bugün

2013 yapıkı, içerisinde söylendiği gibi yahudi ajitasyonu yapmayan, 2. Dünya savaşını bir de alman halkının yaşadıkları ile gördüğümüz başarılı bir kitap uyarlaması. Filmin anlatıcısı ölüm; bu yüzden gelişlen olayları genellikle azarail’in ağzından dinliyoruz. Annesi tarafından 9 yaşındayken evlatlık olarak verilen Liesel'ın yaşadıkları olayları izliyoruz. Kızımız yeni ailesinin babacan babası tarafından okumayı öğrenince, kitapları ve o hayal dünyasını çok sever. sipariş teslimatına gittiği bir nazi subayının karısı kızı kütüphaneye sokunca büyülenir ve zamanla gizli gizli eve girip kitapların çalmaya başlar. Ta ki evlerinin bodrumunda bir yahudiyi saklayıp, savaş artık çirkin yüzünü gösterene kadar.
Her sinema severin izlemesi gereken bir yapım.

https://planetdp.org/title/the-book-thief-dp43845
Beni ağlatan tek kitaptır kendisi.
Kitabini hic okumadim. Ama filmini izlemisdim. Kucuk kizin oyunculugu cok iyiydi. Her ne kadar artik bu yahudi acitasyonundan biksamda filminide begenirim.
Böylesine derin bir hikâye; böylesine güçlü kelimeler ve sarsıcı bir anlatımla kaleme alınırsa ömür boyu yürekte taşınacak bir hikâye olurdu. benim için öyle de oldu.

Kitabın ilk sayfasından itibaren ince ince, ilmek ilmek işlenen o duygu, hüzün, trajedi; kitabın son kısmında kendini sular seller alan hıçkırıklara bıraktı ve son sayfalar tamamen göz yaşlarımla ıslandı.

Nasıl olduğunu ben anlatamam.
O hazzı yaşayabilmek için bizatihi okumanız gerek.
Markus Zusak'ın edebiyata kazandırdığı en önemli eserlerden biridir. Hikaye ölümün ağzından anlatılmaktadır. Konu 2. dünya savaşı esnasında Almanya'da geçmektedir. Konu örgüsü, anlatım tarzı muhteşemdir. Kesinlik herkesin en az 1 kere okuması gereken kitapların başında gelmektedir. Savaşın getirdiği yıkım bir kitapta bu kadar güzel anlatılamaz. Bu kitabı okurken 2. Dünya savaşı almanya'sında yaşıyormuş gibi hissettim ve o insanların neler yaşadıklarını da bir nebze olsun anlamayı başardım. Gerçek bir hikaye olmamasına rağmen gerçek bir hayat hikayesinden çok daha fazla etkileneceksiniz.
The pianist filmiyle arasında benzerlikler olan film ama yerini tutmaz orasıda ayrı genel anlamda söylemek gerekirse fena sayılmaz iyi film.
acıtasyon üzerine kurulu, hele ki artık boku çıkmış yahudi acıtasyonu üzerine kurulu bilimum eserden nefret etmemden tamamen bağımsız olarak, bir daha goodreads gibi sitelerde 4.30'un üzerinde puan almış eserleri okurken çok dikkatli davranmam gerektiği gerçeğini bana hatırlatan kitap olmuştur. bir diğeri için;

(bkz: the kite runner)

gerçi kite runner gibi bir çöp kutusu ile kıyaslamak kitap hırsızı'na ciddi saygısızlık olur, fazla boş vaktiniz varsa bu klişeler ve öngörülebilir kasıntı acıtasyonlarla dolu kitabı okuyup hoş zaman geçirebilirsiniz. denize the kite runner mı düşse kurtarırsın yoksa the book thief mi diye sorsalar hiç düşünmeden the book thief derim yani, bilmiyorum izah edebildim mi. bir nevi the book thief iyiydi ama çevresi kötüydü yani, gece gece kitap olsa da kızın yedi sülalesini öldürüp başında ağlatsak, şiirsel anlatımlarla çocuksu çok sevimli resimli hikayeler yazsak, yahudileri sevdirsek, çok boş oldu ama ya napsak, ımmmm kitap, evet evet kitap, kitap falan çalsın arada sırada işte kız, kelimelerin gücünü kullansa ve kelimelerin gücü de onu kurtarsa kitabın sonunda (inanılmaz bağlantısal köprüyü anlamayanlar için kitap çok güzel bir şeydir yani kesin okuyun, kitap okumuyorsanız bu akılalmaz neden sonuç ilişkisini anlamamanız da normal tabi). ha azrail'i unuttuk tabi, ölümden başkası yalan ya, sahibi değil de bekçisi diyelim, kefenin cebi yoooook.
Markus Zusakın aynı adlı kitabından uyarlanan film.

Kitaplar filme uyarlanmamalı bence,kendi dünyamızda nasıl şekillendirdiysek öyle kalmalı karakterler, olaylar.
ilk önce kitabı okudum sonra filmini izledim ve her sahnesinde kitapta okuduklarımın eksikliğini hissettim.Sahneler ,olaylar kitapla tam anlamıyla uyuşmuyor zaten. Kitabı 2 saate sığdırmaya uğraşırken her şey üstün körü geçilmiş ;herhangi bir duygu yoğunluğu yakalamak oldukça zor ,belki de ben farklı hayal ettiğim için böyle düşünüyorum bilmiyorum yine de izlenilebilir.
9 yasindaki Liesel Meminger adindaki alman bir kizin 2. dunya savasi zamaninda bir ailenin yanina evlatlik verilmesinin hikayesini konu alan film. Bu filmde ilginc olan olaylar olum meleginin bakis acisiyla anlatiliyor ve o yuzden farkli diyaloglar var, bir de bu diyaloglar samimi ve naif bir sekilde islendiginden karekterlerin arasina karistiginizi hissediyorusnuz. biraz la vita e bella tadinda bir film. ayrica bastan soyleyeyim film yahudi acitasyonu yapmiyor. filme iliskin pekcok notum var, spoiler degil belki ama gene de spoiler kisminda yazmakta fayda var.

---spoiler---

film, Nazi almanyasini gorsel anlamda nereyse birebir yansitiyor. Olayin gectigi koydeki her evde asili bulunan Nazi bayraklarini ayni bizim secim doneminde her yeri kaplayan parti bayraklarina benzettim. Cocuklara entellektuellerin kitaplari koy meydaninda toplanip yakilirken icim gitti, ardindan deutschland deutschland uber alles soylendi vs bu sahneleri de 12 eylul e benzettim. ve anladim ki vahset heryerde

Rudy:
(kosudan sonraki banyo sahnesinde )babasinin ona kendini siyaha boyamamalisin demesi uzerine ruby neden diye sorunca adamin cevap vemek adina birseyler gevelemesi, cocuklarin onyargidan uzak, ozgur dusuncesini gozler onune seriyor.

(Liesel le konusmasinda )"hazır değilim. ölmeden önce büyümek istiyorum."lafi bana koydu. buyumeden oldun be cocuk. en azindan boyle de olsa opucugu kaptin, hele ki defteri almak icin nehre atladin ve onu aldin ya buyuksun limon sacli cocuk.

Liesel:
senin gibi guzel kizim olsun yuz sene borcum olsun dedim cok yerde filmde, kucak dolusu sarilmak istedim.

Olum:
"insanlar savaşa değil bana doğru koşuyorlar". Tum savaslarin ozeti bu aslinda, keske siyasiler sunu bi anlasalar.

rosa:

( bodrumda hep beraber kar topu oynadiklari zaman) rosa"hiç bu kadar aptal hissetmemiştim" diyor. esi de ama mutlusun diyor. yani hayatin her zaman ciddi olmamasi gerektigini sacmaliklar yapmanin gerektigini vurguluyor.

Max in yasadigini haber vermek icin sinifa geldigi sahnede Liesel e kizmasiyla Rosaya cok kizdim. olum haberi vercek sandim ama sonra yasadigini soyleyince sevdim seni be kadin.
Hans:

akerdeyon calisina kurban. yuregi kocaman adam

filmde olumsuz elestircegim bi iki sey var: son sahneler bana biraz aceleyle cekilmis gibi geldi, ikincisi de filmde "und, nein,ja,danke, was ist los mit dir" gibi almanca kelime ve cumlelerin yer almasi idi. neden boyle birsey yaptilar anlayamadim. Ayni tadi birakir miydi bilmem ama film almanca cekilseymis daha iyi olurmus, hep almaca diyaloglar aradim ne yalan soyleyeyim. Bunun disinda hersey on numara bes yildiz

---spoiler---


sonuc olarak umutla aciyi birarada vererek en iyi filmlerin arasında yer almakta film. ayrica film muzikleri de cok hos, o akerdeon bi sure aklimdan silinmeyecek galiba.
izlemeye değer güzel ve kaliteli bir film.
--spoiler--
Bir sürü harika şey gördüm, dünyadaki bütün korkunç afetlerde oradaydım, en zalimler için çalıştım ve en büyük mucizelere tanık oldum. Ancak daha önce söylediğim gibi ''hiç kimse sonsuza dek yaşayamaz''. Sonunda liesel'ı almaya geldiğimde 90 yılını bilgece yaşadığını bilip bundan bencilce keyif duydum. o zamana dek hikayeleri pek çok ruha dokunmuştu.Bazılarını geçmişte tanımıştım. Max'in dostluğu neredeyse liesel'in ki kadar uzun sürmüştü.

