tutunamayanlar

entry781 galeri20 ses1
    406.
  1. 405.
  2. '' Önce kelime vardı '' diye başlıyor Yohanna' ya göre incil. Kelimeden önce de Yalnızlık vardı. Ve Kelimeden sonra da var olmaya devam etti Yalnızlık... Kelimenin bittiği yerden başladı. Kelimeler, Yalnızlığı unutturdu ve Yalnızlık, kelimeyle birlikte yaşadı insanın içinde. Kelimeler, Yalnızlığı anlattı ve Yalnızlığın içinde eriyip kayboldu. Yalnız Kelimeler acıyı dindirdi ve Kelimeler insanın aklına geldikçe, Yalnızlık büyüdü, dayanılmaz oldu.
    2 ...
  3. 404.
  4. çok değişik bir kitap. 75 sayfa hiç noktalama işareti olmayan bölüm bile büyük bir ilgiyle okunabiliyor. 724 sayfanın içinde altını çizdiğim bölümleri buraya yazmak isterdim ama üşeniyorum. bundan sonra foucault sarkacı'na başlayıp kombo yapacağım.
    3 ...
  5. 403.
  6. okumasi gercekten cok zor olan kitap. en azindan ilk ucyuz sayfa cok sabirli olmaniz lazim, alistiktan sonra ise hizli bir sekilde akip gidiyor. su anda dortyuzuncu sayfadayim ve hedefim haftasonuna kadar bitirmek. su ana kadar en cok begendigim kisim ise "kopegin hikayesi" oldu.

    --spoiler--
    "baktim toplanmislar, homurdanip duruyorlar. daha hirslari gecmemis. cavus ortalarinda. belden yukarisi ciplak: karninin ustune bir kucuk kopek dayamis. bu kopegin hikayesi de ayri bir vahset. kasabadan yola cikarken cavusun kucaginda bir kopek. guldum: 'hirsiz gelirse bundan mi korkacak selman? 'yok, bey' dedi. 'dag basi bu. belli olmaz: insan ac kalir. yemek icin sakliyorum bu kopegi.' boyle adamlar iste...

    --spoiler--
    3 ...
  7. 402.
  8. --spoiler--
    Kutu gibi bir eve yerleşiyoruz seninle kendi yağımızda kavruluyoruz tencerenin dibini tutmadan pişiyoruz kendi zevkimize göre düşüyoruz her tarafı tavana kadar aplikler dört bir yanı sarıyor tavandan sarkan lamba tam yemek masasının üstüne isabet ediyor kendi başımızın çaresine bakıyoruz kendi bacağımızdan asılıyoruz yatak odasına güllü perdeler asıyoruz ben çarşıdan patlıcan alıyorum sen ortalığa bakıyorsun resmini dairemde masamın üstüne koyuyorum sen de resmimi tuvaletinin üstüne yerleştiriyorsun yatağımızın yanında kitaplarımız duruyor senin komodinin üstünde seninkiler duruyor benim komodinim üstünde benimkiler duruyor ışıklarımız da gece lambalarımız da ayrı fakat kalplerimiz bir çarpıyor sen dört ben altı sayfa okuyunca uykumuz geliyor aynı anda birbirimize doğru dönüyoruz öpüşüyoruz aynı anda Fransızlar gibi iyi geceler diliyoruz Amerikanlar gibi birbirimize arkamızı dönüyoruz sabaha tekrar buluşmak üzere ayrılıyoruz büfenin üstüne hiçbir şey koymuyoruz radyonun üstüne hiçbir şey koymuyoruz çünkü diğer küçük burjuvalar gibi görmemiş değiliz onlardan farkımızı biliyoruz gene de söylemiyoruz birbirimize bilmiyormuş gibi yapıyoruz sehpa örtüsü de kullanmıyoruz ama bunları hesaplayarak değil içimizden öyle geldiği için yapıyoruz onlardan farkımızı belirtmeye tenezzül etmiyoruz mutfaktaki kavanozların üstünde tuzbiberşekerkahve yazmıyor nedense öyle kavanozları almak gelmiyor içimizden yolda yürürken sanki o anda aklımıza gelmiş gibi bir dükkana girip sana bir ayakkabı alıveriyoruz akşam ben kapıdan içeri girer girmez öpüşmüyoruz 5 dakika sonra öpüşüyoruz