bugün

entry'ler (21)

ben bu yazıyı ona yazdım

çabuk alışkanlık gösterdiğimi söylemiştim. böyle bi konuyla ilgili olmasa bile çabuk alışkanlık göstermemin bununla bir ilgisi var mı bilemiyorum. neden böyle oldu, onu da anlayamıyorum. belki de anlamak istemiyorum, bilmiyorum. kendime gelene kadar bence asıl sana haksızlık yaptım. bu bi hırsızlık bile olabilir. olmaması gereken bi şey de. dur dinle. bak ben de bunun olmasından korkuyorum. sadece gerçeksin. bu beni sarsıyor. birinin davranışlarının benim üzerimde tesir edebiliyor olması beni geriyor. gerçekten acı çekmeme sebep oluyor. bu yüzden asıl sorunla ben karşı karşıyayım. yapma bunu. farkında değilsindir biliyorum ama yapma işte. nasıl da saçma sapan çözümsüz şeyler isteyebiliyor insan. gözlerimin dolmasına sebep ne bilmiyorum. sinirden? öfkeden? üzüntüden? acizlikten..

kelimeleri bile süslemek istemiyorum. hepsi bir hazırlık gibi bu acıya. uzaklaşmak istiyorum.

hatun kişiye yakışmayan etkinlikler

kendini ruhban takımı ilân edip ahlâk dersi verme yetisini ve haddini belli başlı şizofrence sanrılarla kendinde bulan bazı riyakâr ibne ve türevlerinin sanki kendileri çok matah bir bokmuşçasına belirlediği ve hatta direkt sınırladığı etkinlikler silsilesidir.

Bak bilerek noktalama kullanmadım, velev ki belki okurken falan beynin varlığının amacını aşar da kendini imha eder.

ben bu yazıyı sana yazdım

"ben bu yazıyı sana yazdım" başlığındaki "sana" insanı, sana sesleniyorum güzel kardeşim;

seni sevdiğini iddia eden beyinsiz torbası bu iddiayı bile prime çevirip, gece tam 00:00'da entry girip artı oy falan alacağını zannediyor. Düşün seviyeyi. Aklın varsa uzak dur.

fakirleri starbucks a gönderiyoruz kampanyası

eğer ciddiyse "ya sikerim senin fikrini zihnini" diye çıkışta bulundurtan söylemdir.

biliyorsunuz ki biz fakirler olarak dehşet derecede sert çıkışlarda bulunabiliriz. daha Kıro'nun kelime anlamını bilmeden konuşan starbucksçı lümpenlerden olacağımıza, bakır cezve kahvelerimizle mutlu ve geniş bir zihniyette olabiliriz.

Hayır amk ne kafası varsa artık bu sikimsonik kahvelerde.

more than words

çok pis özlüyorum ulan seni. Gerginsin bu ara böyle bir şey de gelmiyor elimden. Zaten ne geldi ki benim elimden. Sen de aynı fikirdesin değil mi?

Bana bir zamanlar çiçekli elbisesi olan kadınları kıskandırdılar. Sonra baktım, sen de çiçekli elbiseli kadınlardansın. Ama sen başka çiçekli kadınlardansın. Senin için de çiçeklerle dolu. Öyle basma elbiseler içinde kirli ruhlarını çiçeklerle örten kaltaklar çok uzak sana. Sen hep çiçekli kal. Bazı orospu çocukları soldurmaya kalkacaktır bu çiçekleri. Kıskanç ibneler. Kendileri yitirdiği şeyleri başka yerde görünce saldırırlar. Onlara müsade etme. Gençliğimi tutsak olarak geçiremem.

Tutsak dedim de aklıma geldi. Bana konserde sahneye çıkmadan önce açken peynir ekmek veren bir kadın vardı. Ölmüş. Pamuk gibi gülüşü vardı hâlbuki. Bu aralar ölüm zincirinden boşalmış gibi. ALLAH hepimizi bu aç köpek döllerinden korusun. Temennim bu.

