11 şubat 1979'da maui'ya bağlı wailuku sahil kasabasının açıklarında yaşanmış, türlü belgesellere konu olan ve gizemi hâlâ çözülememiş kaybolma vakası.
benjamin kalama (38), 1979 şubat'ının 11'inde klasikleşmiş rutinini tekrar etmek üzere biraz balık tutma ve arkadaşlarıyla hoş vakit geçirme maksadıyla scott moorman (27), patrick woessner (26), peter hanchett (31) ve ralph malaiakini (27) ile beraber “sarah joe” adlı ufak bir tekneyle öğle saatlerinde denize açılır.
hava karardıktan sonra adaya geri dönmedikleri fark edilince, birkaç günüllü, tekneleriyle ada çevresini kolaçan eder. sabah saatlerine dek yapılan aramalarda sarah joe teknesi ve içindeki beş kişilik mürettebata dair bir iz bulunamaz.
ertesi gün hawaii tarihinin en kapsamlı arama kurtarma çalışması başlatılır. 44 keşif uçağı toplamda 330 saat uçuş yapar ve 56 bin metrelik devasa bir alan gözden geçirilir. beş gün süren aramaların ardından hiçbir sonuca ulaşılamaz.
günler geçtikçe mürettebatın yaşadığına dair ümitler tükenir. bazı görgü tanıkları, o gün, havanın açık olduğunu ve herhangi bir fırtına gözlemlenmediğini belirtir. teknenin sahibi olan kayıp ralph malaiakini'nin erkek kardeşi robert, sert rüzgarların ve okyanus akıntılarının yoğun olduğu alenuihaha kanalına girmiş olabileceklerini ve muhtemelen ya açıklara doğru savrulduklarını ya da alabora olup hayatlarını kaybetmiş olabileceklerini ileri sürer. yetkililer teoriyi mantıklı bulsa da deniz yüzeyinde tekneye dair bir cisim bulmayı umarlar.
bir süre sonra 5 kişi “kayıp” statüsünden çıkartılarak “ölü” ilan edilir ve dosya kapatılır.
olayın üzerinden on seneye yakın zaman geçer. tarih, 9 eylül 1988'dir.
john naughton isimli bir deniz biyoloğu, hawaii adalarından 3,540 km uzaklıkta marshall adalarına bağlı ve hiç kimsenin yaşamadığı bokak atoll veya diğer adıyla taongi atoll adasının kayalıkları üzerinde tuhaf bir cisim fark eder. bir müddet sonra bunun bir tekne olduğunu görür. üzerinde “sarah joe” yazmaktadır. gövdesinde birkaç ciddî yarık, önü ve kenarlarında kopuk parçalar vardır. içinde herhangi bir obje de yoktur.
naughton, yetkilileri bilgilendirir ve kayıp mürettebatın denize açıldığı yerden binlerce kilometre uzaklıkta ve tek bir insanın dahi yaşamadığı bu ıssız adada incelemeler başlatılır.
tekneye yakın bir yerde, yeri işaretlenmemiş bir mezar tespit edilir. tuhaf olan şey, bulunan mezarın hemen yanında yaklaşık 50-60 civarında temiz, bembeyaz ve muntazam şekilde yerleştirilmiş bir not defterinin sayfaları olduğu anlaşılan kağıt parçaları bulunur. yeni konmuş gibidir. mezar kazıldığında, bir çene kemiği ve kül hâline geldiği anlaşılan insan kalıntıları tespit edilir. adlî incelemeler sonucunda, kalıntıların, mürettebatın üyelerinden biri olan scott moorman'a ait olduğu anlaşılır.
