Sabık Beykoz imamı Hafız Efendi:
Sırası gelmişken, dedi; Sizlere bütün ömrümce unutamayacağım bir hikayemi anlatayım da dinleyiniz:
Büyük inkılapların birbirini takip ettiği günlerdeydi. Ben o zaman Beykoz Camii'nde imamlık yapıyordum. Sarıkların yalnız vazife başında sarılacağı bildirildiği için camiden çıkınca şapka giyiyorduk. Bir ikindi vakti iskelenin yanındaki kahvehanede oturuyordum. Bir an kahvehanenin önünde bir kaç otomobil birden durdu. En önde duran otomobilden, o zamana kadar hiç karşılaşmamış olduğum, fakat görür görmez tanıdığım Atatürk çıktı. Sevincimden şaşkına dönmüştüm. O'nun geldiği haberi o kadar çabuk yayılmıştı ki, bütün Beykozlular bir an içinde etrafını sardılar. Ben de kendimi toplayarak kalabalığın arasına karıştım. O'nu yakından görebilmek için çok yakınlarına yanaştım. Halkın sevinç nidaları uğultu halinde yükseliyor ve herkes biraz daha ileriye yaklaşmaya çalışıyordu. Atatürk etrafına baktıktan sonra halkı sükuta davet ederek:
- Beykoz imamı burada mı? Gelsin de konuşalım.
Dedi. Zaten tam karşısındaydım. Kalabalıktan ayrılarak ileriye çıktım ve:
- Buyur Paşam, dedim; konuşalım.
Atatürk sol avucunda duran üzümleri bana göstererek:
- Hoca bu helal de bunun suyu niçin haram? Bize anlatsana.
Birden bire şaşırmıştım. Bu güç suale ben nereden cevap bulacaktım. Bir müddet düşündüm; aklıma bir şey gelmiyordu. Allah'tan bir imdat bekliyordum. Bir ara nasıl oldu bilmem, aklıma gelen bir cümle dudaklarımdan dökülüverdi:
- Paşam, karın sana helal de kızın niçin haram?
Atatürk, bu sözümü işitince hafifçe gülümseyerek yüzüme baktı ve başını sallayarak:
- Hoca sen alimsin; ben softaları arıyorum. Yarın saraya gel de seninle konuşalım.
Dedi. Ertesi günü Saraya gittim; beni karşısına oturttu; saatlerce bana Kur'an'dan ayetler okutarak kendisi tefsir etti.
Hacıbayram Camii'nde okunan yatsı ezanının sedaları gelirken Hafız Efendi sözlerini bitirmişti.
- O, çok büyük adamdı; Allah rahmet eylesin, diye mırıldanıyor, gözlerinden dökülen yaşlar beyaz top sakalına damlıyordu.
kafa siken kemalist zırvalarına çok fazla maruz kalmak sonucu elbette dünyanın en rezil devleti sayılabilecek imparatorluktur. avrupalılar roma'yı deli gibi sahiplenirken, biz de tarihte en saygı duyulduğumuz dönemin devletine boyuna nefret kusarız. işte hayat bazen kendi geçmişine kin kusup elalemin fosil medeniyetlerine ağzından salyalar akıtarak bakacak kadar manasızdır.
Bazı dangalakların atıp tuttuğunu görünce, daha çok gurur duyduğum, atalarımın mensubu olduğu imparatorluk.
Sevabıyla günahıyla sevilendir.
Batılı argümanlarla sallayanlara bir ricam var, kitleler halinde merovenjlere sallayan fransız ya da tudor hanedanına sallayan ingiliz ya da thomas Jefferson'a sallayan Amerikalı görürseniz, ona alın sevin ve artık rahat bırakın bunca insanı.
Bu Sistematik karalamayla bitecek bir örnek değil, vesselam.
doğru ve yanlışlarıyla, günahları ve sevaplarıyla; Göktürk'ler de bizim, Hun'lar da bizim, Selçuklu'lar da bizim, Osmanlı'da bizim. Türkiye Cumhuriyeti de bizim...
tarihçiler der ki; yaşanan olayı yaşandığı dönemde değerlendirmek gerekir.
2014 teknolojisi ve düşünceleriyle yaklaşırsanız eğer; bazı aklı evvellerin dediği gibi, çanakkale savaşına ne gerek vardı dersiniz mesela... neymiş efendim? 1919 da çanakkale geçilmemiş mi? istanbul'a düşman çıkmamış mı?
