bugün

şehbenderzade filibeli ahmed hilmi'ye ait olan timaş yayınlarından çıkan eser. eserde önceleri materyalist olan ve manevi ıstıraplarla sarsılan raci ile aynalı baba adındaki allah dostu bir meczup arasındaki sohbetlerin anlatıldığı hayal ile gerçek arasındaki çizgide gidip gelen derin tasavvufi bilgileri barındıran eser
19. yüzyılın sonlarında yazılan ve içinde birbirinin devamı hikayeleri barındıran süper bir kitaptır. öyle ki modernizmin olmadığı bir devirde post-modern yazılmış bir eserdir.
(bkz: dem bu demdir)
içinde mükemmel hikayeleri barındıran oldukça etkileyici bir eserdir. Raci nin kendi içinde olan yolculuğunu anlatır biraz, keşke bizim de bir Aynalı Baba mız olsa dedirtir. Ulular Meclisi adlı hikayesi ile beni benden almıştır.
kendini unutmaya çalışanların kendini bulma çelişkilerinden pehdah olmuş uhrevi bir çilenin belki de hazzın hikayesi.
tanıdığım herkese okutmaya çalıştığım, insanın damağında ve dimağında ender bulunan lezzetlerden bırakan kitaptir.. ehrimen ve hürmüz ün hikayesinin geçtiği bölüm ise ayrı bir güzelliktir. özellikle harry potter hayranlığı içinde yanıp tutuşan çocuklara birer tane hediye edilmeli bence, en azından bir şeyler ifade edebilen bir hayal alemi, kahramanlık öyküleri olabilsin diye...
sizi hayalin derinlikleri*ne rapteden umulur ki bir insan-ı kamil şavkı..
akçağ baskısının dili fazlası ile osmanlıca içermektedir. eğer bu konuda, yani osmanlıca okuma konusunda kendinizi yeterli görümüyor iseniz kaknüs yayınlarının yaptığı baskı tavsiye edilir.

çok sonradan gelen düzleti: ankara ziyaretim sırasında akçağda dili sadeleştirilmiş baskısını tespit ettim. ilk önerme benim elimde olan baskısında mazi olarak kalmıştır.
ihsan oktay anaR'ın puslu kıtalar atlası'na ilham kaynağı olmuş eser.
anlayamayanların sorunu yazarda değil de kendisinde görmesi gereken 2. meşrutiyet dönemi'nin ittihat ve terakki muhaliflerinden *şehbenderzade filibeli ahmed hilmi'ye ait muhteşem fantastik eser.eser anlayanlar için bir antimeteryalizm propagandası içermektedir.

edit:ihsan oktay anar referans almakta haklıymış.
yazarın, ismini koyarken mütevazi davrandığı kitaptır.

zira, okuduktan sonra hayâliniz değil yüreğiniz derinleşir.

aynalı baba'nın her fırsatta kahve pişirmesi ayrıca takdirimizi toplamış, tütüne de girseymiş zaten uçarmış dediğimiz enfes kitap.

söyleyecekleri varmış filibeli'nin, aynalı'ya söyletmiş. duyacaklarınız varsa daha, raci olabilirsiniz.
(bkz: ya nur zulümleri durdur)
ehrimen ve hürmüz'ün düellosunda göz yaşlarınızın akması muhtemeldir. öyle içten, öyle şahane bir üslupla ve öyle güzel yazılmıştır ki arındığınızı, temizlendiğinizi hissedersiniz. kısaca mutlaka ama mutlaka okunması gereken filibeli ahmed hilmi şaheseridir.

--spoiler--
meydanda yalnız aşk kaldı. ejderhasından indi. elleri göğsünde olduğu halde gayet yavaş ve ölçülü adımlar atarak nur perisi'ne doğru yürümeye başladı. üç adım kaldığı vakit;

- ey güzellik nuru! yalnız senin kulunum, dedi ve secdee etti.