scott'ın yakılarak gömüldüğü düşünülen yerdeki boş kağıt sayfalarının şifreli bir mesaj içerebileceği ihtimalini düşünen araştırmacılar buna benzer bir çin geleneği olduğunu belirtirler. bu eski âdete göre ölen birinin başucuna ölümden sonraki yaşamı sembolize etmesi için boş kağıt parçaları konuluyordur. bu olayla ilgili ortaya atılan tezlerden biri de “adaya bir şekilde ulaşmış birinin törensel biçimde scott'ı defnettiği,” yönündedir. ancak bu da onlarca komplo teorisinden biridir. uzmanların buluştuğu ortak nokta ise teknenin kilometrelerce sürüklenerek bu adaya ulaşmış olabileceği. yapılan hesaplamalara göre tekne başıboş bir hâlde marshall'a ancak 3 ayda varabilirdi.
peki bundan sonra neler yaşanmıştı?
moorman'ın diğer arkadaşları bir ihtimal hayatta kalıp moorman'ı defnettilerse onlar neredeydi? ya da moorman tek başına hayatta kalıp yaşam savaşı vermiş ve bu savaşı kaybederek öldüyse, bu yol geçmez, kervan yürümez yerde, onu kim veya kimler törensel biçimde defnetmişti veya öldürülmüşler miydi? mezarının baş ucunda yer alan ve yeni konulduğu anlaşılan kağıtlar da neyin nesiydi, ne anlama geliyordu ve kim veya kimler neden koymuştu? bu kişi veya kişiler bu ıssız adaya nasıl ve ne zaman gelmişlerdi?
günümüzde, hâlâ wailuku'luların konuşup tartıştığı bu enteresan kayıp vakası çözülemeyen bir gizem olarak sıcaklığını koruyor.
11 Şubat 2009'da teknenin denize açıldığı hana körfezinde trajedinin 30.yılı için bir anma töreni düzenlendi. ayrıca bu enteresan olay cbs reality kanalı başta olmak üzere pek çok belgesele konu oldu ve bu trajediden esinlenerek çeşitli hikaye kitapları yazıldı.
23 mart 1994'te aeroflot şirketinin airbus a310 tipi uçağı ile moskova'dan hareketle hong kong'a gitmesi planlanan, ancak korkunç bir dizi ihmal ve pilot eğitimlerinin yetersizliği gibi nedenlerle trajik bir kaza ile sonlanan uçuş.
uçuş verileri doğrultusunda hazırlanan resmî rapor ışığında kalkıştan 4,5 saat sonra, kaptan pilot yaroslav kudrinsky, ilk defa yurt dışı seyahatine çıkmakta olan 13 yaşındaki kızı yana ile 15 yaşındaki oğlu eldar'ı kokpite kabul eder.
kaptan, önce kızı yana'yı pilot koltuğuna oturtur.
o esnada uçak, otomatik pilottadır. kudrinsky, kontrol düğmesini açar. böylece, otomatik pilottan çıkılmayacak ve yana, uçağı, hafifçe sola kırdığında sanki kontrol kendisindeymiş gibi hissedecektir. öyle de olur. yana, lövyeyi çevirir ve uçak, hafifçe sola doğru döner. bunun ardından, kaptan pilot, uçağı tekrar önceden belirlenen istikamete sokar ve kumanda kolunu eski konumuna getirir.
ardından, sıra, oğlu eldar'a gelir. o da pilot koltuğuna oturur, lövyeyi kız kardeşinin yaptığı gibi sola doğru ancak daha sert bir hamle ile çevirir. şaşırtıcı olan şey, yana'nın çevirdiği gibi rahat bir hamle yapamaz ve zorlandığını hisseder.
kudrinsky, kızı koltuktayken yaptığı gibi kontrol düğmesini tekrar açar ve ardından eldar, lövyeyi rahatlıkla döndürmeye başlar. bir noktadan sonra uçağın dönmesi durur ve otomatik pilot aynı modda yoluna devam eder.
kaptan pilot, navigasyon modunu açarak, uçağı, tekrar hong kong istikametine sokar.
