Hava kararıyor yine,
Uzak şehirlerin kahpe rüzgarlarıyla bir kavgam var,
Güneş doğmazmış,
Ağaçlar yeşermezmiş kuru duvarlarla süslü bahar dallarında.
Yetim dizeler şairin yalnızlığı,
O kimsesi olur söylenmemiş sözlerin,
Bilinmeyen acıları bilir nasır tutmuş yüreği,
Dalgalara sorun,
Taze ekmek kokusu yolunu gösterir evin,
Bir de lüksün aheste çabası.
Sevgilim olur hazan ve hüzün,
Uğramazlar hayatla derdi olmayan çiçeklere,
Karanlıktaki tohumdur onlar,
Gözden akmayan damlalarla bulur can suyunu,
Yetişememiş biri,
Sanıyorlar sesi çıkmayan biri öteki.
Bağırıyorum,
Bir kırsak kadar heyecanlı,
Bağırıyorum,
Bahar vakti kızgın bir delikanlı,
Bağırıyorum,
Hesap soramadığım yağmurlara,
Kalamıyorum içimdeki yalnızlıkla.
Yemyeşildi bulutlar ve maviydi ormanlar
Gri toprağın üzerinde beyaz aslanlar,
Beyazın üzerinde bir siyahlık.
Yemyeşildi yılanlar ve solucanlar.
Gri gözlerinin içerisinde kaybolmuştu sanat
Ve müzik gözbebeklerinde gömülüydü
Beyaz ve siyah saçlarının arasında
beyaz ve siyahın birleştiği çizgideydi tablolar
Beyaz tenin üzerinde geziniyordu kalemler
Ve hiç olmadığı kadar küçük
Küçüklük ve masumiyetin birleştiği çizgideydi dans
Ve dansın içinde gizliydi sanat
Bir yıl daha,
zamanın eskiyen takviminde
bir yaprak daha düştü usulca.
Bir yıl daha,
umutlarımızı ve kırgınlıklarımızı
bir bohça gibi sırtımıza yükleyip
geldik işte buraya.
Ve şimdi…
Gönül verdik,
kalp kırdık,
gönül aldık bazen.
Kalbimiz paramparça oldu belki bazen.
Bazen gönlümüz alındı, iki sihirli sözcükle.
Fakat yaşadık her şeye rağmen.
Geçmez dediğimiz günler geçti,
kaç zifiri gecemiz yine sabah oldu.
En güzel anlarımız
avuçlarımızda sıkıp tutmaya çalıştıkça
kum taneleri gibi kayıp gitti parmak aralarımızdan.
Bir avuç toprağa ektiğimiz
rengârenk çiçekleri sevdiğimize verdik bazımız.
Bazımız, sevdiğimizi bir avuç toprağa verdik…
Bir avuç toprağa ektik gözyaşımızı.
Bir avuç topraktan biçtik ekmeğimizi.
Bir temmuz sıcağında dondu belki içimiz,
soğuk bir ocak sabahında sıcacık oldu gözlerimiz.
Mayısta çiçek açtık bazen,
bir kasım günü yaprak döktük.
Öfkelendik,
üzüldük,
sevindik,
kahkahalar attık bazen ağız dolusu.
Böyledir biraz da her yıl.
Güzel dileklerimizle başlar,
güzel dileklerimizle uçup gider
hiç konmamış gibi avuçlarımıza.
Ama yaşanır şöyle ya da böyle.
Güzel dileklerle başladık şimdi yeni bir yıla.
Bazen güzel şeyler yaşayacak,
bazen üzüleceğiz.
Ama şunu da bileceğiz ki
geçip gidecek.
O yüzden:
Yıllar geçip giderken;
hayatı ertelemediğimiz,
anı dolu dolu yaşadığımız,
çoğunlukla güzel günler geçirdiğimiz,
kötü günlerin üstesinden gelebildiğimiz;
Bir avuç gövdeyle başlar her sabah !
sabanın izinde ter,
ekmeğin suskun gölgesi.
Düşen her tohum bir dua,
her filiz bir çocuk gibi
ana rahminden doğrulur sabaha.
Zaman,
bir ırmak gibi akar ayak bileklerimizden.
Ne yana dönsek,
bir çağrının esmer sesi:
Gel, diyor,
senin olanı al,
senin olanı bırak.