- ya hürmüz! ya nur! selam olsun sana! ki karanlığın kıymeti seninle bilindi, dedi.
Sonra ehrimen'e:
- ya ehrimen! ya deycur! selam olsun sana! ki nurun kıymeti seninle bilindi, dedi.

sonra meydanın ortasına çekildi. elini gökyüzüne kaldırdı. her iki taraf mensup oldukları efendinin elini öpmekteydi. hürmüz'le ehrimen tahtlarından inmişler, yanyana gelmişler ve kardeş gibi tokalaşmışlardı. nur perisi, gülerek bu manzaraya bakıyordu. hürmüz'ün elini öptüm, yüzüne baktım. bir de ne görsem... hayretimin şiddetinden bir çığlık kopardım. gözlerimi açtığım vakit aynalı dede'nin gülümseyen yüzünü gördüm.
(timaş yayınları / sayfa: 45)
--spoiler--
bir hürmüz ve ehrimen anlatımı vardır ki, akıllara zarar. sadece 1 kere okunduktan sonra, sekizinci dokuzuncu kendiliğinden gelir!
mutlaka okunması gereken kitaplardandır...
çok derin bir eser.
öz ve kısa bir anlatım var belki, belki binlerce sayfa değil..
ancak öz'den gelmiş, öz'e hitap edebilmiş.
herkesin en az bir kere okumasını arzu ettiğim kitaplardan.
varlığı anlamaya çalışan Raci'nin hikayesi konu alan okuması kolay bir kitaptır. herkesin okumasi gerekir.
hürmüz ile ehirmenin savaşını -ki bu zerdüştlüğün de genel felsefesini oluşturur- enfes sahnelerle işleyen kitap.

sahne özetle şöyle gelişir:

nifak ile muhabbet savaşır ve muhabbet yener,
muhabbet ile gazap savaşır ve gazap yener,
gazap ile hikmet savaşır hikmet -romanın kahramanlarından biridir burda- yener,
hikmet ile nefsi emmare savaşır ve nefsi emmare yener,
son olarak nefs ile aşk savaşır ve aşk galip gelir. bu savaşın son karşılaşması olur.

bir film olarak çekilse gişe rekorları kıracağı kesindir. ancak türkiye nin teknik ve zihin kapasitesi yeter mi orası bilinmez.
(bkz: aynalı baba)
herkesin içinde bi miktar kendisini bulabileceği daha ilk sayfalardan okuyucuyu kendisine bağlayan tasavvufi eserdir.
Kahvenin kokusu, Neyin ve Aynalı'nın sesi beni başka bir boyuta doğru itmeye başlamıştı. Yavaş yavaş duyularımın sınırından sıyrılmaya başladım. Bir şey görmüyor ve işitmiyordum artık. Bir müddet uykuya yakın bir halde kaldım.

Bu hal çok sürmedi. Zihnim çalışmaya başladı. Görünüşte bir şey algılamaz iken kendimi başka bir boyutun çekim alanında hissetmeye başladım. HAYALiN DERiNLiKLERi'ne yani özümdeki sonsuz boyutlara ( âmak-ı hayâl'e) dalmıştım.

Dağları, ormanları, hayvanları, kırları ve çiçekleri bizim memlekete benzemeyen bir ülkedeydim. Yanımda görünmeyen birisi vardı. Beraberce yürüyorduk. Onunla telepatik yolla konuşuyordum. Nereye gittiğimizi sordum.

Hindistan'dayız, <<hiçlik zirvesi>> ne gidiyoruz' dedi.

Çok çok uzun haftalar süren bir yürüyüşten sonra Everest Dağı'nın eteklerine geldik. Bir kulübe gördüm. Görünmez arkadaşım beni kulübedeki genç adama hiçlik zirvesini ziyarete getirdim dedi ve teslim ederek döndü.

Genç adam bana tebessümle baktı. Bir ağacın gölgesine oturduk. Bana dedi ki:

Hiçlik zirvesine insanların yüz binde birisi ancak çıkar.

Oraya ancak ölmeden önce ölenler çıkabilir.

Yani hiçlik bilgisinden elde edeceğin zevki geçici bedensel zevklere feda edersen zirveye ulaşamazsın.

ismini sordum:

'Buda Gotama Sakya Muni' dedi.

Hurmetle ayağa kalkıp elini öpmek istedim, öptürmedi.

Elimi benim için öpeceksen öpme, ben hiç'im.

Benim yanımda hürmetle hakaret arasında fark yoktur.

Kendin için öpeceksen ben zâten senin kalbindeyim.

Benim irfanımı kendinde ara dedi.

(Kitaptan Ufak Bir kesit)
insanı her haliyle ile düşünmeye sevk eden, için bir garip huzurla dolduran, vahdet-i vucüd u çok güzel ve yalın bir dille ifade edebilmiş, çağını aşan eser.
Sisli bir sabahta erkenden uyandım. içimde sebebini bilemediğim bir sıkıntı vardı. Yavaş yavaş mezarlığa doğru yürümeye başladım. Bu gün havanın sisli, içimin sıkıntılı olmasından dolayı hüzünlü ney iniltisi dinlemek istemiyordum..