bu birkaç dakika süren hadiseler esnasında kokpitte bir sohbet, şakalaşma havası hâkimdir, dikkat dağınıklığı hissedilir, ancak bir süredir eldar, lövyeyi sol istikamete doğru zorlayarak tutmaya devam eder. halbuki bu saniyelerde, çok kritik bir ân yaşanır ve aslında uçak, otomatik pilottan çıkmakta ve kontrolü pilota bırakmaktadır.
bir noktadan sonra eldar, babasına, “uçağın neden kendi kendine döndüğünü” sorar, yaklaşık üç dakikadır pilot koltuğunda oturan eldar'ın bu sorusu üzerine kaptan pilot ve yardımcısı piskarev, aralarında bunun sebebini konuşmaya başlarlar.
bu kafa karışıklığı sürerken, uçak, 45 derecelik çok ciddî derecede bir açıyla yana yatar ve 30 bin feet yükseklikteyken ölümcül bir biçimde dalışa geçer. bu sırada hissedilen g kuvveti nedeniyle kaptan pilot kudrinsky yerinden kalkıp lövyeye uzanamıyor, piskarev önündeki lövyeye parmaklarının ucuyla dokunabiliyor ve 15 yaşındaki eldar ise iki eliyle lövyeyi tutup uçağı kontrol eden tek kişidir.
kokpitte bir yaşam mücadelesi başlar.
otomatik pilot, uçağı yükseltir ve burnunu havaya kaldırır. bu defa tehlikeli ve dik bir biçimde yükselişe geçer. otomatik pilottan çıkış uyarısı duyulur. otomatik bir güvenlik sistemi devreye girer ve uçağın burnunu alçaltarak pike yapıp tekrar hız kazanmasını sağlamaya çalışır.
saniyede 200 metrelik bir dalışta olan uçağı, piskarev, lövyeyi kendine doğru şiddetle çekmeye devam ederek kısmen doğrultur ve bu defa hızlı bir tırmanış yaşanır. hava hızı azalan uçak, stall ya da bir diğer deyişle perdövites durumuna girer, yani havada tutunma kabiliyetini yitirir.
bu sırada g kuvveti etkisi biraz kırılınca kaptan, eldar'ın yerine pilot koltuğuna geçer. bir süre sonra uçağı dengeler ve yavaş yavaş kontrolü sağlamaya başlar.
ancak ne kadar düştüklerinin farkında olmayan kudrinsky ve piskarev, ve beraberindeki 73 kişi, moğolistan'ın kuzeybatısındaki kuznetsk alatau sıradağlarına çarpmak suretiyle fecî şekilde hayatlarını kaybeder.
bu hadise, kayıtlara, kaptan pilot'un ölümcül ihmallerinden dolayı pilotaj hatası olarak geçmesinin yanı sıra sivil havacılıkta bir dizi radikal gelişmeye de neden olur. o zamanlar için kokpite misafir kabul edilmesi şaşılacak bir uygulama değilken, bu olaydan sonra kısıtlamalar getirilir. ayrıca, eldar'ın pövyeyi bu kadar zorlamasıyla uçağın otomatik pilottan çıktığına dâir uyarının sesli bir uyarı olmadığı fark edilir ve bu noktada tüm airbus'larda değişikliğe gidilir. bu yeni seri airbus'ların pilot eğitiminde bir takım reformlar yaşanır.
yani, havacılık kuralları, yine ve yeniden, kanla yazılır.
“kid in the cockipt” (kokpitteki çocuk) başlığı ile uçak kazası raporu'na ya da o zamanki orijinal ismiyle mayday belgesel serisine konu olmuştur.
aruzun “fe'ilâtün fe'ilâtün fe'ilün” kalıbı kullanılarak talik yazısı ile toplamda 483 beyit hâlinde divan şâiri enderunlu fazıl tarafından neşredilmiş, milâdî 1795 tarihli, mesnevi türü eser.
