durum hissetmek

    16777203.
  1. derdimi biliyorum da, hiç anlatamıyorum. kendi kendimleyken çok güzel anlatıyorum da, birisine anlatamıyorum ve bu duyguların altında eziliyorum. aklımdakinin onda biri, içimdekinin yüzde biri ancak dile gelebiliyor. gerisi içimde kalıyor. susuyorum o zaman, anlaşılmayı bekliyorum bir şekilde. kim bilecek peki, insanlardan kaçmak istediğimi? sormuyorum kendime. çünkü kelimeler, bazı şeylerin tam karşılığı olmuyor.

    hiçbir zaman, uzun süre yüzümü asacak, başka yöne çevirecek kadar kızgın kalamadım. hep bir gülüşe gülümsedim. sonrasında yavaş yavaş hassasiyetlerimin bir kısmını kaybettim. korkuyorum bu duvarların altında kalmaktan.
    43 ...
  2. 16777201.
  3. keşke, odamda siyah bir kedi varmışçasına temkinli adımlar atmakla ilerleseydi her şey. neyse. benim attığım adımların hiçbiri öyle olmuyor zaten. ben değiştim, biliyorum. başka birisi gibi geliyorum bazen kendime. biraz saçma belki bilmiyorum, ama öyle işte. bozulan şeyleri düzeltmek değil de, en baştan başlamak istiyorum. bir sürü şey söylemek istiyorum ama yapamıyorum, belki de bu yüzden saçmalıyorum. bir fırtına olmuş gibi. öyle dağıldım ki, toparlayamıyorum.
    32 ...
  4. 5.
  5. Kokuyorum. Bir leş nasıl kokuyorsa öyle kokuyorum. Siz hiç kapalı ayakkabının içine kalın çorap giydiniz mi? Eminin ki giymişsinizdir. işte ben o kokan kalın çorabın ta kendisiyim. Sıcaktan dolayı beni ıslatan ayak ıslattığı yetmiyormuş gibi bir de üzerime 2 saniyede bir basıyor. Dilim yok ki dur diyeyim. Çaresiz eve kadar katlanacağım ona, ardından evdekiler bana katlanacaklar. biraz ileride bana bir taş parçası eşlik ediyor. Aslını söylemek gerekirse taşları hiç sevmem. Çünkü eşimin ölümüne sebep olduğunu biliyorum. Şimdi tanımadığım tekim diğer ayakta benim gibi eve gitmeyi bekliyor.
    Bu tam yanıma, yani koynuma sokulan taş siyahtı. Simsiyah. sanki gözü doymamış da beni de öldürmeye gelmiş gibi bakıyor. Öyle de oldu. Önce yavaş yavaş canımı yakmaya başladı. Dedim ya dilim yok benim. Bağıramıyorum, nefes alamıyorum. ilk defa nefes alamıyordum. Belki de bu tanrının öc alma biçimiydi. Ben ki bu zamana kadar insanların nefesini o kokuşmuş bedenimle kestim. Şimdi şu ufacık taş parçası da benim nefesimi kesiyordu. Ve kesti. Delinmişti boğazım ve hızlı bir biçimde ölüyordum. Eve gittiğimizde beni çöpe gömdüler...
    21 ...
  6. 24.
  7. sözlük, hiçbir şey yolunda değil. sıkıntıdan içim içime sığmıyor. gelecek kaygısı, ikili ilişkilerdeki problemler, korkudan ve stresten mideme giren kramplar. o kadar sıkıldım, o kadar doluyum ki... ağlama seansları bitmek bilmiyor. “bu çorba neden bu kadar tuzlu ya” diye ağladığımı biliyorum. artık güzel günlere, güzel insanların varlığına ihtiyacım var. kendinden bile sıkılan şu ruh hali hiç bana göre değil. sıkılıyorum, bunalıyorum. oflayıp puflamaktan, insanları demoralize etmekten kendi kendimi daha da bunaltıyorum. önceden beni deli gibi mutlu eden şeyler şimdi etki etmiyor.

