Aslında tam olarak yaptığın bu. "Allah" peygambere itaat edin derken, peygamber Kur'an'ın anlatıcısı olduğu için aslında Allah peygamber tarafından iletilen kendi sözlerine itaat edilmesini istiyor. Ayetler ile sabit olan peygamberinin sıradan bir insan olduğunu ve tek görevinin mesajları iletmek olduğunu anlayamıyorsun. Veya bu ayetleri inkar ediyorsun. Peygamber kendisine vahiy edilmeyen hiçbir şeyi söyleyemez. Eğer bir şey kendisine vahiy ediliyorsa bu Kuran'da yazmak zorundadır. Peygamber din hakkında hüküm verebilir ahkam kesebilir dersen peygamberi allahla eşitlersin. Eğer bu ayetlerden senin anladığın manayı çıkartırsan Allah'ın peygamberi kendisi ile eşit tuttuğunu iddia edersin.
Şimdi ayetleri ve kendi düşüncelerini düşün. Azap ayetlerini de düşün bu arada belki de şirke girmişsindir.
--spoiler--
anormal olan senin hiç kuran okumamış olman. oysa ki okusaydın neler görecektin
--spoiler--
ben senin hayatın kadar okudum ama senin gibi kandırılmış bir cahil olamadığım için cımbızlama yöntemi yaparak, islam'ın bütününden ayırarak, bağlamından kopararak kendi hevama ayetleri kalkan etmiyorum.
zaten peygamberin din hakkında allah'ın iradesi dışında, tamamen müstakil, keyfinden konuştuğunu, kendi kafasına göre haşa islam'da olmayan bir hüküm koyduğunu iddia eden yok? hadislere bakıp bu çıkarımda bulunan sizin kendi aptallığınız olmasın? islam'da olan=sadece kur'an'da -o da lafzen- yazan mantığında olan sizler olduğunuz için olmasın? allah'ın hükümleri içersinde peygambere kayıtsız şartsız bir itaat var. bunu görmezden gelerek mi allah'ın hükümlerine uymuş olucaz? zaten kur'an'ın kendisi rasulullah'a itaate refere ediyor. bunu inkar eden ben değilim sensin. dolayısıyla bu manada kur'an'ı eksik gören sensin. ben zaten bizatihi kur'an'ın sünnete yönelttiğini, bunu inkarın kur'an ayetlerini inkar olduğunu savunuyorum. hadislere başvurmadan kur'an'ın emrini uygulamak eksik kalır, kur'an'ın kendisi buna işaret ettiği için tek kaynak olarak kabul edilemez diyorum. ama kıt beynin anlamıyor bi türlü çünkü küfre odaklanmışsın. bir de cahil cahil bir bk biliyor gibi tartışmaya çalışıyorsun.
evet maide 44 haktır ve allah'ın indirdiğinde peygambere kayıtsız şartsız itaat de vardır. bu da her dediğine, din hakkında verdiği her hükme ittiba ile mümkündür. sünnetini, hikmetini, yolunu ayniyle takip ederek mümkündür. dolayısıyla sünnetini, bunu aktaran sahih hadislerini inkar eden kim varsa maide 44 ve aşağıdaki ayetler/allah'ın hükümleri kapsamında aynen senin gibi zındık, keferetül feceredir.
“Allah sana Kitab’ı ve hikmeti indirdi ve sana bilmediğin şeyleri öğretti. Allah’ın sana lütfu (cidden) çok büyüktür.” (Nisa 113)
"Peygamber’e itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur. Kim de itaatten yüz çevirirse aldırma! Çünkü biz seni, onların üzerine bekçi olarak göndermedik" (Nisa 80).
"Allah’a itaat edin, Peygamber’e itaat edin ve onlara itaatsizlikten sakının. Eğer itaatten yüz çevirirseniz, bilin ki, elçimize düşen açıkça tebliğ etmekten ibarettir." (Maide 92)
"Ey iman edenler! Allah’a ve Rasûlü’ne itaat edin. Söylediklerini işitip durduğunuz halde ondan yüz çevirmeyin!" (Enfal 20)
"O asla kendi arzu ve hevesine göre konuşmaz." (necm 3)
öyle ayetleri sanki onları inkar eden varmışcasına, yerli yersiz yazınca söylediklerine delil olmuyor. bunlarla beraber düşüneceksin. değil bunları tek bir ayeti inkar eden kafir olur. senin o ayetlerden anladığın yanlış olduğu için karşındaki doğru anlam verdiğinde onları inkar etmiş sayman çocukça. çünkü baştan yanlış mantık kuran sensin. ayetlerde allahın muradını değil kendi muradını arıyorsun. yok tek derdin müslüman boklamaksa sen zaten kendin cehennemliksin. azap ayetlerine bir bak da sonunu iyi düşün.
anormal olan senin hiç kuran okumamış olman. oysa ki okusaydın neler görecektin:
“Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeyenler, işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.”
