bugün

3 cümleyle sizi çileden çıkarır ya da dertten çıkarır,belki mola verilip çay içilecek güzel bir söz.ne olursa olsun sizde değişiklikler yaratacak etkiye sahiptir..Bir cenk erdem gösterileri klasiği.
(bkz: gereksiz vurgulamalar)
sözlükte çok kullanılan sözlerden biri, ayar cümlesi.
diğeri için
(bkz: ne diyem mahmut mu diyem)
(bkz: cenk erdem)
"(olanlar karşısında) aptallaştım, sen takılmana devam et!" demenin ayara dökülmüş hali...*
bir hayat felsefesidir. empati kurma yöntemiyle martının ağzından hayatı sorgulamadır.
yeni başlanan antidepresanlardan sonra bu cümleyi kurmak muhtemeldir.
herşeye ve herkese bi siktir git dedikten sonra insanın üzerine çöken duygu* akabinde söylenmesi muhtemel lafdır. bünyeye iyi gelir. alır bir başka yerlere götürür insanı. bi düşündüm de hayat ne tuhaf vapurlar falan...
ciddi ve ağır duruşlu, felsefik-ağlak uzun bir yazının sonuna yazdığınızda her zaman için okuyanı gülümseten bir bocalama sözüdür.
cenk erdem tarafından kaleme alınmış bir de martı hikayesi olan versiyonu vardır ki insanı alır götürür, şöyle ki:

şimdi yüzüyor vapur karşıya geçiyor. yarılıyor deniz kendinden geçiyor. bakıyor gözlerim bir balık arıyor. bizim mahalle aşağısı, sonsuz ve mavi mahalle ve fakat şu çatılara çıkıyorum arada.. kiremitler arasına konduğum zaman dehşete kapılıyorum. heyyy durrr!! ulan ben allahın martısıyım. beni yazan, hey sen! hiç düşünmüyor musun ben bunları nasıl dile getiririm? nasıl yazıyorsun ulan bunları benim ağzımdan. sen deli misin? beynimin ağırlığı ne ki? ey sen, sevgisini belediye otobüslerine kazıyacak kadar zavallı adam. ulan ben seni uçuramam. oysa sen benim için neler düşündürüyorsun. bırak kanatlarım kendi bildiği gibi uçsun. oysa simit atsan bana, şu karaköy vapurunda ne güzel doyardı karnım. şimdi beni çıkmaz sokaklara dalan düşüncelerine alet ediyorsun. ben allahın martısıyım. üstelik bana en uzak tutkularını getirmişsin. cins misin nesin? yanaşacak birazdan vapur. hadi sende aklını demirle mantığa. delirtme beni. saçlarını da arkaya tara. böyle iyi olmuyor benden söylemesi.

yahu, hayat ne tuhaf vapurlar filan..
ne olur arkadaşım ne olur,
hadi artık.. bırak beni gayrı uçam....
(bkz: hayat ne garip latin dansları falan)
(bkz: hayat ne garip maviler falan)
(bkz: hayat ne garip turnalar falan)
(bkz: hayat ne garip doldurulamayan boşluklar falan)
diye devam eder bu...
**
bulaşıcı bir cümledir.
(bkz: hayat ne tuhaf tahterevalli filan)
gün itibariyle ağzıma takılmış cümledir. biri beni sustursun.

- sınav nasıldı rapsodik?
* eh işte, vapurlar filan...
- anladım.
* tamam.
- (iç ses) moron. *
Bugün sevgili bir dostumla buluştum. Akşam iniyordu yavaş yavaş. Ve aslında herkes kendi yoluna gidiyordu... Öyle çok şey vardı ki konuşulacak... Ama ikimizde biliyoruz ki, bu konuşmalar bizi "gidilmesi gereken" yollardan uzaklaştırır. ikimizde biliyoruz ki, her düşündüğümüz kendi içimize "şer çiçekleri" ekmek, kendi kendimize dikenler saplamak, kalbimizi kırılmış bir tırnak ile çizmek demek.

Belki ikimiz de rahat nefes alıyor olsak, daha az yanar canımız ama bu dostlarla biz - neredeyse - hiç aynı anda iyi olamayız.

Teselli etmek isteriz birbirimizi, çektiğimizi biz biliriz çünkü. Ötekinin halinden anlarız. Ama yapamayız, yapılmaz çünkü. Tarifine gerek olmaz, gözümüzden anlarız. Bi vakit bize batan dikenlerdir şimdi onun etine dalan, bi vakit onun çektiği aşk acısını, biz de çekmişizdir illa.

bizim korkulu rüyalarımız kılık değiştirip ondan devrolmuştur uykularımıza...
insanları az görmenin değil, az zamanda büyük hikayeler paylaşmanın gizli ortaklığı vardır bu tasalarda. Yaşamayan bilmez, anlamaz.