    muhtemelen büyüyorum. insanlar 4 yılda bir kabuk değiştirir diyorlardı, doğruymuş. kendimi tanıyamaz hale geldim. nasıl oldu, ufacık fikrim yok. mantığımı nasıl bir kenara attım, nasıl böyle duygusallaştım bilmiyorum. ama hayır, bu ben değilim. bunu halledeceğim.
    19 ...
  8. 16777209.
  9. sözlük, ben her şeye çok kırgınım. sanki her şey boğucu bir sıkıcılıkla beni içine çekiyor. uyusam uyuyamıyorum, ağlasam sabahlara kadar ağlarım, düşündükçe göğsüm daralıyor. ve en kötü kısmı bunu kimseye anlatamayışım. diyeceksin ki, anlatırsan rahatlarsın. böyle şeyler insanlara anlatılmıyor ki. en ufak şeyde, oradan vuruyorlar beni. hemen hepsi böyle. ben mi çok kırılganım, yoksa onlar mı çok kırıcı bilmiyorum.

    içime acı oturdu sanki, boğazım düğümlü şu an. bunu da gözlerim dolmuşken yazıyorum. özlemek çok kötü. özleyeceğini bile bile gitmek çok çok daha kötü. bazen çok sevmek de kötü oluyormuş. çünkü sevgi konusunda herkes öyle çok bonkör değil. sevgiyi bile esirgiyorlar. ama benim canım sevdiğimi göğsüme bastırıp kalbimin içine almak istiyor.