(Maide 44)
“Onlar, Allah’ın dışında birtakım din adamlarını ve din büyüklerini rabler edindiler.”
(Tevbe 31)
"Biz o kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık."
(Enam 38)
“ElifLâmRâ. Bu öyle bir kitaptır ki, âyetleri muhkem kılınmış, sonra da herşeyden haberdar olan hikmet sahibi Allah tarafından âyetleri ayrıntılı olarak açıklanmıştır.” (Hud 1)
“De ki: Ben de ancak sizin gibi bir insanım, bana ilahınızın bir tek ilah olduğu vahyediliyor.”
(Kehf 110)
islam dininin tek kaynağı kurandır. başka kaynak arayan maide44 e göre kafirdir. o hadis kitaplarına ve yazarlarına uyan, tarikat şeyhlerine hocalara bağlananlar tevbe 31 e göre şirkçidir. kuran tek başına yeterli değil diyenler enam 38 ayetine muhalefet ettiğinden dolayı Maide 44 e göre kafir olur. Eğer peygamber allah'ın kendisine bildirmediği bir şeyi insanlara öğütlüyor diyorsan onun da cevabı budur:
“De ki: Ben size Allah’ın hazineleri elimde demiyorum. Gaybı da bilmem. Size ‘Ben bir meleğim’ de demiyorum. Ben sadece bana vahyolunana uyarım.”
(Enam 6)
“Kim Allah’ın ayetlerini inkâr ederse, işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.”
(Maide 44)
adam hem ateistim diyor hem de Müslümanmış veya islami bir otoriteymiş gibi milleti tekfir ediyor. yüzsüzlüğün mücessem hali herif. hadislerle haber verilen döneme geldik tam. bu bile kur’an’ın tek kaynak olamayacağına delildir.
sizi sadece kur’ancı şizoid ruh hastaları fena kandırmış. tabii bunu kabullenmemek için, ateist olsanız da eski menhecinizi savunma ihtiyacı hissediyorsunuz anlıyorum. güvendiğiniz dağlara kar yağması, sizi inançsızlıktan alıkoyamaması acı bir durum olsa da bu fikrin batıllığını farkettiğinizde anormal değil. Anormal olan bunu farketmemeniz.
öbür taraftan, sadece kur’an mantığı sizin için Müslümanlara yedirilirse “zararsız” bir islam üretecek öyle değil mi? yemezler. başka kapıya.
12 yaşındaki dördüncü eşiyle huzur içinde uyuyan sakallı bir badecinin, rüyasında sayıkladığı ve bu topraklarda sonsuza kadar sadece rüyasında sayıklayabileceği, rezil ortaçağ kafasından çıkan anlamsız bir söz öbeğidir.
kuran dışında allah'ın kuralı yoktur. kuran dışında kaynak kabul eden kafirdir. aramıza hoşgeldin betray me. ben insanlara ateist olmama rağmen inançlarını doğru öğretmeye çalışıyorum. sen insanları dinden çıkarmaya çalışıyorsun.
senin gibi zındıkların şeriat hakkında konuşma hakkı yoktur. sen çok samimiysen önce gel iman et. sonra ilmin yetiyorsa ne var ne yok tartışırsın. Allahın kuralları Allahın dininden değil demek en hafif tabiriyle ahmaklıktır. Şeriat=islam.
islam hüküm kaynağı olarak Kur’an’dan ibaret değil, Kur’an da, sizin sandığınız/işinize geldiği gibi birkaç yasak veya cezadan ibaret değil. Mabadınıza girse de, ne kadar acıtsa da bu gerçekleri çarpıtamayacaksınız. Şeriat var. Din dışı olan da kendi mantık ve hissiyatınız.
islam hukuku demek olduğuna göre dolaylı olarak din demek. Şeriat gericilikse din de öyle olabilir. Tabii din güzel ahlakı da kapsar. Günah bile dince suç sayılan bir şey.
Taokratik ve aşırı gerici bir yaklaşımdır. Bu ülkede bunun hayalini kuran; gerici ve örümcek kafalı azınlığın avuçlarını yalayacağı anlayıştır aynı zamanda. Bunu isteyenler için tüm gerici ülkelerin kapıları açıktır, istedikleri vakit o ülkelere defolup gidebilirler. Bu ülkedeki; yönetim şekli, anayasa, tüm kanunlar, ilke ve inkılaplar bellidir, aksini savunanlar vatan hainidir ve elbet cezasını çekecektir.
