bugün

ayakta çürümek.
gençliğin yokluğuna alışmak.
ölümün sindirerek, sinsice gelme süreci.
yitirilenlerin, hiçbir zaman elde edilemeyenlerin hesap dökümünün yapılması.
yaşlanmak; yaşın ilerlemesi durumu.
yaş almak.
yeryüzünde bulunma süresinin artması.
hiçbirşeyin eskisi gibi olmaması.
yaşlanmak çaresiz, devası bulunmayan bir hastalık olarak geçer ilyada destanında. bu görüşe katılmamak elde değildir. yaşlanmamak, ölmemek için insanoğlu yüzyıllar boyunca uğraşmıştır, tıp bilimi de bu uğurda bu kadar gelişmiştir ama son hep aynıdır.
artık bir çocuğunuz olmasını istemek.
'değişmeyen tek şey değişimdir' sözünü akla getiren, insanın yaradılışı gereği yaşadığı değişimdir.
Saniyelerin nanik yaparak uzaklaşması
(bkz: güzel yaşlanmak)
kazanılmış bir şeydir, kaybedilmiş değil.
(bkz: yaslanildiginin anlasildigi anlar)
büyüktü insanlar o zamanlar
herkes büyüktü
sıra arkadaslarımdı belkı büyük olmayanlar
ürkekmiydi acaba onlarda benim gibi
benim gibi belli etmeden ürkermiydiler?

bi gün tavanı yapılırken
açıkta kalmasınlar diye
aralarına tahta parçası sıkıştırdığım evin
cok sonraları yapılan üst katında otururken
onca sevgiyi tüketeceğim hiç aklıma gelirmiydi?

filmlerdeydi sevdalar abiler ablalar
onlardı aşık, seven onlardı
ve filmlerde yaşlanılırdı
bir çırpıda diger sahnede

oysakı değişebilirmiş bile sehrin ışıkları
yeni umutlar taşınmaktaydı
her bir bucagına inci gerdanlıgın

ellerim, kollarım, annemin sacı
sanki daha gecen yaz dogan kuzenlerım bile
degişmişti
ilerliyordu elbet zaman
ardına bakmadan
bakışlarımdaki ürkek oğlana acımadan

degişmeyen ne vardı
bi tek gökyüzü, yıldızım
hep aynı saatte aynı yerde salınışı

sebebsizmiydi yaşadıklarım?
bu kadar hızlımı yaşıyordu herkes?
tükeniyordu sanki avuclarımda ömrüm
neresiydi hedef neresiydi merkez?
dante gibi ortasındamıydık
şiirlerdeki gibi
kıyısında kenarındamı?
karamsar geliyordur umarım o tarafdan
ama biri bi gün bu yazdıklarımı okuduğunda
tüyleri diken diken olursa
yola erken çıkışımın ispatıdır
yıldızıma ıyı bakın
onunla selam gönderin ben haberini alırım

a.t.d
yaşamanın sonucu...
Haftasonları çizgi film izlemek için erken kalkmanın ne demek olduğunu biliyorsak,
Pazar geceleri yıkanma günüyse,
Bizimkiler dizisi ertesi gün okul olduğunu bir süreliğine unutturduysa,
Pili bitmesin diye kasetleri kalemle havada sardığımızı,
Telefonların jetonla çalıştığını hatırlıyorsak;
Tutti frutti çok ayıp ve olağanüstü merak uyandırıcı bir şovsa,
Okulda coca-cola kutusunu ezip maç yaptıysak, (kızlar yan yatırıp üstüne tam ortasına ayağını yerlestirip üstüne basıp yürürlerdi, topuklu ayakkabi gibi olurdu)
Apartmanın altındaki zil veya taksi diafonuna basmak müthiş heyecanlı bir yaramazlıksa,
Bakkala gönderilmenin en güzel yanı küçük sarellenin dibini minik plastik kaşığıyla kazımak veya leblebi tozu yiyip konuşmaya çalışmaksa,
Kasete kayıt yapılabilmesi için alt tarafinda bulunan karelerin bantla kapatılması gerektiğini öğrenmenin önemini biliyorsak,
"bandıra bandıra ye beni" şarkısını hızlı söylemeye çalıştığımız günler varsa,
Rönesans sanatçılarını ilk kez Ninja Kaplumbağaların ismi olarak tanıdıysak,
Parliament pazar gecesi sinemaları müziğini duyduğunuzda içimizde hala garıp duygular uyanıyorsa (yarın okul var hüznü, ailenin seni yatırıyor olmasına duyduğun kızgınlık, o güzel mavinin romantizmi...)
Gençlik hayalimiz Beverly Hills'teki havuzlu arabalarsa.
Kolalı jelibonun önce kapağını yediysek,
Sayısız joystik kırdıysak ve gün gelince artık joystik satılmadığını fark ediyorsak,
annemizin poşetler dolusu taso,misket, gazoz kapaklarını attığını öğrenince ağladıysak,

