bugün

ebu hanife* için kullanılan sıfattır. mealen "ulu önder" anlamına gelir.
çağımızın büyük islam bilgini yaşar nuri öztürk tarafından islam'da akılcılığın ve zulme karşı isyanın bayrak ismidir. islam dininde arap emperyalizmine dolayısıyla emevi ve abbasi hanedanlarına karşı çıkmış, hz. ali şiasının haklarını savunuş ancak şia tarafından da sevilmemiş son derece önemli bir insandır büyük imam hazretleri. hanfiliğin babası anlamında ebu hanife adıyla anılmaktadır.
söylenene göre 40 yıl boyunca sabah namazını yatsı abdesti ile kılmıştır. niye böyle birşey yapmış gerçekten bilmiyoruz. belki de delidir.
türklerin mezhep imamı ebu hanife(r.a)nın lakabıdır(büyük imam anlamına gelir)...ehl-i sünnetin kurucusudur...peygamberler ve ashaplarından sonra en üstün kimse olduğu umud edilir...800.000.000 aşkın müslümanın imamıdır...
asıl ismi numan ibn i sabit tir. ehl i sünnet kavramının ne olduğunu bilmeyenler tarafından kurucusu olduğu iddia edilse de öyle değildir. devrinin en önemli fakihi olmasına rağmen türklerin mezheb imamı olması ayrı bir düşünce garabetidir. kendisinin türk olduğu tarihen sabittir ancak kendisi de dahil olmak üzere hiçbir mezheb imamı ''ben şu mezhebi kurdum'' iddiası ile ortaya çıkmaz. zira mezheb ne bir müessesedir ne de ticarethane. alim zatların uyguladıkları metodların arkasından gelenlerce tekrar edilmesiyle oluşmuş ekollerdir. bununla beraber kendisi geçimini ticaretle sağlamıştır ve yine tarihen sabittir ki yaşadığı dönemin hatırı sayılır zenginlerindendir. aşkın bir servete rağmen hala isminin yüceler ile anılması ise kendisinin büyüklüğüne ve dünya malına tevessül etmeyişine işarettir zannedersem.
islam dininde peygamberin yaşamını yitirmesinden sonra islamın üzerine kabus gibi çöken karışıklıklar, halife kavgarı, siyasi atışmalar ve müslümanın müslümanı kırdığı buhranlı günlerde islam'da akılcılığı ve dini anlamak için öncelikli olarak kuran'ı anlamak gerektiğini belirten büyük imam.
ebu hanife lakabıyla da tanınan büyük din alimi.
Ne tarafa dönmeli?
Bir adam imam-ı Âzam’a gelerek sordu:
"Yıkanmak için nehre girdiğimde kıbleye mi yöneleyim, başka yöne mi?"
imamı Azam tebessüm ederek cevap verdi:
Bir adam imam-ı Âzam’a gelerek sordu:
"Yıkanmak için nehre girdiğimde kıbleye mi yöneleyim, başka yöne mi?"
imamı Azam tebessüm ederek cevap verdi:
"Çıkınca elbisesiz kalmak istemiyorsan, elbiselerinin olduğu yöne dön."
tarihin hiçbir döneminde anlaşılamamış bir islam alimidir. günümüzde de onu takip ettiğini iddia eden tarikatçı hödükler, onun ömrü boyunca mücadele ettiği ve onu hapishanelerde işkence ile şehit eden emevi-abbasi faşizminin fedailiğini yapmaktadır.
Ebu hanife olarak bilinen islam dinindeki peygamberlerden sonra gelen büyük imamlardandır. islamdaki iç karışıklık , halife ve iktidar anlayışlarına karşı kur'an ın hükümlerinin geçerli olması gerektiğini savunmuş ve böylece aslında istemeyeceği islamda ayrılık sebebi olacak bir mezhepleşmenin kurucusu olmuştur. Bu yüzden kendi düşünce sisteminin zamanın Abbasi Devletinin ikinci Halifesi Ebu Cafer Mansur'a uymadığı için , bağdat'ta 767 yılında zehirletilerek şehit edilmiştir.
hakkındaki entrylerin bir sayfayı geçmemesine şaşırdığım büyük alim. ebu hanife. peygamber(sav) ve halifeler ve ehl-i beyt'ten sonra ki adamdı. ehli sünnettendir.
Bir gün Imam-ı Azam hazretleri döneminde, bir adam imam-ı azam'ın arkasından konuşur. Bir nevi dedikodu. Orada bu konuşmalar arasında olan başka bir adam ise bu konuşmaları imam-ı azam'ın yanına gider ve hakkında konuşulanları anlatır. Bunun üzerine imam-ı azam bir kutu şeker hazırlatır ve arkasından konuşan adamın evine gider. Kapısını çalar ve adam çıktıktan sonra imam-ı azam adama şöyle der: "işittim ki günahımı almışsın. Bu hediyemi kabul buyur. Gerçi senin yaptığın bu cömertik karşısında bu şeker hiçbir şey ama olsun."
vasiyeti:

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

iman; lisan ile ikrar, kalb ile tasdiktir. Sadece ikrar iman olmaz. Çünkü sadece ikrar iman olsaydı, bütün münafıkların mü'min olmaları gerekirdi. Keza sadece tasdik de iman olmaz. Eğer sadece tasdik îman olsaydı, bütün kitap ehlinin mü'min olması gerekirdi. Halbuki Allah; "Allah şahitlik eder ki, münafıklar yalancıdırlar."(el-Münafikun,1) ve "Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler Peygamberi oğullarını tanır gibi tanırlar."(el-Bakara,146.) buyurmaktadır.

iman artmaz ve eksilmez. Çünkü, imanın artması ancak küfrün azalmasıyla; eksilmesi de küfrün artmasıyla tasavvur olunabilir. Bir şahsın aynı durumda mü'min ve kâfir olması nasıl mümkün olur? Mü'min gerçekten iman eden, kâfir de gerçekten inkâr eden kimsedir. imanda şüphe olmaz. Zira Yüce Allah "Onlar gerçekten mü'minlerdir."(el-Enfal,4.) ve "Onlar gerçekten kâfirlerdir."(en-Nisa,151.)buyurmaktadır. Muhammed'in ümmetinden âsi olan kimselerin hepsi gerçekten mü'min olup, kâfir değillerdir.

Amel imandan ayrı, iman da amelden ayrı şeylerdir. Mü'minin bir çok zaman bazı amellerden muaf tutulması bunun delilidir. Bu muaflık halinde mü'minden imanın gittiği söylenemez. Âdet gören bir kadın, namazdan muaftır. Fakat, ondan imanın kaldırıldığını, yahut imanın terkedilmesinin emredildiğini söylemek caiz değildir. Şâri' o kimseye "Orucu terket, sonra da kaza et," demiştir. Fakat "imam bırak, sonra kaza et," denilmesi caiz değildir. Fakirin zekât vermesi gerekmez, demek caizdir. Fakat fakirin iman etmesi gerekmez demek caiz değildir.

Hayrın ve şerrin takdiri Allah'tandır. Eğer bir kimse hayır ve şerrin takdirinin Allah'tan başkasından olduğunu söylerse, o kimse Allah'ı inkâr ve tevhid inancını iptal etmiş olur.

Ameller; fariza, fazilet ve masiyet olmak üzere üç kısma ayrılır. Farizalar, Allah'ın emri, dilemesi, muhabbeti, rızası, kazası, kudreti, ilmi, muvaffak kılması, yaratması ve Levh-i Mahfûz'da yazması iledir. Fazilet (farz olmayan ameller) Allah'ın emri neticesi olan amel değildir. Eğer öyle olsaydı, fariza olurdu. Fakat fazilet olan ameller Allah'ın dilemesi, muhabbeti, rızası, kaderi, kazası, hükmü, ilmi,muvaffak kılması, yaratması ve Levh-i Mahfûz'da yazması neticesidir. Ma'siyet olan amel Allah'ın emri neticesi değildir, fakat Allah'ın muhabbeti, rızası ve muvaffak kılması olmaksızın; dilemesi, kazası, takdiri, hızlanı (yardıma ihtiyaç duyulduğu anda yardımı kesmek), ilmi ve Levh-i Mahfûz'da yazması iledir.