1918 de geçilseydi çanakkale görürdünüz o zaman arasındaki farkı...
ya da insani değerleri düşününce fatih sultan mehmet han tarafından devletin bekası için kardeş katlinin vacip sayılmasını insanlık dışı sayabilir ve olamaz diyebilirsiniz. gelin görün ki devletin devamlılığı için yapılan bu infazlar devletin devamlılığını sağlamak adına o günlerde önemliydi. tabi keşke olmasaydı ama... devlet için millet geleneğinden gelen bir toplumda devletin devamlılığı esastır insanlarsa gelip geçici. ve bu da ayrı bir tartışma konusudur tabi ki...
emperyalizme karşı olup 7 kıtaya yayılma durumu var mesela. Güç her şeydir o dönemde. Gerçi bugünde aynı güçlü olan elindeki gücü kendi adına sonuna kadar kullanmak istiyor. bakın mesela iktidar partisiyle kol kola ahey hey hey diye yeyip içip zıçtıkları ayrı gitmeyen insanlar güç paylaşımı daha doğrusu paylaşılamaması söz konusu olunca kanlı bıçaklı oldular. terör örgütü bile ilan edildiler. karşılıklı kılıç kalkan ekipleri haline geldiler ve tepişiyorlar...
kemalist zırvası diyenler olmuş mesela...
kemalist olan insanlar osmanlı'yı yadsımaz, yok saymaz, tü kaka demez. diyenlerse körü körüne kemalisttir. okumaz, araştırmaz. eline verileni, televizyonda gösterileni alır yetinir ve onlar üzerinden bakar dünyaya ve tarihe...
6 asırlık bir geçmişe sahip dünyanın en uzun süre ayakta kalmış ülkelerinden, devletlerinden, imparatorluklarından, saltanatlarından (Artık kim nasıl adlandırıyorsa!) birisidir.
önemli olan yapılan hataları ve doğruları iyi irdelemek, öğrenmek dersler çıkarıp geleceğe ona göre yön vermektir.
yoksa mehter marşlarıyla gaza gelmeyle ya da torunlarını, kardeşlerini öldürmüş insan benim atam olamaz gibi günlük ve bugünlerden yapılan sığ değerlendirmelerle hiçbir yere varılamaz...
sonra neden hala gelişmekte olan ülkeyiz der ve kahvehane köşelerinde ne olacak bu memleketin hali diyerek o ortamlarda memleket kurtarmaya devam ederiz...
bir türkçü olarak en çok sevdiğim hanedandır. nihal atsız'ın osmanlı hakkında yazdıklarını okumayanlar türkçüleri osmanlı düşmanı olarak bellemesi komiktir. kürtçüler ve diğer solcular türklerden nefret ettikleri için sevemezler. siyasal islamcılar hanedanlığın ismini siyasi oyunlar ile kirletmektedir. osmanlının tek dili osmanlı türkçesidir, kürt ve araplar defalarca isyan etmiştir. avrupalılar tarafından türkiye denilmiştir ve atatürk dönemiyle rejim değişmiştir yerini cumhuriyete bırakmıştır. türkiyeyi 600 sene yöneten hanedanlığa osmanlılar denir. son seçimlerde osmanlıların kurulduğu yer olan söğütten atılan siyasi islamcıların türkiyenin her tarafından silinmesi en büyük dileğimdir.
köklerinden uzaklaştığı güne kadar gerçekten muaffak olmuş türk devleti.aslında herkesin aksine bu devletin çöküşü yavuza dayanır.türklük kimliğini yavuz zamanında kaybeder ve bu topraklarda yaşayan alevilere gıcıklıklarından türklüklerinden utanmışlar arap fars olmaya çalışmışlardır.aslını inkar eden asılsız kalır.aslını inkar eden osmanlı uğruna terk ettiği araplar ve farslar tarafından en çokta milleti sadıka denilen yavşaklar tarafından bitirilmiştir.ermeninin arabın farsın türke yaptığını rum yahudi yapmadı be.ama türkün türke yaptığını kimse kimseye yapmadı.alevi değilim.aleviler gibi safevi falan şah ismail falan da demiyecem onlarda osmanlıcıların aksi versiyonu onlar da saçmalıyor. türk demek alevi demek falan değildir bunu bi çıkarın aklınızdan.türk kültürünü aleviler falan da korumadı.yozgat ta bursa da balıkesir de anadolunun her bucağında zaten türklük yaşıyordu.halk türktü.ama asilzadelerimiz soylarından utandılar.bizleri cahil bıraktılar.fatih sultan mehmet handan padişah yavuza gelişi bu ülkenin sorunudur.keşke halkından kopmasaydı.ermeniye şuna buna görev vereceğine ezdikleri türkten medet umsalardı.türkü cahil bıraktığı gün çöküşe geçti osmanlı.köklerinden kopan bir çınar kurumaya mahkumdur.bu kuruma sürecinin uzun sürmesi sizi sebepler konusunda yanıltmasın.sebep köklerden kopuştur.
tarihin en büyük devletlerinden biridir kuşkusuz. lakin büyük devletler büyük yanlışlar yapar.
yıl 1492. yer ispanya. katliama uğrayan müslüman ve yahudiler..yetişen osmanlı gemileri kurtarabildikleri insanları kurtarıyor.
herşey iyi güzel fakat; kurtarılan müslümanlar kuzey afrikaya bırakılıyorken yahudiler başkente taşınıyor.
müslümanlar berberi ve arap olduğundan afrikaya bırakılmaları mantıklı fakat yahudilerin istanbula getirilmesi ne iş padişahı hazretleri ?
-ticaret ve diplomasi de kullanmakmış niyet fakat beklenmedik sonuçlar çıkarmış ortaya. sebataycılık gibi devleti içten çökerten bir oluşum imparatorluğun kalbinde büyümüş. dedenin cezasını torun çekmiş.
neredeyse her ele geçiren yahudi şerefsizlerini keserken, içinde yahudi besleme aptallığını yapmış büyük devlet. eğer bu tarihi salaklığı yapmasaydı muhtemelen hala devam edecekti.
askerlik kavramını sadece türklerin üzerine yıkan devlettir.
gayrimüslimlerden askere gitmedikleri için ekstradan bir vergi daha alınırdı.
türk harici müslümanlar da askere gitmez ama ekstra bir vergi ödemezken türkler hem askere gider tımar bakar hem de diğerleri gibi vergi verirdi.
-baba anne ve oğul dan oluşan, aynı şehirde yaşayan iki eşit aile düşünün.biri türk biri arap olsun. ikisi de aynı vergiyi veriyor aynı şehirde yaşıyor. ama türkün oğlu askere giderken arab ınki gitmiyor. türkün oğlu askerdeyken diğeri çalışıyor evleniyor 3 kişilik arap ailesi 6 kişi olurken türkün oğlu askerde olduğu için hem maddi olarak hem nüfus olarak araptan arka planda kalıyor. ve belkide türkün oğlu avrupanın bilmem neresinde bilmem ne savaşında şehit düşüp geriye cenazesi bile gelemiyor.
1.eşitlik midir bu ? ikisi de müslüman iken?
2 adalet midir bu? ikisi de müslüman iken?
türkler canlarını kanlarını ve vergilerini verirken diğerleri sadece vergi veriyor ve ülkede eşit hakka sahip oluyor. mülkün temeli olan adalet nerede?
fuck the king's guard, fuck the city, fuck the king.
türkleri tarım, hayvancılık ve zanaatkarlık gibi az gelir getiren işlere mahkum ederken ;
ticareti yahudiye;ermeniye
kabotaj haklarını ruma vermiş ticaret ulaşım hakkına sahip olmayan türk gemicilerini korsanlığa itmiştir.
fuck the king's guard, fuck the city, fuck the king.
fransızları almanlardan; fası,hindistanı,açeyi portekizlilerden; emevileri kalıntılarını ispanyollardan ; kafkasları, lehistanı, isveçi rus lardan kurtaran 3 kıta hakimi imparatorluk nedense orta asya hanlıkları ve kasım nogay ejderhan gibi altın orda hanlıklarını kurtaramamış.
fuck the king's guard, fuck the city, fuck the king.
kendini koruyan askeri hristiyan avruplı devşirmesi;
haremindeki cariyesi dünyanın bilmem neresinden getirilmiş köle;
koynundaki karısı her zaman türk harici bir aileden gelme. tahtı çaldırmamak için sürekli yabancı gelin alarak gittikçe kanı yabancılaşan bir hanedanın yönettiği ülkedir.
fuck the king's guard, fuck the city, fuck the king.