her gün ayrı bir zamanda öpüşüyoruz ne zaman ne yapacağımız belli olmuyor serseri bir küçük burjuva ailesiyiz ne kabul günümüz var ne de belirli toplanma günlerimiz dedikodu da yapmıyoruz yemekten sonra koltuklarımıza oturuyoruz öyle kimsenin belli bir koltuğu yok kim ne bulursa onun üstüne oturuyor kimseyi çekiştirmiyoruz saat on ikiye yaklaştığı halde yarın erken kalkacaksın yatsan iyi olur demiyorsun bana başıboş bir hayat sürüyoruz ben her sabah daireye gidiyorum fakat nasıl oluyorsa gidişim kimsenin gidişine benzemiyor serseri bir memurum evden durağa tam bir sokak serserisi gibi yürüyorum ne otobüse binişimde ne biletçiye para uzatışımda ne dairede masamın başında oturuşumda hiçbirinde beylik bir durum yok olamıyor istesek de burjuvalaşamıyoruz onlar gibi düşünemiyoruz yatakta birbirimize şiirler okuyoruz kitapları tartışıyoruz dünya umrumuzda değil anahtarı paspasın altına koymuyoruz kaç kere içeride unuttuk da çilingir getirmek gerekti hesabımızı bilmiyoruz paramız olduğu halde ayın sonunu getiremiyoruz Avrupa gezileri için para biriktiremiyoruz çocuklarımız oluyor üst üste istediğimizden değil istemediğimizden de değil tedbir de almıyoruz olmasın diye doktora falan da gitmiyoruz bununla uğraşacak değiliz ya hiçbir şeyimizi beğenmiyor dostlarımız bize öğütler veriyorlar ne onlara ne de büyüklerimize aldırıyoruz kayınpederlerimize kaynanalarımıza saygıda kusur ediyoruz çocukların terbiyelerini bozuyorlar onları şımartıyorlar diye üzülmüyoruz eğitimleriyle de uğraşmıyoruz üstünkörü bir terbiye veriyoruz akşamları derslerine çalıştırmıyoruz okula gidip öğretmenleriyle konuşmuyoruz hangi biriyle uğraşalım tam altı tane tam
    --spoiler--

    mükemmel bir birliktelik tasviri içeren kitap.
    3 ...
  9. 401.
  10. dün alıp bugün başladığım kitap.
    2 ...
  11. 400.
  12. içimde tuhaf alışılmadık bir huzur var. her akşam iş çıkışında geçtiğim caddelerde gördüğüm yüzler bir başka bu akşam. herkes ben dahil mutlu. belki uzun yorucu bir işin sonuna gelmiş olmak, amansız bir hastalığın ölen son hücresiyle hayata yeniden başlamak, sevdiğimiz insanın bizi sevmesi, tuttuğumuz takımın galip gelmesi, sevdiğimiz yazarın yeni kitabının çıkmasına iki gün kalması, ruhumuzu okşayan bir müzik…
    geç saatlerde metroda pek insan olmaz, benim gibi işinden geç çıkan insanlar, belki arkadaşlarıyla biraz eğlenip eve geç kalmamak için son otobüse yetişmeye çalışanlar vardır.
    metro hareket ettiğinde kitabımı çıkarmış tuhaf âlemlerde yüzüyordum. sonra yanımdaki genç kız çantasından yıpranmış bir tutunamayanlar çıkardı. gözlerimi kendi kitabımdan alıp kızın yüzünde biraz dinlendirdikten sonra elindeki tutunamayanlarda sabitledim. fark etti. ne düşündü acaba? elindeki kitabın benim hayatımı değiştirdiğini, en derin hüzünlerimin ve en uç sevinçlerimin kaynağı olduğunu biliyor muydu? kitabımı kapayıp çantama koydum. henüz kitabın başlarındaydı. doksan altıncı sayfa. kitabın sırtındaki numaradan bir kütüphaneden aldığını anladım. daha önce onlarca kez okunmuş, cümlelerinin altı çizilmiş, sayfaları bükülmüş, hatta yer yer yemek lekelerinin bulunduğu bir kitaptı. heyecanlanmıştım. bu muydu bu akşamki mutluluk sanrımın sebebi?
