Mujo diyor hasan ın ailesi beni el üstünde tuttu. Ben de gelinim fulden i el üstünde tutuyorum. Palavralarını anlarım diye de korkuyor. Çok da bilmemneyimizdeydi.
Ben kimin ahını aldım da böyle birine bu kadar değer verip karşılığında bunu gördüm. Gerçekten nasıl bir günah işledim hiç bilmiyorum. Sevmek, emek vermek aylarımı aldı. Ayrıyken bile sevmeye devam ettim ama bir gece tüm gecelerin biriktiği o hissiyat mide bulantısına dönüştü.
Gerçekten kahroldum demek şu anki hislerimin yanında sönük kalıyor. Allahım bu histen beni feraha çıkar.
dayanamıyorum, kaldıramıyorum erkek toplumu her olayı müstakil sanıyor. bir şekilde özel bir açıklama bulmaya çalışıyor. artık özel bir olay yok, her şey genel: kadın hep acı çekiyor. kadın hep erkeğe borçluymuş gibi yaşıyor; sevgiyi, ilgiyi, hizmeti en son da hayatını... bunu ne şekilde olursa olsun meşrulaştırmaya devam etmek isteyen katilleri yaratmaya da devam eder.
bu coğrafyada tacize uğramamış hayatının bir anında, bir yerde geberesice bir erkek tarafından sıkıştırılıp korkutulmamış bir kadın yok! abartı değil gerçekten yok.
o kadar trajik ki çoğu kadın yine hayatındaki erkekleri korumak için susuyor. babası, abisi, eşi, kendilerine zarar verecek bir davranışta bulunur, kendilerine hakim olamazlar(!) diye susmayı tercih ediyor ya da yine onlardan korktuğu için susuyor.
karanlık sokakta aklımıza gelen bir hikaye var bizim. belki kıl payı kurtulduğumuz, belki kaçtığımız, kendi kalp atışımızdan sağır olduğumuz, sonra hiçbir şey olmamış gibi yine aklımızın bir köşesine kaldırdığımız hikayeler var artık. bunun ağırlığını hangi yiğit taşıyabilir? hangi erkekoğlu erkek taşıyabilir?
erkek çocuğunu kadının güçsüz olduğu bilgisiyle yetiştiren, öyle yetiştiği için kendini geliştirip değiştiremeyen, bir kadına istediğini yapabileceğini düşünen, yapmadığı için kendisini lütuf göstermiş zanneden, teşekkür bekleyen ve bu ahlaksızlığı aklıma gelen gelmeyen her şekilde besleyen kim varsa allah belasını versin. "bak kızsın diye susuyorum, kızsın diye bir şey yapmıyorum." derken size bir kadına zulmetmenin inisiyatifinizde olduğunu düşündüren bu zihniyetin oluşmasında rol oynayan her bir dinamiğin allah belasını versin. bir bok olmadığınızı öğreneceksiniz artık. öğreteceğiz çünkü.
düşünsene ölmüşüm, yarım ve ıssız göçmüşüm. acaba kim cenazeme gelecek, kim üzerime toprak atacak, kim üzülecek, kim umursamayacak, kim taziyemin olduğu yerde gülümseyecek acaba… keşke iyi şeylerin ardından ölebilseydik. ben isterdim mesela güzel bir anın içinde ölmeyi, o anı kapsüle almış gibi olurdu herhalde. bunca hüzünle yaşıyor olmak biraz haksızlık sanki, değil mi?
aldatılmak sizin davranışlarınızla ölçülmüyor karşı tarafın arzu ve istekleri ile alakalı. dünyanın en vefalı kadını ya da erkeği de olsanız eşiniz birine yükseldiyse ar, namus, haram, helal ayırt etmiyorsa aldatması için sizin davranışınız veya size olan sevgisi o an pek etkili olmaz. yaaani ben bunu mu hakettim değil, yanlış seçim.
bir gün demistim kendime, intikam filan her seyi bosverip sadece gitsem buradan yeterli olur. sevdiklerimi yok eden bu kasabaya tahammulum giderek azaliyor.
bir gün kulak burun boğaz hastanesine gittik. sol kulağımın duymadığına dair. müjgan da hasan sol kulak zarımı patlattı diye içinden gülüyordu. bu bokun pisliğin içinde oldu kendi kendime konuşma gülme alık alık bakma huyum.
insan ne yerse o kokar. Ne okursa onu konuşur. Kimi seviyorsa kalbi o kadardır.
Sizsiniz kendinizle ilgili tüm cevapları kendinizi tanıyacak olana sunan. Yaşamınız verir sizi ele. Müzik arşivinizden bellidir kişiliğiniz.