şâirin, dört hemcinsiyle yaşadığı türlü aşk maceralarını konu alır.
sarayda ocakzade bir gençle yaşadığı birliktelik, âşık olduğu ancak sonradan vefat eden bostancıbaşı zâde süleyman'a olan sevgisi, bir hanendeyle yaşadığı üç sene süren tutkulu ilişki ve gencin evlenmeye karar vermesiyle son bulan çingene bir çengiye karşı hissettikleri, eserin söz varlığını oluşturan şiirsel kelimelerin ana mevzuudur.
hakkında neşredilmiş divan şiirleri göz önüne alındığında 19. yüzyıl istanbul'unda yaşadığı anlaşılan ve halk arasında hem “loncalı” nâmı ile tanınmış, hem de danslarıyla bir dönem ses getirmiş çingene toplumundan çıkma meşhûr köçek.
ismine derler imiş ismâʿil
oldu kurbân onun kalb-i ʿalîl
çengîlerde meğer ol şûh-ı cihân
hüsnile bulmuş idi şöhret ü şân
ʿaybı ancak bu ki ol cânâne
milleti olmuş idi çingâne.
ayrıca, kostantiniyye yâhût eski istanbul'un mikrotarihinin kayıtlarına göre en görkemli ve en kalabalık sokak düğünü loncalı köçek ismail için düzenlenmiş olup, çingene mahallesinden başlayarak meydanlara taşan bu düğüne 20 bin kişi katılmıştır.
türkiye türkçe'sinin argo söz varlığında, (erkekler için) “lacivert ya da koyu renkli, resmî görünümlü kıyafet giymek, yâhût bu renklerde takım elbise giymek” anlamında kullanılan terzilik terminolojisinden gelip halk diline yerleşmiş ifade.
ressam osman hamdi bey ile sanatkâr victor marie de launay imzâsı ile hazırlanmış olan, içinde yer alan fotoğrafların devrin meşhur stüdyolarından foto sabah tarafından çekildiği, osmanlı döneminin çeşitli yörelerine dâir giyim kuşam âdâbının ele alındığı eser.
günümüz türkçesiyle “osmanlı giysileri” başlıklı çalışma.
1873 viyana fuarı için hazırlanmış bu özel baskının adı, devrin lingua franca'sı ile, “les costumes populaires de la turquie” (türkiye'nin popüler kıyafetleri) konmuştur.
paris doğumlu aslen fransız olan osmanlı bürokratı, sanatkâr, amatör tarihçi.
eski zamanın usûlüyle ilk dönem eğitimini ev hayatında geçirdi ve sonrasında fransa'da güzel sanatlar okulunda okudu.
1850'li senelerde kostantiniyye'ye, yâni eski istanbul'a yerleşti ve pera belediyesinde arşivde çalışmaya başladı, çizer ve yardımcı mühendis olarak bürokratik kariyerine başladı. daha sonra ticaret ve ziraat nezâreti'nde sekreterlik görevi üstlendi.
1867'de paris'te düzenlenen uluslararası fuarda jüri üyesi oldu ve viyana'da osmanlı sergi komisyonunun sekreterliğini üstlendi.
almanca, fransızca ve osmanlıca olmak üzere üç lisânda kaleme alınmış, içinde osmanlı mimarisinin tarihi ve yapılarının niteliği üzerine sekiz denemenin olduğu “die ottomanische baukunst/l'architecture ottomane/usûl-i mîʿmârîʾ-i ʿosmânî” eserinin büyük bir kısmını yazan entelektüellerden oldu.
bu noktada, yolu, eski müzeler umum müdürlüğü yapmış bir ressam olan osman hamdi bey ile kesişti, onunla birlikte osmanlı giyimi ve kıyafetleri üzerine “les costumes populaires de la turquie/elbiseʾ-i osmânîyye” (elbise i osmaniyye) eserini neşretti ve eser, viyana fuarı vesilesiyle iki dilli olarak yayımlandı.