    istasyonları bir bir geçerken kızın kulağındaki kulaklık dikkatimi çekti, dikkatlice kulak kabarttığımda hiçte hafif olmayan bir müzik çalıyordu. sinirlendim. hem zaten kitabı sıkılarak, istemeye istemeye okuyordu, sürekli şarkı değiştiriyordu elindeki telefondan. zorla mı okutuyorlardı. kim niye yapsındı bunu. turgut, selim, süleyman kargı, günseli en çokta olric, onlarda sıkılıyorlar mıydı şu kızcağızın elinde. hâlbuki ne sevinmiştim o kitabın çantadan çıkarılıp açılışına. neredeyse alkışlayıp sarılacaktım. ne yani şimdi bu kız sıkılıyor muydu? yüzüne baktım ne bir acı, ne bir tebessüm. belli ki kulağındaki müzik daha ilgi çekiciydi. hiç utanmıyordu üstelik. elindeki cümlelerin ağırlığından o kadar habersizdi ki. çekilen acıya o kadar yabancıydı ki içinde olduğu girdabın farkında bile değildi. arada bir kitabı kapayıp müziği değiştirmesine daha fazla dayanamadım. yavaşça; siz ne yapmaya çalışıyorsunuz dedim. gözlerini bana çevirip kulaklığını çıkardı. buyurun anlamadım der gibi baktı. duymazsın tabi, o müziği bir kapat hele dedim. (içimden)… yo sizde demedim dedim. terlemiştim ve gözüm seğiriyordu. şaşkın bir surat ifadesiyle tekrar kulaklığını takıp tutunamayanları okumaya başladı. artık dayanamıyordum. o kadar sıkılıyordu ki, sıkıntısını gözümle görebiliyordum. belli ki ödevdi bu kitap. ah şu kitabı ödev diye okutan hocalar tez elden kızılay meydanında sallandırılmalı ki ibret olsun. baktım metro son istasyondan önceki istasyona girmek üzere, hazırlandım. kapı açılır açılmaz kızın elinden kitabı kapıp çıktım metrodan. kısa bir çığlık attı kız ama peşimden gelmedi. niye gelsin, kurtarmıştım onu. kitap elimde çıktım istasyondan. gittim bir banka oturdum, rastgele bir sayfa açıp okumaya başladım. içimde metroya binmeden önce hissettiğim huzur vardı, bir hastalıktan kurtulmuşum da hayata yeniden daha bir şevkle başlamışım gibi…
    1 ...
  13. 399.
  14. simgeleşmiş bir kitap örneğidir.

    benim tutunamayanlar’ı okumaya karar verişim, her yerde kitap hakkında çıkan yorumları ve anekdotları görmemle başladı. öncelikle kitap hakkındaki yorumları okudum. herkesin vay hayatımı değiştirdi, yok şöyle en güzel kitap, vay böyle türk edebiyatının en iyi kitabı tarzı yorumlarından da gaza gelerek kitabı okumaya başladım. kitap modern yaşamın içinde kişinin yaşadığı yalnızlığı ve kayboluşu anlatıyor (postmodernizm ile). şimdi reyis amca bu postmodernizm de ne dersek, aslında postmodernizm; kısaca, kabaca ve en boktan tabiriyle, insanın içinde yaşadığı dünyayı gerçek dünya imiş gibi yansıtması ve yaşamasıdır (kendince). dolayısı ile gerçek yaşamdan bir hayli uzaktır da. sadece verilen mesaj ve anlatılan (anlatılmak istenen) gerçektir. bu kitapta da dediklerim geçerli. kitap gerçekten insanı etkiliyor ve psikolojik betimlemeleri çok iyi ve çok ağır aslında. ama bu kitabın, hayatımı değiştirdi diyecek kadar ciddi bir yorum yaptırmasını çok saçma buluyorum. bu kitap ancak ve ancak kendisini, insanlara yalnızlık psikolojisi içinde gösteren, bu psikolojiyi seven ve her zaman kendisini bu psikolojiye iten insanların hayatını değiştirebilir gibi geliyor bana. ve bu değişimin süresi gece kapıya sırtını dönüp duvara bakarken uyuya kaldıktan sonra sabah uyanana kadar sürer en fazla. çünkü bu kitap için hayatımı değiştirdi tarzı ciddi yorum yapabilecek insanlar zaten her şeyden etkilenip, bu durumlara göre hayatına yön vermeye çalıştıktan sonra başarısız olan insanlardır. en fazla bürünecekleri şey bir melankoli havasıdır ki, bu durumu da kendilerine yenik düşüp anında ezerler. ya da (selim işık’tan gaza gelen turgut özben gibi) büyük kitaplıklara bakıp, bütün kitapları okumaya karar verirler aniden. ne yazık ki bu da, en fazla uyumadan önce okunan ve hemen uyku getiren kitaplar gibidir. en fazla 11. sayfaya kadar sürer. gel gelelim kitabın başından sonuna kadar bir gizem havasında olan olric’e. olric kitabın baş kahramanlarından olan turgut özben’in hayalinde yarattığı ve çeliştiği(sözde) bir hayal ürünü. ve kitabı okuduktan sonra şunu fark ettim ki, olric ile ilgili bir yazı veya bir anekdot paylaşan kişilerin en az %90’ı bu kitabı okumamış olup dahası olric hakkında ve de kitap hakkından en ufak bir bilgisi bile olmayan insanlar. hatta hiç kitapta olmayan ve olric’in söylemediği şeyleri olric söylemiş gibi gösteren insanlar bile var. bu durum kitabı okuyup saçma sapan triplere girmekten bile daha kötü gerçekten. bu da bizim kişilik manasında nasıl bireyler olduğumuzu açıklıyor. ve bütün bunları yapmak bile bir beklentinin ürünü.
    2 ...
  15. 398.
  16. bazen hiç bir sik anlamadığınız bazen de tek bir cümleyle bütün hikayeyi kavradığınız oğuz atay eseridir. bir insan bunu nasıl yazar ki arkadaş. sanki 15 kişi bir araya gelmişte öyle yazmış. okumayın efendim. ben önermiyorum. o şeref bizde kalsın.
    4 ...
  17. 397.
  18. "duygulanır gülümserdi beni yıkın artık günseli
    derdi üstünüze çökmeden yıkın beni yerime cam mozaik
    cepheli bir apartman yaptırırsınız size iki daire on bin lira
    da para verirler geçinir gidersiniz çok beklemeyin sonra üstümden
    yol geçirirler belediyeden metelik alamazsınız fena
    mı iki daire birinde oturursunuz birini kiraya verirsiniz üst
    katımda oturun alt katımı kiraya verin sağlığımda bir işe
    yaramadım hiç olmazsa enkazımdan birşeyler kazanırsınız
    eski bir ahşap ev olmak hoşuma giderdi yıkıcıya verirsiniz
    kalıntılarımı derdi oradan da birkaç kuruş geçer elinize
    adamlar gelirler kapılarımı camlarımı tahtalarımı birer birer
    sökerler tuğlalarım bile işe yarar işe yaramayan kısımlarımı
    da bir kamyona koyar götürürler o kısımlarım bile bir işe
    yarar bir çukuru doldurur sonra bir dozer gelir bir düzeltir
    al sana yeni bir arsa sağlığımda iyi kötü taraflarımı yıkıcıların
    yaptığı gibi ayıklayabilseydin belki içimde oturulabilirdi
    fakat masrafa değmez hangi tarafımı tamir ettireceksiniz yıkıp
    yeniden yapmak daha ucuza gelir"
    (syf 527)
    2 ...
