bugün

ingiliz şair. tanrıtanımazlığın gerekliliği isimli yergisinden ötürü oxford'dan atıldı ve babası tarafından reddedildi. kadın ile erkeğin beraberliğini, kurtarıcı bir ilişki olarak kutsadı ve umudunu doğuya bağladı. şiddete karşı çıkmanın ve sosyal baskılara direnmenin simgesi bir kişiliktir. bir deniz fırtınasında ölmüş ve cesedi törenle kumsalda yakılmıştır.
deli bir adam ,muazzam bir şairdir ki,kim ne yaz sa az gelir...
Percy Bysshe Shelley (4 ağustos 1792 --8 temmuz 1822)
ingiliz romantik dönem şairlerinin zirvesidir bence. ilk vejeteryanlardandır,eşi mary shelley Frankestein'ın yazarıdır.1822'de 29 yaşında boğularak ölmüş ve italya'da sahile vurduğu yerde yakılmak suretiyle kendisi için bir cenaze töreni düzenlenmiştir. törende, lord byron, arkadaşının kafatasını hatıra olarak saklamak istemiş, ancak yine bir yazar olan aile dostları edward trelawny buna izin vermemiştir. fakat, yakma esnasında kalp bir türlü yanmayınca, trelawny kalbi ateşten çıkarmış ve percy'nin dul eşi mary shelley'ye vermiştir. kalp sonunda, oğlu öldüğü zaman, onunla beraber gömülmüştür.

I Arise From Dreams Of Thee

I arise from dreams of thee
In the first sweet sleep of night,
When the winds are breathing low,
And the stars are shining bright
I arise from dreams of thee,
And a spirit in my feet
Has led me&;who knows how?
To thy chamber-window, sweet!

The wandering airs they faint
On the dark, the silent stream,
The champak odors fall
Like sweet thoughts in a dream,
The nightingales complaint,
It dies upon her heart,
As I must die on thine,
O, beloved as thou art!

O, lift me from the grass!
I die, I faint, I fall!
Let thy love in kisses rain
On my lips and eyelids pale,
My cheek is cold and white, alas!
My Heart beats loud and fast
Oh! press it close to thine again,
Where it will break at last!

son kıtası vurucudur eğer aynı şiddetle okur ve anlarsanız,şöyle bir şey..tamamen kendi çevirim ve kendi yorumumla...

seni gördüğüm rüyalardan uyanıyorum..

seni gördüğüm rüyalardan uyanıyorum
gecenin ilk tatlı uykusundayken
meltemler serin serin eserken
ve gökyüzünde yıldızlar parlarken
seni gördüğüm rüyalardan uyanıyorum
ve ayaklarımdaki bir hayalet
beni taşıdı.kimbilir nasıl?
senin odanın penceresine,aşkım!

yolunu şaşırmış rüzgarlar yorgun düşüyorlar
karanlıkta,sessiz derenin kenarında
manolya kokuları siniyor üzerime
rüyalardaki tatlı kaçamaklar gibi,
bülbüller dert yanıyorlar,
senin kalbinde son buluyor herşey
bende senin kalbinde ölmeliyim..
ah,aşkım seni çok seviyorum..

beni yerden kaldırın,
öldüğüm,bayıldığım,düştüğüm!!
bırak aşkın yağmur olarak yağsın
dudaklarıma ve solgun gözkapaklarıma
yanaklarım soğuk ve beyaz,ey tanrım!
kalbim hızla çarpıyor,deli gibi..
ah,al kalbimi, senin kalbinin üstüne bastır
eğer kırılacaksa eninde sonunda
bırak kırılsın orada.....
yasadigi donemin icinde bulundugu occultism modasina ayak uydurup lucifer'e fena halde kafayi takmis bir zattir kendisi. seytan uzerine yazdigi bir makalede soyle demistir: 'isaya'da yanlis yorunlanmis bir bolum disinda, ona neden lucifer dendigini anlamiyorum'. haklidir cunku lucifer adi incil'de yoktur.

lucifer aslinda hic kimsenin adi degildir, yalnizca isik getiren demektir. lucifer gunes dogmadan hemen once gorulen sabah yıldızıdır*, venus gezegenidir. shelley'e gore; lucifer ve satan'ın özdeşleştiği yegane yer isaya'dan gelir: 'cennetten nasıl dustun, lucifer, sabahin oglu'. isaya yine de seytani kasdetmez cunku lucifer hirsindan dolayi oluler diyarina dusen bir babil kralidir.