YAŞLANIYORUZ..
en güzel birşey. hele de yılların sana hediye ettiği izler de varsa yüzünde ondan daha fazla gurur duyulması gerekecek başka birşey daha yoktur lakin bazı hayasızlar bu çizgileri çirkinlik olarak görüp saygısızca anılarını botoksluyorlar. esefle kınıyoruz burdan onları.
yaşlanmak büyükmektir, içine konulduğun kap küçülürken büyümesini başaranlar için sadece ikinci etaptır, insan büydükçe insanlık kabını doldurur, büyümek kötü ise bırakın hiç doğmayalım böylece hiç yaşlanmamış oluruz.
bazıları yaşlılığı hastalıkmış, iğrençlikmiş gibi lanse ederken yaşlılığı sevinçle bekleyip içini doldurabilenler yaşamın gençlikten ibaret olmadığını kavrayabilenlerdir tepelerine üçüncü bir göz daha takıp aralanmayan perdeleri de aralayanlar. hayatı bütünüyle algılayanlar sadece duvarın önünü değil arkasını da görürler ve mutluluğu gençlikte değil tümüyle insan olmakta ararlar. mutluluğu yakaladıkları zaman da ruhları beslenir her geçen gün gençleşir. kabuğu genç görünüp içi çürüyenlerden daha dayanıklıdırlar çünkü dokunulduğunda tok ses gelir, gürdür, içi doludur.
yaşlanmak.bir tahtanın üstünde
kışa saklanan iki elma.
biri şişip çürüyor.
öteki kuruyup buruşuyor.
olanak varsa bu iki tür yaşlılığı,
sert ve hafif olanı seç. *
Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allahım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünürsünüz,
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?
Zamanla nasıl değişiyor insan!
Hangi resmime baksam ben değilim.
Nerde o günler, o şevk, o heyecan?
Bu güler yüzlü adam ben değilim;
zamanın azalmasıyla bilgeliğin artması arasındaki ters orantılı ilişkiyi iyice gösterebilecek olay.

(bkz: bunun nesi iyi)
insan genelde büyük üzüntülerden sonra yaşlandığını hisseder çünkü gerçek acı insanı istemsizce olgunlaştırır.

zamanın avucunun içinden hızlıca kayıp gittiği zamanlarda farkedilmeye başlayan durum.

ne kadar da hızlı geçti zaman diye üzülürken hep o başıboş anlamsızca gülüp eğlendiğiniz çocukluk yıllarınızı özlersiniz..

büyük bir yarışla girdiğiniz üniversite bitirilmiş, artık iş kaygıları başlamıştır, yaşamak için ve hayatta herkesin saygı duyduğu bir birey olarak kabul görebilmek için çalışmak zorundasınızdır...

sonra evlilik stresi başlar ve bir bakarsınız , hayatın hızı karşısında yenik düşmüşsünüz...
Keşkelerin, iyikilerin, tazeliğin gömülüşünün vakti. Eskilerin hayata hükmettiği, anıların vakti. Yaşlanmak,yaşanmışlığın vakti...
her yaşın ayrı güzelliği var derler ya; haklıdırlar. yaşlanmak demek tam anlamıyla yaşamak demektir. geride bıraktığın yılların verdiği olgunluk, aldığın dersler, gördüğün geçirdiğin binlerce olay vardır. yaşadığın her şey yüzünden okunur adeta. kırışıklıklar bile bir aynadır geçmişi gösteren. çok gülmüşsen dudaklarının kenarları kırışmıştır. ağlamışsan gözlerinin kenarları.kızmışsan hayata çoğu kez kaşların çatılmıştır muhtemelen. hepsi senin hayatındır.

hiçbir şeyin kalmasa da hayatta yaşanmışlıkların kalır.

gün olur onlar da yok olur...
yaşadıklarının, daha önce yaşanmış şeylerden başka bir şey olmadığını anladığında yaşlanmış olur insan.. uzun yaşamak, hatıra biriktirmek değil; hayata geç kalındığını farketmektir yaşlanmak.. *
geride bıraktığınız yılları nasıl yaşadığınızla ilgili bir süreçtir. sonunda bir şarap da olabilirsiniz sirke de.
Tam olarak hangi dergiydi hatırlamıyorum ama Mel Gibson bir röportajında şöyle söylemişti yaşlılıkla ilgili : ''insanın hayatındaki herşeyi mantığıyla yürütmeye başladığı bir dönemde başkasının yardımı olmadan çorba bile içememesi gerçekten çok acı.''
yaşlanmakla ıslanmak aynı şey.
Yılmaz erdoğan.