Şu gideni çevirsem tutupta eteğinden. Soruversem: haberin var mı öleceğinden?
Minarede "Ölü var!" diye bir acı sala
Er kişi niyetine saf saf namaz.. Ne âlâ
Böyledir de Ölüme kimse inanmaz hala
Ne tabutu taşıyan, ne de toprağı kazan..
kıymetini bilmek için birkaç yüzyıl yaşamanın yeteceğine inandığım güzel şey.
"ohoo yapacak şey biter mi, yüz yıl şunu yapar, ikiyüz yıl şunu yerim" demek kolay ama vakit geldiğinde onları yapmak isteyecek yaşama sevinci kalır mı insanda bakalım?
ha, belki bu da bir avuntudur. iki kuruşluk ömrümüz var diyip ağlamak yerine bundan mutlu olmaya çalışıyorumdur belki. bilemem.
aslında (bkz: ne zaman öleceğini bilememek) başlığına yazacaktım, 2 dakikalık bir düşünme seansından sonra buraya yazmaya karar verdim.
ölümden sonra halk arasındaki öykünün son buluşuna doğru ilerleyelim mi?
öncelikle ÖLECEĞiN GÜN iÇiN TELAŞLANMa
Onca değer verdiğin bedeninin başına neler
gelecek diye kaygılanma.
Ne olacak, nasıl olacak diye hiç üzülme!
Çünkü Müslüman kardeşlerin senin için
gerekenleri yapacaklar :
1- Elbiselerini bedeninden çıkaracaklar.
2- Bedenini yıkayıp gusledecekler.
3- Yeni elbisen olan kefeni bedenine
giydirecekler.
4- Evinden dışarı çıkaracaklar.
5- Ve yeni evine, kabre götürecekler.
6- Cenaze merasimin için birçokları işlerini
bırakıp gelecekler.
7- Özel eşyalarını toplayacaklar.
Elbiselerin, çanta ve ayakkabıların, ne varsa
hepsini seçip ayıracaklar;
Muvaffak olurlarsa onları sadaka olarak
fakirlere dağıtacaklar...
Emin ol, sen öldükten sonra kimse işini
gücünü bırakıp senin hasretini çekmeyecek.
işler ve ticaret kaldığı yerden devam edecek.
Senin görevin bir başkasına devredilecek.
Malın ve servetin bölüşülecek, mirasçıların
hepsini sahiplenecek.
Sen ise kazandığın o malların hepsinden tek
tek hesaba çekileceksin.
Öldükten sonra senden
Alınacak ilk şey adındır.
O nedenle öldüğünde sana
“cenaze” derler; kimse seni isminle
çağırmaz.
Sana namaz kılmak için geldiklerinde, adını
sormaz,
“Cenaze nerede?” diye sorarlar.
Omuzlarında taşıdıklarında ve defnettikleri
zamanda da adını söylemez,
Cenazeyi tutun derler...
O hâlde, dikkatli ol;
soy, nesep, milliyet, para ve makam seni
aldatmasın...
Bu dünya ne kadar değersiz,
karşılaşacaklarımız ise ne kadar da büyük
ve
Korkunç!
Öldükten sonra senin için üç tür üzüntü olur:
1- Seni biraz tanıyanlar,"Yazık !" derler.
2- Seni daha fazla tanıyan dost ve
arkadaşların birkaç saat veya en fazla birkaç
gün üzülür, sonra da
Şakalarına ve gülüşlerine devam ederler.
3- Yokluğunu ve ayrılık acısını derinden
hisseden ailen ise birkaç hafta, birkaç ay
veya en fazla bir yıl üzüntünü yaşarlar,
Sonra da seni kendi hatıralar arşivine
atarlar.
işte bu şekilde senin halk arasındaki öykün
son bulur.
Güzelliğin, sağlığın, çocukların, evin, eşin, malın ve mülkün ne varsa hepsi elinden çıkar ve gerçek öykün başlar. Yani ahiret hayatın... Peki, ölüm için, kabir için, ahiret içi ne kadar hazırız. ? Bu, üzerinde durmamız ve çokça düşünmemiz gereken bir gerçektir.
Bugün babamı kaybettiğimizin tam birinci ayı (oysa tam bir yıl gibi...).
insan ölümün ne olduğunu bu yaşına kadar öğrendiğini sanıyor ama en yakınından birisini kaybetmediyse ölümün ne demek olduğunu anlamıyormuş.
Taziyelerde en çok benim içimi okşayan, "yattığı yer incitmesin", "ışıklar içinde uyusun" dilekleri oldu.
Gerçekten de, babamı koydukları o küçük derin kuyuda babam incinmesin, üstüne attıkları o toprak, yattığı beton içini karartmasın...
insan sadece bunları mı öğreniyor? Neden evi doldurduklarını, acınızla sizi yalnız bırakmadıklarının anlamını öğreniyor: siz misafirlerle ilgilenirken, acınızda boğulmayın diye... inanmadığınız dini simgeler, dualar, sizin sığındığınız en anlamlı yeriniz oluveriyor. Artık babasını, annesini kaybetmiş kişiler sizin duygu ortağınız, kaybetmemişler konuyu geçiştirdikleriniz oluyor. Çünkü siz de onlardan biriydiniz ve sizin konuştuklarınız boşunaymış, ölümü yakınında hissetmeyenlerin empati yapması mümkün değilmiş, öğreniyorsunuz...
Ölüm güzellemesi yapanlar gözlerinin önünde çırpınan bir adam görmüşler mi gerçekten merak ediyorum. Hayatın gerçeklerini su katarak içmek insanın o sarsılmaz güven içinde yaşama isteğinden başka bir şey değil. Hayat her zaman size güven vermeyecek. O gerçekler Geldiğinde bodoslamamak, hazır bulunmak için bazen gerçekleri sek içmek gerekir.
Bugün tanıdığım gencecik bir kadın hayattan koptu. Ne kadar ani! ne kadar bilinmez! Klasik olacak ama sevdiklerinizin kıymetini bilin. Ne zaman geleceği hiç belli değil.
ölüm,
her ne kadar aşsam da bu konuyu
her ne kadar iyi olduğumu zannetsem de
hüzün çekiyor beni birden
dalıyorum tekrardan bu düşüncelere
engel olamıyorum
kendimi bir rüzgara karşı yürüyor gibi hissediyorum
yoruluyorum bazen rüzgara karşı gelmekten
dinlenmek istiyorum
başladığım gibi de geriye doğru savruluyorum
geçemiyorum bir türlü rüzgarlı yolu
yetmiyor gücüm
yolumu taşlar çıkıyor
ayağım takılıyor zaman zaman
hemen toparlıyorum bazen
ama bazen de düşüyorum ve kalkamıyorum yerimden
geriye savruluyorum rüzgarın esintisiyle
ne yapacağımı bilmiyorum
ne kadar dayanabileceğimi bilmiyorum
dayanmak isteyip istemeyeceğimi bile bilmiyorum
sıkıldım ben artık bu yolu yürümekten
belki de kendimi rüzgara bırakıp savrulmanın vakti gelmiştir
ne dersin?