bu geceden sonra aşina olacağım şarkılardan biri.
insanın kavuştuğunu düşündüğü insanlardan belli bir süre dahi olsa ayrı kalması çok zor.
hele ki gitmeler zorunluysa. ne diyeyim kavuşuruz inşallah.
Bi insan seversin senin için günaydın olur ya hani sonra bi bakmışsın sana artık iyi geceler olur ayrılık budur işte o insanın seninle aylarca oynamasından ibaret bi tiyatro ama ayrılıktaki asıl nokta pişmanlıktır siz siz olun herkese bağlanmayın!!!
Taze ölüyü bekler ya mezar, öyle bekledim ayrılığı sanki. Onu öyle sevdim ki; kokusunu içime çektiğimde burnumun direği sızlardı. Bir gülüşüyle dağları delebilirdim isteseydi. Onun iyiliği için çabaladım, çabaladım. Anlamadı beni. Şimdi o gitti, geride bıraktığı bir şiir kitabı, bir kaç evin dolabına yapıştırılmış küçük not ve burnumda kokusu. Onun için yaptım dedim ya herşeyi. O şu an benden nefret ediyor. Bana dediği cümleler yüreğime ağırlık yapıyor. Taşıyamıyorum. Pişmanmış benimle olduğundan, çok pişmanmış. Ben bu kadar kötü bir adam değilim ki. Papatyalar solmasın diye çiçek buketi almayıp, küçük saksı şeklinde alan adamım ben. Bir garip papatyaya kıyamayan adam sevdiceğine kıyabilirmi allah aşkına? Sabah kahvaltıya onun sevdiği zeytini almak için kışın soğuğunda 2 kilometre yürüyen adamım ben. Niye kötü olayım ki? Bir kere bile aldatmadım onu. Bir kere bile başka birisiyle temasım bile olmadı. Bunu nasıl diyebiliyor ki bana? Vicdanı rahatmı acaba. Bu kadar kötü müyüm yoksa ben. Neyse ne işte. Bitti ya bitikler. 3 sene toz oldu uçtu ya. Olsun çok güzel yaşadık herşeyi, iyiki hayatıma girmiş benim. Keşke o da aynı şeyleri benim için söyleyebilseydi. Olsun varsın nefret etsin benden. iyi olsun ya, belki çocuklarına ileride bizim koyacağımız isimleri koyar. Bir parkta görürüm onları fena mı olur. Bir rüzgar eser derinden, kokusu burnuma dokunur. O koku bana 10 sene yeter. Kana kana sevmeye..
amansız bir güç savaşı sonunda imzalanan, hayatın tüm anlarını bilfiil işgal eden ve anıları dikenli tellerle çevirip yasak koyan bir mutsuz sondur.
gidiyordum, güneş arkamda, gölgem önümde, hem de yapabildiğimin en iyisi ile. şaşılacak derecede mutluluk ve huzur verici bir durumdu bu daha önceden hiç alışılagelmemiş. bir tuhaflık olduğunu bir an evvel tahmin etmeliydim ki yol yakınken geri dönebileyim; döndüğümde de bulabileyim; çaresiz, mutsuz, umutsuz ama hiç bir anı gelecekten daha kötü olmamış, geçmişte beni asla tatmin etmeyen geride bıraktıklarımı. ama çok düşünmedim, arkama bakmadım, gaza bastım ve bir havlama sesi duydum.
gölgem, diz çökmüş ağlıyordu yanı başımda gözlerimi açtığımda, ben ise sanki uyku mahmurluğu ile her şeyin yerli yerinde olup olmadığını kontrol ederken elimdeki limonu emiyordum. ekşilik samimiydi, ama samimi olmayan tek şey tetiğin ucundaki ben, vurmaya her an hazır sendi. yüzüm buruş buruştu, dilim dışarıda; nefesim soluyordu kulaklarımda; bu ne bir sondu ne de yeni bir başlangıç. delirmişti ben gittim diye, bana ağladı sordu yine, neden-nasıl hiç bilemedi, cevapları hiç bulamadı, gerçeklerin arkasında çelişkiler vardı aslında, farklı dünyalar gibi, farklı rüyalar gibi.
kesinlikle rüya değildi, ya da kabus. hisleri hissizleşmişti artık, hissetmiyordu çoğu azı. cüceler ülkesindeki bir dev gibi sığmamış, sıkışmış, daralmış, sessiz bir yakarıştı sanki ya da devler ülkesindeki bir cüce gibi ezilmiş, kaybolmuş, tükenmiş, hüzünlü bir son nefes. esasında sadece kendisini dev aynasında yakından görmüş kendinden büyük; korkmuş, sonra kaçip uzaktan bakip kendini küçük gören birinin trajedisi bu. kendimi de kaybettim sayenizde.
o günden sonra devamlı üşüyordum, gölgem bana sarılip beni ısıtmaya çalışıyordu ki sanıyorum bunu yalnızlıktan yapıyordu, o bile hiç bir işe yaramıyordu. ne zaman yatip ısınmaya çalışsam yalnızlığın bana verdiği acıdan mıdır bilmem göğsüme bir şeyler saplanıyordu. acının dayanılmaza vurduğu gün gölgem bile acıdı bana ve kızgın bir hançer ile göğsümü açtı. odayı öyle bir ışık kapladı ki gölgemin bile gölgesi geldi görmeye olanları. kalbim kırılmış, tuz-buz olmuş beni donduruyordu. işte olan buydu. güneş doğdu gökyüzüne insanlar hep tersine.