shelley'in seytanlara olan ilgisi lord byron'la olan dostlugundan kaynaklanmaktadir. cok iyi bilindigi gibi, 1816 yazinda shelley, mustakbel esi mary wollstonecraft, lord byron, byron'in doktoru john polidori ve claire claremont bir satoda toplanmislar, vakit gecirmek uzere birbirlerine korku hikayeleri anlatmaya baslamislardir.o gece mary frankenstein romanının taslagini yazmis, dr. polidori de, once sheridan le fanu'nun romanlastiracagi ve sonra carl dryer'in filme çekeceği the vampyre'in öyküsünü yazmistir. lord byron ve shelley'e herhangi birsey yazmak nasip olamadigindan demonoloji uzerine dusunmek kalmistir.

oNEMLi DiPNOT: VAKTi zamaninda bYRON iSTEDiGi KADAR 'benim' diye iDDiA EDEDURSUN, the vampyre'nin yazari polidori'dir.
i.

beni gözetleyen uykusuz saatlerde
yatağıma uzanmışım,
yıldızlarla işlenmiş gökçe kilimler
serilmiş üzerime
gökyüzünün engin ay ışığından,
bulanık gözlerimden; yoğun
rüyalarla sürüklenirken
uyandım, ne zaman ki
anneleri, gri gün doğumu,
onlara rüyaların ve ayın
kaybolduğunu söylediğinde.

ii.

sonra yükselirken ve ilerlerken
cennetin mavi kubbesine,
dağları geçiyorum ve dalgaları,
üzerimdeki giysiyi
okyanusun köpüklerine bırakarak;
ateşten adımlarım bulutları yarıyor; boşluklar
aydınlık varlığımla doluyor, ve hava
yeşil dünyayı bırakıyor benim çıplak kucaklayışlarıma.

iii.

güneş ışınları benim damarlarım,
geceyi ve günün korkularını seven
kötülüğü öldüren;
hastalık yayan ya da düşleyen tüm insanlar
benim zafer yolumdan uçuyorlar
doğru düşünceler ve açık eylemler
yeni bir gücü taşıyor,
karanlığın krallığı yok olana dek.

iv.

bulutları beslerim, gök kuşağını ve çiçekleri
onların göksel renkleriyle; ayın küresi
ve kusursuz yıldızların kutsal bahçesi
benimle çevrelenir; bir giysi gibi;
yeryüzünün ve cennetin hangi ışığı parlarsa
bana ait olan tek bir gücün parçalarıdır.

v.

öğlen cennetin tepesinde dururum,
sonra isteksiz adımlarla aşağıya yönelirim
atlantigin* düzce bulutlarına doğru;
arkamda bıraktığım acı için
onlar ağlarlar ve kaşlarını çatarlar:
hangi bakış daha mutluluk vericidir şu gülüşten
batının adasından* sakinleştiririm onları.

vi.

ben evrenin kendine bakan
ve kendini kutsal bilen gözüyüm;
bütün uyumun aracı ve kitabesi
bütün alametler, bütün şifalar benim
bütün sanatın ışığı; ve doğanın.
benim şarkımadır
zafer ve övgü, onun doğru varoluşuna.

insanın dünyadaki eşsiz özgürlüğünü, yok etme, yeniden yapma ve yaratma gücünü bu kadar güzel anlatabilen, insanın niteliğini farketmeden baktığı tanrısal ellerini bu kadar keskin gözlerle görebilen bir kişi daha, bu dizelerin taşıdığı varoluşu sorgulamayı yararsız kılan anlamı verebilen bir kalem daha yoktur.
--spoiler--
solmayan çiçeklerin içinde
uyuyan kocaman umutları
ince gökkuşağı kanatlarıyla saklanırlardı
ölüm şeklinde...
--spoiler--
anarşizm bir düşünce ve hareketin tarihi kitabının yazarı george woodcock'un deyimiyle; anarşist yenilenme rüyasına şiirsel ifadesini veren, william godwin'in en tanınmış öğrencisi.

'' altın çağı yeniden başlıyor dünyanın.
geri geliyor güzel günler,
bir yılan gibi deri değiştiriyor dünya
kışlık yas giysileri yıpranmış;
cennet gülümsüyor, inançlar ve imparatorlukar ışıldıyor
sona ermekte olan bir rüyadaki enkazlar gibi.''
Karar Verdim
''Karar verdim sert, korkusuz olmaya...
Yasaklanmış madenlerde günlerce,
bigi topladım şevkle,
nefret ettim sömürenlerden,
soğuk kaldım yavşak sözlere.
O gün insan bakışlarına gizlenip,
bir zırh dövdüm ruhuma,
ümit ve düşüncelerden su verdim.
Ayrılamam asla onlardan!..
Ve birden anladım ki yalnızlıkta
susuzluk, ümit içerisinde kalbim eriyor...
Ruhum buzdu, karşıma sen çıktın
ulu bilgin, yükseklerden!
Sen vahşi kışta güneş gibi,
içime bahar getirdin
ve öylesine muhteşem ve öylesine korkusuz
sen zincirlerin yerine özgürlük verdin.
Dünya yalanına kinlenen, sen
bulutlu gökte parlak bir ışıktın.''*
Zincirden Kurtulan Prometheus

