birkaç hafta önce 3 yıldır ilmek ilmek ördüğüm, birçok kişiyi karşıma aldığım, çok az kişinin bu kararım konusunda gerçekten hissederek ve isteyerek yanımda olduğu, hayatımın ilk büyük başarısını elde ettim. hayatımın en mutlu ve sorunsuz dönemi olmasını planlarken hiçbir şey değişmedi gibi hissediyorum. belki birkaç hafta sonra şehir değiştireceğim, bambaşka bir hayata atılacağım fakat bu sandığımın aksine bende bir his uyandırmıyor. hastayım, bitkin ve heyecansız hissediyorum. ama mutsuz değilim, ne yazık ki huzurlu da. sadece boşlukta gibiyim. birini özlüyorum, bir yandan ondan uzak kalmak zorunda gibi hissediyorum. o da beni özlüyor, biliyorum. ancak elimden bir şey gelmiyor. birini seviyor muyum, yoksa ilgisini mi istiyorum sadece bilmiyorum ve bu bana yük olmaya başladı. her gün aynı şeyleri yapıyorum. yorgun hissediyorum. ufacık da olsa saf mutluluğu özledim.
güzel sözlere sahip buray şarkısı. 2010'larda türk pop müziğinin çok iyi işler çıkarabildiğini pek de söyleyemeyiz... ama bu başka bir hissiyat verdi bana.
“kimse için yapmaz deme, uygun koşullar sağlandığında herkes, her şeyi yapabilir.” diye bir söz vardır. güven konusuna dair söylenebilecek en anlamlı söz diyebilirim.
kimseye %100 güvenip arkanızı yaslamaya ihtiyaç duymayın hayatınız boyunca. bu demek olmuyor ki güveniniz sarsılacak diye kimseye yaklaşmayasınız. böyle bir şeyi denerseniz muhtemelen depresyonla sonuçlanır çünkü insan sosyal bir varlıktır ve diğer insanlarla ilişki kurmaya mecburdur. benim demek istediğim, yalnızca tetikte kalın. insanların güveninizi sarsabilme potansiyellerini unutmayın. bir duvarınız her daim olsun. kendinizi korumak için. bunu kimse sizin yerinize yapmaz.
artık hislerimi dostlarıma ve daha çok da dost sandıklarıma anlatmayı anlamsız bulduğum için döndüm... geriye dönüp okumak da epey keyifli oluyor benim için. büyüdüğümü görüyorum.
son zamanlarda kendimi olur olmadık şeyler konusunda sorumlu hissediyordum. dolaylı ve doğrudan sebeplerle hayatımdan benim için çok kıymetli bir düzine insanı çıkardım. buna rağmen kafamda türlü türlü senaryolar kurdum, şöyle yapsaydım böyle yapsaydım bu insanlarla ikili ilişkilerimiz nasıl olurdu diye.
bir sorumlu arıyorum bu hâlim için. buluyorum bulmasına da... sonuçlarına yalnız katlanıyorum, sorumlu bulmuş olmamın bir kıymeti yok. kızamıyorum çünkü. bazı şeyler tecrübe edilmeden fark edilmiyor. biri beni karşısına alıp sabaha kadar konuşsa da, tarih binlerce kez tekerrür etse de ben o yoldan dönmezdim. pişmanlığın hiç ama hiç lüzumu yokmuş. bu boşluğa düşmüş olmama rağmen her şey çok güzeldi.
“Aman birliğimiz bütünlüğümüz bozulmasın, hoşgörü, tolerans...” gibi absürt bir anlayışla, seni yok edecek, parçalayacak kişileri içinde barındırmaya devam ettiğin için bugünlere geldin. Uyanacaksın biliyorum ama geç olmadan uyan Türkiye.
çok güzel bir tnk şarkısı. geçen ay “aşk tesadüfleri sever” filmini izleme fırsatı bulmuştum ve orada da kendisine yer veriliyordu. ayrıca benim için manidar çünkü çok sevdiğim birinin de depresyon şarkısıydı.
şebnem ferah’ın seslendirmesiyle arşa çıkmış nietzsche’ye ait şiir. hayatı sorgulayan bir insan için çok çok manidar olacağına inanıyorum. https://youtu.be/fSqhdof5ubk
sana biraz dargınım hâlâ. belki bana üst üste yaptığın hataların farkındasındır. tam anlamıyla böyle olduğunu düşünmüyorum ama tuhaf bir dönemindeydin sanki. son 1 ayda hiç yapmayacağın şeylere şahit oldum. hiçbir şekilde yadırgayamadım, kızamadım da. sadece kırgınlığım var. ama geçecek gibi... seni hâlâ çok seviyorum. belki geçeceğine dair inancımın sebebi de budur. biliyor musun beni yoran tek şey, her yerde sen çıkarımları yapıyor olmam. ama bize olan inancım tam. düzelecek.
bu seçimde çok net görüldü ki, devlet daha sahip çıkılamayan oylara müdahil olamıyor. ülkemin vatandaşında öyle bir algı oluşturulmuş ki, herkes “ne yapabiliriz ki?” diyor.
dolar 4.90'ı gördü, geçenlerde patates soğan 6-7 lira oldu.