Aşkı sevme biçiminiz. Dinlediğin tarz. müzikte saklıdır sevgiye olan siddetiniz. En kötüye vereceginiz cezada-dir adalet. Herkes sever dogdugu topragi, oraya bomba düstügünde belli olur kimliginiz. Sevgi bir bütün diyalog evrene karsi. Yagmurda islak bir kediye puslanmiyorsa gözleriniz, ask sözlerini sakinin siz. Komsunuzla sohbetimiz kadar uzaktakine olan bagimiz. Mesafe denilen tanim sadece zamanla ilintili. Yoksa yalniz bir gecede bir kahve yudumlarken de onu anabiliriz. Insan çevresi kadar güçlüdür. Kaç el uzattiysan o dostluklarla si-nanirsin karanliginda. Aile bagin kadar baghsin hayata.
Sana karsi yapilan her seye ragmen durusundadir tavrin.
Gizledigin iyilik kadar büyük. Anne baba sevgisine izin verdigin kadar küçük. Tek bir dünya var "vicdanının" etrafinda dönen. Tüm karakterindir onun içinden geçen.
içimden çalışmak gelmiyor, sabah uyanmak gelmiyor, spor salonuna gidesim gelmiyor, haftada bir kitap okuyordum, okuduğum kitaba devam etmek içimden gelmiyor, yemek yapmak için alışveriş yapmıştım, yemek yapasım da gelmiyor.
Çalışmak ve sabah uyanmak dışında kalanları hep erteliyorum zaten. Yapmıyorum. Bu işin sonu nereye varır kestiremiyorum. Umarım sadece bu hafta kendimi böyle güçsüz hissediyorumdur, diğer hafta yine tam gaz devam ederim...
--spoiler--
içimden çalışmak gelmiyor, sabah uyanmak gelmiyor, spor salonuna gidesim gelmiyor, haftada bir kitap okuyordum, okuduğum kitaba devam etmek içimden gelmiyor, yemek yapmak için alışveriş yapmıştım, yemek yapasım da gelmiyor.
--spoiler--
keşke bende haftalık yaşasaydım bu durumu. ben 2 yıldır böyleyim. önceden zevk aldığım, kafa dağıttığım aktiviteler bile beni çekmiyor artık.
hedefler doğrultusunda rota oluşturuluyor.
ilk kez bu kadar kararlıyım. bu yaşımda kararlılık geç oldu ama sanırım edindiğim tecrübeden dolayı güç olmayacak ki zaten zaman da var. yani ölmediğimiz müddetçe…
Eski ben olsam; duygularımın en güçlüsü, en kontrolsüzüne yenilir, yapacağımı yapar, alacağımı alırdım.
Eski ben olsam; bir çift ela göze, bir tutam kumral saça yenilir, yapacağımı yapar, alacağımı alırdım.
Eski ben olsam; gözyaşlarına boğulur, vicdanıma yenilir, yapacağımı yapardım...
Ama ben, şimdiki ben; duygularımın en güçlüsünü, en belalısını bile tanımıyorum, gözlerimi yine kendi gözlerime çeviriyorum ve vicdan muhasebesi yaptıracak her konuyu en başından kestirip atıyorum...
eskiden hayal kurabilen biriydim. şimdi fark ediyorum hayal kurmak bir hayal. yaşlılığıma dair hiç bir öngörüm, şunu yaparım, şurada yaşarım diye bir cümlem yok. öleceğim zamanı bilmiyorum ama genç ölecek olmak mı acaba bana hayal kurmayı bıraktırdı bilemiyorum. her güne boşuna uyanıp, amaçsız yaşayıp gereksiz yorgunlukla uykuya dalıyorum. çok sıkıldım.
çocukken sebze yemeyi hiç sevmezdim. bir balıkçı kasabasında gözleri açmanın verdiği bir durumdu bu. düşünün, barınaktaki teknelere yumurtlayan martıların yumurtasıyla beslenen bir çocuktum. güzel bir mahallemiz vardı. koyu bordo perdeli ateri salonu, beton dökülmemiş alanlarda oynanan dokuz taş, misket, g*t kazmaca gibi muhtelif oyunlar, sinek ilaçlama arabasının arkasına bisikletle takılma gibi hunharca dibine kadar yaşanan doksanlar çocukluğu. büyüdüğüm mahalle diyarbakırın alevi kürtlerinin yoğunlukla yaşadığı, bizim gibi göçmenlerin azınlıkta olduğu, safkan türkün tek tük olduğu bir mahalleydi. hiçbirimizin arasında ırk, din muhabbeti olmazdı. aynı oyunları oynar, aynı kişilerin ellerinden salçalı ekmek yerdik. büyüdükçe heveslerimiz ve hırslarımız değişti. biz büyüdük ve kirlendi dünya, peki biz ne kadar temiz kalmayı başarabildik? bazen hırslarımız önceliklerimizin önüne geçti. aydınlanmanın geldiği yaşların çok geç olması acı verici. bazı insanlar çok daha erken ulaşabiliyor bu olgunluğa, ben geç ulaştım. bundan pişman değilim. başlıkta olduğu gibi zaten, öylesine yazdım.