üst düzey görev yapmış sîmâlardan olmasına rağmen ölüm tarihi bilinmemektedir.
tarihte doğrudan fransa kralından gelen ve herhangi bir yasaya dayanmayan sürgün, hapis vb. gibi türlü cezâların deklare edildiği kral imzâlı resmî yazılara verilen ad, bir nevî “kaşeli mektup”.
sansovino’dan di blasi’ye, bosio’dan rinaudo’ya kadar kanuni sultan süleyman dönemini ele alan hangi italyan tarihçi incelense, istisnâsız bir şekilde, “cicala” soyadına rastlanır.
bu şöhretin kaynağı, hem bir amiral olan baba cicala’nın chios'tan başlayıp, oğluyla berâber messina’ya ve sonunda istanbul’un karanlık zindanlarına uzanan macerasına, hem de italyan kaynaklarında “türk paşası” olarak geçen oğul don scipione’nin, “sinan” adını aldıktan sonra, tâ paşalığa uzanan hollywoodvârî yükselişine dayanır.
baba cicala, yâni mösyö visconte, her ne kadar dapdar bir zindanda hayatını kaybedip, oğlunun, osmanlı yönetim kademelerinde kaptan ı derya titrine eriştiğini görememiş olsa da soyadı, yâni “cicala” nâmı, cağaloğlu semtinde yaşıyor hâlâ.
lyrcus'un öyküsünden ilhâmla dil bilimci albert carnoy'un “greko-romen mitolojisinin etimolojik sözlüğü” (dictionnaire étymologique de la mythologie gréco-romaine) eserinde “femme stérile”, yâni “kısır kadın” olarak tanımlanır.
eski yunanca'da “bios” (βίος, hayat) ve “eilo” (εϊλω, dizginlemek, önlemek, kontrol altında tutmak) sözcüklerinin bir araya gelişi ile türetilmiş bir kadın adıdır.
erotika pathemata külliyatının birinci öyküsüne adını veren mitolojik karakter.
i.
argos kralı inahos'un kızı io eşkıyalar tarafından kaçırılır. bunun üzerine karalar bağlayan babası, biricik kızını bulabilmek için birkaç adam gönderir. bunlardan biri, tüm bir kara ve deniz hattının altını üstüne getiren, ancak genç kıza ulaşamayınca bu zahmetli arayıştan vazgeçen phoroneus'un oğlu lyrcus'tur.
lyrcus, inahos'tan korktuğu için argos şehrine dönmekten vazgeçer ve rotasını kaunos'a çevirir. burada, kral aegialus'un kızı heilebia ile evlenir. kral, lyrcus'u damadı olarak kabul eder ve kızına bir çeyiz hediyesi olarak krallıktan hatırı sayılır paylar verir.
aradan epey bir zaman geçer.
lyrcus ve heilebia'nın çocuğu olmaz. buna bir çâre arayan lyrcus, yollara düşer ve soluğu didyma'daki bir kâhinde alır. ona, nasıl çocuk sahibi olabileceğini sorar ve kendisine kılavuzluk etmesini ister. kâhin, lyrcus'un sualini, “tapınağı terk ettikten sonra ilişkiye gireceği ilk kadından çocuk sâhibi olabileceği,” yönünde cevaplandırır.
bunu duyan lyrcus, memnun olur ve eve dönüş yolculuğuna başlar. kehânetin kendi isteği doğrultusunda gerçekleşeceğinden emindir.
fakat yolculuk esnâsında bybastus'a vardığında, dionysos'un oğlu staphylus tarafından ağırlanır. lyrcus, en dost canlısı şekilde karşılanır ve bol bol şarap içmeye iknâ olur. bir müddet sonra sarhoşluktan duyuları körelmeye başlar. kehânet hakkında çeşitli îmâlarda bulunur.
staphylus'un kızları hemithea ve rhoeo arasında evlerine gelen konuğa ait olmak için bir çekişme baş gösterir.
ertesi sabah lyrcus kendine geldiğinde yatağında hemithea'yı görür. onunla birleşmiştir.