    neden böyle oluyor ya? bunu o kadar çok sordum ki kendime. ofluyorum, pufluyorum. ya ben çok kötüyüm. ölecek gibi. daralıyorum. kendimden bile sıkıldım, en sevdiğimden, tamamen uzaklaştım. yanlış yaptım belki, belki çok ağlayacağım daha. ama mantığım sanki bu doğrusuymuş gibi hissettiğini söylüyor. keşke beni bu kadar çok üzen gene en çok sevdiğim olmasaydı. ben hiç kıyamıyorken şu an bunu yaşamak o kadar kötü ki. içim hüzünle doldu. günlerce ağlasam gözyaşlarım boşa gidecekmiş gibi.
    15 ...
  10. 16777206.
  11. Sahi,herkes herkesi aldatır mı? Sahi,utanmayı unutunca mı gececek bütün mutsuzluklar?
    Ben sesini ilk duyduğumda seni sevmeye karar vermiştim. Sen,başın ilk sıkıştığında beni sevmekten vazgectin. Sahi,ben sana denk mi geldim. Geçerken uğradığın benzin istasyonu gibi,bir daha dönmeyeceğin,mağrur ve yalnız, sakin vee telasli,bedbaht ve mütebessim, bokuna kadar zıt anlamlı, dibine kadar çelişik.
    Ben gibiyken ışte ben...
    Sahi sen,benim nasıl ben gibi olduğumu en iyi bilenken, niye işim var diyip yol vermedin bana?
    Tedirgin etme beni.bu sefer geride bir şey bırakmadım .tasımı tarağımı topladım geldim. Neyim var neyim yoksa ortaya döktüm. Bak dımdızlakım.
    15 ...
  12. 4.
  13. Kemal Tahir in devlet anası olmak nedir bilir misiniz? Ben bilirim. Devlet ana olmak "bir maniniz yoksa annem size gelecek" kitabının kollarına sığınmaktır. Ayfer tunç a yakın olup kitaplığın ikinci katından aşağıya doğru baktığınızda bir mandal tanesine yüzyıllık yalnızlık beslemektir márguez in gözünden. Beslersiniz de. Çünkü aziz nesin kadar duyarlısınız ve hayvan deyip de geçme eylemini gerçekleştiriyorsunuz. Eğer ben 5 katlı bir kitaplıkta bir kitap olma onuruna nail olsaydım alexandra nın leyla' sı olmak isterdim. Gri, sessiz ve hüzünlü. işte o zaman sunay akın beni geyikli park' a götürürdü. Bir kitabı mutlu etmek de bunu gerektirir.
    Hiçbir mavi anahtarlık bir kitabın mutsuzluğuna tanık olmak istemez. Belki buna kalbi dayanamayacağı için üstünde sürekli sarı, pembe, mor renklerdeki anahtarları taşıyor yeşil renkli namus gazı nın yanında.
    Mevlana 656 yılında değil de 2016 yılında mesnevi yazsaydı içinde bana dair edilen küfürler barındırırdı. Şimdi sorarız sana ben ve robin sharma; sen ölünce kim ağlar mevlana?
    Mevlana öldü ve ben babil in kervan taciri oldum. Zeki bey bana yiyemeyeceğin muzu soyma dedi. Haklıydı çünkü adam zeki ve coşkun du. Kayahan olması da cabası.
    Şu ses üst raftan geliyor: " bu vatan böyle kurtuldu." Sese kulak verip bir an kendimi erol toy un ilk kırılmasının kollarında buluyorum. derken ulustan devlete, obadan ulusa gidiyorum. Ne tuhaf. Ciltlerim de var. 1, 2, 3...
    Karınca huzura varınca yazarını tanımazmış. Gerçi ben de hala dursun gürlek beyi tanımıyorum. Yeni bir kitabın yazarı o. Çok sessiz. Belli ki mevlana nin bulamadığı huzuru bulmuş. Ah mevlana ruhun şad olsun, mekanın cennet. Ama unutma! Unutulanlar dışında yeni bir şey yok. Yani öyle diyor osman Pamukoğlu. Sonra insan ve devlet diyor, ey diyor, vatan diyor. Anlayacağın bu adam baya baya konuşuyor.
    Neyse Mevlana. Ben dede korkut un kucağında uyumaya gidiyorum. Ne de olsa o da belli değil ben de...
    13 ...
  14. 16777210.
  15. Sonra dayanamıyorsun. Her şeyi içine atmaktan yavaş yavaş tükendiğini hissediyorsun. Seni çok iyi anlıyorum diyen herkesin, seni anlamadığını görüyorsun. En yakınından uzaklaşıyorsun. Yapabildiğin en iyi şeyin, yazmak olduğunu görüyorsun. Yazıyorsun. Herkesten saklasan da, gizlesen de tükeniyorsun. Hani o dışarıya verdiğin mutluyum imajı var ya, içini yiyip bitiriyor. Biri gelse ve gerçekten de tam anlamıyla yanında olsa, düzeliceksin gibi geliyor. Ama o kadar çok yenilgiye uğradın ki sevmede, değer vermede, bir yanın hep kimseye güvenme diyor. O yanına yenilmeye başladığın zaman, asıl acıları tatmaya da başlıyorsun. işte o anlar kalbinin, aklını yendiği anlar oluyor. Ve benim kalbim akılımı hep yeniyor. Değer vermekte bir sorun yokta, aynı önemi, ilgiyi, sevgiyi, değeri göremeyince başlıyor asıl sorun. Asıl sorunlar, asıl canını yakanlar oluyor. Birde yitirdiklerin var, dönülmez yolda bıraktıkların, geri dönmeyeceğini ezberlediklerin. Hani her şeyde derler ya ”hayat devam ediyor” aynen öyle. Ne giden geri geliyor, ne kalanlar değerini biliyor, ne yerin, nede kıymetin değişiyor. Sen sadece günden güne eriyorsun, tükeniyorsun, hissizleşiyosun. Ama gerçekten de bir gün aklım bu savaştan üstün çıkarsa, o zaman tam anlamıyla sevdiğim insanlar, tam anlamıyla soğukluğu tadacaklar.
    12 ...
  16. 3.
  17. Dünyadaki bütün dondurma çeşitlerini yemenin vermiş olduğu bir iç rahatlık ve ata binmemiş olmanın verdiği bir hüzün var içimde. Durumum, yorgun olan ruhun ve bedenin hızlı bir çarpışmanın etkisiyle sevişmiş kadar donuk. Dış dünyam benden bağımsız, doğal gazın açık olduğunu gösterir gibi sesler çıkaran bir havaya ev sahipliği yapıyor. annem yok, babam yok, kardeşlerim yok... sevgili çocuklarım benden habersiz gökyüzünü ziyarete gittiler. Desenleri sayıyorum. Sarı, mor, beyaz, sarı, mor, beyaz... Siyah. Çenemi kaşıyorum bir şey bulacakmışım gibi. Oysaki çenemde hiçbir şeyimi kaybetmedim. Ne aradığımızı bilmiyoruz ben ve ellerim. Kuşlar dışarda sanırsam beni çağırıyorlar. Ama kulaklarım bunu umursamıyor. Ardından yazmak, yazmak ve yazmak...
    12 ...
  18. 16777205.
  19. Çok mu seviyoruz yalnızlığı? Çok mu rahatlıyoruz sessizlik ve karanlıkta ? Bir oda, bir şarkı, bir kitap, bir hayal yetiyor mu rahatlamaya? Ne geriyor bu kadar bizi? Başınız ağrıyor mu kaş çatmaktan ya da omuzlarınız ağrıyor mu kasılmaktan? Zorluyor mu insanlar tahammül sınırlarınızı? Uzan yatağına, hava soğudu önce biraz irkilirsin sonra alışırsın; insanlar gibi. Sana dair şeyler, seni özel kılan şeyler. Içinde bekliyor . Bir gün var. O gün var, rahatla ...
    9 ...
© 2025 uludağ sözlük