bugün

coğrafyamızın son 83 yılına şöyle bir bakıldığında anlaşılabilecek olgudur.zira yıkılmaya yüz tutmuş bir imparatorluğun küllerinden doğan bu genç ülkenin yönetenleri yüzlerini batı'ya dönmüşler ve değişimi onlar gibi olmak algısıyla yorumlayagelmişlerdir.

bu dayatma kimi zaman ülke bürokratları ve ileri gelenlerinin çevresindeki kadınların batılı gibi giyinmeye zorlanması şeklinde, kimi zaman ülke elitlerinin hiçte alışık olmadığı danslı balolarla şov yapmak şeklinde, kimi zaman şapka devrimleri gibi dönüşümün nasıl da basit şekillere indirgendiğini gösteren devrimlere girişmek şeklinde, kimi zaman da geleneksel hayat tarzını benimseyen insanların küçümsenip taşralara hapsedilmesiyle vuku bulmuş, günümüze kadar da ulaşmıştır.
çağdaş olmak kötü değildir ama herkes kendi görüşüne göre çağdaşlaştırmaya çalışırsa bu çağdaşlaşmak değil çağdan uzaklaşmaktır.
kavram karmaşası yüzünden çorbaya dönen dayatmadır.

çağdaşlaşmanın yönü yoktur; batıya ya da doğuya özgü de değildir. çağdaşlaşma, toplumun kendi içinde mantıklı işleyen bir sistem kurması; bu sistemin de genel insan haklarına alabildiğine uygun olmasıdır.

kendisi gibi olmayanları çağdışı olarak kategorize edenler bu dayatmayı yaratanların ta kendileridir.
çagdaşlaşmak evrimsel sürecin bir sonucudur sürekli gelişmek, gelişimi kovalamaktır.
toplumların ben yoruldum hem zaten bu kadar evrilmek bana yeter. şurda ortaçağda biraz soluklanayım demek gibi bir lüksleri yoktur.
illa ki çagdaş olacaz diye batı ne yapıyorsa aynısını taklit etmek de çagdaşlaşmak değildir.
bu ülke kendi kültürüyle, birikimiyle de dünyaya ayak uydurabilir. yeter ki hala 100 yıl öncesiyle yaşamak isteyenler eğitilsin, çağdaşlaşmanın neden bir zorunluluk olduğu onlara da anlatılabilsin.
Kılık kıyafet devrimini gerçekleştiren Mustafa Kemal Atatürk'e, kendi çapsızlıkları içinde etmeye çalıştıkları gizli hakaretin farkında olmadığımızı zannedenlerin sıçtıkları manasız ve mantıksız kavram karmaşası.
(bkz: hadi ordan)