1 ay öncesine kadar “laiklik elden gidiyor, irtica geliyor” videosu patladı. söz konusu kişi ropörtaj ile kürtaj arasındaki farkı bilmiyordu. insanlarsa ağlanacak halimize güldü.
yıllarca başörtüsünden başka bir şey gündem olmadı. meclise sunulan taciz tecavüz, hayvan hakları, asker ölümleri ve kaybolan depremzedelerle ilgili önergeler tartışılmadan reddedildi.
hastane yaptı, yol yaptı olayı var bir de... senin o sıra beklemiyorum diye sevindiğin hastanelerde suriyeliler kendi ülkenin vatandaşından öncelikli sayılıyor güzel kardeşim.
türkiye’de gelecek kaygısı ortaokulun bitmesiyle başlıyor, sen henüz çocuğunu düşünmüyorsun. devam et, daha fazla bir şey söylemeyeceğim.
sözlük, hiçbir şey yolunda değil. sıkıntıdan içim içime sığmıyor. gelecek kaygısı, ikili ilişkilerdeki problemler, korkudan ve stresten mideme giren kramplar. o kadar sıkıldım, o kadar doluyum ki... ağlama seansları bitmek bilmiyor. “bu çorba neden bu kadar tuzlu ya” diye ağladığımı biliyorum. artık güzel günlere, güzel insanların varlığına ihtiyacım var. kendinden bile sıkılan şu ruh hali hiç bana göre değil. sıkılıyorum, bunalıyorum. oflayıp puflamaktan, insanları demoralize etmekten kendi kendimi daha da bunaltıyorum. önceden beni deli gibi mutlu eden şeyler şimdi etki etmiyor.
muhtemelen büyüyorum. insanlar 4 yılda bir kabuk değiştirir diyorlardı, doğruymuş. kendimi tanıyamaz hale geldim. nasıl oldu, ufacık fikrim yok. mantığımı nasıl bir kenara attım, nasıl böyle duygusallaştım bilmiyorum. ama hayır, bu ben değilim. bunu halledeceğim.
zor bir soru olduğu kuşkusuz. şu güne dek eminim çoğumuz kendimize bunu sorduk. fakat, cevap alabildik mi? aldığımız cevaplar ne kadar doluydu, emin değilim. zorluğunun sebeplerinden birisi kesinliklikle kimlik arayışının karmaşık bir kavram oluşu. ben, hangi zamanki kimim? şu anki mi, dün olduğum mu, yarın olacağım mı? doğru cevabı bulabilir miyiz?
benim için manidar olan lp şarkısı.
baştaki tını beni alıyor yumuşacık olduğuna inandığım bulutların üzerine çıkarıyor, 5 dakikalık gökyüzü maceram ardından, nazikçe yere bırakıyor. içimdeki bütün emsalsiz hüzünleri, sıkıntıları alıyor benden. o kadar güzel ki ve o kadar seviyorum ki. aşığım sanırım.
“Biz televizyon izleyerek, milyonerler, sinema tanrıları, rock yıldızları olacağımıza inanarak büyüdük ama olamayacağız. Hepimiz heba oluyoruz. Bütün bir nesil benzin pompalıyor, garsonluk yapıyor ya da beyaz yakalı köle olmuş. Reklamlar yüzünden araba ve kıyafet peşindeyiz. Nefret ettiğimiz işlerde çalışıyor, gereksiz şeyler alıyoruz... Bizler, tarihin ortanca çocuklarıyız. Bir amacımız yok; ne büyük savaş ne de büyük bir buhran yaşadık. Bizim savaşımız ruhani savaş. Ve bunalımımız, kendi hayatlarımız...”
şu ana dek 3 başarılı albüme imza atmış, 94 doğumlu, başak burcu amerikalı şarkıcı.
ayrıca, gerçek adı olan (bkz: ashley nicolette frangipane) yerine, mahlas olarak; doğup büyüdüğü yer olan eyaletin ismini ve isminin anagramı olan halsey’i kullanıyormuş.
(bkz: room 93)
(bkz: badlands)
(bkz: hopeless fountain kingdom)
(bkz: gerald earl gillum) 24 mayıs 1989 doğumlu, bilindiği sahne adıyla “g-eazy” gerçekten işinde çok başarılı, amerikalı rapper. piyasının en iyilerinden demek için kuşku duymaya gerek dahi yok. (bkz: halsey)’le olan ilişkileri de gerçekten çok samimi ve içten. varlığı güzel.
sanırım her insan hayatında yer yer bu durumu yaşıyor. farklı sebepleri vardır belki, ama o iki kelime yan yana kullanılamaz işte.
onun yerine, “dikkat et kendine” denir, “sen canını sıkma” “ya sen geç uyuma bugün, sabah erken uyanacaksın” denir. ama “seni seviyorum” denilmez.