Allah'ın ihtiyacı olmaksızın Arş üzerine istiva ve istikrarı vardır. Muhtaç olmaksızın arşı ve başkalarını muhafaza eder. Eğer Allah'ın ihtiyacı olsaydı, mahlûklar gibi âlemi icad ve tedbîre kadir olamazdı. Oturmak ve karar kılmaya muhtaç olsaydı, Arş'ın yaratılmasından önce Allah'ın nerede olduğu sorusu ortaya çıkardı. Yüce Allah bundan münezzehtir.

Kur'ân, Allah-u Taâla'nın mahluk olmayan kelâmı, vahyi, tenzili, ilâhî zâtının aynı olmayan, zatından da ayrı düşünülemeyen kelâm sıfatıdır. O, mushaflarda yazılı dille okunur, kalplerde yer tutmaksızın muhafaza edilir. Mürekkep, kâğıt ve yazıların hepsi mahlûktur. Zira bunlar kulların fiilleri sonucudur. Fakat Allah'ın kelâmı mahlûk değildir. Yazılar, harfler, kelimeler, işaretler kulların anlama ihtiyacından dolayı mânâya delalet eden şeylerdir. Allah'ın kelâmı zâtıyla kaim olup, mânâsı bu delalet edici şeylerle anlaşılır. Allah'ın kelâmının mahlûk olduğunu söyleyen kimse kâfir olur. Allah-u' Taâla daima kendisine ibâdet edilendir. Kelâmı ise kendisinden ayrılmaksızın okunan, yazılan ve hıfzolunandır.

Muhammed'den sonra bu ümmetin en faziletlisi Ebû Bekr es-Sıddîk, sonra Ömer, sonra Osman, sonra da Ali'dir (Allah hepsinden razı olsun). "ilk önce iman edenler, herkesi geçenlerdir. Allah'a yakın olanlar onlardır. Onlar Naîm cennetlerindedir."(el-Vakıa,10.) âyeti bu hususu ifade eder. Önceliği olan herkes daha faziletlidir. Onları her mü'min ve muttaki sever, buğzedenler münafık ve kötü kimselerdir. Kullar amelleri, ikrarları ve marifetleri ile mahlûkturlar. Fail mahlûk olunca onun fiillerinin evleviyetle mahlûk olması gerekir.

Allah-u Taâla mahlûkatı âciz ve zayıf oldukları halde güçleri olmaksızın yaratmıştır. Onların yaratıcı ve rızıklandırıcısı "Sizi yaratan, sonra besleyen, sonra sizi öldüren, sonra dirilten Allah'tır."(er-Rum,40.) âyetine göre Allah-u Taâla'dır. Helâl kazanç ve helâlinden mal biriktirmek helâldir. Haramdan mal biriktirmek ise haramdır. insanlar üç kısma ayrılır: imanında samimi olan mü'min, küfründe direnen inkarcı kâfir ve nifakında sebat eden iki yüzlü münafık. Allah-u Taâla mü'mine ameli, kâfire imanı, münafığa da ihlası farz kılmıştır. "Ey insanlar; Rabbinizden korkun"(el-Hac,1.) âyetinde "Ey mü'minler, Allah'a itaat edin", "Ey kâfirler; Allah'a iman edin", "Ey münafıklar; ihlaslı ve samimi olun," mânâsı vardır.

istitaat (kulun fiili için gerekli güç) fiilden önce de sonra da değil, ancak fiille beraberdir. Eğer istitaat fiilden önce olsaydı, kul ihtiyacı anında Allah'tan müstağni olurdu. Bu ise "Müstağni olan Allah'tır. Sizler ise muhtaçsınız." (Muhammed,38.) âyetine muhalif olurdu. istitaatin fiilden sonra olması, fiilin takat ve istitaatsız meydana gelmesini gerektireceği için muhaldir.

Mestler üzerine meshetmek vârid olan hadîse göre caiz olup; mukim için bir gün bir gece, yolcu için üç gün üç gecedir. Hadîs, mütevatire yakın olduğu için inkâr edenin küfründen korkulur. Seferde namazları kısaltmak ve oruç tutmamak ruhsattır. "Sefere çıktığınız zaman namazı kısaltmanızda beis yoktur."(en-Nisa,101.) ve "içinizden kim hasta olur veya seferde bulunursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde oruç tutar."(el-Bakara,184) âyetleri bu hususu ifade etmektedir.

