kanımca büyük romanların sinema versiyonlarının iyi olanları genellikle, yazınsal olanı " görüntülemek" yerine, "yorumlamayı" yeğleyen yönetmenlerin işidir. büyük bir romanı filme çekmek, bir bakıma kamerayla yazı yazmaya benzer. görsel unsurulardan çok, yapıtın ana teması üstüne eleştirel bir deneme yaklaşımı esastır bu filmlerde ki film, üstüne kurulduğu yapıtın ne kölesi olmalıdır bence, ne de yıkımcısı.
zoru başarmış filmlerdir zira romanlarda sıkça yer verilen iç konuşmalar ve bilinçakışlarını filme aktarmak oldukça zordur. benim bildiğim bir örneği yok...
anthony burgess'in romanindan bir film eden, büyük bir film eden; sanatsal degeri -bu türde pek aranmaya lüzum olmasa da- kitapla boy ölcüsen, ikna etmeyen vuran, acarsak, sanki romandan uyarlanmis degil de, roman filmden uyarlanmis izi birakan derince, epey derince bir yerde, söze mahal yok capinda bir film eden stanley kubrick'in calismasi, otomatik portakal da boy gösterir kanimca, basarili uyarlanmis filmler icinde...
sinemanın ilk çıkışından bu yana senaryolar genelde edebi metinlerden uyarlanmıştır. ancak son dönemde amerika'da hız alan sinema endüstrisi sayesinde özgün sinema senaryolarına da rastlanmaktadır. buradan yola çıkarsak beğendiğimiz, unutamadığımız çoğu filmin bir edebiyat uyarlaması olduğunu görebiliriz. Türkiyeden buna en güzel örnekler başarılı edebiyat uyarlamalarına imza atan Tunç Başaran'a aittir. **