burası artık (bkz: #127) no.lu entryde bahsedilenlerin hiçbirinin, [ad hominem yapmadan fikrin ve/veya düşüncenin, aşağılamadan ve ötekileştirmeden edebiyatın, avamlaşmadan mizahın] paylaşılamadığı bir platform olmuş.
burada artık, avamlık, bayağılık, sığlık, cahillik, mallık, trollük, yani "insan" olamayıp "iki ayaklı" kalmaya heveslilerin * ilkel değerleri geçerli olmuş. hele ki gerçek bilgi buraya uğramaz hâle gelmiş.
bilgiyi * öven, ancak hikmeti * pek de önemsemeyen nice mekânı, sırf bu nedenle terk etmişliğim var. ancak burası onu dâhi algılayamayacak düzeyde, yani râkım sıfırın çok altında. *
ortalık hâlihazırda bok kokuyor diye, hâcetini gidermeye kalkmanın, lağıma balıklama atlamanın ve kendi pisliğinde güreşip iyice bulanmanın mânâsı ve âlemi yok.
n.b. videonun 3. dakikasının 11. saniyesine kitakse! unutmadan; o nasıl bir "oh george!" demedir yarabbi! ayrıca, sanatçının zamanının ötesinde bir eser ortaya koyduğunu üzülerek gözlemliyoruz.
dönüp arkanıza baktığınızda gördüğünüz indiana jones değilse, kıçınıza jet motoru takılmış, olmadı neft yağı sürülmüş gibi depar atmanız menfaatiniz icabıdır.
dişi insanların "siktir git lan amın feryadı" diye yanıtlaması gereken götten önerme. insan olamayıp iki ayaklı formunda kalanlara hitap şekli bu olmalıdır, çünkü anladıkları tek lisan budur.
Era il giorno ch'al sol si scoloraro
per la pietà del suo factore i rai,
quando ì fui preso, et non me ne guardai,
chè i bè vostr'occhi, donna, mi legaro.
Tempo non mi parea da far riparo
contra colpi d'Amor: però m'andai
secur, senza sospetto; onde i miei guai
nel commune dolor s'incominciaro.
Trovommi Amor del tutto disarmato
et aperta la via per gli occhi al core,
che di lagrime son fatti uscio et varco:
Però al mio parer non li fu honore
ferir me de saetta in quello stato,
a voi armata non mostrar pur l'arco.
If the moon smiled, she would resemble you.
You leave the same impression
Of something beautiful, but annihilating.
Both of you are great light borrowers.
Her O-mouth grieves at the world; yours is unaffected,
And your first gift is making stone out of everything.
I wake to a mausoleum; you are here,
Ticking your fingers on the marble table, looking for cigarettes,
Spiteful as a woman, but not so nervous,
And dying to say something unanswerable.
The moon, too, abuses her subjects,
But in the daytime she is ridiculous.
Your dissatisfactions, on the other hand,
Arrive through the mailslot with loving regularity,
White and blank, expansive as carbon monoxide.
No day is safe from news of you,
Walking about in Africa maybe, but thinking of me.
Şimdi'nin bedeni yok,
Yontuyor geçmiş bilgisiyle
gelecek belki olur diye taşı,
taşını kokluyor
yontu dağılıyor...
Şimdi'si yitik
bundan boyuyor
boyuyor evine aldığı
ağacın üzerine tüneyip
duvarını, tavanını, geçmişi
ve geleceği ve her yanını;
dal kırılıyor...
Şimdi'si yitik
diziyor diziyor notalarını,
göğe ışık üzerine boncuklarını,
ucuza getiriyor varlığını
sonsuzun sessizliğiyle
sonlunun gürültüsü arasında,
O bitirince kıyısında gezindiği
yol çöküyor...
Şimdi'si yitik
bundan yazıyor
yazıyor enine boyuna
içini ve dışını ve yeri
ve göğü ve suyu,
bindiği kadırga
o inince batıyor.
"oyunculuk sekse benzer. ya seks yapıyorsundur ve üzerine hiç konuşmuyorsundur ya da seks yapamıyorsundur ama sürekli seks üzerine konuşuyorsundur. bu yüzden oyunculuk hakkında nefes almadan konuşanlara şüpheyle bakıyorum."
diyerek, cümle âleme "ayar nasıl verilir" hususunda ders vermiş, 1899'da bugün (25 aralık) doğmuş, iskarpinli, smokinli, sigarası ve efkârı eksik olmayan, eski zamanların büyük jönü.
bu sözcüğü ilk keşfeden(!) ve kullananın (+ dillerine pelesenk edenlerin) yerin yedi kat dibine gönderilmesi için, monoteist ve politeist inanışlar ele verdi; vurdurma nedir, nasıl yapılır, teorik ve pratik olarak öğreteceğiz. hazır olun!
