1932-1963
ruhu hep bulanık olan, hayatla uğraşmamayı seçip, biçok kez intihara kalkışmış ve 1963'te yaptığı denemesinde başarılı olan amerikalı yazar. ölmek bir sanattır demiştir.
ayrıca (bkz: sırça fanus) gibi etkileyici bir romanı yazabilmiş kasvet kraliçesi.
kadın; ters çevrilmiş bir kavanozdur içinde hapis, kavanozda gül solar mı? ters çevrilmiş bir sırça fanus[bell jar]'da solamazsa, dikenleryle öldürür kendini, öldürür mü? öldürür ve sonra der;
''Gene yaptım, gene yaptım işte
On yılda bir kere
Beceririm bunu ben!''
öldürüsüyle övünür sonrasında!
kim yaptı bunu! beni kim kavanoza koydu; ''babam!'' bir naziydi o ezilmişlere!
sonra; bir ölüm sanatçısıdır, aslında övünür ama başarısızdır ölümde. yani iyi bir ölüm sanatçısı değildi; bayan lazarus! kalkışmanın anlamını bilirdi; Ölümün mutlaklığıyla 3 kere sevişmiş olsa gerek! sonunda muradına erdi; ölü bir kelebeğin kanadında!
ama daha önce de ölmüştü, kamikaze bir enola guy tarafından yüreğine atılan bombalarla!
ama öldü o; hem ölmek istiyordu hem de istemiyordu ve biliyordu ki ölmek unutulmaktır ve biliyordu ki ancak ölerek yaşanılabilir!
şiirlerini ölmeden bir kaç ay önce okuyup kaydetmiştir.
vurgularu akıl almaz derecede ilginç olan bu kadın, olmasaydı ne olurdu? ölmeseydi ne olurdu?
dinlenilmesi gerekir eğer "biraz şiirden" anlarım deniliyorsa.
ryan adamsın
i wish i had a sylvia plath
busted tooth and a smile
and cigarette ashes in her drink
dediği bir şarkısı vardır.
i know the bottom, she says
i know it with my great tap root:
it is what you fear
i do not fear it: i have been there
demiş hayranlık duyulası bir kadındır sylvia plath....
prozac nationın yazarı elizabeth wurtzleyi etkilemiş ve benim de sylvia'yla tanışmamı sağlamıştır..
bi de sylvia'yı başka türlü anlatamaz mıydınız dediğim 2003 yapımı sylvia isimli filme konu olan kadın. *
otuzlu yaşlarının başında intihar etmiş amerikalı kadın yazar..
bunalımlardan bunalımlara sürüklenen bir kadın olduğu söylenir, şu hayat yolunda kendini bir türlü konumlandıramamış olmanın sıkıntısını çekmiştir ömrü boyunca, netekim genç yaşında da intihar etmiştir.
her şey gibi eşsiz bir ustalıkla yapıyorum bu işi,
öyle ustaca ki insana korkunç geliyor,
öyle ustaca ki gerçeklik duygusu veriyor
bu konuda iddialıyım sanırım.
özyaşamöyküsel kitabı sırça fanus'ta merkeze kendisini koyup, kendi etrafında dönüp duran yine kendi bunalım dolu anlarını yazdı.
"Kolejde okurken yazarlık derslerine kabul edilmediği için bunalıma giren ve bir süre psikolojik tedavi gören Plath, rahatsızlığı sırasında uyku hapıyla intihara kalkıştı. "
bazı bedenler vardır kendi ruhlarına dar gelen. işte o'nun ruhu da böyle bir ruhtu. o küçük, hastalık sarı bedenine sığmayacak kadar büyük olan bu ruh, yetmezcesine giderek daha fazla büyüdü. saçları uzadı, şah damar dişleri çıktı. bu dönemlerde sylvia, kendisini mutsuz eden dış dünyayla bağlantısını neredeyse koparmış ve sadece kendi dünyasında ki kendini huzurlu kılacak şeylerin izini sürmeye başlamıştı. bunları yaparken kocasına kadınlık, çocuklarına annelik yapmaya devam etti. aslında o'na göre hiçbir intihar girişimi "başarısız" değildi. "başarısız" sonuçlandığı söylenen intihar girişimlerinde kimse görmeden yavaş yavaş ölmeyi çok iyi başarıyordu. *çünkü çevresindeki herkesten önce öğrendiği bir gerçek vardı; bir bedeni bir başka beden öldürebilirdi evet, ama bir ruhu kendinden başka bir ruh öldüremezdi.
sylvia için yazdığım kısa bir yazı ile bitiriyorum;
içinde koşuşturan bir çocuğun varlığından sözederdin ya hep, şimdi o kız cocuğu büyümüş, serpilmiş olmalı; intihar yaşı gelmiş.. Ayıp değil, inan hiç ayıp birşey değil gezegenlere bir can borçlu olmak. Saçların karanlığa doğru uzuyor acının çekim gücü karşısında. Ve ben,"ne yapsak boş" gibi bir cümleyi Marmara'nın tuzuyla yıkıyorum. Daha lezzetli olsun, daha da acıtsın diye. Çok nefis ayrılıklarla sarıp sarmalıyoruz içinde endişe ve öğrenilmemesi gerek bir geçmiş olan zamanı. Sonra oturup, sessizce masallar okuyoruz içindeki kız çocuğuna. Ve inatla devam ediyoruz "benim masal yaşım geçti, artık acı ne demekmiş biliyorum" deyip bir damarı, bir ömrü yüzümüze kapatmış olsa da.
Ah zaman.. Yel değirmenleriyle savaşmak bizim neyimize? Görmüyor musun; yaşanılmamış anlar sel olup akıyor o yüzsüz o engebeli sokağında.Ve bugün kor gibi yakan bir Cuma.
Saçların vardı; kısa, kısacık. Benim bu kısa ömrüme doğru uzayan. içindeki çocuğa söyle artık ölebilir. Artık ince bir bağırsakla asabilir kendini hatıralarıma.
iyi ki doğdun sivvy! 27 ekim yaklaşıyor. bedeninle de aramızda olsaydın, tam 60 yaşında olacaktın. doğum günün kutlu olsun!
yaklaşık üç yıldır seninle içli dışlıyım; şiirlerini çevirmek zor, fakat zorunlu. şiirlerinin çevirilerini bitirdikten sora seninle bu kara telefon hattını kesip atacağım. tehlikelisin çünkü. insan çok çabuk seviyor karanlığı.
sana yeterince zaman ayırdım artık. şiirin evrensel olması, her şairin aynı sonu yaşamasını gerektirmiyor, çünkü ne yalnızca ölümdür yaşadığımız, ne de yalnızca şairler intihar ediyor.
kara gölgenden sıkıldım. seninle olmak sürekli ölüm. bu yüzden seni terkediyorum sivvy, yapacak işlerim var.
huzur içinde uyu birtanem. iyi ki öldün!