Mezarlığın duvarına yaklaştıkça kulağıma saz sesi gelmeye başladı. Sabah ziyaretine gelen bir medrese mollası yüzünü ekşiterek; ''bizim Aynalı deliye bu gün yine şeytan karışmış herhalde, ölülere saz çalıveriyor'' dedi.

Kulübenin önüne geldiğimde Aynalı Baba bir iskemleye oturmuş, neşeli bir saz taksimi geçiyordu. Sessizce yanına vardım, boş duran diğer iskemleye de ben oturdum.
Aynalı'nın saz ile okuduğu şiirin derin anlamları içinde yüzerken birden seslenince irkildim.

''Evlat ben sadece saz çalmam. Her türlü musıkî aletini de çalarım'' dedi.

Sisin verdiği sıkıntımı biraz olsun hafifletip neşelenmek için içimden espri yapmak geldi. ''Piyano da çalar mısın?'' diye gülerek sordum. Bana en az bir düzine batılı piyano bestekâr ismi ve eserlerini saydı. Her eserin ana temasını da ses ve ıslıkla tarif etti.

Kerameten (keramet olarak) söylüyordur diye düşünüyordum. Koluma girerek kulübesine götürdü. ilk defa içeri giriyordum. Loş odanın bir köşesindeki eski örtüyü kaldırınca gözlerime inanamadım. Eski bir piyano tam karşımda duruyordu. Gaz lambasını yaktı. Piyanonun başına oturdu. Nota defterinden bir yaprak seçti ve kısa bir konser verdi.

Ney çalan evliya olabilirdi. Çünkü ney Nebî mesleği çobanlığın kavalını andırıyordu. Saz da Horasan erenlerinin kopuzuyla tasavvuf dünyasına girmişti. Ama piyano bir Osmanlı evliyasının kullanabileceği bir çalgı aleti değildi. Hele mezarlıkta yaşayan ve kendini tamamen ahirete vakfetmiş bir evliya?

Aynalı aklımdan geçen her suale arifane cevaplarını verdi.

''Şeytan çalgı çalmaz nûrum. O zavallının ne mızrap tutacak eli var ne de tuş basacak parmakları var.

Ney üfürmek, saz çalmak hocasız mektepsiz öğrenilebilir. Ama piyano çalmak bir sanattır. Deftersiz, kalemsiz, üstatsız ve mektepsiz olamaz. Sanatı üstadından öğrenmek Allah'ın kanunudur, kerameten piyano çalmak Allah kanunlarına isyandır. Âsiden ârif değil hokkabaz olur.

Çalınması en zor enstrüman 'insan'dır. insan denilen sonsuz akort ayarlı enstrümanı doğru olarak çalmak için en zor çalgı aletlerinden birini öğrenmek gerek. Ben de piyanoyu tercih ettim ve üstadından öğrendim.

Dünya ve ahiret bizim için iki ayrı mekân değildir. Dünyaya küsen ahirete de küser. Dünyayla barışan ahiretle de barışır.

Kendini tanrı dostu zannetmenin onulmaz marazına düşen (şizofren) zavallılar, halka ahiret adamı olarak görünür.

Gerçek Allah dostları ise dünya ve ahiret arasındaki sınırı kaldırıp her şeye hakkını verirler.''

(Kitaptan ufak bir kesit)
kitabın tamamını pc ye indirmek veya online okumak için
http://www.scribd.com/doc/3483485/Amak-Hayal-Hayalin-Derinliklerinde-Yolculuk-Filibeli-Ahmed-Hilmi
dem ve amak-ı hayal derlemesi

http://video.yahoo.com/watch/4191282

(bkz: nev)
o devirde yazılmış bir fantastik roman niteliğindedir.

okumayan çok şey kaçırır.
* *
filibeli ahmet hilmi'nin güzide eseri, bir tasavvuf klasiğidir. tabi o kadar eski değil ama olsun. ilk satırında alır, son satırında bırakır.

ancak hiç de öyle yepyeni bir insan yapmaz seni. ben de okuduktan sonra bir iki hafta kafa dumanlı dolaştım. sonra yine eski denyo halime döndüm. çıkardığım sonuç, insan bir kitap okudu diye değişmez.