bugün

istanbul'un bakirkoy ilcesinde bir semt. havaalanı bu semttedir.
(bkz: waffle house)
(bkz: istanbul life)
(bkz: çınar hotel)
rönepark'ın bulunduğu semt. yaz akşamları gidilmesi gereken yerlerden.
genelde hakim olan sessizliği ikide bir geçen uçakların ve trenlerin bozduğu güzel bir istanbul semti. eski adı ayastefanos'tur. ufak bir katolik cemaatini ve kilisesini de içinde barındırır.
ülkemizin göz bebeği hava kuvvetlerimizin değerli pilotlarının askerliği ilk adımını attığı hava harp okulunu da sınırları içerisinde bulunduran istanbul semtidir.
eğer anadolu lisesinde okuyorsanız top oynarken dışarı atarsanız siz almak zorundasınız. size topu verecek insan 2 saatte bir geçmektedir.
(bkz: yeşilköy anadolu lisesi)
Son iki yüzyıllık tarihimiz içinde birçok önemli olaya sahne olan Yeşilköy 1930 yılında nahiye (bucak) olmuştur. Bir zamanlar müstakil belediye iken sonra istanbul Belediyesi daha sonra da Bakırköy Belediye hudutları içine alınmıştır.Yeşilköy istanbul un yaklaşık 17 km batısında Marmara kıyısında Bakırköy ile Şenlikköy (Florya) arasında yer alır. Sonradan Yeşilköy'ün doğu tarafında Bakırköy merkezi ile arasına Ataköy ve Yeşilyurt semtleri kurulmuştur. Batı tarafında ise Şenlikköy (Florya ) bulunmaktadır.
YEŞiLKÖY hakkında da pek çok istanbul semtinde olduğu gibi etraflıca bir araştırma yapılmamıştır. Son iki yüzyıllık tarihimiz içinde birçok önemli olaya sahne olan bu şirin banliyö şehrimizi tarihsel gelişimi içinde kısaca tanımaya çalışalım
xıx. yüzyıl başlarına kadar bir balıkçı köyü özelliklerini taşıyan Yeşilköy, yüzyıl ortalarından itibaren gerek deniz, gerekse tren yolunun buradan geçmesi ile önem kazanmış ve istanbul'un önde gelen sayfiyelerinden biri durumuna gelmiştir. Son 30-35 yıl içinde ise hızlı bir yapılaşma sonunda belli başlı yerleşim merkezlerinden biri olmuştur.

ADI ve TARiHi
Yeşilköy 1924 yılına kadar Ayastafanos (St.Stefano St.Etienne ) adını taşımıştır. Yeşilköy adı semte 1930'da, istanbul'un idari yapısının yeniden düzenlenmesi sürecinde verilmiştir 1924 yılında uzun yıllar burada oturmuş ünlü yazarımız HALiT ZiYA UŞAKLIGiLin teklifi üzerine YEŞiLKÖY olarak adı değişmiştir. Türk edebiyatının tanınmış simalarından Halit Ziya Uşaklıgil'in uzun yıllar Yeşilköy'de oturduğu ve semtin bu adı almasında büyük rol oynadığı bilinmektedir.
Evliya Çelebiye göre ise: Ayastafanos adı birçok tarih kitabında, özellikle Tevarih-i Ali Osmani de, adından uzun uzadıya bahsedilen istanbul'un efsanevi kurucusu Madyan oğlu Yanko'nun oğlu Aya istefan'dan gelmektedir.
Ençok bilinen ve dilden dile söylenen ise Eski adının bir Hıristiyan azizinin isminin olduğu ve onun adına Yeşilköy de yapılmış ancak bu güne kadar gelememiş eski bir kiliseden aldığıdır.
Yeşilköy e eski adını veren bu aziz Yeşilköy ile ilgili hikâyesi dilden dile aktarılan ve çok değişik anlatımları olan bir söylence niteliğindedir.
Tarihi kaynaklarda Aziz Stephanus olarak geçen bu aziz Hıristiyanların ilk din kurbanlarından ve diyakoslarından birisidir. Gamaiel in çömezi olup Hemsinden sonra din değiştirmiştir. Yahudiler tarafından Musa ya küfür etmekle suçlanmış Kudüs din mahkemesine çıkarılarak suçlu bulunmuş ve M.S. 33 te taşlanarak öldürülmüştür.
Bu olaydan uzun bir zaman sonra bu azizin mezarı Filistin de yapılan bir araştırma sonunda bulunur. Mezarda bulunan kemikleri o zamanki Bizans imparatoru tarafından istanbul a getirilir. Ancak haberi alan Papa bu kemiklerin Vatikan a getirilmesini isteyince kemikler bir gemi ile istanbuldan Vatikan a doğru yola çıkarılır.
istanbul limanından ayrılan gemi bugünkü YEŞiLKÖY burnu önlerine gelince büyük bir fırtınaya tutulur ve yoluna devam edemeyerek fırtınanın dinmesi için YEŞiLKÖY sahillerine yanaşır.
Aziz in kemiklerini götüren heyet şiddetli fırtınanın devam etmesi üzerine karaya çıkmak zorunda kalırlar. Azizin kemiklerini taşıyan lâhdi de bugünkü Rum Kilisesinin bulunduğu yerde kurdukları söylenen bir çadırın içine koyarak fırtınanın dinmesini beklerler. Fırtına 10-12 gün sürer.
Fırtınanın dinmesinden sonra heyet buradan ayrılarak yollarına devam ederler. Daha sonra fırtına süresince kemiklerin saklandığı yere bu olayın anısına azizin anısını taşıyan birde Manastır yapılır. Köyde zamanla gelişir ve AYASTAFANOS adıyla anılmaya başlar.
Azizin kemiklerini götüren heyet köyde kaldıkları sürece etrafta bulunan çobanlar tarafından etle beslendiklerinden Ortodokslarda kurban kesme âdeti olmadığı halde bu olaya hürmeten her yıl belirli günlerde Yeşilköy ‘ de deniz kıyısında bu olayın anısına kurban kesilmektedir.
Yeşilköy'ün tarihi bir hayli eskidir. Geç Bizans ve Roma dönemlerinde burada, Marmara kıyısı boyunca burada yazlık saray ve ikametgâhlar bulunduğu, hatta daha önce kentin Roma döneminde bile burada bahçeleri denize açılan yazlık villaların olduğu yazılmaktadır.
Evliya Çelebiye göre Arapların istanbul;u almak için yaptıkları büyük seferlerin üçüncüsünde istanbul u alamayıp dönerlerken Yeşilköyü de tahrip etmişlerdir.
IV Haçlı Seferleri sırasında da Latin orduları istanbul u almadan önce 23 Haziran 1203 tarihinde karargâhlarını Yeşilköy civarında kurmuşlar. Donanmalarını da Yeşilköy açıklarında demirlemiştir. Latin ordularının başkanı DANDALO (Ayasofya da gömülüdür) buradaki kilisede Te Deum ayini düzenlemiştir.
YEŞiLKÖY istanbulun Fethinden önce Türk topraklarına katılmıştır. Fatih in emri üzerine Dayı Karaca Bey komutasındaki güçler Bizans ın Trakya da ki pek çok merkezi ile birlikte 1453 Şubatında Yeşilköyü de alırlar.
Osmanlı döneminde küçük bir Rum köyü olan Ayastefanos, Sultan II.Mehmed'in kuvvetleri tarafından istanbul'un kuşatmasına bir hazırlık olarak, bölgedeki başka yerleşmelerle birlikte Şubat 1453'de Osmanlı topraklarına katılmıştır. Bazı tarihçilere göre Fatih; Yeşilköy-Zeytinburnu önlerinde cereyan eden Ayastefanos deniz savaşını, Yeşilköy burnunda atını denize sürmek suretiyle cesaretlendirmiştir.
Osmanlı kaynaklarında Yeşilköy den en geniş bahseden Evliya Çelebi dir. Bir deniz yolculuğundan sonra Ayastafanos kasabasına geldiklerinden bahseder ve şöyle der;

devamı alttaki entryde..
Ayastafanos kasabası: Madyan oğlu Yorgo (istanbul un efsanevi kurucusu )istanbul u yaptığı zaman oğlu Ayastafan dahi bu şehri yaptığı için ondan bozma olarak buraya Ayastafanos derler. Deniz kıyısında Bostancıbaşı hükmünde bir subaşılıktır. Bir yasakçı kolluğu vardır. Eyüp mollasının nahiyesi hükmündedir. Şimdi 500 memur evli bir RUM kasabasıdır. Bir zaviyesi bir küçük çarşısı iki kilisesi vardır. Havası çok güzeldir bütün arkadaşlar gemiden çıkarak burada misafir olduk. Sabahleyin yaya olarak kıyıdan kuzey tarafına giderek üç saatte iskender Çelebi Bahçesine ( şimdiki C Moteller ) vardık.
Yeşilköy de XVIII. Yüzyıldan kalma birkaç yapı bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi istasyon caddesi sonunda itfaiyenin (şimdiki iGDAŞ Binası) karşısında uzun süre karakol olarak kullanılmış üstü ahşap altı kagir bina (şimdi ortalarda yok yıkılmış) bu devre ait tarih taşıması açısından da ilginçtir. Kapının üstündeki tarih Hicri 1170 yılını göstermekteydi . buna göre bu yapının 1752 ler de yapıldığını kabul edebiliriz.
Bu döneme ait ilginç bir bilgiyi de istanbul Efendi'sinin H.1138, M.1726 tarihli ve 24 sayılı hükmünden öğrenmekteyiz. Hükümde bazı kişilerin tekne ile satın aldıkları kömürü Yeşilköy'de mahzenlere koydukları ve buradan develere yükleyip istanbul'a götürerek "Istranca Kömürü" diye sattıkları belirtilmektedir. 19. yüzyılın başlarından itibaren Yeşilköy, sayıları gittikçe artan ve istanbul'u konu alan seyahatnamelerin pek çoğunda şirin evleri, bahçeleri ve konumuyla güzel bir sahil kasabası olarak karşımıza çıkar.
Birçok ünlü yazar ve şairlerde Yeşilköy ‘ün bir sayfiye yeri olmasından burada pek çok köşkün bulunduğundan şirin evleriyle güzel bir sahil kasabası olduğundan bahsetmektedirler.
Türkiye tarihi hakkında yazdığı birçok eserle tanınan Hammer, 1822'de Peşte'de yayınlanan 2 ciltlik "istanbul ve Boğaziçi" adlı kitabındaYeşilköy'den bahsetmekte, Yeşilköy'ün bir sayfiye yeri olmasından dolayı burada pekçok köşkün bulunduğunu ve 20-30 yıldan beri burada oturan, saray doktoru Lorenzo Voccidi'nin deniz kııyısında bahçeli bir villası olduğunu yazmaktadır. Bu yüzyılda istanbul'da bulunan önemli bir Amerikan siması David Porter, 1835'de New York'da yazdığı Constantinople and its Enviros adlı eserindeki mektupların bir çoğunu Yeşilköy'den yazmıştır. 1855'de Paris'te yayınlanan Voyage a Constantinople adlı gezi anılarında Boucher de Perthes, Yeşilköy'den harikulade görünümü olan bir köy olarak söz etmekte; Yeşilköy'den istanbul'a uzanan sahil şeridinde devlete ait büyük binalar, cephanelikler(Baruthane), kışlalar ve bahçe içinde evler gördüğünü yazmaktadır. Fyler Towsend, 1850'de Londra'da yayınlanan Cruise on the Bosphorus adlı eserinde, Yeşilköy sahilleri boyunca uzanan tebeşir kayalarından ve köyün şirin beyaz evlerinden bahsetmektedir. 1855'de Paris'te yayınlanan bir deniz kılavuzunda ise, o günkü Yeşilköy kıyı şeridi ile ilgili önemli bilgiler sunulmaktadır. Eserde Yeşilköy burnu'nun istanbul fenerinin 7 mil kadar batı-güneybatısında olduğu, batıdan gelindiğinde istanbul'u tamamen gizlediği, gündüz istanbul'a gelinirken bu burunda karaya yanaşıldığı, oldukça alçak olduğu ve üzerinde inşa edilen pek çok kırmızı boyalı ev ve büyük bir kahvehaneyle tanındığı belirtilmekte; Türklerin, Yeşilköy Burnu'ndan akşamları yaklaşık 6 mil uzaklıktan fark edilen bir fener taktıkları, burnun doğusunda "San Stefano " ya da "ismana" olarak adlandırılan Yeşilköy'ün bulunduğu anlatılmaktadır.
Yazıda ayrıca, buraya yaz aylarında zengin Türklerin oturmaya geldiklerinden ve köyün yakınlarında Sultanın bir de sarayının bulunduğundan bahsedilerek, kıyıya demir atma yerleri gösterilmektedir.
19. yüzyılın ikinci yarısına kadar, gezme, dinlenme ve av yapma amacıyla gelinen ve oldukça uzak kabul edilen Yeşilköy, bu yüzyılın ortalarından itibaren canlanmaya başlamıştır. 1852 başlarında Boğaz'dan Yeşilköy'e düzenli vapur seferleri konmuş, 1870 yılında demiryolu çalışmaya başlamış ve bir istasyon binası kurulmuştur. Ulaşım imkanlarının bu gelişimi sonucunda, buraya yerleşenlerin sayısı artarken, günü birlik eğlenmeye gelenlerin sayısında da büyük bir artış gözlenmiştir.n II Mahmut ve daha sonra Sultan Abdülmecit de padişahlığı zamanında yanında oğulları Abdülhamit ve Reşat Efendiler kızı Fatma Sultan olduğu halde bir çok kez dinlenmek ve imparatorluk tesislerini gezmek amacı ile Yeşilköy e gelmişlerdir. Buraya gediklerinde Barutcubaşı ünlü Konağında kalmışlardır.1877 78 Rus savaşı sonrası buraya Rusların gelmesi üzerine dünya basınındaki çeşitli yayınlarda yer alan pek çok resminden yakından tanıdığımız bu muhteşem konak 1950 lere kadar büyük bir bölümü ile ayakta iken yıktırılmış konağa bağlı sağlam kalan yegâne bölüm ise 1976 yılının son aylarında yanmıştır.
Sultan Abdülmecit 1842 yılında Yeşilköy de bugün Bezm-i Alem Cami olan yerin köşesinde eskiden Barutcubaşı nın konağının yanında yer alan üstü namazgâhlı mermerden güzel bir çeşme yaptırmıştır. Kesme taştan imal edilmiş yüzü mermer plakalarla kaplanmıştır. Hattat Mehmet Vuslati tarafından talik yazı ile yazılmış altışar mısralık altı satırdan oluşan güzel bir kitabesi vardır. On yedi beyitten oluşan kitabenin son beytinde şunlar yazılıdır.Padişah bu çeşmeyi ab-ı hayat olarak yaptı. Sen hemen iç ve Abdülmecit Han a dua et Demiryolu yapımı sırasında Yeşilköy yakınlarında bir hendek kazılırken, beş adet lahit bulunmuştur. Bizans dönemine ait olduğu sanılan ve dördünden iskelet çıkarılan bu lahitler, arkeolojik değer taşımaları açısından önemlidir.
Yeşilköy tarihi açısından önem taşıyan ve daha önce iki defa yapıldığı halde yanarak harap olan Rum Kilisesi 1845 yılında Barutcubaşı zade Boğos Bey tarafından yeniden kağir bir yapı olarak yaptırıldı. Aldığı bu son şekil ile günümüze gelen yapıda camlı iki kapıyla nartekse daha sonra demir bir kapıyla ana mekana geçilmektedir. Bu kapının üzerinde kilisenin Barutcubaşı zade tarafından yapılmasına ait bir kitabe yer almaktadır.
Türkiye de açılan ilk Ziraat Okulu da Yeşilköy civarında Ayamama deresi kıyısında uzanan verimli arazide 1847 yılında kurulmuştur. Okul açıldıktan 4 yıl sonra gerekli verim alınamadığı ve öğrenciler arasında çıkan olaylar nedeni ile kapatılmıştır.
19 Ekim 1848 tarihli bazı gazeteler bu tarihlerde Yeşilköy e bir tersanenin olduğu ve bu tarihlerde demirden buharlı bir geminin Sultan Abdülmecit tarafından denize indirileceğini
29 Şubat 1852 tarihli gazeteler ise Yeşilköy de ilk deniz seferlerinin yapılacağını..
29 Aralık 1856 yılında ise Yeşilköy burnundaki fener ile ilgili haberler yazılmaktadır. Buna göre 5 Ocak 1957 tarihinden itibaren iki dakikada bir birbirini takip ederek aydınlatacağını yazmaktaydı.
1868 yılındaki gazete haberlerinde istanbul Edirne demir yolunun bağlantılı olarak çekmece demir yolunun açılış töreninin yapılacağını 18 eylül 1868 tarihli gazetede ise Demiryolu yapımı için bazı istimlakların yapıldığı Yeşilköy de halkın şikayetlerine yol açtığı yazılmaktadır
1870 yılında Yeşilköy demiryolunun diğer eksiklikleri tamamlanır Yeşilköy e taştan bir istasyon binası inşa edilir.
Yeşilköy için 28 Eylül 1882 tarihinde yayınlanan gazete ilanlarında ise ünlü suluboya ressamı Kont Amadeo Preziosi öldüğü ve Yeşilköy de gömüldüğü yazmaktadır. Preziosi den başka diğer bir ünlü italyan ressam ve mimar olan Pietro Bello da Yeşilköy mezarlığında gömülü olduğu tespit edilmiştir

RUSLAR YEŞiLKÖY de
Yeşilköy tarihinde yer alan en önemli olay ise Osmanlı tarihinde Ayastafanos Muaedesi olarak anılan antlaşmanın 3 Mart 1878 de burada imzalanmış olmasıdır. Tarihte Doksan üç Harbi olarak bilinen 1877-78 Türk-Rus savaşı sonunda bugünkü Yeşilköy de Osmanlı ve Rus elçileri arasında imzalanan bu andlaşma Osmanlı Devleti için çok ağır hükümler içermekteydi.
1877-78 harbinde ölen Rus askerleri çeşitli ve dağınık yerlerde gömülüydüler. Daha sonra bu kemikler toplanarak San Stefano (Yeşilköy) gömülmesi ve anıt yapılması kararlaştırıldı. Yeşilköy civarında Florya yakınlarındaki Şenlik köyde Barutcubaşılara ait olan arazinin bir bölümü satın alınarak yarısı anıt yarısı kilise yapılmaya başlanır 1894-95-96-97 yapımı sürdürülen bu yapının ilk katında savaşta ölen Rus askerlerinin kemikleri saklanmıştır. Daha sonra bu bina komple yıkılarak yok edilmiştir.

devamı alttaki entryde..
http://www.yesilkoyum.org/

Ayastefanos antlaşması:
Yeşilköy'ün tarihinde yer alan en önemli olay şüphesiz Osmanlı tarihinde "Ayastefanos Muahedesi" olarak bilinen antlaşmanın burada yapılmış olmasıdır. Tarihde 93 harbi olarak bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşında Türk ordusu gerek Balkanlar'da, gerekse Doğu Anadolu'da birçok başarılar elde etmiş olmasına rağmen mali sıkıntılar, ulaşımdaki güçlükler, yetişmiş subay azlığı, kumandanlar arasındaki anlaşmazlıklar gibi nedenlerden dolayı yenilmişti.
Ordunun yenilgisi ve göç eden halkın perişanlığının son safhaya ulaşması sonucunda II.Abdülhamid barış istemek zorunda kalmıştı. Mütareke için Harbiye Nazırı Rauf Paşa görevlendirilir. Görüşmeler sonunda Osmanlı devleti ile Rusya arasındaki ilk anlaşma 31 Ocak 1878'de imzalanır. Anlaşmaya göre Ruslar henüz ele geçmemiş olan Bulgaristan kalelerini ve Küçükçekmece'ye kadar olan bütün Rumeli'yi işgal edeceklerdi.
Bu durum karşısında ingiliz donanması Osmanlı devletinin Protestosuna rağmen 19 Şubat'da çanakkale Boğazı'nı geçerek istanbul önlerine kadar gelir. Bunun üzerine Rus güçleri de hızla istanbul'a doğru hareket eder ve Yeşilköy'ü karargâh yaparak barış görüşmelerine burada başlarlar. 10 gün süren görüşmeler sonunda 3 mart 1878'de, Türk, ingiliz ve Rus elçileri tarafından Ayastefanos antlaşması imzalanır. Antlaşmanın yapıldığı sahildeki bina daha sonra yıkılmıştır. Rusların Yeşilköy'de kaldığı süre içinde Grandük Nikola, barutcubaşılar konağında kalmıştır.
Rusların Yeşilköy'e gelmesi ve Ayastefanos antlaşmasının burada yapılması 19. yüzyılın son çeyreğinde semtin adını sık sık duyulur hale getirmiştir. Bu dönemde batı basınının tüm ilgisi bu kasabaya yönelmiş, birçok yayın organında Yeşilköy ile ilgili yazılar ve gravürler yayınlanmıştır.

Ayastefanos Rus Abidesi:
Rus ordusunun kente Ayasofyanın minarelerini görecek kadaryaklaştığı 93 Harbinin (1877-1878) nişanesi olarak 1895 yılında, istanbul yakınındaki Yeşilköyde, eski Kalkıratya köyünün hemen yanı başında; Galatariada inşa edilen bu taştan ve son derece sağlam yapı üç platformlu bir anıttır.
Çan kulesi olarak da kullanılan üst bölümü yeşil parlak bir malzemeyle inşa edilmiş, anıtın tepe noktasına Rus kiliselerinin taç motifi ve üçlü Rus haçı konulmuştur. Osmanlı-Rus Savaşında ölen Rus askerlerinin hatırasına inşa edilmiş, ancak Osmanlı toplumu için 93 Harbi yenilgisinin bir simgesi olarak görülmüştür. Bu nedenle de I. Dünya Savaşına bir oldu-bitti ile girildiği dönemde (14 Kasım 1914) (inşa edildikten on dokuz yıl sonra) törenle yıkılmıştır.
Bu ilginç anıtın yapılma hikâyesi Osmanlı tarihinde 93 Harbi diye bilinen 1877-1878deki Osmanlı-Rus savaşının son dönemine dayanmaktadır. Bu savaşta tecrübeli subay azlığı, kumandanların anlaşmazlıkları, mali sıkıntılar, cephe gerisindeki yolların yetersizliğinden doğan ulaşım güçlükleri ve özellikle de askeri harekâtın Yıldız Sarayından idaresine kalkışılması, Balkanlar’da ve Anadoluda kazanılan münferit başarılara karşın, Osmanlı için yenilgiyi kaçınılmaz hale getirmişti. Askeri bozguna göçün yarattığı sefalet de eklenince, tahta yeni çıkan 2. Abdülhamit barış istemek zorunda kalmıştır. Harbiye Nazırı Rauf Paşa 7 Ocak 1878de Rusyanın Balkan Orduları Başkumandanı Grandük Nikolaya Osmanlı Devleti adına anlaşma yapma yetkisinin alındığını bildirmiştir. Osmanlı devletiyle Rusya arasındaki ateşkes antlaşması 31 Ocak 1878de Edirne’de Grandük Nikola ile Server ve Namık Paşalar arasında yapılan görüşmeler sonunda imzalanmıştır. Anlaşmaya göre Ruslar henüz ellerine geçmemiş olan Bulgaristan kalelerini ve Küçük Çekmeceye kadar Rumeli’yi de işgal etmiş olacaklardır. Bu kritik durum, ingiliz, Fransız, Avusturya ve italya yönetimlerini kaygılandırınca, ingiliz donanması Osmanlı Devletinin protestosuna rağmen 19 Şubatta Çanakkale Boğazını geçerek istanbul önlerine gelir. Bunun üzerine on iki bin kişilik Rus kuvveti de hızla ilerleyerek istanbula yönelmiş ve Ayastefanosu (Yeşilköy) karargâh yapmıştır. On gün süren barış görüşmeleri sonunda, Meclis 2. Abdülhamit başkanlığında toplanmış ve şartlar bir kez daha gözden geçirildikten sonra anlaşma sağlanmıştır.

Antlaşma 3 Mart 1878de Ayastefanosta (Yeşilköy) Osmanlı Devleti namına Hariciye Nazırı Saffet Paşa ve Berlin Elçisi Sadullah Bey, Rusya adına Mösyö Nelidof ile Kont ignatief imzalamışlardır. Osmanlı tarihinde acı bir hatırası olan bu anlaşmanın şartları daha sonra yapılan Berlin Konferansında değiştirilmiştir.
1893 başlarında Osmanlı ve Rus hükümetleri arasındaki görüşmede, bir başka karar daha alınmıştır: 2. Abdülhamit, Rus Çarının 1877-78 Osmanlı-Rus savaşında ölen Rus askerleri anısına istanbul yakınlarında Yeşilköyde büyük bir anıt dikilmesi yönündeki isteğini kabul etmiştir. Bu durum, o günlerde istanbulda yayınlanan Moniteur Oriental gazetesinin 12 Ocak 1893 tarihli nüshasında San Stefanoda Rus Abidesibaşlıklı haberde şöyle anlatılmaktadır:
1877-78 harbinde Türkiyede ölen Rus askerleri çeşitli ve dağınık mezarda gömülüdür. Acele yapılan bu mezarlıkların çoğu yıkılmıştır. Rusyada yayınlanan gazeteler zaman zaman bu konuya temas etmekteydi. Petersburg kabinesi, bu işle istanbuldaki askeri ataşesi Albay Peçkovu görevlendirmiştir. Albay, dağınık mezarlıklarla ayrı ayrı ilgilenmenin zor olduğunu bildirerek, bunların bir yerde toplanmasını ve oraya bir de kilise yapılmasını teklif etmiş, bu teklif hemen kabul edilmiştir. Askeri ataşe beş bin ölü kemiğini toplatmış ve sonunda bunların San Stefanoya (Yeşilköy) gömülmesi kararlaştırılmıştır. Türkiye, Rus hükümetinin bu projesinin uygulanması konusunda hiçbir zorluk çıkarmamıştır. Yalnız, abidenin yapılacağı yer konusunda uzun incelemeler yapılmış ve sonunda bunun San Stefano (Yeşilköy) yakınında Kalkiratyada olması konusunda anlaşmaya varılmıştır. Rus hükümeti orada bir arazi satın almıştır. inşaata hemen başlanacaktır.
Aslında Ruslar, Osmanlı-Rus savaşı sonunda istanbula doğru ilerleyişlerinde vardıkları en ileri nokta olan Yeşilköyde bu olayın anısına bir zafer anıtı dikmek istemişlerdi. Bu yüzden de anıtın yapımı iki devlet arasında uzun çekişme ve tartışmalara neden olmuş, daha sonra uzlaşmaya varılmıştır. Bunun üzerine Rus hükümeti harekete geçmiş, bugünkü Yeşilköy civarında, Florya yakınlarında bulunan Şenlikköyde (eski adı Kalkiratya) Barutçubaşılara ait arazinin bir bölümünü satın alarak, derhal inşaat hazırlıklarına başlamıştır. Anıt, Rusyanın istanbuldaki askeri ataşesi Albay Peçkov tarafından belirlenen prensipler çerçevesinde Rus mimar Bozarov tarafından tasarlanıp yapılmıştır. Ayastefanos (Yeşilköy) Rus Anıtı, kare plan üzerine simetrik şemalı üç platformu olan ve sonuncu platform üzerinde, kolonların taşıdığı soğan kubbeli piramidal bir kuleyle tamamlanan bir yapı olarak tasarlanmıştır. Geniş merdivenlerle ulaşılan birinci platformda, görkemli giriş kapısı bulunmaktadır. iç içe yarım daire kemerli ve ortasında muhtemelen metal bezemeli kapısı olan girişin üstünde ve iki yanında aziz figürlerinin bulunduğu panolar yer alıyordu. Girişin iki yanından yükselen merdivenlerle ulaşılan ikinci platformda yine yarım daire kemerli ve ortası metal bezemeli bir bölüm daha vardı. Bu platformların oluşturduğu ilk bölüm, masif görünümlü ve Romanesk-Bizans karışımı, hatta kale benzeri askeri görünümlü bir tasarımdı. Kolonların taşıdığı ve alttan ayrılıp yükselen üst kesim ise belirgin neo-Slav karakterdeydi. Çan kulesi işlevi de gören bu bölüm, yeşil renkli parlak bir malzemeyle inşa edilmişti.
Rusların bir zafer abidesi olarak yaptıkları bu anıt, I.Dünya savaşı'nın başladığı yıllarda Türk halkını savaşa motive etmek için başlatılan kampanyada hedef haline gelmiştir. Osmanlı devletinin ittifak Devletleri'nin yanında yer almasının kesinleşmesiyle Ayastefanos Rus abidesi'nin yıkılması Milli bir dava haline gelmiş, özellikle yazdığı makalelerle Aka Gündüz konuyu bütün halkın sorunu haline getirmiştir. Savaşın resmen ilan edilmesinden on üç gün sonra 14 Kasım 1914' te saat 08.30'daYeşilköy yakınlarındaki bu anıt, halkın gözleri önünde havaya uçurulmuştur. Bu sırada abidenin on iki sütun üzerine oturtulan kısmı havaya uçurulurken kalan diğer bölümler ise üç ay içinde temizlenmiştir.
Türk Sinema Tarihi'nin ilk belgesel Filmi:
Ayastefanos Rus abidesinin havaya uçurulmasıyla tarihimize de bir ilke imza atılmıştır. Anıtın yıkılacağı bilindiğinden, bu olayın filme alınmasına karar verilmiştir. Bu işi için Viyana'da bulunan bir firmayla anlaşılmış ise de, Milli hassasiyetler dolayısıyla bu işlemin yabancı bir şirket tarafından yapılması uygun görülmemiştir. Yapılan araştırma sonucu orduda görevli, daha önce de sinema işlerinde çalışmış Fuat adında genç bir yedek subay bulunur. Sonraları Uzkınay soyadını alacak olan genç yedek subay, bu büyük tarihi olayı kaydederek ilk aktüel sinemacımız olarak tarihe geçmiştir. Ne yazık ki, tarihi belge niteliğindeki bu film elimizde bulunmamaktadır.
Balkan savaşında Yeşilköy:

devamı alttaki entryde..
Yeşilköy konumu itibari ile savaş zamanlarında bir kamp yeri olarak kullanılmıştır. Balkan savaşı yıllarında da Yeşilköy çok acı olaylara sahne olmuştur. Haçlıların, Rusların ve Hareket ordusu'nun askeri amaçlı gelişlerinden sonra Ve Balkan savaşı'nın patlak vermesi ile yeniden bir askeri kamp haline gelen Yeşilköy, sonraları çok daha korkunç bir kampa dönüşür.
Köydeki askerler arasında salgın hastalıklar yayılmıştır. Bölgede yaşayan halkın çoğu kaçmış ve hasta askerlerin toplandığı kolera kampları oluşmuştur. Kaynaklara bakıldığında 3.000’e yakın insanın burada koleradan öldüğü ve yine burada açılan çukurlara gömüldükleri görülür. Köyün batı kesimindeki kırlıklarda durum içler acısıdır. Buralarda Koleradan ölen askerlerin cesetleri vardır ve köpekler bu cesetleri kemirmektedir. Vatan savunması için evlerinden ayrılan askerlerimiz, daha düşman karşısına bile çıkamadan burada kolera, dizanteri gibi salgın hastalıkların pençesinde can vermişlerdir. Balkan savaşı yıllarında yaşanan, imkansızlıkların ve yoksulluğun getirdiği bu felâket, Yeşilköy tarihinin en kara sayfalarından birini oluşturması açısından önemlidir.

Balkan Savaşında Yeşilköy;ün hali bir felâkettir. Herkes evini barkını kapatıp istanbula kaçar; savaştaki kolera, tifüs salgınından dolayı Yeşilköy intaniye bölgesi olarak kullanılır, bütün hasta askerler buraya taşınır ve burada kurulmuş olan geçici seyyar hastanelerde tedavi altına alınırlar. . Balkan Savaşı sırasında, sonradan Yeşilköyün ünlü doktoru olacak Osman Sait (Kurşuncu) Bey Ayastefanos intaniye Hastanesinde görevli genç bir tabiptir. Dileğimiz, yakın bir gelecekte burada bir yerde, bu acılı günlerin ve kayıpların anısına küçük bir anıtın dikilmesidir.
Havacılık tarihimizde Yeşilköy:
Yeşilköy'ün Türk havacılık tarihinde ayrı bir yeri ve önemi vardır. 20.yüzyılın başlarında, dengelerin savunma ve askeri güç üzerine kurulu olduğu ve üretilen teknolojilerin haritaları değiştirdiği bir dünya düzeninde Osmanlı devleti bu nimetden nasibini alamamış zayıf bir devlet durumundaydı. Nitekim yapılan savaşlarda, bu eksiklik nedeniyle birçok yer elimizden çıkmıştı.
Avrupa'daki güçler tarafından kullanılan ve en önemli ürünü uçaklar olan bu teknolojilerin kullanılması, Osmanlı ordusu için de kaçınılmaz olmuştu. O yıllarda Harbiye Nazırı olan Mahmut Şevket Paşa'nın girişimleriyle orduya balon ve uçak sağlanması ve bunlar için gereken tesislerin kurulması çalışmalarına başlandı. Bunun yanında " Kitaatı Fenniye ve Mevakii Müstahkeme Müfettişi Umumiliği " nin ikinci bir şubesi olarak da bir hava komisyonu kuruldu. 1 Haziran 1911de kurulan bu çekirdek teşkilat Türk Silahlı Kuvvetler tarihinde, Hava Kuvvetlerinin temeli sayılmaktadır.
Yapılan çalışmalar sonucu bugünkü Yeşilköy Havaalanı'nın kuzey sınırına yakın bir yerde 1912'nin Ocak ayında iki hangar ve bir meydan yapılarak havacılık tarihinde ilk önemli adım atılır. Daha sonra bu hangarlar ve meydan, bazı ekler yapılarak 3 Temmuz 1912'de Yeşilköy Hava Mektebi olarak hizmete girer. Okulun öğrenci kaynağı bu yıllarda kara ve deniz subaylarından oluşmakta, eğitim-öğretim üç ay olup yılda devre devam etmektedir. Her devrede 15-20 pilot adayının öğrenim gördüğü okulun yetiştirdiği Türk pilotlar, Balkan Savaşı'nda fiilen cephede görev almışlardır. Ayrıca deniz pilotu yetiştirmek üzere Bahriye Nezareti'ne bağlı "Deniz Hava Okulu"(Bahri Tayyare mektebi), Yeşilköy'deki deniz fenerinin yakınında bir yerde eğitime başlamıştır. (Haziran 1914)
Okulun adı 1916'da Hava istasyonu (Tayyare istasyonu) olarak değiştirilmiştir. istanbul'un işgali yıllarında Yeşilköy Hava istasyonu'nun ingiliz ve Fransız güçleri tarafından işgal edilmesi sonucu kaçırılabilen malzeme ve uçaklar Anadolu yakasında Maltepe'ye götürülmüş, Deniz Hava okulu'nun malzemeleri ise Bahriye Nezareti'nin Haliç'teki depolarına konmuştur. Daha sonra Cumhuriyet tarihi boyunca havacılığımız gelişmiş, 21 Temmuz 1967' de Türk havacılığının doğup büyüdüğü yer olan Yeşilyurt'da Hava Harp Okulu açılmıştır. Bu okul halen aynı yerde eğitimini sürdürmektedir. Ayrıca Yeşilköy banliyö tren istasyonunun hemen yanında 1985 yılında ziyarete açılan Havacılık Müzesi de bulunur. Müzede Cumhuriyet yıllarında kullanılan uçaklar sergilenmektedir.
Yeşilköy tarihinde gayrı Müslimlerin özellikle de Rumların bu bölgede yaşamış olmaları yerleşimi, fiziksel çevreyi ve konut yapısını etkilemiştir. istanbul'un içindeki Müslüman mahallelerinde görülen geometrik görüntüden uzak bir sokak dokusu yerine, çoğunlukla birbirine dik ve paralel sokaklar görülür. 19. yüzyılın ikinci yarısında yapılmış ve sayıları yok denecek kadar azalmış barok ve art nouveau izleri taşıyan yapılar, istasyon caddesi ve iskele meydanı çevresinde nadir de olsa görülebilir. Bugün Yeşilköy sokaklarında dolaşanlar Cumhuriyetin ilk yıllarında yapılmış olan birçok ahşap binanın halen ayakta durduğunu görürler.
istanbul'un ilk beş yıldızlı otellerinden olan bir olan Çınar Oteli ve international Hospital, üzerinde ünlü fenerin de bulunduğu Yeşilköy burnu'nun hemen batısında yer alırlar. Yine istanbul'un ilk beş yıldızlı otellerinden olan Polat Renassaince buradadır.
Yeşilköy'de ayrıca, istanbul'un en büyük yat limanlarından bir olan Yeşilköy Marina bulunmaktadır. Atatürk Hava Limanı'nın hemen karşısında bulunan CNR & Expo fuar merkezi düzenlenen organizasyonlarla milyonlarca kişiye fuar hizmeti vermektedir.


devamı alttaki entryde..
Yeşilköy (Ayastefanos) Feneri
Eski adı Ayastefanos Feneri olan Yeşilköy Feneri, Yeşilköy Burnu üzerinde bulunur. istanbulun deniz trafiğindeki emniyeti sağlamak amacıyla Abdülmecidin isteğiyle Fransız mühendisler tarafından 1856da taş kule şeklinde yapılan fener, istanbulun ilk fenerlerinden biridir. Bekçisi için bir de lojmanı bulunan fenerin yüksekliği 24 mdir. Fener Marmara Denizinden istanbul Boğazına giriş yapacak gemilere yol gösterir ve Yeşilköy önündeki sığlıklardan güvenle geçmelerini sağlar. 15 deniz mili mesafeden görülebilen fener 10 saniyede bir 2 gruplu ışık yayar. Görüş mesafesinin sınırlandığı sisli havalarda 30 saniyede bir sis düdüğü çalan fenerin ışık kaynağı elektrik-asetilenli çakar fenerdir. 1945, 1971 ve 1988de onarım görmüştür

ilk Ziraat okulu:
Türkiye'de açılan ilk Ziraat okulu 1847'de Yeşilköy civarındaki Ayamama deresi kıyısında uzanan verimli arazide kurulmuştur. Okul amaç olarak ayrıca burada kurulması düşünülen Basma Fabrikasının işleyeceği pamukları da modern usulle yetiştirmeyi amaçlıyordu. Fakat kurulduktan dört yıl sonra esaslı bir verim elde edilememesi ve okul içinde öğrenciler arasında çıkan olaylar nedeniyle kapatılmıştır.

Yeşilköy'de bir ressam: Pietro Bello
Yeşilköy, tarihi boyunca pekçok yazar ve sanatkara ev sahipliği yapmıştır. Bunlardan birisi de uzun yıllar Sanayi Nefise mektebi'nde hocalık yapmış, Arkeoloji mizelerinin ek binasının yapımında görev almış, ve 1903 tarihli Malumat dergisi'nin 388. sayısında 24 tablosu ve üç resmi basılmış bulunan ünlü italyan ressam ve mimar Pietro Bello'dur. 1831'de Venedik'te doğmuş olan Bello'nun uzun yıllar kayıp olan mezarı, Yeşilköyde'ki latin Katolik mezarlığı'nda bulunmuştur. Mezar taşından anlaşıldığı kadarıyla, Pietro Bello, 27 Eylül 1909'da buraya gömülmüştür.


devamı alttaki entryde..
AMEDEE PREZIOSI
Yeşilköy de yaşayan ünlü suluboya ressamı Kont Amedee PREZIOSI Yeşilköy tarihi içinde önemli insanlardan birisidir.
Yeşilköy de Yeşil Zeytin Sokakta bulunan LATiN KATOLiK MEZARLIĞINDA yatmaktadır. Mezar taşı ve Mezarlık birçok yabancı tarafından ziyaret edilmektedir. VATiKAN'dan ve iTALYA' dan gelen çeşitli guruplar tarafından bu mezarlık ziyaret edilmektedir.
27 Eylül 1882 de YEŞiLKÖY de bir av partisi sırasında kaza ile kendi tüfeğiyle yaralanarak hayatını kaybetmiştir.
ÜNLÜ ORiANTALiST ( Suluboya) ressamdır.
En meşhur eseri HACI BEKiR ŞEKERLEMELERiNiN BAHÇEKAPI'daki ünlü tanıtım resmidir.
Halit Ziya Uşaklıgil Yeşilköy'de:
Halit Ziya Uşaklıgil'in hayatında Yeşilköy'ün ayrı bir yeri vardır. Edebiyatımızın önde gelen isimlerinden olan Halit Ziya Uşaklıgil, daha önce oturduğu Büyükada'da tüm bir yılı geçirmek zorlaşınca, adanın yerini tutabilecek bir mekan arar. O zamanki adıyla Ayastefanos olan Yeşilköy'de bir arkadaşının evine gittiğinde buradan çok etkilenir ve burada kalmaya karar verir. Adadan ayrılmanın acısını Yeşilköy'e, buradaki evine, ençok da bahçesinin hülyalarına dalarak hafifletmeye çalışır. Burada bulunan bazı dostlarının arasında tamamıyla mizacına uygun, sessiz ve temiz bir hayat yaşama imkanı bulur. En fazla mutlu olduğu şey ise, çocukluk yıllarının en alışılmış eğlencesi olan bahçeişleriyle uğraşmaktır.
Halit Ziya Uşaklıgil ömrünün son günlerine kadar Yeşilköy'deki köşkünde oturmuş ve 1945 yılında burada vefat etmiştir. Anılarında ve eserlerinde, özellikler "Kırk yıl" adlı eserinde Yeşilköy'den etraflıca bahsetmiştir. Yazarın büyük bir sevgiyle bağlandığı bu yerin, Yeşilköy'ün adını almasında büyük rol oynadığı söylenmektedir.

