumayın isterseniz.

--spoiler--

sonunda adamla kadın tartışıyor. o kadar yıpranıyor ki kadın bir gece yarısı bir ton ilaç içerek intihar ediyor. adam vaktinde yetişemiyor. kadın ölüyor. adam hayattayken değerini bilemediği kadın için ölürken şarkı söylüyor.

--spoiler--

ama her hikayenin sonu biraz aynıdır zaten, değil mi?
Üzen bir film olduğu su götürmez gerçek kız arkadaşla izlenilir.
izledikten sonra bana her gece bluesgrass dinleten filmdir.

--spoiler--

"adını sildim didier."

--spoiler--
görsel
Kaliteli bir iç savaş, dram filmi. Her anlamda dopdolu.

Elise'i kaybettiğinde:
"birini sevmemelisin. 
birine bağlanmamalısın.
hayat seni kıskanır.
elinden her şeyini alır ve yüzüne güler.
sana ihanet eder.."
şimdi bir yazarın entrysinde görünce aklıma gelen film. (hemen üstteki yazar)

ne kadar güzeldi ya, bunu kesin izleyin. ef-sa-ne-vi.
“ kuşlar gerizekalıdır” ve “ sigara, alkol kullanımı gebelikte çok sakıncalıdır” kamu spotlu, bir kaç ufak tefek aforizmalar içeren, “ölen ölmüştür öldüğü gün bitmiştir koy götüne çal bro” temalı çalgılı çengili sıkıcı drama filmidir. oyunculuklar iyi senaryo tahmin edilebilirdir. 2 saate yakın süresi olmasına rağmen 5 cümle ile özetlenebilir filmdir.

iyi seyirler efendim.
son sahnesi oldukça vurucu ağır ilerleyen bir dram filmi.

--spoiler--

son sahnedeki dövmeyi görünce izlerken o kadar etkilenmemiş benim dahi tüylerim diken diken oldu. didier daha iyi davranmalıydı bence eşine.

--spoiler--