  19. 396.
  20. okuyanların yarısının bir halt anlamadığından emin olduğum deneysel bir yapıt.

    bu kitap yazıldığı dönemde çok eleştiri almış, gerek okuyucular gerekse eleştirmenler tarafından kabul görmemiştir. e bu ülkenin kültür seviyesi belliyken ne değişti de eleştirmenlerin bile burun kıvırdıkları kitap herkes tarafından bu kadar anlaşılıp sevildi.
    bu kitap bir mihenk taşıdır türk edebiyatı için. o zamana kadar kullanılan anlatım tekniğinin dışına çıkılmış ve çok katmanlı bir yapıda yazılmış ilk kitaptır. dolayısıyla üzerinden 100 yılda geçse bu özelliğinden dolayı ayrı bir yeri hep olacaktır edebiyat tarihimizde, ama bu kitap kesinlikle türk edebiyatının en iyi kitabı filan değildir. dediğim gibi deneysel bir kitaptır, oğuz atay' ın ilk denemesidir. okuyucularından bazıları için özel olmasını, dolayısıyla türk edebiyatının en iyi kitabı olarak gösterilmesini saygıyla karşılarım ve anlarım, ama her okuyan mı en iyi kitap der arkadaş ya? orhan pamuk, ''ermeniler katledildi'' dedi diye nobel aldı cümlesini dillrine pelesenk edenler gelmişler bana tutunamayanları anlatıp övüyorlar filan. sen tutunamayanlar' ı anlayacak bir adam olsaydın orhan pamuk' un neden nobel aldığını da anlardın. orhan pamuk, oğuz atay' ın tutunamayanlar ile başlattığı dönemi bir üst noktaya taşımıştır. bu teknikte türk romancılar içinde nirvanaya ulaşmış bir adamdır orhan pamuk.
    o yüzden hiç boşuna kendinizi kandırmayın. tutunamayanlar kitabı öyle müzik eşliğinde, kafede filan okunarak anlaşılacak, çözümlenecek bir kitap değildir. kaldı ki bir kitabı iyi yapan şey de altı çizilecek cümle sayısının fazlalığı değildir. paulo coelho kitaplarına bayılan biri -hiç kusura bakmasın ama- bir bok anlamaz tutunamayanlardan. orhan pamuk, oğuz atay gibi adamları anlamak için bir birikim gerekir.
    ne oğuz atay' ı, ne orhan pamuk' u ne de tutunamayanlar' ı burada yazacağım birkaç cümle ile anlatmam mümkün değil zaten. sadece referans olması amacıyla bir isim önerebilirim size. onu bir okuyun ve sonra karar verin bu kadar insanın tutunamayanlar hayranı olup olmayacağına.

    (bkz: yıldız ecevit)
    3 ...
  21. 395.
  22. kesinlikle oğuz atay'ın bizzat kendi. "tehlikeli oyunlar"da da kendinden izler bulmak mümkün ama, bu kitap alenen kendisi. bütün karakterleriyle üstelik. tutunamayanlar'ı okuyun, bi de diğer oğuz atay kitaplarını, "bir bilim adamının romanı" dahil. ne demek istediğimi anlayacaksınız. bu kitap bambaşka bi kafayla yazılmış, yazarın kendi kafasıyla.

    edit: ahmet altan'ın "tehlikeli masalları" ile karıştırmışım. doğrusu "tehlikeli oyunlar". uyarı için kucuk istavritin oykusu'ne teşekürler. ödeştik.
    2 ...
  23. 394.
  24. her yeni tanıştığım insanda tanışır taşınmaz neler bekledim o daha adımı öğrenmeden ben onunla ilgili hayaller kurdum ümit etmeye başladım.

    tutunan veya tutunmayan olun, kendizle ilgili birçok şey bulabileceğiniz baş ucu kitabı.
    1 ...
  25. 393.