Kış gelir,
gökyüzü keder gibi yağar çatılarımıza.
Sözcükler susar,
eller sabahın kabuğunda nasır tutar.
Bir çocuğun yüzüyle ısınır soba,
bir annenin sesiyle büyür tohum.
Ama biliriz…
gün olur,
en bereketli tarlayı da
en neşeli türküyü de
bir sessizlik sarar.
Gövdemiz toprağa döner,
adımız rüzgâra.
Ölüm,
bir yorgunluk gibi çöker alnımıza.
Ve toprak ana,
bizi tekrar alır koynuna.
Her şey başa döner:
Bir tohum,
bir çocuk,
bir ağıt.
insan ruhunun iki kutuplu savaşı,
bir yanda ışıkla yıkanmış sabahlar,
karanlıkta soluk soluğa öte yanda
çırpınan düşünceler.
Gözlerimde dolaşır,
eksik kalmış bir duygunun yankısı,
sanki bir ömür arayıp da
bulamadığım bir sesin kırıntısı.
Sorgular yüklü her adım,
"Ben kimim?" sorusu
dönüp durur içimde,
bir girdap gibi çeker geçmişi.
ve geleceği.
Ne zaman bir cevap bulsam
hemen arkasından gelir
Bir başka boşluk.
Anlam dediğim
hep bir adım ötemde,
dokunurum,
dağılır.
Geceleri susturamam içimdeki yankıyı,
bir tarafım susmak isterken,
Haykırır diğeri.
Bu beden,
bu kalp
iki kutbun çekişmesinde
bir yol bulmaya çalışır.
Bazen huzur sandığım şey
sadece alışkanlıktır,
bazen kararsızlık
en dürüst halimdir.
Ve ben,
her gün yeniden doğarım
çelişkilerimin rahminden,
bir umutla
belki bu kez bulurum kendimi
yarım kalmayan bir duygunun içinde.
II.
Eksik Bir Şey
insan ruhunun iki kutuplu savaşı,
sessizce geçer içimizden.
bir taraf beklemekten yorgun,
Gidecek bir yer arar diğeri.
bazen bir çocuk suskunluğunda,
bir şair yalnızlığında bazen.
Gözlerimde dolaşır,
eksik kalmış bir duygunun yankısı,
ne zaman göz göze gelsem aynayla
kırılır içimdeki yüz,
ve hep bir yanım eksik kalır
adı konulmamış bir sevgide.
Bilirim;
insan bazen yalnız kalmakla
yenilir kendine,
bazen de çok konuşmakla.
Ben susmayı öğrendim en çok,
Dökülen sözcüklerin
Anlamsızlığını bildiğimden.
Ruhumda dönüp duran sorular var
ne zaman birini yanıtlasam
öbürü kanar içten içe.
Bir anlam arıyorum
ama anlam,
hep biraz uzakta duran
ve yüzünü çevirmeyen bir kadın gibi.
Geceleri daha çok büyür içimde bu arayış,
bir yıldız gibi düşer kalbime
kıpırtısız bir özlem.
Kendimle karşılaşırım sık sık
bir kahvede,
bir durakta,
ve bakarım:
hangi ben, hangisine yalan söylüyor?
Kar yağıyor,
Yürüyen insanların omuzlarına.
Ve sokak çocuklarının
okşanmamış bakışlarına
Kar yağıyor.
Saçlarıma düşen taneler
Eriyip akıyor düşüncelerime.
Ve ıslatıyor yokluğunun yanaklarını,
ben seni düşünürken.
Donduruyor yokluğun,
soğuklardan önce.
Benim içimde yazdan kalma bir umut.
Ki umudum,
Paramparçadır şimdi
Gerçekliğin keskin çarkında.
Düşünceler kış artık,
Ve kar yağıyor
Umutlar yazdan bir artık.
Hiç iyi değilim.
ikiye ayrılıp atılmış gibiyim
Her zaman böyleydim
Ama artık eskisinden de beterim
Beni gözlerimden vurdun güzelliğinle
Sonra yüreğimden vurdun güzel yüreğinle
Beni alıştırdın kendine
Çok sıkı bağladın kendine
Bana güzel yaklaştın
Ben sana bir ömür koşmaya karar verdim.
Sonra çektin gittin
Beni göğsünden bıçaklanmış Cliffjumper gibi bıraktın gittin.
