Modernizm, aydınlanmayla birlikte ortaya çıkan, hümanizm ve demokrasi temeli üzerine yükselen bir düşünce sistemidir. «Modern» kavramının kökeni oldukça eskiye dayanmaktadır: «Modern» köken itibariyle Latince bir kelime olan «modo» (son zamanlar, tam şimdi)’den türetilen modernus teriminden gelen bir sözcüktür.
Klasik Çağ”dan "Modernizm"e geçiş önemli bir belirleyenin yön değiştirmesiyle mümkün olabilmiştir. Klasik çağda dinin ve kilisenin egemenliği altında olan Batı düşünce dünyası ‘modernizm’ ile din etkisinden kurtularak buluşabilmiştir. Bu, Modernizme geçişin en önemli belirleyicisi olarak görülmektedir çünkü modernzimle birlikte akıl ve aklın egemenliğinde ortaya çıkan felsefi ve bilimsel söylemler her türlü yaklaşımı yeniden şekillendirilmiştir. Bu süreçte dinin kutsal, soyut ve Tanrı temelli açıklamalarının yerinibilimsel, somut ve akıl odaklı değerlendirmeler almıştır. Pozitivizizm, rasyonalizm, emprizm, varoluşçuluk gibi felsefi akımlar toplumsal hayatı ve bilimsel yaklaşımı belirleyen önemli felsefi söylemler oldu.
Foucault’nun görüşleri çerçevesinde yapılan çalışmalara göre Modernizmi 18. Yüzyılda Aydınlanma ile başlayarak 20. yüzyılın ilk yarısına kadar olan süre içerisinde değerlendirmek mümkün olabilmektedir. Söz konusu dönemin temel kavramları rasyonellik, aklın egemenliği, mantık, bilimsel ve evrensel doğrular, sistematik düşünme ve pozitivizm olmuştur. Modernizmde aydınlanmanın ilkelerini temel alınmıştır. Bu çerçevede akıl ve bilim ilerlemenin aracı olarak görülür; nesnel ve evrensel bilgiye akıl ve deney yoluyla ulaşılabileceği temel savına dayanılır. Modernizmin siyasal ve kültürel özellikleri ise ilerlemeci tarih anlayışı, dindışı siyasal ve toplumsal hayattır.
Modernizmin temel karakteristikleri konusunda bir mutabakat olduğunu söylemek zorsa da bir çerçeve çizmek mümkün olabilmektedir. Farklı düşünürler bu karakteristikleri farklı olarak tanımlamakta ve ele almaktadır. Örneğin Modernizmin temel karakteristikleri literatürde farklılık göstermektedir. Örneğin, Pippin’e göre bu karakteristikler şöyle sıralanmaktadır:
-Üzerinde tefekkür edilecek olan bir tabiat anlayışından ziyade yönetilecek bir tabiat düşüncesi,
-Tabiata materyalistik ve matematikleştirilebilir bir yaklaşım,
-Açıklamada nihai neden fikrinin reddi,
-Bilgi ile ulaşılabilecek sonlara yönelik realistik bir yaklaşım,
-Temelinde bilimsel bilginin bulunduğu ilerlemeye yönelik genel inanç.
Pippin’den farklı olarak Lawrence j. Hatab ise, modernizmin eleştiri, rasyonalite, sübjektivizm ve optimizm olarak dört temel karakteristiği bulunduğunun altını çizer.
Aydınlanmadan başlayarak batı felsefesinin her geÇen gün yeni bir savı ile güÇlendirilen, rasyonal düşünce, seküler toplum, demokratik devlet, özgür fert merkezli mefhum...
Klasik anlamıyla modernizm, 19. yüzyılda kültür, sanat ve bilimde gerçekleşen değişimleri ifade etmektedir.
Modernizm, bir kavram olarak belli bir semantiği ifade etmektedir. Bu semantiğin içinde pozitivizm ve sekülerizmin dışında evrensellik, akılcılık, mantık, bilimsellik, algoritmik, sistematik düşünme, naturalizm, sembolizm, kübizm, ekspresyonizm, fütürizm, sürrealizm, yapısalcılık gibi kavramaları/olguları bulmak mümkündür. Modernite, kapitalist dönüşüm, aydınlanma aynı anlamı ifade edecek biçimde birbirleri ile özdeş olarak kullanılabilmektedir. Gencay Şaylan’ın yaptığı bu tespite dayanarak kapitalist dönüşümün, ekonomik vurguladığını ve yaşam biçimini değiştirdiğini; Aydınlanmanın, toplumsal dönüşümün düşünce biçimini yansıttığını; modernitenin ise bahsedilen dönüşümden bugüne kadar gelinen tarihsel dönemi, bu tarihsel dönem içinde ortaya çıkan tutum ve düşünceleri ifade etmektedir. Bu bilgiler ışığı altında modernizmi derinlemesine incelemeden önce onu oluşturan belli başlı yapı taşlarına bakalım. Bunlar;
modernizm, modernite ile çok karıştırılır. yada tam tersi. ama karıştırılır.
kısaca;
modernite: kurumsal (bilim/teknoloji/ekonomik...) açıdan örgütlenmedir.
modernizm: modernitenin kültürüdür. yani, modern toplumların fikren, kültürel, sanat ve kısaca ideolojik açıdan üst yapısıdır.
modernleşme ise bu ikisinin ele alındığı ve yola konulduğunda, atılan adımların kendisidir. az gelişmişlikten, çok gelişmişliğe doğru olur. daima, ileriye doğru bir durum söz konusudur.
