bugün

insanlık için önemi büyük bir tahıl.

ilgimi çeken nokta buğdayın afrika ülkeleri açısından trajik bir duruma da sebebiyet vermesi.

buğday bilindiği gibi insanın temel besinlerinden olan unun, ekmeğin hammaddesi. dolayısıyla bugün dünya'da açlıkla boğuşan afrika insanının da en büyük talebe ve arza ihtiyaç duyduğu besinlerden.

bu insanlar kendi buğdaylarını üretebilmek için yeterli olanaklara sahipler-en azından nüfusu beslemek için-. üretim de yapılıyor ancak sözde yardımsever batılı ülkeler bu noktada devreye girip afrika'da yerli çiftçinin üreteceği mahsulü kendi sahip oldukları üretim ölçeğinden kaynaklanan düşük maliyet ile bu ülkelere pazarlıyorlar.

sonuç olarak da afrika üretim yapmıyor, yapamıyor. karnını doyurmaktan bir adım ötesine geçemiyor, hatta onu da yapamıyor. makas açılıyor. gelir dağılımındaki adaletsizlik yerini koruyor.
ülkelere göre buğday üretim istatikleri (2014 verileri)
*çin 126.2 milyon ton
*hindistan 94.5 milyon ton
*rusya 59.7 milyon ton
*abd 55.4 milyon ton
*fransa 39 milyon ton
*kanada 29.3 milyon ton
*almanya 27.8 milyon ton
*pakistan 26 milyon ton
*avustralya 25.3 milyon ton
*ukrayna 24.1 milyon ton
*türkiye 19 milyon ton
*birleşik krallık 16.6 milyon ton
*arjantin 13.9 milyon ton
*kazakistan 13 milyon ton
*polonya 11.6 milyon ton
*mısır 9.3 milyon ton
*iran 8.7 milyon ton
*romanya 7.6 milyon ton
*italya 7.1 milyon ton
*özbekistan 7 milyon ton
*ispanya 6.5 milyon ton
*brezilya 6.3 milyon ton
*afganistan 5.4 milyon ton
*çek cumhuriyeti 5.4 milyon ton
*bulgaristan 5.3 milyon ton
*macaristan 5.3 milyon ton
*fas 5.1 milyon ton
*danimarka 4.9 milyon ton
*etiyopya 4.2 milyon ton
*ırak 3.8 milyon ton
*meksika 3.7 milyon ton
*belarus 2.9 milyon ton
*cezayir 2.4 milyon ton
*sırbistan 2.4 milyon ton
https://en.m.wikipedia.or...eat_production_statistics
Tahıl bitkileri içinde ilk sırada gelir. Üretimi en fazla ülkemizde iç anadolu Bölgesinde yapılmaktadır. Kurak iklim bölgesini sever.
"Hepimiz bir rüyadayız, ölünce uyanacağız."

görsel
Uzun zamandır gündemi meşgul eden film.
Kötü bir film değil ancak iyi bir film de değil.
Detaylı bir analiz ve satır altı okumalar için buğday hakkında yazılmış akademik bir değerlendirme yazısı için bakınız:
https://www.academia.edu/...da_Bir_De%C4%9Ferlendirme
Tek yıllık tarım bitkisidir.

Yetiştirilme tarihi çok çok eskilere dayanan bir tahıldır.
Bizim halkımızın tükettiği gıdalar baz alınırsa çoğuna uygun bir hammaddedir. Keza ülkemizin Karadeniz, Ege ve Akdeniz kıyıları haricinde -elbette Ege ve Akdeniz'de yer yer buğday tarlasına rastlamak mümkün- her yerinde yetişme alanı bulur.
iklim şartları, tohum ve toprak kalitesi gibi nedenlere bağlı olarak hasat zamanı değişiklik gösterir.
Atası anadoluda yetişen bereket bitkisi. Yüzlerce çeşidi vardır, birini hastalık vurursa diğeri kurtulur.
An itibariyle TRT 1'de.
insan oğlunun temel besin maddesi.
Dünyanın en değerli besini.
her yıl 20 milyon tondan fazla yetiştirilip türkiye'de en çok üretilen tarımsal üründür.
1 dönüm araziden arazisine göre 300-600 kg arasında buğday çıkar.
100 kg buğdaydan aşağı yukarı 75 kg un elde edilir. Yani bir aileye 1 yılda 1 dönüm araziden çıkan buğday yeterlidir. Konya'daki arazilere sadece buğday ekilse tüm Türkiye'ye yeter inşallah. Ama biz gidip buğday ihtal ediyoruz bunu anlayamıyorum.
yine kafa yakan bir film buldum.
acikinca karinlarina tas bagladilar.
karincalar tohumlari götürmüs aq.
2017 yapımı bir semih kaplanoğlu filmi. Çekimleri yaklaşık 5 yıl süren film çok farklı coğrafya ve çok farklı iklimlerde çekiliyor haliyle bu kopukluğu önleyip tüm mekan farklılıklarını ortadan kaldırmak ve bütünlüğü sağlamak amacıyla siyah-beyaz olarak kurgulanmış. Görüntü yönetmeni muazzam şüphesiz fakat Kaplanoğlu her ne kadar sadece selamladım dese de ciddi tarkovsky etkisi var. Göze çarpan birkaç benzer sahneye daha sonra başka bir entry’de değinirim o çok ayrı bir konu. (şurada konuşuldu)

