resul balay olmak
186 (mavi jojoba tanesi)
dördüncü nesil yazar 3 takipçi 41.20 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    kenan evren

    522.
  1. ülkenin geleceğinden yıllar çalmış darbeci bir katilin adıdır.şimdilerde çizdiği dandik resimlerle ressam payesiyle onurlandırılmaktadır yalakaları tarafından. belki gevrek gevrek gülerek ton ton emekli paşa imajına oynamaktadır bilinmez. ama ülkem asla unutmayacaktır ellerindeki kanı.
    3 ...
  2. türkler kürtler birlikte yaşamak zorunda mı

    1.
  3. esasen bu sorunun çok daha önceleri sorulması, bu düşüncenin yıllar önce daha yüksek bir sesle konuşulması gerekiyordu. kısmet bugüneymiş.

    soruya cevap veriyorum : değil...!

    kürtlerin cumhuriyet tarihinin neredeyse tamamına yakın bir kısmında yok sayıldıkları, asimile edildikleri, hatta yok edildikleri inkara yer olmayacak derecede açık bir vakıadır. bununla birlikte bu yok sayma tarihini şöyle bir irdelersek kürtler tarafından oluşturulmuş bir talepler havuzunun da oluştuğu görülecektir. bu havuzda kürtçe konuşmak, kürtçe şarkı söyleyebilmek, kürtçe tv, kürtçe yayın yapabilme, üniversitelerde kürt dili enstitülerinin kurulması, ana dilde eğitim, özerklik vs vs vs... gibi bir çok talebin bulunduğu bilinen bir gerçektir.

    kürt sorununun son 8-10 yılına bakıldığında kürt gerçeğine bakış anlamında ülkemizde gözle görülür bir psikolojik iyileşme olduğunu görmemek mümkün değil. bir dönem kürtlerin bile dillendirmekte sıkıntı yaşadığı, türkiye gerçeğine hiç de denk düşmeyen birçok olgu artık hayatımızın olağan gerçekleri haline dönüştü. ancak bu iyileşmenin kürtlerin bir bölümünde bir rahatsızlık yarattığını da görmek gayet mümkün. yani bu iyileşme ciddi ciddi kürtlerin bir kısmını geriyor, gerdi, germeye devam ediyor. belki de ellerinden bazı gerekçeler alınıyor, alındı. ilginç.

    yani bir dönem uğruna binlerce insanın öldüğü haklar, özgürlükler kürtlere tanınıyor, ancak kürtler nedense daha da fanatikleşmeye başlıyor, terör bir karış bile olsa taban kaybetmiyor. sanırım burada hiç de öyle normal bulunmayacak bir durum var. değil mi? kürtlerin talep ettiği ve hala karşılanmayan en fazla bir kaç/üç beş şey kalmıştır. ama ben eminim, yarın örneğin ana dilde eğitim gibi bir hak da tanınsa, farklı bir iyileşme de sağlansa ertesi gün başka bir karakol basılacak, farklı noktalarda bombalar patlayacaktır. bu size de anormal gelmiyor mu?

    yani şunu anlatmaya çalışıyorum. artık bu sorun daha da tehlikeli bir hal almaya başladı. türkiye'de benim gibi türk olup, bir kürt realitesi olduğunu söyleyebilen, bu sorunun demokrasiyle, özgürlüklerin genişletilmesiyle çözülmesini isteyip artık kürtlerin samimiyetine de inanmak konusunda sıkıntı yaşayan insanların sayısı hızla artıyor. bu durum çözüm istediğini söyleyen kürtlere bir anlam ifade etmiyor mu?

    nasıl olur çok da bilmiyorum. uygulanabilir olup olmadığını şuan zerre önemsemiyorum. ancak kürt halkı (ki homojen bir yapıdan bahsetmediğimizi iyi biliyorum) bu iyileşmeyi görmemek konusunda ısrarcıysa ben de bölünmenin öyle hiç de fena bir fikir olmadığını düşünüyorum. karakollar basılmayacak, bombalar patlamayacak, otobüsler yakılmayacak, ülkenin kıt kaynakları ortak bir gelecek ülküsü taşımayan bir bölgeye aktarılmayacak, hakkari'de askerlik diye bir şey olmayacak. fena mı?
    4 ...
  4. çelik erişçi

    53.
  5. hazret yeniçağ gazetesinde köşe yazarlığına başlayıp barış akarsu'yu anma konserine parayla çıkan ismail yk'ya tepki göstermiş, hızını alamayıp şarkıcının "allah belanı versin" versin şarkısının niteliksizliğinden de dem vurmuş. tamam da çelikcim, sen belki haklı olarak adama laf ediyorsun ama "dongi dongi" isimli sanat eserini de söyleyen babam değil sendin değil mi? hani bir söz vardır ya "ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz" diye. sen hiç bakmıyorsun kendine be. ha çelikcim?

    dum kah kah kah kah...! ne diyon bu işe?
    1 ...
  6. dağa çıkarız hesabını sorarız

    28.
  7. şırnak'ta güvenlik güçleriyle çıkan çatışmada öldürülen bir teröristin yakınları açmış bu pankartı. ilker başbuğ'un son günlerde yaptığı enteresan açıklamaları zerre tasvip etmiyorum. bir kısım zevatın askeri vesayetin artık tükenmeye yüz tuttuğunu anlamamak konusundaki çabası gerçek o ki takdire şayan. böyle bir gerçeği böylesi inanarak savunabilmek olsa olsa üstün bir gayretin sonucunda vuku bulabilir.

    şüphesiz başbuğ'un tuttuğu yol yanlış. ancak terörist ailelerinin içinde bulunduğu ruh hali de başbuğ'un tuttuğu yanlış yoldan farklı değil ki. yahu sen oraya bir cesedi almaya gitmişsin. bir ceset lan..! hatta canın, ciğerin. şimdi kimse bana teröristlerin seçtikleri özgürlük yolunda kutlu bir amaç için öldükleri gibi bir masal anlatmaya yeltenmesin. kimse kusura bakmasın ama bu kirli savaşta köprünün hangi tarafında öldüğünün zerre kıymeti yok benim için.

    acı olan şu ki sen her ne kadar bir kutsallık katmaya çalışsan da bu ölümlere, ne yazık ki giren kim olursa olsun mezara, bok yoluna gitmiş oluyor. demem o ki, bunca kirli dümenin döndüğü bir hengamede, kimin hangi taraf için çalıştığı beli bile değilken daha azı hayalperestlik oluyor galiba.

    bununla birlikte, hal böyleyken, zaten dağda yeterince dangalak varken everest'e çıksanız ne yazar azizim? çıktınız da ne oldu? bir cesedi almak için morg kapılarındasınız lan? bu kirli savaşta eriyip gitmişse bir dönem sevmeye kıyamadığınız oğlunuz, babanız, ananız; topunuz dağda geberseniz, gebertseniz kaç yazar?

    hadi canım siz de...!
    2 ...
  8. 21 ocak 2010 hesap dondurma eylemi

    81.
  9. lan arkadaş madem delikanlı bir tepki koymaktır niyetiniz. kapattırın hesabınızı olsun bitsin. zincirle mi bağlısınız anasını satayım. ya da girmeyin lan bundan sonra, nedir yani? bir de kafa izni aldım lan deyip cayır cayır yazanlar var ki onlar daha da beter. neyse ben artırıp 3 ay donduruyorum hesabımı. ayarlar bölümünde hesabımı kapat falan bir şey yokmuş.
    2 ...
  10. tüm zamanların en iyi türk rock albümü

    45.
  11. sevgiliyle yaşanan komik diyaloglar

    1.
  12. içinde bol kıskançlık olan absürd diyaloglardır.

    - farkettim
    + neyi?
    - otobüste yanına oturan kıza baktın
    + valla billa bakmadım
    - hayır ben gördüm yaa baktın...!!!
    + yaa bakmadım işte alla allaaa...
    - !!!
    + ???
    - o zaman o sana baktı..!!!
    + haydaaaa
    13 ...
  13. türkiye de modernlik anlayışı

    1.
  14. bir batılıya benzemek şeklinde algılanagelmiştir hep. modernleşmenin algılanışı bakımından osmanlı devletinin son 100 yılı genç cumhuriyetin 86 yılından çok daha tutarlıdır. hatta ülkemizin modernleşme hikayesinin cumhuriyetin ilk 25-30 yılında bıçak gibi kesildiğini, modernleşmenin sığ bir pencereden izlenip/algılanıp bir batılı gibi şapka takmak, geçmişi topyekün silmeye çalışmak, balolarda batılılar gibi dansetmek şeklinde algılandığını söylemek de gayet mümkündür.

    (bkz: cagdaslasma dayatmasi)

    *
    1 ...
  15. okkes kenger

    0.
  16. kahramanmaraş katliamının asıl planlayıcısı ya da sorumlusu olarak görülmekle birlikte katliamın planlanmasında en ufak bir rolü bile yoktur. kahramanmaraş katliamı gizli servisler tarafından planlanmış başarılı bir operasyondur. ökkeş kenger basit bir adamdır. bu isnat ona olduğundan çok daha büyük bir güç atfeder, ki bu da komiktir. ökkeş kenger olsa olsa/en fazla sıradan bir tetikçi, gaza gelmiş bir aşırı milliyetçidir.
    1 ...
  17. steril yerlerin yarattığı tedirginlik hissi

    1.
  18. steril yerlerde kişinin bir türlü kendini rahat hissedememesi, bir aidiyet sorunu yaşamasıyla kendini belli eden duygudur. şimdi bu tanımdan sonra kimse bu hissi yaşayanların aslında bok içinde yaşıyormuş da biraz temiz bir ortama girince kendini yabancı hissetmiş olduğunu falan düşünmesin lütfen. bugün iyi günümdeyim kimsenin kalbini kırmak istemiyorum.

    bunu fazla şık ve pırıl pırıl bir lokantada da yine aynı derecede steril bir cafede de yaşamak mümkündür. ama bana asıl ilginç gelen böyle yerlerde insanların birden bire üzerlerine yapışıveren o "biz aslında böyle yerlere çok alışığız" tavırları oluyor. nedense ben böyle bir mekana ne zaman girersem gireyim bir acemilik, bir ne yapacağını bilmezlik peyda oluyor üstüme. bunu sosyal motivasyon eksikliğiyle de açıklamak pek mümkün elbette, kimseye karışmayacağım ukalalalık yapmaları hususunda. ama var böyle bir şey, uydurmuyorum.

    benim asıl merak ettiğim şey, benim gibi steril mekanlarda elini ayağını nereye koyacaklarını bilemeyenlerin totala oranı aslında. öğrenip de ne yapacağım o konuda da anlamlı düşüncelere sahip değilim, bu konuda bu gece yatmadan önce uzunca bir müddet düşünüp en azından kendimi tatmin edecek cevaplara ulaşacağım, ama lütfen inanın merak etmemek elimde değil. böyle ortamlarda; sanki şık bir restoranta, tertemiz ve pırıl pırıl bir masa üstünde doğmuş, saray terbiyesi görmüşçesine profesyonel bir edayla davrananların gerçekten kendini nasıl olup da bu derece rahat hissettikleri konusunda merak içindeyim.

    aynı duyguyu havaalanında da yaşamak ya da görmek/gözlemlemek gayet mümkün. daha önce defalarca uçağa binmiş olmama rağmen ne zaman havaalanına gitsem ya bir tedirginlik yaşarım ya da ezberimi unutur diğer insanlara bakarak normal bir şekilde nasıl davranılır taklit etmeye çalışırım. yürüyen merdivenler, x-ray cihazları, görevliler, bilet kontrol, aktarmalı uçuşlar falan filan. havaalanlarında insanlar üzerinde konuşmadan uzlaştıkları bi tür anlaşma varmış gibi davranıyorlar galiba. bilinç altında, bir tür, uçan insanların uçmayan insanlara nazaran çağdaşlıktan aldıkları payın çokluğu hissi galiba bu. belki de değil. gece gece götümden uyduruyorum.

    belki de aklımdakilari tam olarak aktaramıyorum. ama insanların "biz hep uçuyoruz" hissi uyandıran tavırlarla bende yaşattıkları şaşırma hali aslında tam olarak anlatmaya çalıştığım şey/konu. steril mekanlarda, aynı derecede steril ve seçkin insanlarda oluşuveren "biz aslında buraya aitiz, bu elit zevklerimizle de sokaktaki insanlardan farklıyız" tavırları da sanırım bahsetmeye çalıştığım bütünün bir parçası, tezahürü oluyor. ya da saçmalıyorum. bilemiyorum.
    1 ...
  19. öcalan çekilmemizi istemedi

    7.
  20. sanıyorum dtp milletvekillerinin bu partinin kapatılmasından anlamlı en ufak bir sonuç bile çıkarmadığını/çıkaramadığını gösteriyor ahmet türk'ün söz konusu açıklaması. hoş, gerçi bu sine-i millete döneriz açıklamalarının da bir tür blöf olduğu belliydi taa en başından. ki partinin kapatılmasının üzerinden daha bir hafta bile geçmeden bütün çıplaklığıyla çıktı ortaya bütün o "millete döneriz" açıklamalarının kaypaklığı. şimdi kimse çıkıp dtp'li vekillerin sorumlu davrandıkları için meclis çatısı altında siyaset yapmayı tekrar tercih ettiklerini söylemesin bana. kalbini kırarım. adama nerdeydiniz kitleler sokaklarda molotof yağdırırken derler. hoş pkk'lıların molotof atması demokratik tepki, izmirlinin taş atması faşizm oluyor ya, buna da uydururverirler bir kalıp. yani efendim meclis haklı ya da haksız taleplerin en güçlü bir şekilde dillendirilebildiği önemli bir makamdır. bunu dtp'lilerin bile ellerinin tersiyle bir kenara itebilmesi zaten mümkün görünmüyordu. tabanımız bizden dağa çıkmamızı istiyor diye açıklama yapan emine ayna'nın da tek derdinin kitleleri kışkırtmak olduğu sanırım daha bir ortaya çıkmış oluyor ya. neyse deyip devam edelim.

    yani bir çok yerde dillendirilen, kürt siyasilerin artık dtp'nin kapatılmasının da etkisiyle, şiddetle aralarında net bir çizgi çekerek siyaset yapmaları gerektiği sonucu hala oluşmamış -en azından- ahmet türk'ün zihninde. çok enteresan. şiddetle bağı olan partilerin dünyanın hiçbir yerinde politika yapamayacağı gerçeği böyle gün gibi aşikarken -ki dtp'nin kapatılmasına demokratik dünyadan öyle güçlü tepkiler de gelmedi haklı olarak- hala abdullah öcalan'ı referans alan açıklamalarda bulunmak bu yarayı kaşımaya devam etmek gibi geliyor bana, kimse kusura bakmasın. artık kürtlerin şapkalarını önlerine koyarak biraz daha sakin ve mantıklı bir şekilde düşünüp gelecekleriyle ilgili ciddi ciddi kafa yormaları gerekiyor.

    demokratik haklarının en fazla dillendirildiği bu önemli dönemde -ki ironiktir bunu sağlayan da dtp değil ak partiydi- şiddete değil, o her ağzını açanın söyleyegeldiği demokratik ve kültürel taleplere odaklanılması lazım geliyor. geçenlerde kemal burkay dtp ve bağlantılı kitlelerin abdullah öcalan'nın hücresinin cm cinsinden değeri için yaptıkları gösterileri o meşhur demokratik ve kültürel haklar için yapmadıklarını söylerken nasıl da haklıydı. yani efendim bu tarihi dönem de iki tarafın da samimi olması gerekiyor. demokratik ve kültürel haklarımız için mücadele ediyoruz diyenlerin apo'nun hücresini küçültmüşler diyerek kürt halkı için edinilmiş onca kazanımı çöpe atmaya göze almasının nasıl bir şey olduğunu en azından kendi kitlelerine anlatmaları gerekiyor. aksi takdirde bu yaşanılan her bir şeyin gelecekte kaçırılmış bir fırsat olarak görülüp, "keşke" denilerek anlatılması olasılığını da kimse yabana atmasın. benden söylemesi.

    akılsız başın cezasını ayaklar çekermiş. son dönemlerde ülkemizin güney doğusunda artan/artırılan şiddet olayları dönüp dolaşıp yine aynı bölgeninin insanlarını olumsuz etkiliyor. insanlar bir yerden yönlendirilmiş gibi yok abdullah öcalan'ın hücresi, yok yaşam standartları falan filan diye sokakları, şehirleri savaş alanına çevirirken aynı zamanda bu bölgelere yapılacak yatırımları da kaçırıyorlar. bölgenin ticaret odaları başkanları bas bas bağırıyor orta ve büyük ölçekte birçok yatırımın son zamanlarda ortaya çıkan istikrarsız ve gergin ortamdan etkilenip farklı bölgelere kaydığını.

    tamam, bölgenin insanı fakir, bölgenin insanı geri bırakılmış. tamam işsizlik çok büyük bir problem. ama siz ayağınıza kadar gelen yatırımı da kaçırırsanız, korka korka açılmış banka şubesine molotof atarsanız ağlamaya hakkınız olmuyorki. yani şunu anlatmaya çalışıyorum. evet türklerin geçmişten gelen büyük hataları olmuştur kürt sorunuyla ilgili olarak. bununla ilgili olarak bir süredir yeterince öz eleştiri de yapıyor zaten koskoca ülke. ancak bunun verdiği şımarıklığı da artık bir kenara bırakmalı kürt halkı.

    kürtlerden üstün olmak kibrini yenmek, bu böbürlenmeyi bir kenara bırakabilmek için sancılanıp duruyor türkler. ama bir zahmet siz de birazcık kendi yediğiniz kaba bakın. siz de birazcık o anlamını bilmeden, özümseyemeden kullanıp durduğunuz demokrasi ve insan hakları kavramlarının ne anlama geldiğini, demokrasi diye ağzını açıp "apo'nun hücresi" diye cümle bitirmenin nasıl bir saçmalık olduğunu, türk faizmine küfredip kürt faşizmini kutsamanın nasıl bir dangalaklık olduğunu anlamaya özen gösterin. yoksa filler üstünüzde tepinirken "bizi eziyirler" diye daha çok ağlarsınız.

    son resul dediydi demeyin.
    1 ...
  21. masaya doğru eğilen bayanın göğüslerini izlemek

    16.
  22. bir kadının en çekici olduğu anlardan biridir. her ne kadar yanlış karşılansa da bakmamak mümkün değildir.
    0 ...
  23. ismet özel

    140.
  24. çok iyi bir şairdir. erbain en iyi şiir kitabıdır. ismet özel çok fazla konuşmasa da konuştuğu zaman genellikle büyük harflerle konuşup dikkatleri üzerine toplamaktan -sanırım- hoşlanmaktadır. son açıklamalarında ifade ettiği şeyler düz mantıkla bakıldığında saçma gibi görünmekle birlikte esasen ismet özel'in düşünce ikliminde mantıklı bir yere oturmaktadır.

    ismet özel'e göre anadolu'ya yerleşen türkler zaman içinde anadolu coğrafyasının o karmakarışık gen potasında erimiş, ancak günümüz klasik ırk söyleminden uzak olarak o bölgede yaşayan, müslümanlığı din olarak seçmiş herkese de türk denegelinmiştir. ki geçmişten günümüze gelen süreç içinde kendini türk olan adlandıran hemen herkes aslında müslüman olduğunu da dillendiriyor olmaktadır. ırk kavramı günümüzde bilinen manasıyla fransız devriminden sonra kullanılmaya başladığından ismet özel retoriğinde türk'üm diyen herkesin aslında müslüman olduğunu da söylüyor olması ve müslüman olan herkesin türk olmaması bu paradoksu da işaret etmektedir.
    1 ...
  25. kurtlerin siyaset yapmasina engel olmak

    1.
  26. dtp'nin kapatılmasıyla sıkça dile getirilen durumdur.

    kürt kökenli insanlarımızın bilinç altında çok güçlü bir ezilmişlik hissi var, bunu görmemek için ya kör olmak ya da kötü niyetli olmak gerekiyor. işin üzücü tarafı bu toplumsal bilinç altındaki ezilmişlik, itilmişlik hissinin en önemli sebebi de cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren bilinçli bir şekilde kürtlere dönük uygulanan olumsuz politikalardır. özellikle son yıllarda bu durum sokaktaki sıradan insanlar/türkler tarafından bile seslendirilmekte, kürtlerle türkler arasındaki bu eşitsizlik giderilmeye çalışılmakta, bu sorunun kaynağına dönük kimi zaman acımasızca özeleştiriler de yapılmaktadır.

    ancak bütün bu özeleştirilerden hareketle, nereden nereye gelindiğini unutup özeleştiri yapan insanı deyim yerindeyse sikmeye çalışmak emin olun bir işe yaramayacaktır sevgili kürt kardeşlerim. evet, tarihsel süreci göz önüne alarak yapacağınız bir çok eleştiriye hem saygı duyuyor hem de çoğunlukla size katılıyorum. ancak işi dtp gibi terörü kutsayan bir partinin kapatılması bahsine getirip, kürtlerin siyaset yapmasına engel oldular derseniz inanın saçmalamış olursunuz.

    hem ne düşünüyordunuz ki? ben aslında onu merak ediyorum. bütün dünyanın terörist olarak tanıdığı bir örgütü meşrulaştırmaya çalışan, sokak eylemlerinde etrafa molotof yağdıran, suçu ve suçluyu öven bir partinin kapatılmayacağını aklınız kesiyor muydu? bu kadar mı salaksınız lan? daha birkaç hafta önce demokratik açılım konusu açıldığında bir teröristi adres gösterecek kadar ileriye giderken meclis çatısını kullanmıyor muydu bu parti? ya dağa çıkmaktan bahseden emine ayna yaratığı -evet yaratık- meclisin bütün imkanlarından yararlanmıyor muydu? neden yalan söylüyorsunuz?

    yıllardır içinde debelendikleri -ki bunda türk tarafının da büyük bir kabahati var- şiddet döngüsünden dolayı legal ve illegal olanı ayırdedemeyecek kadar acz içine mi düştü kürtler? apo'nun hücre boyutu üzerine yaptıkları eylemlerin yüzde kaçını ana dillerinde eğitim için yapmayı düşündüler? her gösteride, her eylemde bugün onbinlerce insanın ölmesinden sorumlu tutulan bir teröristin resimlerini göstererek, bu resmi insanları tahrik ederek kullanıp bayrak gibi sallamak dışında, daha aklı başında bir siyasete beyni çalışmıyor mu kürt kardeşlerimizin?

    yaa şiddeti meşrulaştırmaktan bahsediyoruz arkadaşlar. bugün islam korkusundan, kürt kardeşlerimizin yaptıklarının onda birini yapmayan müslümanları kodesa tıkıyor amerika. siz bunu meşruluk aradığınız modern dünyada yapın götünüzden kan alırlar. tamam ezildiniz, ezilmediniz değil. ama şimdi, şuanda "bizi eziyirler" deyip siyaset hakkımızı elimizden alıyorlar diye ağlarsanız size ancak "siktir ordan" derler. vallaha derler.

    siktir ordan...!
    0 ...
  27. sevgilinin hamileyim dediği an

    47.
  28. offf anam, insanın içini yakan hislenmelere neden olur bu. hamileyim diyor lan. düşünsene işin sonunda olabilecekleri? okulu bitirmeni bekleyen ailenin karşısına kucağında yeni doğmuş zırlayan bir bebekle çıkıyorsun. bir tarafta çocuk -talihsiz yavrum benim- , bir tarafta aile, bir tarafta okul, neresinden baksan kocaman bir felaket lan. anaaam, vay amına koyiim arkadaş yaa. durduk yere tüylerim tiken tiken oldu.
    1 ...
  29. aylak adam

    50.
  30. bir yusuf atılgan romanı. kitap sürekli olarak bir arayış içinde yaşayan, tek düzelikten nefret eden, herşeye karşı; ama bütün bu karşı duruşlarının da farkında olan aylak adam c'yi anlatıyor. yazar kitapta bilinç akışı tekniğini şaşırtıcı derecede iyi kullanıyor. okuyucu kitabın başında c'nin hayatına eğlenceli bir oyunmuş gibi bakarken, c'nin hayatını şekillendiren şeylerin onun ruhunda nasıl travmalara neden olduğunu görerek şaşırıyor.

    yazar kitabın kurgusunu yaparken freudyen bir bakış açısıyla bakmış. c'nin mavi gözlü kadınlardan hoşlanması, bıyık takıntısı, kulağını kaşımak tiki ve bacak korkusu konusundaki yaklaşımı hep freud'u hatırlatıyor. kitabın en çok hoşuma giden tarafı ise ravel'in bolero'sundaki gibi yavaş ve tatlı bir havada başlayıp okudukça daha etkileyici ve sarcısı bir görünüme bürünmesiydi. ayrıca yusuf atılgan öyle bir karakter yaratmış ki, çoğu zaman okurken roman kahramanı c ile birlikte düşünmeye başlıyor ve garip bir şekilde bu sıradışı karakteri seviyorsunuz
    2 ...
  31. bilinç akışı

    6.
  32. bilinç akışı karakterin düşünme eylemini olduğu gibi aktarmaya çalışan bir edebi tekniktir. yapıtlarda iç diyalog şeklinde göze çarpar. bilinç akışı tekniğini kullanan yazarlara örnek olarak james joyce, william faulkner ve virginia woolf gösterilebilir. bilinç akışsal yazın modernist hareketle yakından ilişkilidir. psikolojiden edebiyata girişi may sinclair sayesinde olmuştur.

    detaylar

    bilinç akışsal yazın genellikle bir iç monolog halindedir ve metnin takibini zorlaştıran, karakterin parça parça olan düşüncelerini veya anlık duygularını yansıtan çeşitli anlam ve noktalama hatalarıyla biçimlenir. bilinç akışı ve iç diyalog, konuşmacının bir dinleyici veya 3. şahsa hitap ettiği ve genelde şiir veya dramalarda görülen dramatik monologlardan ayrılmaktadır. bilinç akışında, konuşmacının düşünce süreci kişinin kendisine yönelmiştir ve biz buna sadece kulak misafiri oluruz. bu iç monologlar, öncelikli olarak kurgusal bir araçtır.

    önemli örnekleri

    muhtemelen bu tekniği kullanan ilk edebi ürün ovid'in “methamorphoses”udur. sir thomas brown'a ait olan “the garden of cyrus” (1658), nesnelerin, geometrik şekillerin ve numerolojinin hızlı ve bağlantısız kullanımı ile bilinç akışsal yazının ilk ürünleri arasında yerini almaktadır. [gyula krudy]’nin bazı ürünleri de (“the adventures of sindbad”) bilinç akışının müjdecisi olan kimi teknikler içermektedir. bu tarzın gelişiminde incelenebilecek diğer örnekler laurence sterne'ün “the life and opinions of tristram shandy” ve “gentleman”’i (1760), edgar allan poe'nun” the narrative of arthur gordon pym of nantucket”ı (1837/1838) ve édouard dujardin’in “les lauriers sont coupés”udur (1888). tolstoy anna karenina’nın (1877) düğüm kısmına ulaşan bölümlerde bilinç akışına benzer bir yöntem kullanmıştır. arthur schnitzler'in erken dönem işlerinden “leutnant gustl”da (1900) da bilinç akışı tekniği görülmektedir. ancak bilinç akışsal yazın asıl yükselişini 20. yüzyılda yakalamıştır. virginia woolf, james joyce ve william faulkner’ın eserleri bu yükselişe öncülük etmiştir.

    bilinç akışı tekniğiyle yazılmış önemli eserlerden birkaçı:

    j.d. salinger’ın çavdar tarlasında çocuklar’ı (“the catcher ın the rye”)

    dorothy richardson’un “pilgrimage”ı
    james joyce’un ulysses’i (özellikle de molly bloom’un içkonuşmaları)
    virginia woolf’un deniz feneri (“to the lighthouse”), dalgalar (“the waves”) ve mrs. dalloway’i
    william faulkner’ın “the sound and the fury” ve “as ı lay dying”i
    robert anton wilson ve robert shea’nın “ılluminatus!”u
    william styron’un “lie down in darkness”ı
    allen ginsberg’in “howl” adlı şiiri
    jack kerouac’ın “on the road”u
    samuel r. delany’nin “dhalgren”i
    hubert shelby jr.’ın “last exit to brooklyn”i
    hunter s. thompson’ın “fear and loathing in las vegas”i
    jerzy andrzejewski’nin “gates to paradise”ı
    a.b. yehoshua’nın “a late divorce”u
    will christopher baer’ın “phineas poe trilogy”si (“kiss me”, “judas” ve “hell’s half acre”ın tamamında, “enny dreadful”un bazı bölümlerinde görülür)
    song of solomon
    oğuz atay'ın tutunamayanlar'ı
    orhan pamuk'un sessiz ev'i

    edebiyat dışındaki kullanımları

    teknik sadece edebi eserlerde değil, görsel eserlerde de kullanılmıştır. çeşitli ingiliz komedi tiyatro toplulukları, absürdlükle bilinç akışını harmanlayarak yeni bir yorum yaratmışlardır.

    müzik dünyasında ise bu tekniği rap şarkıcısı ghostface killah kullanmıştır. sözlerini kişisel fikirlerini ve ruh halini yansıtan karmaşık ve anlık ifadelerle oluşturmuştur.

    (kaynak yok arkadaşım. alıntıladığım yerde yazmıyordu zira)
    2 ...
  33. c

    73.
  34. yusuf atılgan'ın aylak adam romanının baş karakteridir.
    1 ...
  35. yusuf atılgan

    14.
  36. yazar istanbul üniversitesi edebiyat bölümü mezunu.
    1 sene öğretmenlik yaptıktan sonra manisa'ya gidip köye yerleşiyor ve çiftçilik yapmaya başlıyor (25 yaşında)
    1976 yılında istanbul'a dönüp milliyet gazetesine danışmanlık yapıp can yayınlarında redaktörlük yapmaya başlıyor.
    1989 yılında canistan isimli romanını yazarken ölüyor.
    yazar yalnızlık temasını ve yabancılaşmayı çok iyi işliyor.
    ayrıca sinema'ya uyarlanan anayurt oteli de yazara ait.
    2 ...
  37. berber koltugunda uykunun gelmesi

    1.
  38. koltuğun rahatlığından mıdır yoksa berber dükkanlarında uykunun gelmesi gibi bilinmeyen bir doğa kanunu mu vardır emin değilim ama istense de istenmese de olan bir şeydir bu berber koltuğunda uykunun gelmesi durumları. çok enteresan ama lan. berber koltuğunu oturursunuz, koltuğa otururken her ne kadar "bu sefer uyumayacam lağğn" deseniz de göz kapaklarınız üzerine hayın bir ağırlık bırakılıvermiş gibi zorlar sizi. siz her ne kadar uyumamak için cebelleşseniz de kendinizle, bu beyhuda bir çaba olacak, berberin ellerine bırakacaksınızdır bedeninizi.

    aslında bu kısa şekerlemeler her ne kadar güzel bir şey olsa da, geçmiş deneyimlerden yola çıkarak berberlerin traş ettikleri müşterilerin kollarına ya da omzuna değdirmek, sürtmek ya da omzumuzla ilişkiye girmek gibi sıra dışı huyları olduğundan bu ihtimal tedirgin eder kişiyi. bir yanda engel olunamayan her uykunun dünyanın en güzel uykusu olmasından mütevellit berber koltuğunda uyumanın verdiği çıldırtan haz, bir yanda da berberin omzunuzla sevgili olması ihtimali. insan olanın içini dağlayan bu gelgitler ağlatır sizi.
    0 ...
  39. turhan feyzioglu

    7.
  40. statükocu, kemalist ve elitist türk entelijansiyasının bir prototipi olarak rahatlıkla gösterilebilecek, 80 darbesinden sonra postallarını yaladığı askerlerden başkanlık beklediği için -başkanlık teklifini reddetmesi söz konusu değildir- "devlet demokrasiden önce gelir" diyebilen akademisyenimizdir.
    1 ...
  41. 11 aralık 2009 dtp nin kapatılması kararı

    54.
  42. kürtlerin legal siyaset içinde kalmasını önemsediğinden, kürt halkının taleplerinin de en az türk halkının talepleri kadar mecliste ifade edilmesinin gerekliliğine inandığımdan dtp'nin kapatılmamasını, kürt siyasetinin en ılımlı ve uzlaşmaya açık politikacılarından ahmet türk'ün siyaseten yasaklanmamasını isterdim. ama ne yazık ki kişilerin isteklerine göre şekillenmiyor parti kapatma kararları. bu işler dilediğimiz gibi olmuyor. bununla birlikte benim gibi düşünen insanların bazı noktalarda hata yaptığını, duygusal davrandığını görüyorum. evet yukarda belirttiğim nedenlerden dolayı dtp'nin kapatılması noktasında kişisel görüşlerimizi ifade edebiliriz. başında "keşke" olan di'li geçmiş zamana dair cümleler kurabiliriz. ancak bu ne dtp'nin kapatılmasınının önüne geçebilir ne de dtp'nin kapatılması kararının haklılığını gölgeleyebilir.

    eğer siyasetini, görüşlerini, haklılıklarını meclis çatısı altında ifade etmeyi amaçlayan bir oluşum iseniz şu açık ki şiddet ve şiddetin övülmesiyle ilgili olarak araya kocaman bir çizgi çekmek zorundasınız. aksi takdirde demokrasiyi içine hala sindirememiş türkiye'yi bir tarafa geçtim, dünyanın en demokratik ülkelerinde bile yasak görürsünüz. bunu anlamak için çok çaba sarfetmeye gerek yok. bu olgu bu kadar açıkken dtp'nin kapatılmasının yanlış olduğunu söyleyenleri, her ne kadar bir çok konuda o kişilerle aynı noktadan bakıyor olsam da anlayamıyorum. kürt'lerin temsil hakkının bilinerek, istenerek mecliste yasaklandığını söyleyenleri anlayamıyorum. şiddetle legal siyasetin aynı sepette götürülemeyeceğini göremeyenleri, görmek istemeyenleri anlayamıyorum.

    kürt aydınlarının ve kürt halkının artık şiddetle kendi arasına bir çizgi çekmesi, kendini şiddeti meşrulaştıran gruplardan ayrıştırması lazım geliyor. geçmiş yıllara göre, görece kürt siyaseti için daha da uygun bir hale gelen bu politik ortamı değerlendirmesi gerekiyor. kürt açılımı için muhatap arandığında imralı'yı gösterenlerin zaten fiilen meclis çatısı altında politika yapmayı reddettiği açık değil miydi? bunu anlayabilmek için bir kere de mahkeme tarafından mı söylenmesi gerekiyordu bu gerçeğin?

    molotof kokteyllerle araçları yakmak, insanları yakmak, teröristi, suçu ve suçluyu övmek ne zamandan beri politika oldu? kürtlerin haksızlığa uğradığını söylemekle şiddete bulaşan kürtlerin haklı olduğunu söylemek arasında legal olanla illegal olan arasındaki fark kadar net bir renk ayrımı vardır, bunu anlamak çok mu zor? bir süredir bu sorunların şiddet dışında daha insani yöntemlerle de çözülebileceğini ifade eden bir açılım olgusu vardı. dtp bu açılıma hangi noktada katkı sağladı ki parti kapatıldıktan sonra bu partinin yöneticileri aslında barış istediklerini söyleyebiliyorlar? ağzından tükürük saçarak dağa çıkmayı özendiren, açılımın fiilen bittiğini bağıran terörist millet vekili emine ayna zırvalarken neredeydi kürt aydınları?

    şu açık ki dtp, kürt aydınları ve kürt halkı bu süreci iyi değerlendiremedi. türkiye cumhuriyeti tarihinin bu en demokratik dönemini, kürtlerin en fazla anlanmaya çalıştığı dönemi apo'nun hücresinin cm cinsinden boyutuna indirgedi kürt siyaseti. daha 20 sene önce dillerini bile konuşmaya cesaret edemeyen insanlara hayal bile edemeyecekleri şeyler sağlandı, devam da ediyordu, edecekti. ama sanırım feodal geçmişinden bir türlü kopamayan, aydın değil papağan yetiştiren, türk faşistlerine laf ederken onları geride bırakan, şiddetle legalite arasındaki farkı anlayamayacak kadar donanımdan yoksun olan, kendini geliştirememiş kürt aydınları; ve dahi kürt halkı bu süreci yüzüne gözüne bulaştırdı.

    hayrola.
    0 ...
  43. yuce dirilis partisi

    1.
  44. sezai karakoç gibi basından köşe bucak kaçan, herhangi bir basın organına küçücük bir röportaj bile vermek konusunda gönülsüz olan, sultanahmet'teki minicik yerinde sadece kendine gönülden bağlı bir avuç insanla yaşayan birinin parti kurmak gibi kitlelerle sürekli etkileşim halinde olunması gereken bir işe bulaşması bana garip geliyor. e be üstad sen gönül adamısın, ne işin var siyaset gibi kirli bir denizde?
    1 ...
  45. hasan ali toptaş

    17.
  46. kesinlikle türk edebiyatının dili en güzel kullanan edebiyatçısıdır.
    5 ...
  47. yılmaz özdil

    635.
  48. bir facebook grubu

    yılmaz özdil dünyanın en kötü köşe yazarıdır

    http://www.facebook.com/group.php?gid=212829466016
    2 ...
  49. uzaydan görülen atatürk portresi

    6.
  50. lan arkadaş dağa taşa atatürk resmi çizmekten aklımızı kaybettik ya. hiç öyle "vatandaşın karnı aç, siz resim mi çiziyorsunuz" basitliğine girmeyeceğim bebeğim. bir iki sene oluyor. sikindirik bir akdeniz ilçe belediye reisi de bilmem nereden görülebilecek bir atatürk büstü mü, türk bayrağı mı ne dikecekti ilçenin en yüksek yerine. vay aklına yanayım herifçioğlu, ne akıllısın lan sen? yok zaten türk'e türk propogandası, türk'e atatürk propagandası yapmaktan daha anlamlı işlerimiz. bir de herifleri gıcık etmek için kürtlerin yoğun olduğu bölgelere, gözlerine çakar gibi ettiğimiz katliamları türk bayrağı çizmek aşırılığımız vardı. gerçi atatürk bile kendi heykellerinin dikilmesine önderlik etmişti bir dönem ya. bir çeşit bayrak yarışı işte. nerden nereye.
    0 ...
  51. newsweek türkiye

    9.
  52. sırf mehmet ali kılıçbay'ı okumak için aldığım dergidir.
    0 ...
  53. korporatizm

    7.
  54. korporasyonlar osmanlı'nın esnaf birlikleri olan loncalarla aynı işleve sahiptir. mussolini italya'sında uygulanmış olup devletin bütün ekonomik faaliyetleri ve dolayısıyla da bütün toplumsal yaşamı kontrolü altında tutup emek hareketlerini denetim altına almayı amaçladığı, bir faşist ekonomik modele dönüşmüştür.

    sanayi devriminden, emek hareketlerinden, ağır sanayiden nasiplenememiş ülkemizde ise kemalizm korporatizmi uygulamak zorunda kalmış, devlet liberal ekonomiyi benimsemekle birlikte ülkede bir özel teşebbüsten de bahsedilemeyeceği için zorunlu olarak ekonomik hayata müdahil olmuştur. dolayısıyla türk kemalizmi de italya'daki faşist ideolojiyle neredeyse her alanda at başı hareket etmeye devam edebilmiştir
    1 ...
  55. mustafa kemal ve ismet inönü ilişkisi

    1.
  56. öyle güzel ilişkileri olmamıştır hiç. ismet inönü atatürk'ün ölümünden sonra bile atatürk'e hınç içinde olmuş ve bunu göstermekten de geri durmamıştır. ismet inönü'nün atatürk'e karşı olan bu tavırlarının altında atatürk'le olan ilişkilerinin bozuk olması ve 1937 yılında yaptıkları büyük bir kavganın da sebep olduğu söylenmiştir hep. öyle ki atatürk'ün hastalık döneminde inönü atatürk'ü hasta yatağında ziyarete bile gitmemiş -gerçi bu görüşmenin olmamasını atatürk'ün onunla görüşmek istemeyişine ve atatürk'ün çevresinde toplanan yandaşlarının atatürk sonrasındaki olası iktidar savaşının etkisiyle inönü'yü saf dışı etmek için onu atatürk'e yaklaştırmak istememelerine de bağlamak mümkündür- hatta atatürk'ün cenaze namazına bile katılmamış olması hep bununla ve bahsi geçen iktidar mücadeleleriyle alakalı olduğu söylenegelmiştir. ismet inönü atatürk'ün ölümünden sonra da elinden geldiğince atatürk'ün izlerini ve hatırasını türkiye'nin üzerinden silmeye çalışmış, bununla ilgili olarak atatürk öldükten hemen sonra cumhurbaşkanı seçilen inönü (26 saat sonra) atatürk'ün dolmabahçe sarayında bulunan heykellerini kaldırtmış -birçok yere kendi heykellerini diktirmiştir- atatürk resimlerini dönemin banknotları üzerinden sildirmiş ve anıtkabir inönü'nün isteksizliği neticesinde 12 yılda bitirilememiş, bu yapının tamamlanması da celal bayar döneminde olmuştur.

    inönü, cumhuriyetin başlangıcından itibaren atatürk ile olan ilişkilerinde atatürk'ün ona hep soğuk davrandığını hatta çoğu zaman kendisine selam bile vermediğini ifade etmiş, atatürk'ün onunla mümkün olduğunca az görüştüğünü de söylemiştir. hatta atatürk'ün 1935 yılında dolmabahçe'de kalabalık bir ortamda inönü'yle ilgili olarak :

    “ben bu ismet’i yirmi senedir yola getiremedim. o kadar kararsız, mütereddittir ki, ordu kumandanlığı edemez. askerlik malumatı şüphe yok ki vardır. fakar işte o kadar. belki erkânıharb reisi olabilir, ama ordu kumandanı asla! vehim hastası. zannediyor ki memleketi kendisi idare ediyor. bana dedi ki, ‘başvekil miyim, kıçvekil miyim, anlayamıyorum, nefes aldırmıyorsunuz. kendi düşüncelerimi, kendi nokta-i nazarlarımı tatbik edemiyorum.’ yani demek istiyor ki, ben ona muhtacım, asla!”

    dediği tarihçi mustafa müftüoğlu'nun cumhuriyet döneminde olaylar ıı kitabında yazılmıştır.
    2 ...
  57. ismet inönü

    151.
  58. bir dönem için "gece atatürk'le içki masasında çıkardığımız kanunları sabah iptal ediyorduk" deyip devletin içki masasından idare edilemeyeceğini söyleyerek atatürk'le çatışan ikinci adam.
    1 ...
  59. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük