bugün

the broken circle breakdown

son derece başarılı bi felix van groeningen filmi. geçmişte izlediğim filmlerden hikayesiyle lorenzo'nun yağı, oğul odası ve daha da ziyade dinsel tarafıyla 21 gram 'ı çağrıştıran fakat bunu yaparken son derece özgün takılan özellikle de ilk saatlik bölümünün ardından son derece vites büyütüp 2. devresinde harikalar yaratan film.

şu vites büyütme kısmı aslında filme dair de çok şey söylüyor. ölüm öyle bir olgu ki, en hisli birlikteliklerde dahi geçmişte sorun yapılmayan ve belki de örtbas edilen kavramları su yüzüne çıkarabiliyor. kendince masum özür dilemeler'e uzanan süreç kırgınlıklara da vesile oluyor. aslında ilişkiye dair de olduğu gibi kabullenmek eşiği daralıp gidiyor.

aptal kutusunda vaaz veren politik suratlar kendini kandırırken buna alet olan bilim adamlarına acıyabiliyorsunuz. ölümün soğuk yüzü geldiğinde dinsel-sosyo kültürel çatışmalar daha da alevlenebiliyor. bi sanat dalı olarak müzik burada kendini rahatlatma/ boşaltma hatta içindekileri kusma aracı. çünkü hikayelere inanmıyorsunuz. dünya kapkara ve buna sonsuz hizmet eden politikacılar pişmiş kelle modunda gözünüzün içine bakarak yalan söylüyorlar. evet üreyin yapın doğurun ve size ellerimizle berbat bi dünya sunalım. dini de batıl itikatlarla alet edelim olaya. korunmayalım, üredikçe üreyelim. o hızla ilerleyen teknoloji sonra bizi çaresiz bıraksın falan. hep birlikte üzüntülere terk edilelim.

filmde kullanılan bir söz vardı manidar: insanlar, tanrıları korktukları için yaratırlar diye. hakikaten öyle. korkuyoruz evrende teknolojimizle ışın hızıyla yalnızız. çocuk sahibi olmak isteyen aileler en azından şunları kendilerine sorabilmeliler?! evet ona çirkin ve kapkara dünyadan başka sunacak bir şeyimiz kalmadı mı? o politikacılar/ meclisler biz karakoyunları düşünür mü? o daha iyisini hak etmiyor mu?

10 üzerinden 8,5!
edit: aslında 8 puan verilirdi de sanırım hassas dönemde yakalandık. neyse, yarım puan feda olsun.