Kitap hırsızına yaşamanın nasıl bir şey olduğunu bana merak ettiren bir kaç ruhtan olduğunu söylemek istedim. Ama en sonunda kelimeler yoktu. sadece huzur vardı.

gerçekten bildiğim tek gerçek insanların benim lanetim olduğudur.
--spoiler--

ölümün ağzından yazılmış güzel bir film. klasik yahudi acıtasyonundan öte bir durum aslında bu ölümün dediği gibi insanlar savaşa değil bana doğru koşuyorlar.

limon saçlı çocuk rudy ne yürek var sende be koçum adamsın...

http://www.youtube.com/watch?v=CqP777q7_ho
aynı isimli kitaptan uyarlanan, duygusal bir savaş zamanı filmi. Oldukça başarılı.
Meali kitap hırsızı olan film. Yahudi acıtasyonunu görmezden gelirsek güzel bir film.
bugün sabah filmini izlediğim eser.
(bkz: piyanist) filmiyle benzer denilebilir.
hele ki liesel'in "öp beni rudy!" diye bağırıp ağladığı sahnede gözyaşlarını tutmak mümkün değildir.
kesinlikle izlemelisiniz.
2013 yapımı, aynı adlı romandan uyarlanmış film.
izlediğim iyi filmlerden biri.

o değil de,
anlatıcı olan azrail'e empati mi yaptık ne?
türkçesi kitap hırsızı olan 2. dünya savaşı almanyasında küçük bir kızın hayata tutunuşunu anlatan kitaptır.
aynı zamanda filmi vardır 2013 yapımı.

filmde kitapları yakan orospu çocugu almanlara az sövmedim.
bide o sarı kız ne çekti be.
ikinci dünya savaşına başka açılardan bakmamızı sağlayan kitap/filmdir.savaşın kazanan taraf için de kaybeden taraf için de ne kadar dayanılmaz bir şey olduğunu gözler önüne sermektedir. kızın babasının saflığı, rudynin ışıldayan gözleri akıllardan çıkmayacaktır.filmi de başarılı bir uyarlamadır.
kitabı kadar filmi de insanı ölümü hissettiren film. filmdeki ırkçılık eleştirisi o kadar naif işlenmiş ki çoçuğun kendini siyaha boyaması, yadudilik ölümün mükemmel anlatışı. hem yazara hem yönetmene teşekkürler.
--spoiler--
az evvel filmini izlediğim şaheser. hikayenin 2. dünya savaşında geçmesi ve nazileri yerden yere vurması işin başka boyutu. gerçekten bu kısmı ayırabiliriz. hikaye, sunum, müzikler ve oyunculuk gerçekten mükemmel. özellikle rudy'nin öldüğü sahnede liesel'ın ''rudi öp beni'' diye ağlaması çok ama çok etkileyiciydi. bildiğin ağladım sahnede.
--spoiler--

filmi kesin izleyin dostlar.
klasik nazi tü kaka hikayesi. artık sıktı be. valla sıktı amk.
gece gece insanın canına ot tıkayandır.
benim gibi enayilik etmeyin, halen fırsatınız varken gidip kitabını alın, bir solukta okuyun ondan sonra da gidip filmi izleyin, izlettirin.

--spoiler--
--spoiler--
--spoiler--
filmin ortalarına doğru kitap yakıldığını* gördüm. içim cızladı lan. cgi olsun dedim, ya da ne bileyim kitap görünümlü boş kağıt.
--spoiler--
--spoiler--
--spoiler--
Geçen hafta önce kitabını okudum, ardından filmini izledim. Markus Zusak'ın 2.dünya savaşında bir ailenin yanına evlatlık verilen Alman bir kızın öyküsü anlattığı enfes bir roman. Anlatım tarzı da değişik ve bir o kadar etkileyici. Liesel'in yaşadığı duyguları birebir yaşıyorsunuz okudukça, filmde de kitapta da son sahnelerde çok ağladım ki öyle ağlak bir insan değilimdir. Filmde Geoffrey Rush ve Emily Watson süperler, çocuk oyuncular da keza öyle.

--spoiler--
Film Almanca çekilse daha iyi olurmuş. ingilizce olması bazen çok battı. Rudy Steiner herkesin sahip olmak isteyeceği bir arkadaş, aşırı üzüldüm ölünce.
Hans Hubermann'ın ölmeden son düşüncesinin Liesel olması, Rosa'nın Liesel' ı kendi çocuğu gibi sevmesi ancak belli edememesi, Lieselı'ın okumayı öğrendiği, Rudy'yle hırsızlık yaptığı, Max'le bodrumla geçirdiği saatler çok etkileyiciydi, diyaloglar, karakterlerin kurgulanması da çok başarılı.
--spoiler--
markus zusak'ın o enfes üslubunun sonuçlarındandır. özellikle kitabın anlatıcısını seçimiyle orjinallikteki seviyesini de bir kez daha göstermiştir.
türkiye'de gösterime girmemiş olmasına karşın malum ortamlara düşmüş olan filmdir. markus zusak'ın aynı isimli romanından senaryolaştırılmıştır ve mükemmel başarı sağlanmıştır. başroldeki oyunculardan baba figürünü zaten the kings speech filminden lionel logue karakteri olarak hatırlayacağız.

kitabın kendisine gelecek olursak eğer, şu zamana kadar okuduğum en iyi kitaplardan birisi der noktayı koyar, konuyu kaparım. son 20 sayfası zaten olayı ayrı bir noktada koparmaktadır.
Daha türkiyede çıkmamasına rağmen sitenin tekinde türkçe altyazılısına rastladığım film. Son zamanlarda izlediğim güzel filmlerden. Ayrıca başroldeki kız da ( adını hatırlamıyorum ) yaşına göre çok güzel bir oyunculuk çıkarmış gibi.