bitti..
denizli'de bir semt.
(bkz: denizli)
guzel bir semt. hayatimin 1,5 senesini yemi$tir acimadan. pi$man miyim? kopek gibi.
istanbulun içinde Atatürk havalimanının bulunduğu rönepark die bi parka sahip olan sahilinde genelde hafta sonlarında piknik yapılmasından dolayı pazartesi sabahları çöplüğü andıran cocuklumun gectiği yerlerden biri
giddy'de yemek yiyip alila'da çay nargile muhabbet üçlüsüyle hoş vakit geçirilesi yer... bir de:

(bkz: champions)
(bkz: hava harp okulu) yeşilyurt'ta ama olsun çok yakın...
http://www.hho.edu.tr
artvin ilinin hopa ilçesine bağlı bulunan bir köydür.
istanbul'un icinde istanbul'a ait degilmiş gibi duran köydür, daha sahil yolundan yaklasirken anlasilir guzel bir yere gidildigi, cicek böcek sayisi aniden artiş gösterir, ön cama çarpan arilar çoğalir ister istemez katil ederler insani. istanbul'da çiçeği böceği kalabilmiş nadir semtlerdendir. yesilkoyluler taksim'e giderken "istanbul'a gidiyorum" veya "şehire iniyorum" gibi ifadeler kullanir şaşkınlık içinde birakirlar bilmeyenleri. icinde bu kadar bina olmadigi yillarda muhakkak ki cok daha guzeldi fakat her yer gibi kucuk bir betonlasma krizi yasamissa da cok agir yaralar almadan atlatmiştir. aval aval "osman abi bak ucak geciyo lan ustumuzden" diyerek yukarlara bakip salyalarini akitanlarin alin bölgelerinde marti kakasi zuhur etme olanagi yuksektir, bu olayda martilar yüceltilirken tabi sabahin dördünde viyak viyak bagrdiklarinda da gun yuzu gormemis küfürlerle anilirlar. yeni yeni, yesilkoy ve tarihi hakkinda bir kitap basilmiştir, fakat kitap bütce sarsan cinstendir*. bir takim korkunc tikinin son zamanlarda güzide mekani olarak bilinse de pek guzel bir yerdir, pazartesi sabahi koşuya gidenler haftasonu yüzmesini bitirip evlerine dönmüş insanlarin donlarina takilip düşme tehlikesi atlatabilirler, bu donlarin neden sahilin ortasinda terk edildikleri de ayrica köy insaninin merak konusudur.
(bkz: yeşilköy taksim dolmuşları)*
son yıllarda çok bozulmuş semttir, eskiye göre yeşilköy değil betonköy olmuştur. son 20 yıldaki betonlaşmaya rağmen hala istanbulun en sakin ve yeşil semtlerinden oluşu da istanbulun içler acısı durumunu gözler önüne seriyor.
son dönemde güzelleşen tek yer sahilidir kuşkusuz. eskiye göre daha temiz ve daha tinercilerden arınmış durumdadır.
semtten sadece iki hatta otobüs seferi vardır: eminönü, taksim. bunların dışında halkalı-sirkeci tren güzergahında bir istasyona sahiptir, bir de sansar lakaplı sürücüsyle nam salmış taksim-yeşilköy dolmuş hattı vardır.
Gittiginizde kendinizi Avrupa'nın herhangi bir kasabasındaymış gibi hissettiğiniz semt. Eski ahşap evleri, güzel sahiliyle farklı bir hafta sonu gezme alternatifidir.
eskiye nazaran daha kalabalıktır. artık yeşilköy ün de otopark sorunu var. yeni açılan cafeleri ve nargilecileriyle akşamları kalabalıktan çarşısında yürünemiyecek semttir.
ayrıca yazın gündüzleri de özellikle zeytinburnu kasımpaşa, k.çekmece, yedikuleden denize girmek için gelenlerin yaşanmaz hale getirdikleri yerdir.
işlek bir caddesinde bir saat civarında oturduğunuzda caddeden aynı arabanın 5-6 kere geçtiğini görebileceğiniz güzel bir istanbul ilçesidir.
evleri genel olarak pahali olan, ama istanbulun en yasanasi yerlerinden biri olan bakirkoy semti. cocuklugumu yemistir. gencligimi de yemistir ve hala da yemektedir. nasil mi ? (bkz: yesilkoy 50 yil lisesi).
önceleri sadece civar semtlerde * * * ya da orada oturanların gittiği, bir kaç tane cafesi olan, ufak, nezih bir semtken; artık, günden güne büyüyerek; cafe, bar, restourant konusunda eşşeğin bir tarafına su kaçırıp * ve bu yüzden namını da istanbul genelinde yayıp; etilere ya da bağdat caddesine taş çıkartacak piyasa ve kesiş ortamını gençlerimize sunan; yeşilköylüler ve civar semtlerden geldikleri zamanlardan oraların eski halini bilenler tarafından gözlerde iki damla yaş * ile seyredilen bi hale dönüşmüş; herşeye rağmen sevdiğimiz *, gittiğimiz *, yaşanmışlıklar barındıran * * bir yerleşkedir.* *