Umarım en kısa sürede çiçeklerini sularsın. Böyle de güzelsin ama Rengârenkken eşsiz.

sözlük yazarlarının sesleri

bir burası kalmıştı egolarınızı teşhir ve ifşa üzerinden tatmin etmediğiniz, çok şükür o da olmuş.

Şunları da görmek isteriz:
(bkz: uludağ sözlük yazarlarının götlerindeki kıl sayısı capsli)

yalnız flash ve makro modunda çekin. Tek tek saymak istiyoruz içtima alacağız.

bebeyiniz olmasını istediğiniz yazarlar

(bkz: açacağın başlığı sikeyim butonu)

kek kalıbıyla başlayan süreç

eve bir hevesle alınan kek kalıplarıyla başlayan yemek yapma süreci gibi bir şeyler karalayacaktım da konu çok başka sanırım. Oldu o zaman.

etuuu

kendisi eşsiz benzersiz bir enayidir. ve hatta bu durumu bizzati kabul etmektedir. Kendisine "ne haber lan enayi?" demekte bir beis görülmemelidir. Ve evet, memelidir. Herkesin bildiğinin aksine kendisi bir dişidir.

Büdüt: uyumuş bu salak. Uyanık olsa sazan gibi atlardı hemen.

Büdüt2: uyumamış lan direkt aradı hesap soruyor. Alın şu karıyı tepemden arkadaş!

yazarlar morali bozulunca ne yapar

bir rivayete göre daktilonun şaryosu yukarı gelecek şekilde ters çevirip üstüne otururlarmış. Sonra böyle forum tarzı başlıklara bakıp mazoşist gibi sevinirlermiş. Bir mutlu olurlarmış ki üf..

uçak koltuğuyla övünen devlet

şayet uçak koltuğunun genişliği ve konforuyla falan övünüyorsa acayip manidar bir durumdur.

Zira hergün vatandaşa biraz biraz yerleştirdikleri için leğen gibi oldu milletin yanları. Bir zahmet genişletsinler.

Büdüt: uçak koltuğu yapmışlar. Ama olsun. Bir sonraki hamle eminim genişliğiyle(!) övünmek olacaktır. Kalsın bu burada.

yusuf hayaloğlu

bizzati kendi sesinden dinlenildiği vakit sol yandan mermi yemiş hissi yaratmaktadır.