tamir olmaz mıydı, denemeye değmez miydi? hemen kırık parçaları elleri ile göğsünden yatağa çıkarmaya başladı. ne kadar fazla çıkardıkça o kadar çok hepsini birden çıkarabileceği inancından uzaklaşıyordu. yatağın üzeri dağ gibi olmuştu ama hala göğsünün içindekilere bakınca boşuna uğraştığını anladı. ellerini havaya kaldırdı ve hemen aklına eskiden duyduğu bir deyiş geldi: “insanın kalbinin büyüklüğü yumruğunun büyüklüğü kadardır.”
kalbim ellerim kadar küçük değil.
not :
bu yazıda bir çok şarkı sözü direk ve endirek olarak kullanılmıştır.
ilk zamanlar onsuz daha fazla yaşayamayacağınızı düşündürüp kahrettiren, günler, aylar, seneler geçtikçe geçmişe dönüp 'yapabiliyormuşum amına koyim' dedirten meret.
ama koyar. çok koyar. öyle koyar ki dünyadan seni dışarı fırlatmışlar, zifiri karanlıkta seneler boyu düşüyormuşsun gibi bir his verir her saniyede.
Hayal kurduysanız pek çok kez, bu gerçek bir ayrılık değildir üzülme, daha izlenecek filmler listeniz var, gidilecek yerleriniz.. üzülme Sevgi o hayallere sahip çıkar. https://galeri.uludagsozluk.com/r/1452884/+
Ayrılık öyle iğrenç bir şeydir ki ne zaman onun hakkında bir kaç bir şey yazmaya kalksan seni en çaresiz insan gibi hissettirir. Ayrılık adına bir şey yazmaya kalktığında ellerin kitlenir, ağzından sözler dökülmez. Hüznü derindir. Yaşanılan her şey tek bi kelime ile ifade ediliyor... ama anlatılamıyor. insana susmayı öğretir.
Zıttı birliktelik ise mutluluk verir. Konuşturur seni. Susturmaz. Hüznü derin değildir geçer gider. Yaşanılan her mutluluğu ayrı kelimeler ile ifade edersin.
Ayrılık, hiç gelmeyeceğini bildiğin birinin ardından haykırdığın sessizliktir.
Sizi güzel seven insanları bırakmayın. Bu söylediklerim bir tek sevgili için geçerli değil. Aileniz için dostlarınız için sevdikleriniz için.
biri duyguyla dolu, iyidir. taşıyabilirsen yola sokar, bir meşgale, bir rota verir insana. özlem, kırgınlık, doğasında ölmek olmadığından ancak yaralanmış bir sevgi, belki biraz da kızgınlık.
diğeri ise bilgiyle dolu. en sevdiği renk ne, hangi çiçeğe alerjisi var, hangi diş macunu kullanır, kaç doğum lekesi var... ne birine anlatabileceğin, ne sana fayda eden şeyler işte. dünyanın bütün bilgisi, başka bir insanın gen haritası, karanlık köşesi, kuytusu, kullanma kılavuzu. bu küfe taşıdıkça insanın etini keser, canını yakar. işte ondandır ki bu kefeden alıp alıp ilk kefeye koymak lazımdır. tüm bu bilgiyi özleme, sevgiye, kızgınlığa, kırgınlığa devşirmek gerekir.
Bazen çok acı veren, bazen olması gereken ayrı kalma halidir. Sevdiğiniz insanlardan ayrı kalmak, ayrılık olgusunu tam olarak anlatır aslında. Onlardan gelecek bir mesajı bile bekler olursunuz ayrı kaldığınız zamanlarda.
Akılları karıştıran bir deneyim. Gerçek bir hayatta kalım meselesi falan demeyeceğim ama kötü bişi.
Ölüm allahın emri de şu ayrılık olmasaydı demiş bir barış manço.
Evet ölümle ayrılığın benzemesi çok doğal. Ölümde ayrılıkta sonsuz bi kavuşamamadır.
Çünkü ölen kişi de yoktur hayatınızda ayrıldığınız kişi de. Bir daha göremeyeceksiniz gülemeyeceksiniz beraber olamayacaksınız. Ne acı o kişi ölmesede yok hayatınızda. Elbette bir başkasını bulabilirsiniz. Bu işte yaranın kabuk bağlaması.
Hangi yara kabuk bağlamaz ki? Anneannemin sözü bak bu. O yüzden ayrılık acısının kıymetini bilin acınızı çekin elbette. Dönün bakın içinize sizi hangi benliğe dönüştürmüş sizden ne almış ne getirmiş. Aynaya bakın. Gidene değil. Ardında kalan kendinize bakın.
Duygularınızı engellemeyin. Elbette geçecek iyi anılar kötü anılar bizi biz yapan şeyler bunlar.
Hayatı acısıyla tatlısıyla yaşayan şanslı kişiler. Deneyimleyin yaşayın gülün ağlayın.
Ya gülüp ağlayamayan hiç bişi hissedemeyen olsaydınız he?