ev sâhibinin kendisine kurduğu tuzağa çok öfkelenen lyrcus, staphylus'u azarlar, ancak sonunda yapılabilecek bir şey olmadığını görünce genç kıza belinden çıkardığı kemeri verir. böylece, gelecekte çocukları büyüdüğünde eğer babalarını bulmak için kaunos'a gelirlerse bu kemer sayesinde onları tanıyacaktır.
ve lyrcus, evine doğru yelken açar.
ancak aegialus, damadının hemithea ile beraberliğini ve bu büyük kehâneti öğrendiğinde onu ülkesinden kovar. bunun üzerine damat lyrcus ile kral aegialus komutasındaki ordular arasında uzun süren kanlı bir savaş baş gösterir. heilebia, babasının değil eşi lyrcus'un safında yer alır.
sonraki yıllarda muharebeleri kazanarak hükümdar olan lyrcus'un hemithea'dan doğan oğlu basilus, yetişkin bir adam olduğunda, kaunos topraklarına gelir.
ve artık yaşlı bir adam olan lyrcus, basilus'u oğlu olarak tanır ve onu, kaunos'un hükümdarı yapar.
eski zamanda resmî devlet dairelerinde yazı işlerine yeni başlayan ve bir müddet maaş almadan çalışan çıraklar yâhût stajyerler için kullanılan eski bir tâbir.
günümüzde iznik ilçesinin hudutları içerisinde bulunan nicea antik şehrinde dünyaya gelmiş olup, milattan evvel 1.yy ilâ milattan sonra 14 aralığında yaşamış olan yunan gramer üstâdı, şâir ve yazar.
yunan lisânındaki telaffuzu “parthenios” veya “parthenios o nikaeus”'tur.
meşhur roma'lı şâir virgil'e devrin yunanca'sını öğrettiği söylenir. kısa epik şiirleri, ağıtları ve bilhassa kaleme aldığı aşk öyküleri ile bilinir.
erotika pathemata, yani türkçesiyle, “aşkın acıları üzerine” adlı eseri, şaheser niteliğindedir.
1960 ilâ 1962 yılları arasında en küçüğü 6, en büyüğü 18 yaşlarında olan 14 bin civârında kübalı çocuğun, ailelerinin de isteğiyle, küba katolik kilisesi ve amerika birleşik devletleri yönetiminin ortak yürüttüğü büyük bir operasyonla küba'dan tahliye edilmesi hâdisesine verilen ad.
bu tarihî vaka, sol tandanslı anlatıda “tarihin gördüğü en büyük çocuk kaçırma olayı” olarak tanımlanırken, bunun dışındaki görüşler, bu hâdisenin bir nevî “kurtarma operasyonu” olduğu yönündedir.
1985'in 8 eylül gecesi, new yorkmanhattan'da, gecenin sessizliğini yırtan çığlıklar eşliğinde, devasa bir gökdelenin 34. katından aşağıya “düşmek” suretiyle korkunç bir şekilde hayatı sonlanan kübalı ünlü performans sanatçısı, heykeltıraş, ressam.
lise eğitimini iowa eyaletindeki regis lisesi ve briar cliff kolejinde tamamladı.
1967'de iowa üniversitesinde arkaik dönem sanat tarihi ve yerel halk kültürleri üzerine eğitim aldı. üniversite eğitimi esnâsında genç bir kadına tecavüz eden bir cinsel saldırı suçlusunun mahkeme salonundan elini kolunu sallayarak çıkması hadisesi üzerine bu hususta bir takım sivil hareketlerde yer almaya başladı.
belden aşağısını çıplak bırakacak biçimde soyunan ve iç çamaşırını aşağıya indiren ana, kalçasını kan lekesiyle kaplayarak bir çalışma masasının üzerine uzandı. canlandırdığı bu korkunç ve kanlı tecavüz sahnesinin fotoğrafı ile sanat dergilerine kapak oldu ve kamuoyunda istediği çarpıcı etkiyi yarattı.
yaptığı resimlerle, çektiği sansasyonel fotoğraflarla ataerkil sisteme, hukuka, baskıya, şiddete, insanın o karanlık dünyasına sert bir darbe indirirken, özgürlük arayışındaki isyankâr 1960’lı ve 1970’li yılların sembol kadınlarından biri hâline geldi. genç sanatçılar, sesini ve derdini duyuramayan kadınlar ve bilhassa “hayır” diyenler için umut ışığı oldu.