"Beni Tutma Öyle çok şey var ki,
Şimdi burada anlatmak
istemiyorum..
Sen de ince sorularınla
Beni incitmesen, iyi olur.. Yağmurlu ve uzun bir yolu
Düşe-kalka yürümeye çalıştık
Ve inanılmayacak kadar duygusal
Bir geçmişimiz oldu seninle..
Üstelik biz bunu, bir ömür boyu
Sürüp gider sanmıştık.. Beni tutma, böyle sahnelere
gelemem.
Beni tutma, çok kötü yanılırsın.
Yıllardır öyle biriktim ve öyle
gerildim ki
Şimdi topyekün boşalırım, Toz olur dağılırsın.. Sen benim en ince telimden
Türkümü çaldın.
Sen benim en ücra duygularımı
Talan ederek beslendin. Her şeyin merkezi sendin,
Her şey senin etrafında dönerdi.
Bar köşelerinde tükenip
Kaldırımlarda sınarken kendimi,
Gelip sana sığınırdım,
Umutlarım bir kez daha gümlerdi.. Beni tutma, şantajlara boyun
eğmem.
Beni tutma, hırsımdan çatlarım.
Yıllardır öyle sabrettim ve öyle
doldum ki
Şimdi yanardağlar gibi Birdenbire patlarım.. Bir yavru serçe, hayata alışır gibi
Ağzım açık bağlandım sana.
Bir topal karınca, yuvasına
yaklaşır gibi
Titredim, heyecanlandım sana. Bu akşam, çekip gitmek adına
Bütün ömrümü ve seni sildim.
Bir tuhaf senaryoydu ve bu
senaryoda,
Zavallı bir figürandım sadece.
Anlatamam.. Kumlara yazılmış sözcükler kadar
Kısacıktı ümidim.
Ve anladım ki birtakım şeyleri
Ben daha ilk dalgayla yitirdim.. Beni tutma, ben senin dizlerine
çökemem
Beni tutma, elinde kalırım,
kırılırım.
Yıllardır öyle daraldım ve öyle
bunaldım ki Şimdi bir saniye bile oyalarsan,
inan ki çıldırırım... Sen, kalbimi emanet edecek
kadar
Güvendiğim, dost bildiğim..
Sen bir lokmayı bile,
Tek başıma hazmedemeyip
Birlikte yediğim.. Sen, yatalak olsan, altına yapsan
bile
iğrenmeden alırım dediğim..
Bu nasıl insanlıkmış ulan,
Bu nasıl arkadaşlık, bu nasıl
vefa? Bu nasıl acıymış ulan,
Bu nasıl vicdansızlık, bu nasıl
cefa? Beni tutma, gazabım yakar
ellerini.
Beni tutma, hurdahaş olursun.
Yıllardır öyle kırıldım ve öyle
küstüm ki
Şimdi bir ah ederim, Kaskatı kesilir, taş olursun.. Ben şimdi gözüne sokuyorum
dünyayı
Ama sen körsün, ısrarla
görmüyorsun.
Ben şimdi beynine çakıyorum
hayatı Ama bir türlü algılamak
istemiyorsun. Peki, benim gördüklerimi gördün
Ve yaşadıklarımı hiç yaşadın mı
sen?
Peki, devrik heykellerin önünde,
Düşsüz yanılgıları ve yüce
gururlarıyla, Yoksul fakat dürüst,
Çıplak bir sütun gibi dimdik
duranların
Acısını hiç taşıdın mı sen? Beni tutma, gömleğim kan içinde.
Beni tutma, darmaduman
olursun.
Yıllardır öyle çok yedim ve öyle
çok doydum ki
Şimdi bir tükürürüm Havan bozulur, rezil olursun.. Ey, kir içinde yüzenler, hayatı
kirletenler
Her devirde borusu ötenler!
Ey, darbe kaçkınları,
ortayolcular, dönekler,
Ey, sümüklü böcekler! Ey, bölenler, bölüşenler,
Kardeşi kardeşe kırdırıp kanla
sevişenler!
Ey, gençliğimizi harcayanlar,
Ey, kağıttan kaplanlar, ey zavallı
sıçanlar! Ey, ciğeri beş para etmezler,
Sıkıyı gördü mü fellik fellik
kaçanlar!
Ey, fırsatçılar, cepçiler,
hortumcular, tokatçılar,
Vurguncular, voliciler, üçkağıtçılar!
Ey, sürüngenler, sülükler,
bağırsam parazitleri, bitler,
Ey kudurmuş itler!
Ey, yüzü yırtılmış köçekler,
fırıldak varyeteler, Ve ey, dinsiz-imansız çeteler! Beni tutmayın ulan, burama geldi
dayandı,
Beni tutmayın, çizerim o çirkin
suratınızı!
Yıllardır öyle çok sömürdünüz
Ve öyle çok kan kusturdunuz ki; Ulan, şimdi bir şarjöre diz
çöktürürüm alayınızı"

hayatında burç muhabbeti yapmamış kız

bir de bunun burç muhabbeti yapmadığı için bulunduğu ortamdan dışlanan versiyonu vardır ki akıllara zarar ziyan. Riyakârsınız arkadaş, kabul edin.

reddeden kızın nasılsın diye mesaj atması

katilin dönüp dolaşıp olay mahaline gelmesiyle eşdeğerdir.

O an için muhtemelen gel gitler(?!) yaşayıp sanki avm vitrinindeki elbisenin başında dolanır gibi "acaba alsam mı bunu ben yea?" düşüncesine gark olmuştur. Ciddiye almamak lâzımdır. Umut gözüyle bakmamak lâzımdır. Yine de eser miktarda istisnai durumlar sözkonusu olabilirdir. Bi bilemedim şimdi ben dedir.