"iki ayaklı" değil de "insan" olduğu iddiasında olan kişi, erkekliğinden ya da kadınlığından utanmaz, kimi iki ayaklıların da insan sayılmasından utanır, insanlıktan utanır.
bu utancın, ırkı, cinsiyeti, dili, milliyeti, dini yoktur.
ve fakat, biraz saf/salak/naif gördüğü kişiye "kâmil" diye sıfat koyan, kâmilliği bir aşağılama unsuru olarak kullananların coğrafyasında kime, neyi, niye anlatıyorum?!
herhangi bir fark hiçbir zaman olmamıştı. hatta örneğin; yunuslar beyinlerini insanların kullandığından bir misli fazla bir kapasiteyle kullanma gücüne sahiptirler. insanoğlunun kendine üstünlük vehmetmesi, tamamen kendi mâbâdından uydurduğu bir olgu.
bir uhrevî olarak siz ölümlüler arasında dolaşırken bunun bir üst düzeyini kullanıyorum genelde; "türünüzü sikeyim" diyerek. cins ve ırk ayrımı yapmaksızın. öyle de eşitlikçiyim.
insanoğlunun yerküre üstünde hüküm sürmeye başladığı ilk günlerden beri başına gelenin, hâl-i pürmelâlinin özeti. ve fakat, bu durum kimin kabahatidir? tabii ki ve yalnızca kendisinin.
yaptığın her şey eğreti, küçük adam: evini bir kum tepeciğinin üzerine kurmuşsun, yaşamın, kültürün ve uygarlığın, bilimin ve tekniğin, sevgin ve çocuklarına verdiğin eğitim, hep eğreti. bunu bilmiyorsun, bilmek de istemiyorsun; sana bunu söyleyen büyük adamı da öldürüyorsun.
büyük bir bunalım içinde, gelip gelip aynı soruları soruyorsun:
'çocuğum çok inatçı, her şeyi kırıp döküyor, geceleri karabasanlarla uyanıyor, aklını derslerine veremiyor, kabızlık çekiyor, benzi soluk, yüreği katı. ne yapmalıyım? bana yardım et!'
ya da:
'karım bana karşı cinsel istek duymuyor, beni hiç sevmiyor. bana işkence ediyor, sinir nöbetlerine tutuluyor, bir yığın erkekle geziyor. ne yapmalıyım? söyle!'
ya da:
'yeni ve çok daha öldürgen, korkunç bir savaş patladı; oysa biz tüm savaşları önlemek için yapmıştık son savaşı. şimdi ne yapacağız?'
ya da:
'varlığıyla övündüğüm uygarlık, enflasyon nedeniyle çöküyor. milyonlarca insan yiyecekten yoksun, ölüm açlığı içindeler, birbirlerini öldürüyor, çalıp çırpıyor, insanlıktan çıkıyorlar. umutlarını yitirdiler. ne yapmalıyız?'
'hakikati güvenliğe yeğ tutan bir yaşam biçimi içinde elde edilen büyük başarı ve bulgunun yazgısı şudur: senin tarafından büyük bir açgözlülükle yalanıp yutulmak ve sonra gene senin tarafından dışkı olarak atılmak.'
büyük, yürekli ve yalnız olan birçok adam, ne yapman gerektiğini çoktan söyledi sana. onların öğretilerini çarpıttın, kırıp döktün ve ortadan kaldırdın. her seferinde onları ters tarafından yakaladın; büyük hakikati değil de küçücük yanlışı yaşamının yol göstericisi olarak gördün; hristiyanlıkta, toplumbilim öğretisinde, halkın egemenliği konusunda, yani kısacası, elini değdirdiğin her konuda büyük doğruyu değil, küçük yanlışı seçtin. bunu neden yaptığını soruyorsun, ha?
bu sorunun ciddi olduğunu sanmıyorum. sorunu yanıtlarsam, hakikati işittiğinde önüne geleni öldürecek denli öfkeleneceksin:
evini derme-çatma kurdun ve bütün bunları böyle yaptın, çünkü 'içinde yaşamı duyma' yetisinden yoksunsun; çünkü çocuklarındaki sevgiyi daha doğmadan öldürüyorsun; hiçbir canlı ifadeye, hiçbir özgür, doğal davranışa karşı hoşgörülü davranamazsın, doğallığa dayanamazsın çünkü. dayanamadığın için de, korkuyor ve şunu soruyorsun: 'bay jones ne der?', 'yargıç smith ne der acaba?'
yoksa, sokaktaki adamın böyle bir kaygısı yok. daha doğrusu, farkındalığı yok ki kaygısı olsun. onun tek kaygısı mesaisini tamamlayıp evine kazasız belasız varmak ve mümkünse evde yenecek bir şeyler olması.
ancak, onu da suçlamak, imkân dahilinde değil. zirâ, ilkokul birinci sınıftan itibaren hatta daha küçük yaşlardan başlayarak, "ne harika bir ırktan(?!), ne muhteşem bir milletten(?!), en güzel dinin(?!) mensubu olduğu" dayatılmış.
"farklı" olanların ya da düşünenlerin "yaban" * olarak görüldüğü bir coğrafyada, "farklı" düşünmeye birkaç "çılgın"dan başka kim cesaret edecek?
çünkü farklıysan sevilmezsin, farklıysan itilirsin, farklıysan ötekisin, farklıysan başka bir galaksiden gelmişsindir, farklıysan manyaksındır! illâ ki, herkesle aynı ırktan/milletten/ümmetten olman beklenir ve istenir.
böylece yavaş yavaş 75 milyonluk nefis bir "küçük adam" ordusu yaratılmış. şimdi o küçük adam, nereden bilsin "birey" sözcüğünün anlamını, değil ki birey olma kavramını hayat(ın)a geçirebilsin.