mansur ene'l hakk söyledi,
haktır sözü hak söyledi.
mısraları gibi hallac yanlısı olmasından ötürü derisi yüzülerek idam edilen divan şairi. mutasavvıf.
rivayet odur ki; başmüftü onun hakkında: bu adam pistir, kanı da pistir. kimin neresine sıçrarsa, sıçrayanın da o uzvu kesilme gerektirir. fetvasını vermiş. derisi yüzülmek suretiyle infaz edilirken, tesadüf bu ya, başmüftünün parmağına sıçramış nesimi'nin kanı. başmüftü ise bunun üzerine "kesilme gerekmez, biraz suyla temizlenir" demiş. bu olayı gören nesimi ise derisi yüzülürken doğaçlama olarak bir gazel söyler:
zahidin bir parmağın kesseler dönüp haktan kaçar
gör ki bu miskin aşığı ser-pa soyarlar ağlamaz.
"nesimi, infazının gerçekleşeceği yere götürülürken, bir minarenin tepesinden, imamın biri ezan okumaya başlar. nesimi bir anda bağırıp çağırmaya başlar bunu duyunca. "yalancı, sahtekar, hadi oradan, in oradan aşağı" şeklinde bağırır. orada bulunan herkes ona kızgınlıkla bakar ve içlerinden bir cellat ona hiddetle sorar, "sen nasıl bir adamsın, idama götürüyoruz seni, hala allaha küfrediyorsun, hiç mi akıllanmıyorsun?" nesimi bir anda cellatların elinden kurtulur, bir taşın üzerine çıkar ve cevap verir, "eğer o adam bir kez olsun, içinden gelerek allah deseydi, üstünde bulunduğu minare devrilir, taşları erir giderdi!" nesimi taşın üzerinde allah diye bağırır, üstünde bulunduğu taş toz haline gelir, erir gider. bu mucizeyi gören çevredekiler yine de nesimiye inanmaz ve de nesimi derisi yüzülerek idam edilir."
enel hakk inancını benimsemiştir, idamı da bundan kaynaklanmaktadır.
edit: buna benzer bir hikaye de hacı bektaşı veli için söylenir. hal böyle olunca, bu hikayelerin sadece halk arasında anlatılan ve kişiyi yüceltme maksadı taşıyan, aşırı abartılmış hikayelerden ibaret olduğu düşüncesindeyim. zira hem hacı bektaşı veli için hem nesimi için ezan okuyan imama "yalancı" dedikleri söylenir, bu bana kalırsa iki hikayenin de halkın uydurduğu hikayeler olduğuna bir delildir.
kaldı ki bilal i habeşi(radıyallahu anh)gibi bir zatın da zamanında ezan okumuş olduğunu bilmemize rağmen altındaki yerin paramparça olduğuna dair bir rivayet hakkında bilgimiz yok ise, sanırım bugün bu hikayelere sadece hikaye dememizde bir mahzur da yoktur.
şiirleri şeriata aykırı görüldüğü için öldürülmüştür. birçok gazeli bulunan, şiirlerinde dili ve anlam bütünlüğünü kusursuz kullanan tasavvuf şairidir.
hurufîliğin en önemli isimlerinden birisidir. alevî kesimde ve anadolu'daki hurufî şairler için bir idol hâline gelmiştir. öldükten sonra arkasından bir çok ağıt (mersiye) yazılmıştır. rivayete göre derisi yüzüldükten sonra sarayın yedi giriş kapısına asılmıştır.
Seyyid Nesîmî'nin 1369/1370 yılında Şamahı'da doğduğu, küçük yaşta Kuran'ı öğrendiği,
klasik islâm eğitimi aldığı, Türkçe-Farsça-Arapça bildiği, önce Hallac-ı Mansur'un gönül
dostu Şeyh Şibli'ye daha sonra Esterabi Fazlullah'a bağlandığı, Hurufilik öğretisini benimseyerek
başarılı bir propagandacı olduğu, Fazlullah'ın sağlığında ve ölümünden sonra Anadolu,
Azerbaycan, Irak, iran, Suriye'de pek çok yere giderek görüşlerini yaymaya çalıştığı,
son olarak Halep'te "Enelhak" dediği için 1417 yılında Emir Yeşbeğ zamanında derisi
yüzülerek öldürüldüğü kabul edilir.
Seyyid Nesîmî üzerine bilinenler ne yazık ki yeterli değildir. Sınırlı sayıda yazılı kaynakta
anılmakta daha çok söylencelerden ve yapıtlarından yola çıkılarak hakkında bilgi
edinilmektedir. işin iyi yanı, Türkçe ve Farsça Divanı ve Arapça bir divan boyutunda
şiirleri elimizdedir. Mukaddimet-ül-hakayık adlı ona ait olduğu kabul edilen düzyazı bir
yapıtı ile insan adlı bir risalesi vardır.
kaynak:http://www.siir.gen.tr
Seyyid Nesimi diye bilinen kesin olmamak kaydıyla Bağdat civarında Nesim kasabasında doğduğu söylenen 15. yüzyılda yaşamış bir ozan. Yaşam öyküsüne ilişkin ayrıntılı bilgi günümüze ulaşmamıştır. Şeriata aykırı görülen davranışları nedeniyle Halep'te derisi yüzülerek öldürüldüğü biliniyor.
Senden ırağ ey sanem şâm u seher yanaram
Vaslunı arzûlaram dahi beter yanaram
Aşk ile şevkun odı cânuma kâr eyledi
Gör nice tâbende uş şems ü kamer yanaram