Şeriat, Müslüman bir toplumun ruhu, vicdanı ve nizâmıdır. Türkiye’de şeriat meselesi, yalnızca hukuki bir tartışma değil, aynı zamanda derin bir kimlik ve medeniyet meselesidir. Bu mesele, Batı menşeli ideolojilerin zorbalığı ve islam’dan koparılan halkın içine itildiği modern seküler kölelik düzeni arasında sıkışmış bir toplumun varoluş mücadelesidir. Şeriat, bu topraklarda özde olanın, kökde olanın, aslına dönme çağrısıdır; ama aynı zamanda egemenler eliyle yozlaştırılmış, itibarsızlaştırılmış ve karalanmış bir hakikat mefhumudur.
1. Şeriat: inancın Hayata Taşınması
Şeriat, islam’ın hayata dair düzenleyici boyutudur. inanç ile pratik arasındaki köprüdür ve hayatın bütün safhalarını Allah’ın hükümleri doğrultusunda şekillendirir. Şeriat, yalnızca hukuki bir sistem değil; insanın toplumsal, ekonomik, siyasi ve bireysel tüm yönlerini kapsayan bir nizâmdır. Dolayısıyla, şeriat meselesi, insanın özgürleşmesi ve hakikatle bağını yeniden kurmasıdır.
Şeriat: Adaletin Adıdır
Şeriat bir nizamdır; bu nizam, hakikatin vicdanda ete kemiğe bürünmesidir.
Adaletin olmadığı yerde şeriat yoktur; şeriatın olmadığı yerde insanın zulmü, şeytanın hükümdarlığı vardır.
Şeriat, Türkiye’nin tarihî kodlarında var olan bir hakikattir. Halkın vicdanında “adalet” ve “nizam” özlemiyle yanıp tutuşan bu kavram, modern sistemin elinde bir karalama kampanyasının kurbanı hâline gelmiştir. Batı’nın aklı ve Batı’nın ahlâkıyla düşünmeye şartlandırılmış bir toplum, şeriatı anlamaktan acizdir.
Türkiye’de bu anlayış, Batılılaşma süreciyle birlikte sistematik olarak çarpıtılmıştır. Şeriat, halkın gözünde yalnızca “kelle kesmek” ya da “cezalandırma” ile özdeşleştirilmiş, ruhundaki adalet, merhamet ve nizam boyutu örtbas edilmiştir. Bu çarpıtma, şeriatı hakikatin değil, zorbalığın bir unsuru gibi göstermeyi amaçlayan bir propaganda savaşının eseridir.
Modern Türkiye: Şeriatın Yokluğunda isyan ve Çöküş
Hukuk, şeriattan koptuğu anda zulüm hâline gelir. Modern hukuk, adaletin değil, gücün hizmetkârıdır.
Bir millet, Allah’ın hükmüne sırtını döndüğü anda çürüme başlar; bu çürüme, bireyden topluma, toplumdan sisteme kadar yayılır.
Şeriatın olmadığı yerde insan, kendi heykelini diker ve ona tapar. Modern devletler, sekülerlik adı altında putperestlik yapmaktadır.
Bugün Türkiye, şeriatın yerine ikame edilen Batı’nın hukuk sistemiyle yönetiliyor. Bu sistem, topluma adalet değil, zulüm getirmiştir. Şeriatın yokluğu, bireyin kimliğinden toplumsal düzenin çatısına kadar her alanda bir çöküşe neden olmuştur.
2. Sosyolojik Durum: Hakikatten Koparılmış Bir Toplum
Türkiye’de şeriat, sosyolojik olarak halkın tarihî ve kültürel kodlarında mevcuttur, ancak modern ideolojiler eliyle bu kodlar bozulmuş ve yozlaştırılmıştır. Laiklik dayatması, toplumu din ile bağını koparmaya zorlamış, islam’ı bireysel bir ibadet alanına hapsetmiştir. Bu durum, şeriatın toplumsal düzenleyici boyutunun anlaşılamaz hâle gelmesine yol açmıştır. Halk, bir yandan islam’a bağlılık beyan ederken, diğer yandan modern seküler paradigmanın esiri hâline gelmiştir.
Şeriat, bugün halkın özlemiyle devletin ideolojik duruşu arasındaki çatışmanın merkezindedir. Toplumun geniş bir kesimi, adalet ve nizam arayışında şeriata yönelmekte, ancak bu arayış, mevcut sistem tarafından manipüle edilerek engellenmektedir.
3. Sosyo-Politik Durum: Şeriat ve Sistem Çatışması
Türkiye’de şeriat, siyasi bir mesele olarak daima bir tehdit unsuru olarak görülmüştür. Kemalist rejim, islam’ı ve dolayısıyla şeriatı, kendi varlığını tehdit eden bir güç olarak algılamış ve bu algı üzerine bir baskı rejimi inşa etmiştir. Şeriat, sistem tarafından hem fizikî hem de ideolojik olarak bastırılmış; onun yerine Batı menşeli hukuk ve siyaset anlayışları dayatılmıştır.
Siyasi partiler düzeyinde ise şeriat, bir oyalama ve araçsallaştırma meselesine indirgenmiştir. Özellikle muhafazakâr siyasi aktörler, şeriatı yalnızca söylem düzeyinde kullanmış; onun özüne ve pratiğine dair bir adım atmaktan imtina etmişlerdir. Bu durum, halkın adalet ve hakikat arayışını sistem içi manipülasyonlarla boğmayı hedeflemiştir.
4. Modern Türkiye’de Şeriat Algısı: Çarpıtma ve Direniş
Bugün şeriat, sistematik bir kara propaganda ile halkın gözünde itibarsızlaştırılmaya çalışılmaktadır. Medya, akademi ve modern ideolojiler eliyle şeriat, “ortaçağ zihniyeti” ya da “geri kalmışlık” olarak tanımlanmıştır. Bu çarpıtma, halkın kendi kimliğine yabancılaşmasına sebep olmuştur.
Ancak şeriat, aynı zamanda modern Türkiye’de bir direniş ve hakikat hareketi olarak varlığını sürdürmektedir. Halk, şeriata duyduğu özlemle sistemin dayattığı modern paradigmalar arasında sıkışmış durumdadır. Bu sıkışmışlık, hem bireysel hem de toplumsal bir huzursuzluk yaratmakta, bu da adalet ve hakikat arayışını daha da güçlendirmektedir.
Son Söz :
Şeriat, Türkiye’de bir korku unsuru olarak değil, bir umut ve adalet çağrısı olarak anlaşılmalıdır. Bu topraklarda şeriat, yalnızca bir hukuki sistem değil; aynı zamanda halkın özüne dönmesi, hakikatle bağını yeniden kurmasıdır.
Türkiye’nin kurtuluşu, Batı’nın yozlaşmış paradigmasından değil, islam’ın nizam ve hakikatinden geçmektedir. Şeriat, bu nizamın adıdır ve bu ad, halkın özlemiyle buluştuğu gün, gerçek anlamda bir dirilişin başlayacağı gündür. Bugün mesele, şeriatın hakikatini anlatmak, çarpıtmaları yıkmak ve bu nizamı inşa etmektir. iBDA, bu hakikat mücadelesinin kalesi ve ümmetin yeniden dirilişinin adresidir.
bu zihniyet ile yönetilen ülkelerin durumuna bakarak atatürk, cumhuriyet ve laikliğin önemini tekrar tekrar kavrayabileceğiniz, hukuk ile uzaktan yakından ilgisi olmayan dinci sistemi.
bulaştığı hiçbir ülkede özgürlükten kırıntı kalmaz, o ülke asla gelişmez, insanları mutlu eden hiçbir şeyden eser kalmaz. şeriatçı olup da insanlık için faydalı bir buluş yapmış tek bir kişi bile yoktur. en azılı şeriatçı bile şeriat ülkelerinden kaçıp laik, demokratik ülkelere sığınır ve bir de utanmadan orada da şeriat ister. hiçbir seküler insan ise şeriatçı bir ülkede yaşamaya tenezzül etmez. bu da hangi tarafın daha dürüst ve samimi olduğunun kanıtıdır. şeriat ülkelerinde insanların başına gelen felaketler saymakla bitmez. HUZUR iÇiNDE UYU BÜYÜK ATATÜRK, ÇOK YAŞA CUMHURiYET, ÇOK YAŞA LAiKLiK, ÇOK YAŞA MEDENiYET! iYi Ki şeriat ülkesi değiliz ve hiçbir zaman da olmayacağız!
şeriat ülkelerinde insanların yaşadıkları kabuslardan bazılarının anlatıldığı şu belgeseli izlemenizi şiddetle tavsiye ederim. burada anlatılanlar sadece birkaç olay. daha ne rezillikler var ki anlatmakla bitmez, anlatmaya kalkınca bile insan baygınlık geçirecek gibi oluyor. https://youtu.be/IpUE4CDo...jQQ2aPW9PCo8YX5&t=244
herkes müslüman olmadığı için bence uygun bir yönetim şekli değildir. şeriat başka, dini yaşamak başka. ama şeriatın bazı kurallarından faydalanılabilir mesela motorsiklet gibi veya telefon gibi büyük bir şeyi çalan kişinin bir elinin kesilmesi gibi veya sadece cinayet işleyen kişinin idam edilmesi gibi.
Sen ilk önce kişisel bakımına özen göster, tırnaklarını bi' kes. Sonra şeriat falan istersin ismet. Temizlik imandan gelir bunu unutma. Hadi şimdi naş naş..
Günümüz dünyası için asla ve kesin biçimde ülke yönetimlerinde düşünülemeyecek olandır. Din ve devlet işlerinin bir arada yürümesi olanaksızdır. Birbirlerinden ayrı olmaları şarttır.