Tahtlar, sunaklar, zindanlar, yargı yerleri
Krallık asâları, papalık taçlarıyla,
Kılıçlar, zincirlerle, hesaplı bir haksızlığın
Yanlış bilgilerle dolu koca kitaplarıyla
Ezilen zavallı insanların
Bilinmez bir tapınağın hortlakları,
Korkunç, barbar gölgeler gibi dolaştıkları yerler…
Yaban, azgın, karanlık, aşağılık ve korkunç
Nice adlar altında nice kılığa giren,
Ne tanrıca, ne insanca sevilen bu iğrenç karaltılar
Dünyaların zorbası Jupiter’di hep;
Ulusların ürkerek kanları ve umutsuzluktan yenik yürekleriyle,
Ve sevgileriyle boyun eğdikleri,
Sunaklarına toz içinde, çelenksiz sürüklendikleri,
insanların çaresiz gözyaşları içinde baş verdikleri,
Korkuyla, nefrete dönen bir korkuyla, övdükleri
O asık yüzlü, ürküten putlar yıkılıyor şimdi
Kimsesiz kutsal mezarlarının toprağı üstüne…
O iğrenç maske düştü artık, insan
Boyunduruksuz, özgür, sınırsız ama eşit,
Ne sınıf, ne oymak, ne ulus,
Korkudan, baskıdan, ezilmekten uzak
Kendi başına buyruk insan
Uyan

daldığın uykulardan arslanlar gibi uyan,
yenilmez sayılarla kapılarına dayan,
zincir halkaları, çiğ taneleri örneği,
sen uyurken kaplamış olsalar da her yerini,
silkelen, kır, at, bırak toprağa,
yapabilrsin, çünkü sen halksın, çoksun,
onlarsa sayıca asla ulaşamazlar sana
Aşkın Felsefesi

Pınarlar nehire erir
Nehirler okyanusa
Sonsuzcana iç içe cennetin rüzgârları
Ne hoş duyumsayıştır bu
Dünyada yalnız değil hiçbir şey
Her şey kutsal akışında
Bir diğerinde erirken
Ya sen neredesin?

Bak dağlar öpüyor göğün yücesini
Dalgalar birbirleriyle kucaklaşmada
Bağışlanır mı tohumlarının reddettiği
Anaçiçek
Bak güneş kucaklıyor yeryüzünü
Ve ayışığı öpüyor denizi
Bütün bu öpüşmelerin ne değeri var ki
Tutup öpmüyorsan beni.
iNGiLTERE, 1819

içi geçmiş bir kral, bir ayağı çukurda, tıknefes ve kör, leş gibi bir kral.
Bir sürü prens, alıklar soyu, halkın nefreti içinde soluyan tortular.
Cahil, duygusuz ve sağır yöneticiler, yapışmışlar sülük gibi bitkin ülkelerine.
Düştü düşecekler, bir fiske bile istemez, kanla o kadar şişmişler.
Aç ve çıplak bir halk, ezilen ezilen ezilen bir halk, ham topraklarda
Özgürlüğü boğan bir ordu, halkını kırıp geçiren ve soyan çöpüne dek.
Kim baştaysa onun uşağı, onun kulu kölesi bir ordu.
Ve yasalar, suça iten, yoldan çıkaran, astığı astık, yaldızlı ve kanlı
Ve tanrısız bir din ve kutsal bir kitap, hiç açılmaz bir kitap, mühürlü.
Ve bir senato, zorla ayakta duran, kokuşmuş, sarsak, gücü kuru.
Ölümsüz bir ışık doğacak yarın bütün bu mezarlardan,
Boğacak aydınlıklara kasırgalı günlerini çağımızın.
Prometheus Unbound adlı muazzam eserin yaratıcısı. Böyle bir eserin henüz türkçeye çevrilmemiş olması ise büyük bir kayıptır.
kitaplari gece yarisindan sonra guzel gidendir. ozellikle disarida ugultulu bir hava varken.
romantizm'in en önemli şairlerinden birisidir.
Ey Güzellik Ruhu, sen ki kutsarsın renklerinle her
düşünceyi ve her insanca biçimi üzerinde parıldadığın,
nerelere gittin?