çocukken küba'da tanıştığı santeria ayinleriyle ve taino kızılderililerinin tanrıça kültürüyle bağlantılı ritüellerde bedenini sanatsal çalışmalar için kullandı, bu şekilde “ötekilerle” bağ kurmaya, onları görünür kılmaya gayret etti.
1974'te new york'ta gerçekleştirdiği body tracks isimli performansında bedeni bir varlık olarak değil, bir iz olarak târif etti. bu performansında kollarını kana bulayan mendieta, galerinin duvarlarına dönük vaziyette kollarını yukarıya doğru iki yana açmış, sonra da aşağıya sürükleyerek yakarışının izini bıraktı.
kariyeri boyunca untitled, goddess of wind, ochun, witness, labyrinth of venus, furrows adlı ve daha birçok kısa film, fotoğraf, heykel ve resim türünde eserler veren, ve çeşitli performanslar sergileyen ana mendieta, sanat camiasında tanıştığı minimalist artist, heykeltıraş carl andre ile evlendi.
8 eylül 1985 gece yarısı, greenwich'te andre ile beraber yaşadığı 34. kattaki apartman dairesinde, alt komşuların söylemesine göre eşiyle giriştiği sert bir tartışma esnâsında sarf ettiği “yapma, ne olursun yapma!” haykırışlarından kısa bir süre sonra devasa gökdelenden aşağıya “düştü”.
911 hattını arayan carl andre, şu sözlerle yardım çağrısında bulundu ve “ben bir sanatçıyım, eşim de sanatçı. bir konuda kavga ediyorduk, o odasına gitti. ben de arkasından gittim. o, camdan aşağıya atladı,” sözlerini sarf etti.
eşi carl andre şüpheli sıfatıyla gözaltına alındı ve bir yargılanma süreci başladı, ancak 1988'de serbest bırakıldı.
hâdise kayıtlara “intihar” olarak geçti.
hiç şüphesiz bu büyük bir ironiydi, çünkü ana mendieta'nın çocukluğundan beri yükseklikten korktuğu bilinirdi.
o gece, o dairede ne olduğu her dâim büyük bir muamma olarak kaldı.
29 sene sonra, 2014'ün mayıs ayında manhattan chelsea bölgesinde dia art sanat merkezinde takipçileriyle buluşan carl andre'nin sergisinde, bir grup eylemci, mendietavârî bir protestoyla, ellerine aldıkları bağırsak parçaları ve kanla dolu bir torbayı binâ girişine atarak “where is ana mendieta?” (ana mendieta nerede?) sloganları attı.
böylece, ana mendieta, mücadelesi ve trajedisiyle ebediyete gitti.
tarih vakfı ve kültür bakanlığı işbirliğinde toplamda 336 araştırmacı ve yazarın katkılarıyla oluşturulmuş olan 1993-1994 baskı tarihli, resimli, on bin madddeden meydana gelen sekiz ciltlik teferruatlı bir şehir ansiklopedisi.
gazeteci, yazar, yayıncı server iskit bey tarafından kurulmuş olan iskit yayınevi imzâsı ile 1950 ve 1956 tarihleri aralığında toplam 84 sayı olarak basılmış olan cumhuriyet döneminin ilk musavver yâhût adı üzerinde “resimli” popüler tarih dergisi.
eski zamanın bilgi, belge ve arşiv kayıtları baz alınarak kaleme alınan, ve kimi ihtilaflı veya uyuşmazlığa sebep olan konularda elbette türkiyenin tarih tezlerinin önyargılarını, duygu ve düşüncelerini de içeren bir bakış açısıyla neşredilmiş tarih makaleleriyle dikkat çeken, osmanlı tarihi ve genel olarak batı ve dünya tarihine dâir ilginç, şaşırtıcı ve yer yer gülümseten bilgilere ve enstantanelere yer veren, ve her şeyden önemlisi eski dil ilâ yeni dil arasında köprü görevi görmesi açısından dikkat çekici bir seridir.