Beni şartların zombiye çevirip sonra ikiye ayırıp energon madeninde patlatmasına sebebiyet verdin
Kimse tarafından s*klenmediğimi gösterdin.
Sonra geri döndün bana
Affettirdin kendini
Bana tekrardan umut kazandırdın.
Bana sabahları erken yaşattın geceleri erken kapattırdın.
Sonra konuşmaya başladık
Aşkını bulduğunu söyledin
işte artık iyice çökerttin beni.
Önce göğsümden bıçakladın. Sonra üzerimde deney yapıp beni delirttin.
En sonunda da ikiye ayırdın.
Kimse tarafından umursanmadım.
Belki de hiç umursanmayacağım.
Belki de beni kimse senin gibi sevmeyecek
Beni en iyi anlayan sendin. Her şeyimizle uyuşuyorduk.
Zevkler, renkler, aileler, tarzlar ve her şey.
Şehrin bana hep seni hatırlatacak
Tarzlar ve zevkler bana hep seni hatırlatacak.
işin kötü yanı ne biliyor musun ?
Aynı sen olan biri hiç gelmeyecek.
Ama Allah işte.
insanı sınar mükafatını verir.
Ben de mükafatımı bekliyorum.
Adaklar adadım uğruna.
Gelirse ne ala.
Gelmezse beni istediğin kadar ikiye ayır. Zaten batmış olacağım.
Daha ne kadar batabilirim ki ?
Henüz gelmedi içinden intihar sanrıları
Zira daha görmeye hazır değilim tanrı ya da tanrıları
Ah bir de yaşayabilsem şans ve özgürlükle
Görmeden tek bir tane bile aç açıkta yavruları ...
Üstün varlıklarız vesselam belli ki tok olarak biz
Yoksa nasıl görmezden gelirdik o insanları sanki giz var giz
Tez zamanda değişse devran değse yerlere değse alınlar
Yerine toprağın üzerinde çökmüş diz üstüne diz
Enerjilerimiz tutmuyor azizim bu dünyayla benim
Daha doğmadan önce belliymiş kefenim
Bazen ahlar çeker bazen kadersizlikler
Bildiğim gibi gelmedim ama bildiğim gibi gidenim .
Siyasetçiler orospu gibidirler.
Dün başka biri bugün başka biri gibi davranırlar.
Söz verirler sözlerini tutmazlar.
Ülke yanarken saçlarını ve bıyıklarını tararlar.
Yârân-ı zamanın kaybıdır bu cân-ı mâder,
Ağlarım gönlümde hüzün dolu zülf-i perişân,
Sâbit değil gönlümün avâresi, dem-i giryân,
Serâp-ı hayâllerle bezendi bu zârân.
Bendeki âh-u efgân, dağılır kâinatın sînesine,
Her nefeste ömür tükenir, kalbim aşka minnettar,
Âh, ey sevdâ, sen benim tek vefâkâr,
Bu âlemde kaybolur her fâni, aşk bâki kalır.
Sükût-u zamânın ardından gelir elbet bahâr,
Lâkin gönlümün bahârı soldu, kaldım yar,
Gözlerimden düşen her damla, âlem-i hayâl,
Gönlümde bir hatıradır, artık mâzîde kalan bu hâldir, serâp.
Yüzüne güller ekiyorum
Kırmızı sözcüklerden.
Ama nedense,
Bakışların buz oluyor
Kurutuyor tüm gülleri.
Yüreğime şeritlerce yollar açıyorum
Gözlerinden.
Ama nedense yollara
Kırmızı şerit çekiyor emrindeki kolluklar:
Olay yeri, girilmez !
Yasaklı mektuplar yazıyorum
içinde birkaç imdat
Mektuplarım varmıyor hiçbir yere
Sürekli bir istibdat..
Sözcüklerin bir kurşun olup saplanıyor yüreğime
Tek bir silah sesi duyuyorum
oysa binlerce kurşun yağıyor üstüme.
Güller soluveriyor, kan oluyor kırmızılar
Dikenleri dolanıyor dilime, konuşamıyorum.
Bakışların eriyor kurşunların arasında
Eriyip boynumdan vücuduma süzülüyor.
Ve donduruyor tüm sıcaklığını kalbimin.
Dağ gibi sevgim
Buz dağı oluveriyor karşısında
Dikenli bakışlarının.