Bir cümleyle yüzünün ne kadar aydınlandığını, gözlerinde nasıl ışık yandığını; aynı ışıkla aydınlanıp, karanlığında kaybolanlar anlar ancak.

Biz biliriz birbirimizi. Bazı şeyleri açık açık söylemesek de, biliriz. Anlarız, üzülürüz. Anlarız, seviniriz.

Boğazımıza bir yumru oturur sonra, gidenleri düşünürüz. Geriye gelmeyenleri, gelince bıraktıklarını hatırladıkları gibi bulamayanları... Sonra, başka bir arkadaşın bir sözü gelirdi aklımıza, "gidenlerin mutlaka geri geldiği" ile ilgili olan... Hani özlemle kavuşmayı, iki kelam etmeyi beklediğimiz dost A.'nın kelimeleriyle düşünürüz. Geri gelenlerin, bıraktıklarını bulmadıklarını... Aslında gidenlerin iyi ki gittiğini...
Sonra, bir yükü daha sırtından indirmek isteyen dostumuza bakarız. içimizde bir hüzün kabarır. Uzakta da olsa, tasalarımızın devri daiminin sürdüğünü hissederiz. Ama elden bir şey gelmez.

Çünkü hayat tuhaftır, vapurlar falan... Öyledir işte.
Gittiğinden iyi gel dostum, çünkü daha çok şaraplar içilmeli, daha çok bir yanımız buruk gülümsemeliyiz biz. Çünkü hayat garip, vapurlar, martılar... Çünkü biz hep bize benzeriz. Çünkü bizi en iyi biz dinleriz...

Gittiğinden aydınlık gel dostum, çünkü sendeki aydınlık bana yansır. içimde "biz"im de bir gün herkes gibi olacağına dair bir umut büyür... Herkes gibi.
Ama sen gittiğin gibi gel, herkes gibi değil. Çünkü bize biz lazımız. Çünkü 2 ile 2'yi çarpıp 5'i halının altında bir biz ararız. Hayat tuhaf hocam, vapurlar falan...
Sen çabuk gel. Belli mi olur, belki martılara simit atarız.

-Laysamina-
http://blog.milliyet.com....alan-/Blog/?BlogNo=186259
kulağında son ses müzikle, kafası pilotaj hatası, şehrin dumanlı sokaklarında gezinen romantik bünye söylemi.
hayatın içinden, hayatın bazı yerlerine yan basıldığı vakit insanın istemsizce ağzından karbonmonoksitle karışık olarak havaya savrulan deyim. Evet deyim. Bundan yıllar sonraki deyimler sözlüğünde bunlar yer edecek. Ne tuhaf değil mi lan? Vapurlar filan..

Subjektif kısmına gelecek olursak; şu hayatta şahsımı derinden yaralayan cümleler arasında ilk iki tanesi bir zamanlar sevilen kişinin "seni seviyorum ama gidiyorum" demesi ve en yakın dostun "kız istemiyor görüşmemizi, ben de gelemedim yanınıza" cümlesiyle üstüne bal kaymak yapmasıdır.

Hayatın tuhaflığı şu noktada devreye girer;

ilk cümleyi birkaç sene öncesinde duyduğum vakit beni teselli eden dost ikinci cümledeki kazıklardan kazık beğendiren dost kişisinden başkası değildir. Aradan iki belki iki buçuk yıl geçmiş olmasına rağmen seviyorum ama gidiyorum cümlesindeki mendebur ise karşılıklı inatlar sonucu muhabbeti koparmayıp şahsımla olan sohbetine muhabbetine devam etmiştir. O da apayrı bir entry konusu zaten. Velhasılı, sevdiğinin kazığını teselli eden dost kişisinin iki buçuk yıl sonra kendi attığı kazığı da teselli eden diğer kazıkçı arkadaştan başkası değildir.

Hatta daha da derinine gidecek olursak aynı dost kişisinin uzak durmamı tavsiye ettiği bir başka arkadaş ise yaklaşık bir senedir falan sabah akşam derdimi tasamı çekiyor. Daha daha eskiye ve derine gidecek olursak da (ki niye gidiyoruz amk ben de hiç bilmiyorum şu anda) bu kazık atan dostla tanışmamız da bambaşka bir kişinin attığı kazığa tekabül ediyor.

Yani demem o ki.. Ne diyordum lan ben? Hah dur hatırladım; hayat çok tuhaf, vapurlar filan. Bir de bir şey anlayan varsa bana da anlatabilirse çok makbule geçer.

Dipnot: sanırım hayatın genel teması da kazığa dayalı. Du bakalım haydi hayırlısı..