Allahu Teâla "Kalem"e yazmasını emretmiş, Kalem de "Ne yazayım ya Rabbi" demiştir. Allah-u Taâla da ona "Kıyamete kadar olacak şeyleri yaz," buyurmuştur. (Ebû Davud, es-Sünne, 16; et-Tirmizî, el-Kader, 17; ibnu Hanbel. el-Müsned, V/217, 218, 219.)"Onların işledikleri her şey defterlerde kayıtlıdır. Küçük, büyük her şey yazılıdır."(el-Kamer,52,53.) âyeti bunu belirtmektedir.

Şüphesiz kabir azabı vardır. Münker ve Nekir suali haktır. Bu konuda hadîsler varid olmuştur. Cennet ve Cehennem haktır. Ve ehli için yaratılmıştır. Allah mü'minler için Cenneti "Müttakiler için hazırlanmıştır."(A’li-imran116.) kâfirler için de Cehennemi "Kâfirler için hazırlanmıştır."(el-Bakara,24.) âyetlerinde yarattığını belirtmiştir. Allah Cennet ve Cehennem'i sevap ve ceza için yaratmıştır. Mizan haktır. "Kıyamet günü adalet terazilerini kuracağız. Hiç bir kimse, hiç bir şeyde haksızlığa uğramayacaktır."(el-Enbiya,47) âyeti bunu ifade eder. insanın kitabını (amel defterini) okuması haktır. "Kitabını oku! Bu gün senin nefsin kendi hesabını görmek için kâfidir."(isra,14) âyeti bunun delilidir.

Allah bu nefisleri ölümden sonra da ellibin sene miktarınca tutan günde; ceza, sevap ve hakların edası için diriltir. "Şüphesiz, Allah kabirlerde bulunanları diriltecektir." (et-Tirmizi, el-Kader, 17.)âyeti bu hususu' belirtir. Cennet ehlinin Allah-u Taâla'ya keyfiyet, teşbih ve cihet olmadan mülaki olmaları haktır. Peygamberimiz'in (Allah salât ve selâm eylesin) şefaati büyük günah işlese de Cennet ehli olan her mü'min için haktır. Aişe, Hatice'den sonra kadınların en faziletlisi, mü'minlerin annesi, zinadan uzak, râfizîlerin iftira ve iddialarından beridir. Kim ona zina isnadında bulunursa, kendisi zina mahsûlüdür.

Cennet ehli Cennet'te, Cehennem ehli de Cehennem'de ebedî kalacaklardır. Allah-u Taâla mü'minler için "Onlar Cennetliklerdir, orada ebedî kalacaklardır." (ibn Hanbel, el-Müsned, V, 217,218,219.)kâfirler için de "Onlar Cehennemliklerdir, orada ebedî kalacaklardır." (Ali-imran,116) buyurmaktadır.

kaynak: vikipedi
islamın devrimcisidir. niye bu kadar saklanmaya çalışılır neden insanların beynini kullanması taraftarı olan bu mübarek kişilik perde arkasında kalır anlamam. burada da aynı durumun olması içler acısı bir durum.
birilerinin buyrukarını kur'an'ın ve peygamberin buyrukarından yukarıda tutmaya çalışanların gizlediği büyük zat. dinimizde varolmayan şeyleri dinin emriymiş gibi gösterenler gerçekler ortqya çıkınca 'peki biz bugüne kadar neden farklı biliyorduk' diye soran yüzmilyonlar tarafından naletle anılacak. peki onların hakk teala karşısında hali ne olacak?
çok mütevazi olduğu kadar muhteşem derecede de alimdir. mesela " bu fakir namazla ilgili 12.000 konudan sadece 8.000'ine vakıftır" sözü dikkate şayandır. allah şefaatine nail eylesin.
Meydana çıkar köylüye sorar:
Şu ağacı görüyormusunuz?
Köylü :evet
Şu evi görüyor musunuz?
evet
Şu dağı görüyor musunuz?
evet
Peki Allah'ı görüyor musunuz?
Cahil köylüde ses yok...
Dinsiz :Yok ki göresiniz der.
Köylüden bazılar henüz 12 yaşında olan imam_ı Azam Ebu Hanefi ye haber verirler.
Mübarek gelir.Dinsiz ona da aynı şeyleri söyler.
Hazret bunun üzerine köylüye sorar:
Bu adamın şapkasını görüyor musunuz?
Köylü: evet
Ayakkabısını görüyor musunuz?
Evet
Peki aklını görüyor musunuz?
köylü:Hayır!!!
işte muhteşem zeka ve cevap:Yok ki göresiniz.
döneminde hz. osman aleyhtarlığının üst seviyeye çıkması sebebiyle, hz. osman'ın yahudi olduğuna inanan bir adamı bu görüşünden vazgeçirmek için her yol denenir; ancak başarılı olunamayınca kendisine gidilir. imam ı azam adama gider, evine girer ve şöyle bir diyalog gerçekleşir:

imam-ı azam: oğluma kızını istiyorum.
adam: iyi ama nasıl biridir ne iş yapar?
imam-ı azam: oğlum çok iyi huylu, zengin, akıllıdır; ancak tek bir kusuru var kendisi yahudidir.
adam: öyle şey mi olur? bir yahudiye nasıl kızımı veririm?
imam-ı azam: sen kızını bir yahudiye vermiyorsun da, allah'ın en sevdiği kulu peygamber (sav) iki kızını bir yahudiye verir mi?

(bkz: ayar verme sanatı)
Hanefi mezhebi islamiyet arasında en yaygın mezhep. imam Buhari ise islam dünyasının en sağlam hadiscisi kabul ediliyor. Yani hanefi müslümanlar imam buharinin sahih-i buharisi ile islamı yorumluyor. Peki birbirine zıt bu iki imamı aynı anda kabul etmek hangi mantıkla örtüşüyor? Ehli rey ile ashabı hadis ekolleri arasındaki kavga ve tekfirleşmeden habersiz verilen fetvaları malesef benim kıt aklım almıyor. ilahiyatçılarımıza sorduğumda dedim ya onlar daha durumdan habersiz. işin içinden çıkmam zor vesselam.
imam-ı azam hazretlerinin komşuluğu da bir ayrıdır.
imam-ı azam'ın Kûfe'de ayakkabılıcık yapan bir komşusu vardı. Akşama kadar çalışır, eve gelirken balık, et ve şarap getirirdi, yer içer, sarhoş olduktan sonra yüksek sesle, "beni zayi ettiler, harcadılar. daha nice gençleri harcaladılar" diye bağırırdı. adam uyanıncaya kadar bunu tekrar ederdi.

imam-ı azam hazretleri her gece namaz kılar, ibadet ederdi. komşusunun sesini de duyardı. bir gece onun sesini duymayınca onu sordu, zabıtaların onu götürüp hapse attıklarını söylediler.

imam-ı azam da ertesi gün namazını kıldıktan sonra emîrîn karşısına çıktı. emîr onu hürmetle karşılayıp, isteğini sordu.
imam-ı azam, "benim ayakkabıcı bir komşum vardı. zabıtalar onu alıp hapse atmışlar" dedi. Emîr ise hemen onun hapisten çıkmasını ve onunla birlikte atılan herkesin çıkmasını emretti.

ardından imam-ı azam önde, arkasında komşusu geri döndüler. o arada imam-ı azam, "biz seni zayi ettik" dedi. komşusu ise: "Hayır, bilakis siz beni kollayıp gözettiniz. komşu haklarına riayet ettiğiniz ve kolladığınız için allah sizi mükefatlandırsın" diyerek dua etti ve tövbe etti.

bu olaya bakıyorum da şimdi komşuluk ne kadar yaşanıyor?
ebu hanife başka bir adıyla numan bin sabit,arapçılığa emeviciliğe ve hadisçiliğe karşı bir önderdir, hz ali yanlısı muaviye karşıtıdır ehli hadis denilen kişiler tarafından şehid edilmiştir.
ehl- i reyin önderlerindendir. ehl- i hadis imamları örneğin imam buhari kendisini eleştirmiştir....

Ama günümüzün cühela modernist ilahiyatçıları kurduğu ekol ve yazdığı kitaplar ortadayken ehl- i hadisten olmamasına dayanarak hanefiliki sünnilikten ayrı gösterme haşa mutezileyi destekliyormuş gibi lanse etmeye adamışlardır kendilerini...

Bu sahtekar ilahiyatçıları imam züfer görse sopayla kovalardı yeminle;)

Sünnilik zaten ehl- i rey, ehl- i hadis ve maturidilik, eşarilik gibi kelam ekollerinin birleştirilmesine verilen blogun adıdır.
Ama Ehl- i Sünnet düşmanları bu gerçeği bildiği halde meseleleri karıştırarak kendi bozuk fikirlerine destekçi çıkmaya pek meraklıdırlar.

Herneyse imam azamın hadislere yaklaşımı modernistlerin anlattığı gibi değil.

Önce hadis ve sünnet kavramını açmamız lazım. Hadis peygamberin söylediği sözler, sünnetse peygamberin yaptığı davranışlardır...

Hadislerin içinde uydurma, geçersiz bulunabilir. Ama sünnet yani peygamberin yaptığı uygulamalar içinde böyle bişey olması mümkün değildir...

kurancılık mezhebinin avaneleri bazı garip gözüken hadisleri göstererek (onuda usul- ü hadis ilminden yoksun yaparlarda neyse) yalan olduğunu kimsenin iddia edemediği peygamber sünneti ve mütevatir hadisleri geçersiz sayarlar.
Zaten çoğunda kuranı sebeb- i nüzulsuz ele almada yaygın olduğu için bu sapık mezhebin üyeleri kurana istediği anlamı verirler.

Bu yaklaşımla ehl- i rey yaklaşımı uzaktan yakından bağdaşmaz. imam azam ne sünneti ne mütevatir hadisleri inkar etmiştir.
Onun kurana uygun gözükmeyen hadislere yaklaşımı hz. Ayşe efendimizin bazı ravileri yalancılıkla itham etmesine dayanarak o ravilerin kurana uygun gözükmeyen hadislerini kabul etmemesine dayanır...

Bu mesele ince mesele olduğu halde modernistler bilerek köpürtüyor olayları.

Bi de imam azam selef ulemasındandır. Hiçbir hakiki ehlisünnet bırak hakareti ağzını bile açamazlar. Tabii müçtehitler birbirini ilmi tenkid eder. Buda ilmin ilerlemesi için en büyük şarttır...

Hanefilik daha sonra matüridiliğin geniş bakış açısıyla birleşerek bu ümmetin en yaygın ve hem sünnete hem akla(bu akıl modernistlerin batıcı aklı değil) gerektiği önemi vermesiyle islam ümmetinin üçte ikisinin mezhebi olmuştur.
Onuda Şafii- eşarilik izlemiştir.

Sünnilik içinde her mezhep bulunabilir. Çünkü sünniliğe göre birisi ben müslümanım diyorsa müslümandır.
ister şii, ister mutezili olsun bu görüştekileri tekfir eden kendi dinden çıkmış sayılır...

Bu yüzden sünnilik içinde tasavvufi cemaatlerden tut felsefi akımlara kadar birçok görüş bulunarak zengin bir islam anlayışı oluşturmuştur. Bu zenginliği ve hoşgörülüğü kavrayamayanlar elbette düşmanlık besler...

Son olarak imam azam hadislere önem vermiyor muydu? için burayı okuyun

http://ahmednazif.blogspo...azam-ve-hadis-sunnet.html
Köyünde bir koyun kaybolduğu için ağzına haram lokma girer diye 7 sene boyunca koyun eti yememiş mübarek bir zattır. Allah razı olsun.
kendisinden(ölümünden) 44 sene sonra doğan buhari nin kendisini tekfir ettiği alim.
kendisini imam malik te ahmed bin hanbel de sapıklıkla itham etmektedirler. ki bu da tekfir oluyor.

ama şu bir gerçek ki imam azam daki kafanın 100de 1 i ne bile hiçbirisi sahip değil.

2sinden biri bu durumda kafirdir.

biz ikisine birden uyarak kafirliğimizi garanti altina mi alıyoruz yoksa birinden birini seçip şansımızı %50 oranında artırmalı mıyız bilemiyorum.
Şeriat devletinde yaşadığı halde ömrü zindanlarda geçen büyük alimdir. " gerçek islam bu değil " zırvalığı ile ışid, el kaide, Arap rejimleri ile islam ı bir edenlere kapak olsun.