çoğunlukla epey ağdalı, süslü bir türkçe ile karşılaşılır.
eski lisânın latinizasyonuna merakı olanlar için hazine niteliğindedir.
türkçenin argo söz varlığına dâir ilk derli toplu sözlük çalışması olan lugat i garibe'nin yaratıcısı, derleyicisi olmakla beraber eserin kapağına düştüğü “a. fikri” imzâsı dışında hakkında hâlen bir bilgi bulunmayan yazar.
ilk bakışta özenle seçildiği anlaşılan ve içinde 344 madde başı gibi pek az kelimenin yer aldığı, hatta eserin “ifâde'-i mahsûsa” kısmında vurgulandığı gibi “âdâb-ı 'umûmîyyeye muhâlif olmıyan” (genel ahlak kurallarına aykırı bulunmayan) terimleriyle bir nevî otosansür izleri de taşıyan ve bir konuşma dili olarak eski türkçenin argo söz varlığına dâir 19. asrın son çeyreğinde fikri efendi tarafından yazılmış “ilk argo sözlüğü” titrini kazanan mini lügatçe.
günümüz türkçesiyle “bir garip sözlük”.
didem dolanbay'ın derlemesinde ilk ve tek baskısının 1887 olduğu vurgulanırken, mehmet aydın'ın kaleme aldığı önsözde hicrî 1307 senesine, yani milâdî olarak 1889-1890 dolaylarına denk geldiğini gösterir.
çalışmanın eski bir baskısında “fî 26 şubât sene 305” yazdığına göre baskı tarihi 26 şubat 1305 rûmî, yani 19 mart 1890'dır.
yazar keğam kerovpyan tarafından altı bölüm olarak tasarlanan, ancak tamamlayıp basım aşamasına geçirmeye ömrü yetmediği için yalnızca “haygazyanlar dönemi” başlığı altında ilk bölümüyle yayımlanan eser.
ilk türkçe baskısı, 2000 senesinde yapılmış olup çevirmeni sarkis seropyan'dır.
eserin yazar tarafından kaleme alınan “önsöz” yazısında bu çalışmanın her ne kadar mütevazı ve iddiası olmayan bir derleme çalışması olduğu belirtilmiş olsa da, özellikle ermeni toplumunun ve doğu halklarının geçmişine ışık tutmak, yahudi, hristiyan ve islam dini metinlerinin birleştiği bazı mitsel anlatıları anlamak, ermeni mitolojisi ve ortak değerleri ortaya çıkartmak açısından önem taşır.
eser, ermeni toplumunun doğuş mitiyle başlar. yani noah'ın oğullarından biri olduğuna inanılan lafeth'in oğlu hay'ın kökeninden geldiği düşünülen ermeni halkının doğuşuyla.
ermeni krallığının ortaya çıkışıyla devam eden çalışma, oldukça teferruatlı biçimde kralların, kraliçelerin ve hanedanlıkların tarihini anlatır. bu dönemlerde yaşanan iç ve dış savaşları, hanedan içi olayları bir vakanüvis edâsıyla aktarılır.
özellikle bu yönüyle mitsel ve tarihsel anlatılarla bezenmiş yahudi kutsal külliyatı tanah'ın ikinci bölümünü oluşturan nevi'im (peygamberler) adlı dini metinlerde kullanılan dil ve kaleme alınan kronoloji açısından benzerliği dikkati çekmekte olup, her sayfasında titiz bir entelektüel çaba gözlemlenmektedir.