  26. gerçek bir dost bulmanın imkansızlaştığı günümüzde selim ışık ve turgutçuğum özben gibi içten dostlar kazandıran roman. öyle bir romandır ki; ümitsizliğe düşmekten korkuyorum zira böyle bir durumda yakamı bırakmayacak, derdimi bine katlayacaktır. selim ışık'ın günseli'ye bıraktığı mektup ise ayrı bir dert, ayrı bir yaradır. kitaba başlarken bazı kısımlarını bir deftere geçireyim dedim ancak okudukça farkına vardım ki bütün kitap hatırlamak ve tekrar okumak isteyeceğim cümleler niteliğinde. not almadan, altını çizmeden akıcılığını bozmadan okunması tavsiye edilir.
    4 ...
  27. 392.
  28. "Ne olur tutma artık beni hece vezniyle
    Allahın, senin ve tüm sevenlerin izniyle
    Çözülsün zincirlerim, tutulan kol çalışsın.
    Bir espri uğruna harcatmayın, alışsın
    Selim Işık insana. Söylesin şarkısını
    Kesintisiz, acemi. Oblomov hırkasını
    Çıkarsın bedeninden. Ey ölü ruh! kıyam et!
    Beğendin mi Süleyman? “Beğenmedim, devam et.”

    (sayfa 118)
    4 ...
  29. 391.
  30. bu kitabı okuduğumda dedim ki: ben tutunanlardanım.
    6 ...
  31. 390.
  32. tutunmanın ahlaksız bir davranış olduğuna inandıran oğuz atay eseri
    iç monolog ve bilinç akışı tekniğinin mükemmel kullanıldığı eser.
    oğuz atay'ın yaşadığı dönemlerde anlaşılmayan romanlarındandır. hatta dönemin de ''aklına ne gelmişse yazmış'' tarzı eleştirilere maruz kalmıştır. ölümünden sonra ise onlarca yazarı etkilemiştir. günümüzde de binlerce kişinin duygularına tercüman olan, dünya edebiyatının bir şaheseri olarak görülen eserdir.
    “Hayatım ciddiye alınmasını istediğim bir oyundu.” demiştir. ama yaşadığı dönemde alınmamıştır. ölümünden sonra nihayet anlaşılmıştır ama ölümünden sonra..
    1 ...
  33. 389.
  34. okudum diyenlerin yarısı yarım bırakmıştır, bitirenlerin yarısı da anlamamıştır. deneysel bir kitaptır, türk edebiyatında o ana kadar pek girişilmemiş bir işe girişmiştir oğuz atay.
    bu kitaba okuduğum en güzel kitap diyen kişi hemen akabinde simyacı da çok güzel diyorsa tutunamayanlardan bir halt anlamamıştır mesela.
    1 ...
  35. 388.
  36. 387.
  37. bir zamanların çok ünlü olric ini canlandıran eserdir.
    1 ...
  38. 386.
  39. okumaya cesaret edilemeyen kitap.
    isterim ki önemli bir kişi hediye etsin ve bir çırpıda okuyup bitireyim.
    3 ...
  40. 385.
  41. türk halkının psikolojik eşiğidir. bu kitabı okuyan direkt entel sayılır, okumamış olana ezik muamelesi yapılır. yalnız ilginç olan okumayana ezik diyenin de kitabı okumamış olmasıdır. kararsızlık, entelektüellik, eziklik ve rezil olmak arasında gidip gidip geldiğimiz, okunduğu söylenip de okunmayan ender kitaplardandır. eline başka kitap almamış, dünya ve türk edebiyatından bihaber, sırf "tutunamayanlar" okuyup entel ayağında olan bazı cahil tipler vardır ki evlat olsalar sevilmezler.
    3 ...
  42. 384.
  43. önceden okunmamışsa, artık olric devri de bittiğine göre okunabilecek kitaptır.
    1 ...
  44. 383.
  45. okuyup okuyup olric li selim olduğum kitaptır.
    -hiç bir yer neresidir olric.
    +doğru yerdir efendimiz.
    -gidecek miyiz?
    +vardık efendimiz.
    Gibi bir diyalog hatırlatır.
    1 ...
  46. 382.
© 2025 uludağ sözlük