Film boyunca erol erin(jean marc barr) karakterinin değişimini izliyoruz. Yolculuğun başladığı andan itibaren bolca tasavvufi atıf var. Kehf suresi’nde geçen musa ve hızır kıssasından esinlenerek bir arayış hikayesi ortaya konmuş. Hatta “buğday mı, nefes(himmet) mi?” Olayı da hacı bektaşı veli ve yunus emre arasındaki hikayeden geliyor. Biliyorsunuz yunus emre de başta buğday demişti. Oysa sonra anlamıştı ki buğday dünyada görünen maddesel bir hal ve nefes olmadan o buğdaya da ulaşmak namümkün. ezcümle kahramanımızın buğday için yola çıktığı o maddesel arayış, sonunda ruhani bir boyuta dönüşüyor. aslında tam bu noktada filmin bir güzel yanı da izleyeni okumaya ve araştırmaya itmesi. şayet film metaforlardan bihaber okunduğunda çok havada kalıyor.

Filmde iki bilim adamı görüyoruz. Biri inançtan bağımsız elindeki bilgi ve teknolojinin yapabilecekleriyle doğanın kontrol altına alınabileceğini düşünüyor, diğeriyse tüm bunları terk etmiş ve başka boyutta bir arayışa geçmiş. Oysa Tarkovsky’nin de hep söylediği bir şey vardı; inanç ve bilim birbirinden çok farklı şeyler değil.

Kaplanoğlu filme distopya denmesine de karşı. Zira filmin verdiği mesajdan da anlayacağınız gibi yaşamın olduğu yerde her zaman umut vardır. Hatırlayın tarkovsky de bir sanat eserinin umutsuzluk üzerine kurulamayacağını söylerdi. Özellikle stalker için gelen eleştirilere umutsuzluk anları içerse bile bir yıkım hikayesi aynı zamanda izleyicide bir umut hissi bırakır diyordu.

görsel
Velhasıl sen gel koskoca bilimin arayıp da bulamadığı şeyi minicik karınca bulsun. Sonunda çizilen o karınca yuvası planını vaktiyle aramıştım fakat herhangi bir kaynakta rastlayamadım. kendisi de yörük bir nineden dinlediğini ve anlatırken oracıkta çizdiği planı alıp aynen filme taşıdığını söylüyordu. Fark ettiyseniz karıncaların her buğdayı taşımayışının da bir nedeni var. Her neyse film üstüne konuşulacak çok şey var da yeter yav yorulduk.
(bkz: buğday#44388369) yukarıda filmden biraz bahsetmiştik, şimdiki entry tamamen buğday filmindeki tarkovsky yansımalarına yönelik olacak.

Semih kaplanoğlu yaptığı her filmde andrey tarkovski’ye selam verme ihtiyacı duyduğunu söylüyordu ve her filminde istisnasız bir tarkovsky yansıması görürsünüz fakat buğday filmi için “sadece selamladım” demek çok masum kalıyor. Kendi tabiriyle Selamladım dediği kısım da filmde tek bir ağacın olduğu sahne vardı hatırlarsınız, o sahneyle tarkovsky’ye gönderme yaptım demişti. Tarkovsky’nin offret filminden anımsayacaksınız. Her neyse diğer sahnelere geçelim.

görsel
görsel
Sol tarafta buğday ve sağ taraftaki stalker filmi baş karakterlerinin uzanışı hatta sahnenin devamındaki uyanışlarına kadar paralel seyrediyor.

görsel
görsel
görsel
iki filmde de bir “bölge” vurgusu var ve bu bölgeye bir “iz sürücü” olmadan geçmek olanaksız. iki yolcu bir de onlara rehberlik eden üçüncü kişi... iki filmde de rehberlik eden kişi bölgede ancak belli bir yere kadar gidebiliyordu. Hatta sadece rehberler değil, stalker filmindeki profesör ile buğday filmindeki bilim adamı arasında bir benzerlik kurmak da mümkün.

görsel
görsel
Sıradaki benzerlik tarkovsky’nin andrei rublev filminden. Yürüdükleri yoldan yolculuk yaptıkları sırada ansızın bastıran yağmura kadar işlenmiş.

görsel
görsel
görsel
Son olarak bilim kurgu bazında esin kaynağı olan ve kullandığı teknolojisine kadar benzerlik gösteren solaris filminden birkaç sahne.

Şüphesiz film gayet başarılı hatta türk bir yönetmende tarkovski yansıması görmek gurur kaynağı bile olabilir (nuri bilge ceylan ve zeki demirkubuz gibi) fakat bir filmde izleyiciye bu kadar çok tarkovski dedirtmemeliydi diye düşünüyorum.
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar