bugün

avusturalyalı yazar markus zusak tarafından kaleme alınan, türkçe'ye 'kitap hırsızı' ismiyle çevirilen eser. nazi almanyası' nda geçen romanda,annesi ve erkek kardeşiyle çıktığı yolculukta kardeşinin ölmesi, bunun üzerine nazilerden kaçan annesinin güvende olması için kendisini başka bir aileye bırakmasıyla tek başına kalan küçük kız liesel meminger'in zorlu mücadelesi akıcı, samimi ve etkileyici bir şekilde okuyucuya aktarılır. annesinin dönmesini bekleyen, daha doğrusu umut eden liesel'in tek bir zaafı vardır: kitap çalmak. kitapların büyülü dünyasına kapılan küçük kızın çoğu zaman zorlu ve hüzünlü, bazense şaşırtıcı ve komik hikayesi kendisiyle 3 kez karşılaşan ölüm tarafından anlatılır kitap boyunca.
Eser 2005 boeke ödülünü kazanmıştır, uyarlandığı filminse 2010 yılında gösterime girmesi beklenmektedir.
son 21 sayfasını ağlayarak okutan kitaptır. okuyup, okutulması gereken, eşe dosta armağan edilmesi gereken nadir kitaplardandır. filminin amerika için vizyon tarihi 15 kasım 2013.
aslında hiç tarzım olmamasına rağmen hediye gelmesi üzerine başladığım, iyi ki başladığım mükemmel kitap. ben fantastik, bilim-kurgu türlerinde okurum genelde.
kitap ölüm'ün ağzından yazılmış diye açıklayabilirim sanırım. azrail değil, bu fikirle dalga geçmiş yazar. shinigami tarzı bir şey olabilir diye düşünüyorum ama o da değil galiba. ruhları toplayan bir yaratık. bana shinigami'yi anımsattı ama sadece "ölüm" de olabilir. zaten beni ilk başta kitapta tek çeken şey de bu ufak fantastik kurgu kırıntısıydı. sonra hikaye gittikçe derinleşti ve anlatıcıyı unuttum resmen.
ana karakter liesel ise gerektiğinde çocuksu, gerektiğinde olgun, genelde meraklı ve hevesli olan okumaya geç başlamış ama kitapları zaafı haline getirmiş küçük bir kız.
henüz bitirmedim. sonunun nasıl olduğunu tahmin edebiliyorum ve bu yüzden bitiresim gelmiyor.
yazarın anlatım tarzı çok güzel. olayların akışı biraz karmaşık ama farklı kişiler anlatılınca karışıyor. yoksa düzenli aslında.
kitap hakkında spoiler vermek istemediğim için daha fazla yorum yapamıyorum. o kadar güzel bir anlatımı, zamanı, düşünce akışı var ki insan bırakmak istemiyor.
markus zusak tarafından kaleme alınan çok iyi eser, filminin türkiye için vizyon tarihi 25 nisan 2014 ve işte fragmanı;

http://www.edebiyathaber....isanda-gosterime-giriyor/
Daha türkiyede çıkmamasına rağmen sitenin tekinde türkçe altyazılısına rastladığım film. Son zamanlarda izlediğim güzel filmlerden. Ayrıca başroldeki kız da ( adını hatırlamıyorum ) yaşına göre çok güzel bir oyunculuk çıkarmış gibi.
türkiye'de gösterime girmemiş olmasına karşın malum ortamlara düşmüş olan filmdir. markus zusak'ın aynı isimli romanından senaryolaştırılmıştır ve mükemmel başarı sağlanmıştır. başroldeki oyunculardan baba figürünü zaten the kings speech filminden lionel logue karakteri olarak hatırlayacağız.

kitabın kendisine gelecek olursak eğer, şu zamana kadar okuduğum en iyi kitaplardan birisi der noktayı koyar, konuyu kaparım. son 20 sayfası zaten olayı ayrı bir noktada koparmaktadır.
markus zusak'ın o enfes üslubunun sonuçlarındandır. özellikle kitabın anlatıcısını seçimiyle orjinallikteki seviyesini de bir kez daha göstermiştir.
Geçen hafta önce kitabını okudum, ardından filmini izledim. Markus Zusak'ın 2.dünya savaşında bir ailenin yanına evlatlık verilen Alman bir kızın öyküsü anlattığı enfes bir roman. Anlatım tarzı da değişik ve bir o kadar etkileyici. Liesel'in yaşadığı duyguları birebir yaşıyorsunuz okudukça, filmde de kitapta da son sahnelerde çok ağladım ki öyle ağlak bir insan değilimdir. Filmde Geoffrey Rush ve Emily Watson süperler, çocuk oyuncular da keza öyle.

--spoiler--
Film Almanca çekilse daha iyi olurmuş. ingilizce olması bazen çok battı. Rudy Steiner herkesin sahip olmak isteyeceği bir arkadaş, aşırı üzüldüm ölünce.
Hans Hubermann'ın ölmeden son düşüncesinin Liesel olması, Rosa'nın Liesel' ı kendi çocuğu gibi sevmesi ancak belli edememesi, Lieselı'ın okumayı öğrendiği, Rudy'yle hırsızlık yaptığı, Max'le bodrumla geçirdiği saatler çok etkileyiciydi, diyaloglar, karakterlerin kurgulanması da çok başarılı.
--spoiler--
gece gece insanın canına ot tıkayandır.
benim gibi enayilik etmeyin, halen fırsatınız varken gidip kitabını alın, bir solukta okuyun ondan sonra da gidip filmi izleyin, izlettirin.

--spoiler--
--spoiler--
--spoiler--
filmin ortalarına doğru kitap yakıldığını* gördüm. içim cızladı lan. cgi olsun dedim, ya da ne bileyim kitap görünümlü boş kağıt.
--spoiler--
--spoiler--
--spoiler--
klasik nazi tü kaka hikayesi. artık sıktı be. valla sıktı amk.
--spoiler--
az evvel filmini izlediğim şaheser. hikayenin 2. dünya savaşında geçmesi ve nazileri yerden yere vurması işin başka boyutu. gerçekten bu kısmı ayırabiliriz. hikaye, sunum, müzikler ve oyunculuk gerçekten mükemmel. özellikle rudy'nin öldüğü sahnede liesel'ın ''rudi öp beni'' diye ağlaması çok ama çok etkileyiciydi. bildiğin ağladım sahnede.
--spoiler--

filmi kesin izleyin dostlar.
kitabı kadar filmi de insanı ölümü hissettiren film. filmdeki ırkçılık eleştirisi o kadar naif işlenmiş ki çoçuğun kendini siyaha boyaması, yadudilik ölümün mükemmel anlatışı. hem yazara hem yönetmene teşekkürler.
ikinci dünya savaşına başka açılardan bakmamızı sağlayan kitap/filmdir.savaşın kazanan taraf için de kaybeden taraf için de ne kadar dayanılmaz bir şey olduğunu gözler önüne sermektedir. kızın babasının saflığı, rudynin ışıldayan gözleri akıllardan çıkmayacaktır.filmi de başarılı bir uyarlamadır.
türkçesi kitap hırsızı olan 2. dünya savaşı almanyasında küçük bir kızın hayata tutunuşunu anlatan kitaptır.
aynı zamanda filmi vardır 2013 yapımı.

filmde kitapları yakan orospu çocugu almanlara az sövmedim.
bide o sarı kız ne çekti be.
2013 yapımı, aynı adlı romandan uyarlanmış film.
izlediğim iyi filmlerden biri.

o değil de,
anlatıcı olan azrail'e empati mi yaptık ne?
bugün sabah filmini izlediğim eser.
(bkz: piyanist) filmiyle benzer denilebilir.
hele ki liesel'in "öp beni rudy!" diye bağırıp ağladığı sahnede gözyaşlarını tutmak mümkün değildir.
kesinlikle izlemelisiniz.
Meali kitap hırsızı olan film. Yahudi acıtasyonunu görmezden gelirsek güzel bir film.
aynı isimli kitaptan uyarlanan, duygusal bir savaş zamanı filmi. Oldukça başarılı.
--spoiler--
Bir sürü harika şey gördüm, dünyadaki bütün korkunç afetlerde oradaydım, en zalimler için çalıştım ve en büyük mucizelere tanık oldum. Ancak daha önce söylediğim gibi ''hiç kimse sonsuza dek yaşayamaz''. Sonunda liesel'ı almaya geldiğimde 90 yılını bilgece yaşadığını bilip bundan bencilce keyif duydum. o zamana dek hikayeleri pek çok ruha dokunmuştu.Bazılarını geçmişte tanımıştım. Max'in dostluğu neredeyse liesel'in ki kadar uzun sürmüştü.

Kitap hırsızına yaşamanın nasıl bir şey olduğunu bana merak ettiren bir kaç ruhtan olduğunu söylemek istedim. Ama en sonunda kelimeler yoktu. sadece huzur vardı.

gerçekten bildiğim tek gerçek insanların benim lanetim olduğudur.
--spoiler--

ölümün ağzından yazılmış güzel bir film. klasik yahudi acıtasyonundan öte bir durum aslında bu ölümün dediği gibi insanlar savaşa değil bana doğru koşuyorlar.

limon saçlı çocuk rudy ne yürek var sende be koçum adamsın...

http://www.youtube.com/watch?v=CqP777q7_ho
izlemeye değer güzel ve kaliteli bir film.
9 yasindaki Liesel Meminger adindaki alman bir kizin 2. dunya savasi zamaninda bir ailenin yanina evlatlik verilmesinin hikayesini konu alan film. Bu filmde ilginc olan olaylar olum meleginin bakis acisiyla anlatiliyor ve o yuzden farkli diyaloglar var, bir de bu diyaloglar samimi ve naif bir sekilde islendiginden karekterlerin arasina karistiginizi hissediyorusnuz. biraz la vita e bella tadinda bir film. ayrica bastan soyleyeyim film yahudi acitasyonu yapmiyor. filme iliskin pekcok notum var, spoiler degil belki ama gene de spoiler kisminda yazmakta fayda var.

---spoiler---

film, Nazi almanyasini gorsel anlamda nereyse birebir yansitiyor. Olayin gectigi koydeki her evde asili bulunan Nazi bayraklarini ayni bizim secim doneminde her yeri kaplayan parti bayraklarina benzettim. Cocuklara entellektuellerin kitaplari koy meydaninda toplanip yakilirken icim gitti, ardindan deutschland deutschland uber alles soylendi vs bu sahneleri de 12 eylul e benzettim. ve anladim ki vahset heryerde

Rudy:
(kosudan sonraki banyo sahnesinde )babasinin ona kendini siyaha boyamamalisin demesi uzerine ruby neden diye sorunca adamin cevap vemek adina birseyler gevelemesi, cocuklarin onyargidan uzak, ozgur dusuncesini gozler onune seriyor.

(Liesel le konusmasinda )"hazır değilim. ölmeden önce büyümek istiyorum."lafi bana koydu. buyumeden oldun be cocuk. en azindan boyle de olsa opucugu kaptin, hele ki defteri almak icin nehre atladin ve onu aldin ya buyuksun limon sacli cocuk.

Liesel:
senin gibi guzel kizim olsun yuz sene borcum olsun dedim cok yerde filmde, kucak dolusu sarilmak istedim.

Olum:
"insanlar savaşa değil bana doğru koşuyorlar". Tum savaslarin ozeti bu aslinda, keske siyasiler sunu bi anlasalar.

rosa:

( bodrumda hep beraber kar topu oynadiklari zaman) rosa"hiç bu kadar aptal hissetmemiştim" diyor. esi de ama mutlusun diyor. yani hayatin her zaman ciddi olmamasi gerektigini sacmaliklar yapmanin gerektigini vurguluyor.