çocuğu terörist gibi giydirip eline silah vermek

çocuğu polis gibi asker gibi giydirip, bilinçaltına militaristlik yükleyip ortalıkta gezdirmekten pek de bir farkı olmayan durum. Gönül ister ki çocuklardan terörist yahut asker olamayacağı gibi o yaşta özendirilmesinler de. Sanki bir halt varmışçasına..

more than words

"elbette ki biz çalıp biz oynayacağız!" yazarı. Unutma bu lafımı.

akşam güneşi

hayatımın kadınısın filminde -karakter isimlerini anımsamıyorum- uğur yücel'in türkân şoray'a olan kadim aşkını anlatırken fon müzikte çalan şarkı. Sahneyi balat sahilinde çekmiş olmaları da şarkıya apayrı bir anlam yükler.

(bkz: ben sizi çok eskiden sevmiştim)

nostalji yapmak isteyenler için; http://www.youtube.com/watch?v=Uz6RelvFL7g

ben seni arkadaş olarak görüyorum

insana kendini ırz düşmanı gibi hissettirmesi muhtemel cümle. Hayır be geri zekâlı başka açıklaman mı yok? Sanki "o gözle bakmıyorum ben sana, sen ırz düşmanısın çünkü ki bana o gözle bakıyorsun, hayvan it" der gibi. Başka şekilde yapılamaz mı açıklama. Ne bileyim ben bir şey hissetmiyorum de, aşka dair bir şey paylaşamam seninle de. Bu nedir yahu.

Yapmayın etmeyin. insanların sevdalarını içlerine, içlerini zindanlara çevirmeyin cins cins konuşup.

hayat ne tuhaf vapurlar filan

hayatın içinden, hayatın bazı yerlerine yan basıldığı vakit insanın istemsizce ağzından karbonmonoksitle karışık olarak havaya savrulan deyim. Evet deyim. Bundan yıllar sonraki deyimler sözlüğünde bunlar yer edecek. Ne tuhaf değil mi lan? Vapurlar filan..

Subjektif kısmına gelecek olursak; şu hayatta şahsımı derinden yaralayan cümleler arasında ilk iki tanesi bir zamanlar sevilen kişinin "seni seviyorum ama gidiyorum" demesi ve en yakın dostun "kız istemiyor görüşmemizi, ben de gelemedim yanınıza" cümlesiyle üstüne bal kaymak yapmasıdır.

Hayatın tuhaflığı şu noktada devreye girer;

ilk cümleyi birkaç sene öncesinde duyduğum vakit beni teselli eden dost ikinci cümledeki kazıklardan kazık beğendiren dost kişisinden başkası değildir. Aradan iki belki iki buçuk yıl geçmiş olmasına rağmen seviyorum ama gidiyorum cümlesindeki mendebur ise karşılıklı inatlar sonucu muhabbeti koparmayıp şahsımla olan sohbetine muhabbetine devam etmiştir. O da apayrı bir entry konusu zaten. Velhasılı, sevdiğinin kazığını teselli eden dost kişisinin iki buçuk yıl sonra kendi attığı kazığı da teselli eden diğer kazıkçı arkadaştan başkası değildir.

Hatta daha da derinine gidecek olursak aynı dost kişisinin uzak durmamı tavsiye ettiği bir başka arkadaş ise yaklaşık bir senedir falan sabah akşam derdimi tasamı çekiyor. Daha daha eskiye ve derine gidecek olursak da (ki niye gidiyoruz amk ben de hiç bilmiyorum şu anda) bu kazık atan dostla tanışmamız da bambaşka bir kişinin attığı kazığa tekabül ediyor.

Yani demem o ki.. Ne diyordum lan ben? Hah dur hatırladım; hayat çok tuhaf, vapurlar filan. Bir de bir şey anlayan varsa bana da anlatabilirse çok makbule geçer.

Dipnot: sanırım hayatın genel teması da kazığa dayalı. Du bakalım haydi hayırlısı..

telefonu açmayan şahısa çekilebilecek mesajlar

"senin telefonuna çekim kuvveti gönderen baz istasyonunun sinyallerini sikeyim ben."

çoğaltılabilir tabiî..