Ve en başından belliydi diyorum
Uzak bir ihtimaldin sen
Beyaz bir yaz bulutuydun
Dokunmak imkansız.
imkansız bir isteğiydin kalbimin.
Kalbimin içinde yankılanıyor aynı sözcükler :
“imkansız istekler
zaruri mutsuzluklar
Mütemadiyen umutsuzluklar..”
Dik bir yamacı çıkarken yorgun ve terli
Soğuk bir su gibi değmişti dudaklarıma
isminin heceleri.
Heceler eksildi önce
Harfler dişlerime değmeden uçup gitti
Ağzım, kurudukça kurudu tekrar.
Yokuş dikleşti, insafsızca büyüdü.
Yokluğunun soğuk ve ince ellerini hissettim
Sırtımda.
Yalnızlık, ellerimi ayaklarımı yokladı,
Bağışlayıp, yeniden selamladı.
Göğsümde bir ateş topu oldu
Yokluğun.
Kelimelere döküldü,
Kelimeler ağzımda eridi
Bozağımdan geri indi,
yapış yapış ve tatsız.
Genzimi yakan alevlerdi yuttuğum.
boğazımdan geçti.
Ve göğüs kafesime indi
Göğsümde bir ateş topu oldu tekrar.
Nasıl da ağırlaştı bedenim
omuzlarım düştü.
Ahh
Ne kadar ağır tartabilir ki bir boşluk?
Boşluğun arttıkça ağırlaştı.
Sesin eksildikçe
Kulağım sağırlaştı.
Kuşlar dalları terketti
Toprağı çatlatan tomurcuklar
Geri çekildi toprağa, çatlaklarından.
Ve tekrar başladı bir yavan mevsim.
Susuz,
Çorak
Ve bunaltıcı bir yağmur yağdı,
Hiçkimse ıslanmadı.
Yağmurda bir şemsiye aradı gözlerim
Üstüme yağmasın diye sensizlik .
Sensizlik kuruttu her şeyi,
Geriye sessizlik kaldı.
Saçlarıma dokundum, bir bir döküldüler.
Aynadakine baktım, çekip gitmişti çoktan,
Neşesini ve sıcaklığını alıp gitmişti burdan.
Adını heceledim, tekrar tattım adını
Gözlerini anımsadım,
Ellerine dokundum
Ve sesini duyumsadım.
Ve yine başladı bir yavan mevsim.
Susuz,
Çorak
Ve soğuk bir rüzgar esti.
içimdeki çocuğu sürükleyip götürdü,
Tutamadım ellerinden.
Bulutlu havalarda
insanın omuzlarına yağan
hüzündür biraz da.
Soğuk bir rüzgar eser kalbinde,
Mayısın tam ortasında.
Kalbin, dikenli tellerle çevrili
Küt küt attıkça,
Teller, canına batar da durur.
Dalga dalga köpürür deniz,
Yağmur yağdıkça kudurur.
Yağmur yağdıkça
Omuzlarına damla damla hüzün düşer,
Bir soğuk rüzgar eser
Denizden bu yana.
Bir soğuk rüzgar
Kalbinde eser de durur.
Yağmur yağdıkça
Grileşir gökyüzü,
Bulutlar gri, deniz gri..
Dalgalar gri..
Hislerin, gri.
Bir kurşun gibi çekilir bakışlar üstünden
Çekilir sesler kulağından
Bir tetik gibi.
Bir mayıs ayında
Bir kurşun gibi saplanır yüreğine
Gri, yağmurlu bir havada
Sebepsiz bir can sıkıntısı,
Sebebini bilmezden geldiğin.
Çok düşündüm bilek damarlarımı kesmeyi
Rönesans öncesi devirlerden kalma zehirler içmeyi
Ve düşmeyi yüksek kulelerden mermerler üstüne
Ayaklarına taş bağlayıp denizler altında ölmeyi
Yine de ölmedim görüyorsun, ölmedim
O aşağılık hesaplar, küçük korkular bırakmadı beni
Belki de sen bırakmadın, bilmiyorum
Bıraksaydın çoktan unutmuş olacaktın
Halbuki şimdi benden kaçman da zor
Anlıyorum beni sevmen de zor
Dedim ya bi yere kadar yaşamak güzel
Ama bir yerde ölüm güzel oluyor...