Max in yasadigini haber vermek icin sinifa geldigi sahnede Liesel e kizmasiyla Rosaya cok kizdim. olum haberi vercek sandim ama sonra yasadigini soyleyince sevdim seni be kadin.
Hans:

akerdeyon calisina kurban. yuregi kocaman adam

filmde olumsuz elestircegim bi iki sey var: son sahneler bana biraz aceleyle cekilmis gibi geldi, ikincisi de filmde "und, nein,ja,danke, was ist los mit dir" gibi almanca kelime ve cumlelerin yer almasi idi. neden boyle birsey yaptilar anlayamadim. Ayni tadi birakir miydi bilmem ama film almanca cekilseymis daha iyi olurmus, hep almaca diyaloglar aradim ne yalan soyleyeyim. Bunun disinda hersey on numara bes yildiz

---spoiler---


sonuc olarak umutla aciyi birarada vererek en iyi filmlerin arasında yer almakta film. ayrica film muzikleri de cok hos, o akerdeon bi sure aklimdan silinmeyecek galiba.
Markus Zusakın aynı adlı kitabından uyarlanan film.

Kitaplar filme uyarlanmamalı bence,kendi dünyamızda nasıl şekillendirdiysek öyle kalmalı karakterler, olaylar.
ilk önce kitabı okudum sonra filmini izledim ve her sahnesinde kitapta okuduklarımın eksikliğini hissettim.Sahneler ,olaylar kitapla tam anlamıyla uyuşmuyor zaten. Kitabı 2 saate sığdırmaya uğraşırken her şey üstün körü geçilmiş ;herhangi bir duygu yoğunluğu yakalamak oldukça zor ,belki de ben farklı hayal ettiğim için böyle düşünüyorum bilmiyorum yine de izlenilebilir.
acıtasyon üzerine kurulu, hele ki artık boku çıkmış yahudi acıtasyonu üzerine kurulu bilimum eserden nefret etmemden tamamen bağımsız olarak, bir daha goodreads gibi sitelerde 4.30'un üzerinde puan almış eserleri okurken çok dikkatli davranmam gerektiği gerçeğini bana hatırlatan kitap olmuştur. bir diğeri için;

(bkz: the kite runner)

gerçi kite runner gibi bir çöp kutusu ile kıyaslamak kitap hırsızı'na ciddi saygısızlık olur, fazla boş vaktiniz varsa bu klişeler ve öngörülebilir kasıntı acıtasyonlarla dolu kitabı okuyup hoş zaman geçirebilirsiniz. denize the kite runner mı düşse kurtarırsın yoksa the book thief mi diye sorsalar hiç düşünmeden the book thief derim yani, bilmiyorum izah edebildim mi. bir nevi the book thief iyiydi ama çevresi kötüydü yani, gece gece kitap olsa da kızın yedi sülalesini öldürüp başında ağlatsak, şiirsel anlatımlarla çocuksu çok sevimli resimli hikayeler yazsak, yahudileri sevdirsek, çok boş oldu ama ya napsak, ımmmm kitap, evet evet kitap, kitap falan çalsın arada sırada işte kız, kelimelerin gücünü kullansa ve kelimelerin gücü de onu kurtarsa kitabın sonunda (inanılmaz bağlantısal köprüyü anlamayanlar için kitap çok güzel bir şeydir yani kesin okuyun, kitap okumuyorsanız bu akılalmaz neden sonuç ilişkisini anlamamanız da normal tabi). ha azrail'i unuttuk tabi, ölümden başkası yalan ya, sahibi değil de bekçisi diyelim, kefenin cebi yoooook.
The pianist filmiyle arasında benzerlikler olan film ama yerini tutmaz orasıda ayrı genel anlamda söylemek gerekirse fena sayılmaz iyi film.
Markus Zusak'ın edebiyata kazandırdığı en önemli eserlerden biridir. Hikaye ölümün ağzından anlatılmaktadır. Konu 2. dünya savaşı esnasında Almanya'da geçmektedir. Konu örgüsü, anlatım tarzı muhteşemdir. Kesinlik herkesin en az 1 kere okuması gereken kitapların başında gelmektedir. Savaşın getirdiği yıkım bir kitapta bu kadar güzel anlatılamaz. Bu kitabı okurken 2. Dünya savaşı almanya'sında yaşıyormuş gibi hissettim ve o insanların neler yaşadıklarını da bir nebze olsun anlamayı başardım. Gerçek bir hikaye olmamasına rağmen gerçek bir hayat hikayesinden çok daha fazla etkileneceksiniz.