şu ana kadar kendisinin bir romanını okudum. (bkz: kürk mantolu madonna) hikaye teknik açıdan kusurlu. sabahattin ali, anlatmak istediği olay, yani oradaki adamın anılarını anlatabilmek için bir an önce anı defterini bulabilmeliydi. hikaye anı defterini buluncaya kadar çok kusurlu. ondan sonrası ise zaten gözleme dayalı başkalarının hayatları. buradan sabahattin alide yyalnızca etrafında gözlemlediği şeyleri kağıda dökmüş ve bunu da basma şansı yakalamıştır. yazarlık melekelerinin olmadığını söyleyebiliriz. bir hikayesinde doğal çevreyi, etrafta gördüklerini anlata anlata bitiremiyor(bitirmiyor) hem de hiç bir söz sanatı olmadan. sanırım biraz melankolik ve imkansızın peşinde, mutlu olmayı sevmeyen birisi. hikayelerinin teknik kusurları da günümüzde ahmet ümitte görülür.
(bkz: içimizdeki şeytan) kitabını okuduktan sonra katiyetle bir daha elime hiçbir kitabını alıp okumayacağım harikulade şahıs. kitabı okurken düştüğüm çelişkiler ve arasında kendimi mengenede sıkıştırılıyormuş gibi hissetmeme neden olan düal durumlardan mütevellit kendisini saygıyla anıyorum. sevdiğim ama uzak durduğum ender karakterlerden.
değeri yıllar sonra anlaşılmış yazardır. Kürk Mantolu Madonna kitabı yeni nesil okurlar için yeni çıkmış bir kitap gibi bir anda ilgi çekti ve bu durum baya şaşırttı beni açıkçası. yerin altında altın küpü bulmuşlar gibi kapış kapış gidiyor.
Türkiye cumhuriyetine ve atatürk'e yazdığı hakaret şiirinden sonra cezaevine gönderilmiştir. Cezaevinden çıkabilmek için atatürk'ü övücü bir şiir yazarak davasında duramayacak kadar omurgasız bir yazardır.
Atatürkçü olduğunu idda edenlerce göğe çıkarılmaktadır. kendisi Türk düşmanı, bir komünistdir.
Nazım hikmetle kuzen olması, şahsımı hiç şaşırtmayan kişidir. Zira ikiside iflah olmaz Cumhuriyet ve atatürk düşmanıdırlar. solcular tarafından pek sevilen zatlardır.
günümüzde bile ironinin tam olarak anlaşılmadığı zamanda, sen git 80 yıl önce bir şeyler karala seni tutup atsınlar içeri sonra salya sümük ağla millet sana bilmem neresiyle gülsün. alim alim gül alim, gül dibine gel alim nokta nokta.
Sabahattin Ali, Aydın Ortaokulu’nda Almanca öğretmenliği yapmaktadır. istanbul’a dönüşünde trenden iner. Bir bakar istasyonda sivil polis kendisini izliyor. Hava sıcaktır.
Sabahattin Ali elinde iki valizi ile biraz yürür ve sonra durup polis memuruna;
- Nasıl olsa eve kadar peşimden geleceksin. Hava da sıcak. Bari şu valizlerden birini de sen taşıyıver.
Polis memuru bir an şaşırır ve sonra;
“insanlık öldü mü?” diyerek valizlerden birini alır.
Sabahattin Ali ve polis memuru iki dost gibi eve beraber yürüyerek gider.
NOT: Bu olay Hıfzı Topuz’un “Eski Dostlar” kitabında yer almaktadır.
eski kelimeleri yer yer araya sıkıştırıyor. hani ilk başta okuyunca geçip gidiyorsunuz cümlenin sonunda bir afallıyorsunuz. başa dönünce kelimeler duygularla fikirlerle nasıl dans ediyor onu görüyorsunuz. yazmak başka bir yetenek. yoksa çok kişiden dökülmez böylesine cümleler:
'Bitmiyor, sadece bazen belki güneşli bir günde veya kalabalık bir gecede geçtiğini sanıyorsun ama geçmiyor esasında. Alışıyorsun zamanla. Asla bitmiyor…”- kürk mantolu madonna
'çünkü nedense hepimizde, maddi olsun manevi olsun bütün dertlerimize bir isim takmak merakı vardır, bunu yapmazsak çılgına döneriz. mamafih insanlarda bu merak olmasa doktorlar açlıktan ölürlerdi'- içimizdeki şeytan
henüz ikinci kitabındayken sanki bu yazar bana hem doğal hem derin yazıyor gibi geldi.