18. yüzyılda ortaya atılan, aydınlanma ve pozitivist* anlayışla başlayan, rasyonel (akılcı) harekettir.
fakat ikinci dünya savaşı sonrası, vaat edilen, söylenen, olur denilen fikirlerin/düşüncelerin, refah toplumun gerçekleşmemesi üzerine, hatta yaşanan açlık, sefalet, yoksulluk, az gelişmişliğin çaresizliği, üstüne üstlük yaşanan bilimsel gelişmelerin ışığında, ortaya çıkan acımasız savaşların sonucu postmodern düşünce ortaya çıkmıştır.
*pozitivist: olguculuk olarak türkçeleştirilen kavram, olguların gözlem, deney ve testlerle ifade edilebileceği ve bilimsel bilginin bu yollarla sınırlı olduğunu söylememektedir. yöntemi, tektir ve o da, ampirik yani duyumsal ve deneysel olduğudur. geriye kalan tüm bilgi türlerini de reddeder.
Modernizm adı altında topluma aşılanan öğeler ile toplumsal ahlaki değerlerimizi tek tek kaybetmekteyiz. Vefa, vicdan, hatır, saygı, sevgi, sadakat, tahammül, hoşgörü gibi huzuru çağrıştıran ilkel ama evrensel olan kavramların yerini; vefasızlık, vicdansızlık, hatır bilmezlik, saygısızlık, sevgisizlik, sadakatsizlik, tahammülsüzlük, hoşgörüsüzlük, doyumsuzluk gibi kaosu çağrıştıran modern hissiyatsızlıklar almış durumda. Bu kaos doğurma potansiyeli yüksek olan modern hissiyatsızlıklar, kimileri tarafından özgürlüğün tanımı olarak ele alınarak, modern insanın kişisel özgürlüğünü ya da kişisel özgürlük anlayışını hissiz bir insana indirgiyor. Bu noktada, sosyal ilişkilerimizde huzuru ve hoşgörüyü arayışımız; akıl ve ruh sağlığı küflenmiş, sözde aydın ve sözde bilge insanların topluma kötü niyetli önderlik etme insafsızlığını kendilerinde bulmaları ile yavaş yavaş son bulmaktadır.
Modern kültür, bence, bu hissiyatsızlıklardan kaynaklanan çatışmaların doğurduğu bir kaos kültürüdür. Umarım gelip geçicidir.
pozitivizm denen akımla kol kola yürüyen, metafiziği öcü olarak gören, metafiziksiz bilim olamayacağını düşünen, lineer neden sonuç ilişkilerinden sıyrılamayan sığ filozof ve bilim adamlarını içinde barındıran;
batının ilerlemesinin, batı tarzı düşünmenin, toplumsallık yerine bireyselciliğin; dişi kültür (empati, hoşgörü vs.) yerine erkek kültür (saldırganlık, zafer) gelişmeler neticesinde savaşlarda artışa neden olan gelişmeleri yaşatan,
türk toplumuna kültürel olarak uymayan bir akımdır.
öyle herkesin ülkemizde sandığı gibi içip sıçıp bir gün onla bir gün bunla takılmak değildir. her insanın fikirlerini düşüncelerini sevmeseniz bile saygı göstermektir. herkese kim olursa olsun saygılı davranmaktır. kendini geliştirmektir... böyle devam eder gider işte.
Kapitalizmi ayakta tutan en büyük güç.insanları maddi şeyler için maymuna çevirip utanmadan bir de maymundan geldiğine ciddi ciddi inandırmaya çalışan çöplük.Günümüzün yapmacık dünyası.
üç asır zaman farkına rağmen mimar sinan'ın da katkıda bulunduğu akım. şöyle ki; 20. yy başında, mimari modernizmin öncüsü le corbusier tarzını oluşturmadan önce çıktığı bir gezide istanbul'da çarpıcı bulduğu bir detayla karşılaşmış ve çok etkilenmiş. topkapı sarayı'nın mutfak bölümü.
sarayın marmara denizi'ne bakan cephesinde sıra kubbeler ve onların üzerinde bacaları var. bunlar mutfakları oluşturuyor. bu sıradışı bir durum çunkü o dönem cephe dediğin süslü olmalı. bu yapıda ise biçim işlevi takip ediyor(modernizmin en önemli kuralı) yani sadece işlevsel özelliği olan bacalarla görsel bir tasarım yapılmış.
topkapı sarayı'nın bu mutfak bölümü ise mimar sinan'ın eseridir.